Gönderen Konu: İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler  (Okunma sayısı 8285 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler
« : 12 Nisan 2011, 17:53:56 »


























Coğrafi açıdan bakıldığında Türk sanatının, başlangıcından günümüze kadar, eski dünyanın üç kıtasına yayıldığı görülür. Türk sanat ve arkeolojisinin doğduğu ve geliştiği yer Orta ve İç Asya’dır. Türk sanatının kurum, ilke ve teknikleri bu bölgelerde oluşmuş ve islamiyetten önceki ve sonraki devirlerde Suriye, Irak, Mısır, Kafkasya, Kırım, Doğu Avrupa ve Balkanlara uzanmıştır.
Fizikî coğrafya açısından Asya’nın yüksek sıradağlar, bu dağların arasında yer alan havzalar, ovalar, platolar ve çöllerden meydana geldiği görülür. Anadolu-İran Platosu’nda batıdan başlayan sıradağlar Hint yarımadasının kuzeybatısında iki kola ayrılır. Güneyde, Kuen Lun dağları Çin hindine doğru uzanırken, kuzeyde Tanrı Dağlar, Altay Dağları ve Sayan Dağları Asya’nın Kuzeydoğusundaki Bening Boğazı’na kadar uzanır. Asya’nın en önemli plato ve ovaları Anadolu ve İran Platosu, Tibet, Urdas, Mançurya, Sibirya, İndus, Ganj, tarım havzası ve büyük Çin ovalarıdır. Asya’nın önemli akarsuları, Kızılırmak, Dicle, Fırat, Seyhun, Ceyhun, Ob ve onun kolu olan İrtiş, Yenisey, Lena, İndus, Ganj ve Sarıırmak nehirleridir.
Akarsu, çöl ve denizlerin iklimi yumuşattığı yerler dışında, iç bölgelerde kuraklık ve gece gündüz arasındaki ısı farkları artar. Kıtanın güney bölgeleri ile kuzey bölgeleri arasında, Akdeniz iklimi ve bunun flora ve faunasından soğuk Sibirya ikliminin meydana getirdiği doğa şartları, çok çeşitli coğrafi özellekler gösterir. Türk sanatı bu iklim şartları içinde doğmuş, iklimin yumuşak doğa şartlarının elverişli olduğu yerlerde sanat alanında önemli gelişmeler olmuş, elverişsiz bölgelerde kısır ürünler oluşmuştur.
Türk sanatının, Orta ve İç Asya’da, Türk topluluklarının ortaya çıktığı bölgede doğmuş olmasından söz edilebilir. Türk topluluklarının ortaya çıktığı yer olarak genellikle bozkır kültür çevresi kabul edilmekle birlikte orta ve iç asya coğrafyasının genişliği karşısında bu görüş çok genel bir ifade olarak kalır. Türklerin ilk yurdu olarak altaylar bölgesi, Baykal gölünün doğusu, Mançurya, Güney Moğolistan, kuzey batı asya, aral gölü bölgesi, tanrıdağları (tien şan) gibi çok çeşitli bölgeler önerilmiştir. Türk bilim adamları daha çok, tanrı dağları, altaylardan baykal gölü kesimine kadar olan bölgeleri türklerin ilk yerleşim yeri olarak kabul etme eğilimindedir. Prof.dr. Bahaeddin Ögel’e göre, türk ırkı prototipini, MÖ 1700’den itibaren altay ve tanrı dağlarını kaplayan Andronovo insanı olarak adlandırılan tip oluşturmatadır. Fakat türklerde kuzey(ren) geyiği kültü gibi bazı hayvan kültlerinin oluşu ve bazı arkeolojik bulgular onların daha kuzeydeki bölgelerle (güney sibirya) ilişkili olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Tüm bunlara göre, tarih öncesi devirlerde sibirya, mançurya ve daha batı ve güneydeki birliktelik bbilincine varamamış insan grupları, altay bölgesindeki esas çekirdeği oluşturan gruplarla kaynaşarak türk ırkı prototipini meydana getirmiştir denebilir. Dolayısıyla, türk sanatının doğduğu bölgelerin merkezine alabileceğimiz altaylar ve bu bölgenin kuzey, güney ve batısında kalan bölgeleri, türk sanat ve arkeolojisinin geliştiği alanlar olarak kabul edebiliriz.
