Gönderen Konu: **MaSaLLaR ŞeHRi SiNoP**  (Okunma sayısı 2374 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı RøDiN_H@CKèR

  • _İLYaS DeNiZ GöKÇe_
  • Onursal
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.155
  • Karizma Puanı: 2448
  • SaNaTÇı oLaCaK iNSaN DoĞuŞTaN BeLLi oLuR...
    • http://deniz_art.sitemynet.com
**MaSaLLaR ŞeHRi SiNoP**
« : 19 Haziran 2007, 17:02:41 »

SiNoP TaRiHi

1855’den beri Sinop’a dair hiç monografi (mahsus risale) yazılmadı. Kırım Muharebesi dolayısıyla bir müddet Karadeniz şehirleri hakkında alaka uyandığı ve yakınında Türklerle Ruslar arasında vukua gelen bir muharebe sebebiyle Sinop’un muvakkat bir zaman şöhret olduğu bu tarihte W.T. Streuber’in tarihi araştırması (Sinob ein Historich-Antiquarischer Umriss, Basel 1855) intişar etti. Eserde çok yanlışlıklar vardı ve müellif, sonradan keşfedilip şehrin tarihini pek ziyade aydınlatan kitabelerden ve meskukattan haberdar değildi. Bundan başka, o tarihten beri geçen yarım asır içinde eski Yunanistan’a ve Yunan kolonilerine dair çok iyi tarihler yazıldı. 1902’de Amerika Atina mektebinde ( American Schol in Athens) çalıştığım sırada Profesör Edward Capps, fırsat bulunursa eski Sinop’la alakadar olan bütün mevad hakkında tam bir araştırma yapmamı ve kabil olursa sonucu neşretmemi tavsiye etti. Berlin’de Profesör Edward Meyer’den ve Göttingen’de Profesör George Busolt’dan beni bu işe teşvik eder iltifatnameler aldım. Önceden çok tetebbulardan sonra 1903 haziranında bir müddet orada oturmak için, şehrin kendine gittim. Şehrin civarında muhtelif istikametlerde seyahatler yaptım ve bulduklarımı canlı ve tarihi tasvirde toplamayı düşündüm. Ne dereceye kadar muvaffak olduğumu okuyucum takdir edecektir. Notlardan ve müracaat edilmesi gösterilen eserlerden anlaşılacağı vechile müellifin teşekkür borcu olan yerler çok ve çeşit çeşittir. Bundan sonraki sahife notunda zikredilen coğrafya kitaplarına ilave olarak M. Sengebusch’un muhtasar Sinopicarom Quaestianum Specimen Berlin 1846 adlı esrini, Numisematic Chronicle ‘in 1885 tarihli nüshasında SİX’in Sinop meskukatı hakkındaki makalesini umumi tarihleri, hususiyle Edward Meyer’in Pontus Krallıkları tarihi (Geschichte Des Königreihes Pontos) ‘ni ve Beinach-Götz’in Mithradate Eupator’ını zikretmek lazımdır. Eski kaynaklar ve başka yeni eserlerde makalenin başından sonuna kadar yerlerini gösterecektir.Etraftaki arazinin hali, coğrafi vaziyeti, mahsulü ve çift limanı emniyeti, zaptedilemeyen kayalık çıkıntısı, Sinop adını, gerek muharebe, ticaret, halk ve devlet istiklali ve bunun ilerlemesi tarihlerine gerek edebiyat tercümei haller ve sanayii nefise tarihine karıştırmıştır.Küçük Asya’nın şimal sahili iki tarafı çukurlaşmış ortası yüksek bir dalgaya benzer. Dalga iki çukuru ile beraber Karadeniz’in cenup sahilini teşkil eder. Dalganın tepesi sahilin tam ortasına gelmiş olduğundan kroki mütenazırdır. Böyle olmakla beraber dalganın tepesi düzleşmiştir. Ve tam şark tarafının kenarında iniş başlamadan biraz evvel sert bir çıkıntı meydana getirir. Bu başlıca çıkıntının şark köşesinden şimali şarkiye doğru, kara tarafına uzanan alçak berzahının üzerine Sinop’un inşa edilmiş olduğu küçük yarımada başlar.