Tarih öncesi devirlerden, uygurların devlet kurdukları zamana kadar, Türklerin ve çevrelerindeki diğer kavimlerin yaşam tarzı dikkate alındığında, Asya’yı enlemesine ikiye ayırmamız ve bu kuşaklardan yalak kışlak hayatının geçerli olduğu kuzeydekine bozkır kültür bölgesi, tarıma dayalı ekonomisi olan güneydekini yerleşik kültür bölgesi olarak adlandırmamız uygun olur. Son zamanlarda yapılan araştırmaların önemini arttırdğı bozkır kuşağının kuzeyinde kalem tundralar ve tayça ormanları, büyük ovalar ve doğusundaki dağlık alanlarrdan ibaret sibirya ve batısındaki kültür alanlarını da bir ikinci derece kuşak olarak kabul edebiliriz. Bu bölgeler bazı yerlerde içiçe girdiğinden homojen bir yapıdan söz edilemez. Bozkır bölgeleri de kendi içinde farklı niteliklere sahiptir. Hunlardan itibaren hayvan yetiştiriciliği (bozkır ekkonomisi) yanında güney bbölgelerinde tarımla, deniz, göl ve akarsu kıyılarında balıkçılıkla geçimlerini sağlamışlardır. Avcılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Kazanılan savaşlar ve yapılan siyaî antlaşmalar sonucu elde edilen mal-mülk, ticaret yoluyla kazanılan sarvet de insanların ve devletin gelir sağladığı kaynaklar arasındaydı. Bu çeşitlilik türk sanat tarihi açısından önemlidir. Böylece türklerin bozkır sanatında olduğu gibi yerleşik yerleşik sanatta da en erken devirlerden beri payları olduğu ortaya çıkmaktadır.
Orta ve İç Asya’da, türklerin de içinde yer aldığı bir kaç insan tipi vardır. Türk sanat tarihinde ve çevre toplulukların sanatlarında karşımıza çıkan bu insan tipleri, coğrafi şartlar ve kurulan evlilik ilişkileri ile ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki Mongoloid tiptir. Kısa boylu geniş ya da dar ve ya yassı yüzlü (brakisetal), basık burunlu, az tüylü, çekik gözlü bu tipe özellikle doğu ve kuzey bölgelerde yaşayan türk toplulukları girmektedir. İkinci tip olarak bugünkü Avrupalılara benzeyen, uzun başlı (delikosetal) beyaz tenli, geniş yüzlü insan tipi yeralır. Ayrıca bugünkü İranlılar’ı hatırlatan kısa boylu, badem gözlü, iri gaga burunlu, tüylü vücutlu, kıvırcık sakallı ve siyah saçlı insanlarla karşılaşırız. Türk tipi, bulunduğu coğrafyadan etkilenen, karışarak değişik özellikler kazanan bir ırktır. Sonuç olarak beyaza yakın ve ya beyaz ırk, köse olmayan az kıllı vücut, yasssı olmayan çıkıntılı yüz orta boylu güçlü bir beden çekik olmayan, çekik izlenimi veren gözlere sahip insanlar türk tipini oluşturur. türk tipi özelliklle göktürkler ve uygurlardan itibaren belli bir ikonografik şema meydana getirmiştir. Osmanlı devri sonuna kadar, güzellik anlayışının sonucu olarak, ay yüzlü denilen şematik çehre tasvirine rastlamaktayız.
          Türklerin tarih içindeki yürüyüşü Türk Sanat Tarihi’nin kronolojik yönünü oluşturmuştur. Türk Sanat Tarihi’nin devirleri (Prototürkler dahil) MÖ 2000’lerden, İslamiyet’ten sonra, Osmanlı devrinin sonuna kadar uzanır. Ancak ilginç olan nokta kronolojinin devamını ve sanattaki gelişmeyi sağlayan tek bir Türk topluluğu olmamıştır. Türk Sanat Tarihi’ne katkıda bulunan her devlet, tarihten silindikçe yerini aynı gövdeden ayrılan başka bir Türk topluluğuna bırakmıştır.
          Sonuçta Orta ve İç Asya’da Prototürk Dönem’de ortaya çıkan sanat unsurları Hun Devri’nde siyasî yapıya bağlı olarak ortak özellikler kazanmış, Göktürkler Devri’nde evrensel bir kimlik kazanmaya başlamış, Uygurlar Devri’nde bu evrenselliği yakalamıştı. Ancak Türk Sanatı’nın zenginliği Türkler’in İslamiyete geçmesiyle ortaya çıkmış, gerçekleştirilen yeni sentezle islamiyetten sonraki asya ve anadolu türk sanatınığn ortaya çıkmasını sağlamıştır.







Neolitik Devir:
   Türk Sanatı’nın doğuşunu hazırlayan en önemli kültür devreleri neoletik devirden itibaren başlar. Bu dönemde insanlar toplayıcılık evresinden üretim dönemine geçmiştir. Türk sanat tarihi açısından önemli nokta ise neoletik devirde Orta Asya’da kırsal ekonominin başlamasıdır.
   Sibirya’da neolitik kültürlerin en erken tarihli olanlarından biri M.Ö. 4000’e tarihlenen İsakova  Kültür Devresi’dir. Angara vadisindeki mezarlardan çıkan materyaller bu kültürün esasını oluşturur. Ayrıca Ponomarevo ve Baykal Gölü bölgesi mezarlarında önemli neolitik bulgular elegeçirilmiştir. Bu mezarlarda çeşitli aletler yanında önemli miktarda keramik elgeçirilmiştir. Yine Angara ve Lena’da birtakım materyallere dayanan Serovo devrinden sonra Kitoi devri başlar. M.Ö. 2500-1800’e tarihlenen Kitoi kültürü balıkçılıkla geçinen Baykal gölü çevresi topluluklarının kültürüdür. Bu dönem bu bölgelere yayılan Türk kültür ve santı için önemlidir. Zaten Altaylar’daki Barnoul buluntuları ve diyer merkezler(kuyum kurganı) Kitoi kültürü ile benzerlik gösterir. Neolitik devrin geç uzantılarında Selanga ve Amur nehri vadilerinde de öenmli buluntularada raslanmıştır.   
   Batı Orta Asyas’da Neolitik Çağ’ın en önemli devresini Ceytun kültürü oluşturur. Çopan Tepe, Togolog Tepe, Moncuklu Tepe, Çakılı Tepe gibi merkezlerde yerleşik kültürün görüldüğü balçık tuğladan evlerin inşaa edildiği ve gelişmiş bir keramik sanatının bulunduğu anlaşılır.
    Bu çağda görülen, Türk kültür ve sanat tarihi için önemli bir kültürde Kelteminar kültürüdür. Bu kültüre ait ilk siteler 1939’da Horezm’de keşfedilmiştir. 1939-1965 yıllarında aralıklarla yapılan kazılarda Akçaderya’nın güneyinde Canbas 4 ve çevre istasyonlarda pek çok malzeme ele geçirilnmiştir. 1951 ve 1954 tarihlerinde Uzboi’de saptanan istasyonlarda bu kültürün iki kültürel ve coğrafi kuşağa ayrıldığı görülür.
   Bu kültüre ait yerleşmeler daha çok göl kıyıları, nehir ve çay ağızlarında yer almaktadır. Bu nedenle balıkçılık önemlidir. Ayrıca evcilleşitirlmiş hayvanların yanında alageyik, yaban domuzu, karaca, yaban eşeği ve vahşi at kalıntılarına rastlanır.
Bu kültürün önemi Hunlar’dan önce ilk kez geniş bir bölgede kültür ve sanat birliğine ulaşmış olamsıdır. Bu kültür M.Ö. 5000’den geç 3000’e kadar yaygın olarak sürmüştür. Bu devir araştırmalarında bulunan bakır nesnelerden anlaşılabileciği gibi kısmen kalkolitik çağa girer.
   Bu çağda Moğolistan bölgesinde sanat tarihi açısından önemli merkezler keşfedilmiştir. Candaman Petroglifler’i, Norovliyn Uul, Bayan Kongon ve Aimaks Arşangay buluntuları önemlidir ilk ikisi hariç diyer merkezlerdeki materyeller Afanasyeva kültürü bulgularına benzemektedir.
Kalkolitik Çağ :
   Türk sanat tarihinin temel unsurları yanında, gök, yer-su inançları(eski türk dini) ve kozmolojisini temlleri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Kurganlar, dikili taşlar, mezar taşları, mesken olarak çadır, kaya resimleri, madeni eserler, dokumalar ve Türk hayvan üslubunu kaynakları bu dönemden Hunlar’a kadar ulaşır.