Yarımadanın kendisi tahminen 600 ayak yüksekliğinde, kenarları dik ve tepesi düz bir çıkıntıdır. Uzunluğu takriben iki mil ve genişliği de en geniş yerinde bir mil kadardır. Teşekkülü volkanik olduğu ve volkanik depozitlerin üzerinde bulunan tebeşirlere bakılırsa burası evvela deniz seviyesinden aşağıda olup sonradan şimdiki mevkiine yavaş yavaş yükselmiş bulunduğu görülür. Kayalar aşikar olarak volkanik tabiattadır ve şarki Anadolu’da bulunan kayalarla aynı evsaftadır. Tepenin üzerindeki düzlüğün şimale doğru ortasında hala sığ bir göl vardır ki bunun eski bir volkan krateri olması muhtemeldir. Bu türlü jeolojik teşekküldeki topraklar, havanın tesiriyle inhilal vukuunda çok müsbit olur. Orayı ziyaret ettiğimde atlar, keçiler ve inekler kısa çayırlarında otluyorlardı. Yabani çiçekler ve kısa fidanlar, defne ve ardıç ağaçları da çok vardı. Eski muhasara şartları altında, hiçbir taraftan gelmese bile etrafı mahsulatı ile oldukça büyük bir orduyu geçindirmek kabil olurdu. Su da mebzuldu. Çıkıntıdan şehre doğru inerken bayırın biraz ilersinde bir mağara vardır. Bu mağarada yer altından soğuk, tatlı bir su akar. Mağaradan şehre kadar yer altından su yolu vardır. Suyun çıkışı da temizdir. Mecrasının da temizliği temin edilmiştir. Yolun yapılması Yunanlılardan ve Romalılardan daha sonradır, fakat kimsenin bilmediği suya böyle muhafazalı yoldan erişebilmek fikrine her devirde tesadüf olunabilir. Tepenin üzerindeki düzlükte ufacık çaylar da vardır. Bunlardan biri şarki cenubi tarafta ufak bir tepeden ufki olarak, üzerinde Yunanca yazılar bulunan eski Roma devrinden kalma bir sarcophage-lande akar.

Adanın dik ve sivri kıyıları taş olmuş bir kirpiye benzer. Trachite, siyah volkanik sünger taşı, kırmızı tebeşirli mermer gibi muhtelif sertlikte ve sedefle karışık kireçli ve kumlu taşlar gibi muhtelif kesafette taşlardan meydana gelmiş kayalara, denizin tesiri sahili çıkıntılar kütlesi haline gelmiştir. Sahilde deniz su sathının üstünde ve altında mağaralar, su ile dolu oyuklar vücuda getirmiştir.

Strabo bunlara choenicides adını vermişti. Böyle bir sahile asker çıkarmağa teşebbüs etmek hemen hemen imkansız olduğu gibi kolaylıkla müdafaa edilebilen düzlüğe varmak ise ondan daha güçtü.

Çıkıntı mihveri hizasından cenubi garbiye doğru inecek olursak iki tarafındaki çift limanın araziyi küçülterek bir milin dörtte birine kadar indirdiği münhat boyuna geliriz. Ve bun dan çok güzel ve münbit olan asıl araziye çıkarız. Cenuba doğru bakılınca şurada burada bağlar ve mütenevvi yemiş bahçeleriyle karışmış arpa, yulaf, buğday, pirinç ve diğer hububat tarlaları görülür. Elma, armut,incir, şeftali,erik, muşmula, kaysı ve kiraz çoktur. Kayısı ve kiraz asıl cenup sahillerde çıkmış ve buradan İtalya’ya ve o tarikle başka memleketlere götürülmüş zannolunuyor. Aynı sahilde Sinop’un kolonisi olan Cerasus, ismini kiraz ağaçlarının çokluğundan alır. Zeytin ağacı eski zamanlarda mebzul imiş. Karadeniz’de zeytin ağacının bulunduğu en garp nokta Sinoptur. Ben birkaç zeytinlik gördüm, fakat Strabo bütün bu mıntıkanın zeytin ağaçları ile örtülü olduğu kanaatinde görünür. Arkalarda şarka ve garba doğru büyük meşe, çam, ceviz, kestane, gürgen, kara ağaz, şimşir, selvi ve diğer ağaç ormanları vardır. Bu ormanlarda ağaçların altları da kısa ağaçlarla örtülüdür. Bu nevi küçük kısa ağaçlardan her tarafta vardır. Mor dağların uzaklarda çizgileri dalgalı bir istihkam duvarı gibi eski sahil medeniyetini dahildeki barbar halktan ayırır ve fiiliyata bugün bile aynı vazifeyi yapar. Dağlık arazi kayalık ve gayri münbit zannedilmesin, bilakis denizden hasıl olmuş ovalar gibi feyizli olup sırtları ve vadileri son derece de münbittir.

Sinop devletinin arazisinin sahih mesahası bugün tayin edilemez. Merbut bulunduğu Paphlagonia’nın şark hududu ister Tehrmodon’dan, ister İsis’den veya Amisus şehrinden çizilmiş olsun, Sinop herhalde Paphlagonia’dan çok küçüktür. Çünkü Strabo, Amisus vilayeti ile Sinop vilayetinin ayrıldığı noktayı daha garba doğru Halsy nehri diye gösteriyor. Diğer taraftan da Sinop’un hükümran olduğu yerler Fithnia hududuna kadar varmadı. Tabiat ta cenupta Olgassy dağlarını hudut çekti. Eğer eski Sinop hükümetinin hududunu şimalde Karadeniz, şarkta Halys, cenupta Olgassy dağları, garpta da 32. paralele yakın gayri muayyen bir hattır dersek hakikatten pek uzak olmayız.

Çıkıntının boynunda bina edilmiş şehre dönersek eski şehir merkezinin yerinde iç duvarla çevrilmiş bir avlu ve bir Türk kalesi ve hapishanesi buluruz. Burasının Sinop’un Akropolisinin yeri olması muhtemeldir. Duvarın haricinde çıkıntıya doğru şimali şarkide Hristiyan ve Rum mahalleleri vardır. Maatteesüf eski şehri zihinlerde yeniden meydana getirebilecek tarihi, sahih malumat pek azdır. Yüksek tepeden aşağıya bakarak nereleri stoa, jimnas ve çarşı, Mithradate’nin sarayı ve Serapis mabedi olabileceğini zihnimde canlandırmaya boşuna çalıştım, fakat hareket noktası olabilecek hiçbir harabe ve yığınımsı bir ana nokta bile yoktur. Yalnız berzahın bir kenarından öbür kenarına yapılmış, yıkılmış ve tekrar yapılmış ve yapılışında gayri mütecanis maddeler kullanılmış ve pek gayrı muntazam bir surette bina edilmiş iki duvar vardır. Binalardan çıkmış temel taşları, stoa’lardaki evvelki yerlerini gösteren oyukları aşınmış Romalılardan kalma sütunlar, şurada burada kalmış heykel parçaları, bazen bir duvarın en üst kısmında bazen de en altında taş yerine kullanılmış aslan heykelleri ve pencere üstüne konan taşar ve korniş parçaları vardır. Başka birçok parçaları öteki beriki almış götürmüş, bir takımı müzelere, alelhusus İstanbul Müzesi’ne nakledilmiştir. Karaya yakın olan duvarın iç tarafında Roma su kemerlerini gösteren kemerler vardır. Dıvarın bu kısmı iyi yapılmıştır. Romalılar tarafından yapılmış olması muhtemeldir. Mütebaki kısmı öteki duvarlar gibi önce Cenevizliler ve sonra da Türkler tarafından yapılmıştır.

Cyzieus’un olduğu gibi Sinop’un da ilerlemesindeki en mühim amil, şark ve garp denizlerine hakim çift limandır. Bu liman eski zamanlarda da şimdi de Karadeniz sahilindeki en iyi limandır. Eski zamanlarda cenup limanı ıslah edilmiş olacak ki Büyük Hithradates zamanından kalma olduğu zannedilen bir iskele harabesi vardır. İki limana da onları dolduracak hiçbir nehir akmaz. Fakat şimal limanı şimdiki vapurların yanaşmalarına elvermeyecek kadar kum tabakaları ile sığlaşmıştır. Evvelce daha derin olduğu için eski zamanın küçük gemileri ticaret maksadıyla buraya girebiliyorlardı.

Pericles zamanında ve daha sonra Mithradates zamanlarında şimal limanının sularının büyük gemilerin girebilmesine müsait derecede derin olması muhtemeldir.   

http://www.youtube.com/v/AV6EkGRCQ_8