   Bazı araştırmacıların M.Ö. 3000 sonu ile M.Ö.2000 başı, bazılarının ise dah erken döneme tarihledikleri Afanasyeva kültürü dönemin en önemli kültürlerindendir. Bataney kasabası yakınında Yenisey ırmağının sol kıyısında Afanesyeva adlı tepedeki mezarda ilk kez ortaya çıkarılan kültür aslında neolitik devirden kalkolitik devire geçişi temsil eder. Bu mezar taş yığını( kurgan) ile örtülüdür. Mezardan “hocker” durumunda bir iskelet, sivri dipli kalitesiz keramik kaplar, temren, bakır, kemik eşya, Aral Gölüne özgü midye kabuğundan gerdanlık ve halllar çıkarılmıştır. Ayrıca at, yaban öküzü, balık, karaca, koyun kemikleri elegeçirilmiştir. Minusinsk bölgesideki mezarların dikdörtgen ve oval biçimde olduğu, üzerlerinin taş parçaları ile örtüldüğü görülür. Bazı mezarlar gurp, bazıları tek bir çeset içerir.
   Afanasyeva kültürünün Altaylar bölgesinde yayılması her iki bölgeyi kültür ve sanat tarihi açısından birleştirmiştir. Bu devrin Altaylar’daki önemli merkezleri Kurot ve Kuyum kurganlarıdır. Bu mezarlarda keramik yanında kartal pençesi bulunması Türk kültür ve sanatı açısından önemlidir. Altaylar bölgesi mezarları bazen taş parçaları bazen ise başka küçük mezarlar ile kapatılıyordu. Ayrıca Dinyeper bölgesindeki uzun başlı (dolikosefal) insan tipinin Altay bölgesinde Cro-Magnon’da denilen uzun başlı kısa geniş yüzlü bir tipe uyduğu iddia edilmiştir.
   Afanasyeva kültürünü Andronovo kültürü (M.Ö. 1500- 1200) izler. Adını yukarı Yenisey’deki Andronovo sitesinden alır. Bu kültür Minusinsk, Altaylar, Kazakistan ve Urallar’a kadar yayılmıştır. Bu devir metalurjinin ilerleme kaydetmesi sebebi ile Türk sanat tarihi için önemlidir. Bakır, demir, altın, kalay çeşitli eşyalarda özellikle sanat eserlerinde kullanılmıştır. Özellikle Göktürkler döneminde “altayın demircileri” olarak tanınan Türkler için önemlidir. Orta ve İç Asyanın en önemli sanat üslubu hayvan üslubunun Minusinsk’te bronz çağında başlamış ve Hun Türkler’ince geliştirilmiş olması önemlidir. Fantastik bir imaj (mask) olan Tao-tie şeklide bu devirde ortaya çıkar.
   Koyun, sığır, at yetiştiriciliğinin yaygın olduğu bu kültürde mezarlar kurgan şeklindedir. Mezarların taş parçaları ile kapatılıp kuşatıldığı veya taş daireler ile kuşatılmış küçük mezarlar ile çevrildiği görülür. Cesetlerin bazen kıvrılmış şekilde yatırıldığı bazende yakılmış olduğu anlaşılır. Bazı araştırmacıların bu mezarlar la Orta Rusya’nın Srubnaya kültürü ile ilişkilendirilmesi bozkır kültürünün yayıldığı alanı belirlemek açısından önemlidir. Beyaz ırka yakın insanların yaşadığı bu devirde düz dikli geometrik motiflerle süslü kahverengi perdahlı keramikler yapılmıştır. Kemik ok uçlu uçları baltalar, bıçaklar bakırla kaplı olarak ele geçirilmiş ayrıca altın, bakır veya tunç levhalar kaplama amacıyla kullanılmıştır.
   Andronova kültüründen sonra İç Asya’nın bronz Çağı’na ait Karasuk Kültürü önemlidir. Minusinsk, Altaylar ve Yenisey Havzasında ortaya çıkan bu kültür M.Ö. 1300-800’e tarihlenir. Altaylar ve Yenisey Havzası en eski Türk yerleşme bölgesi olması, bu kültürün Türk Sanat Tarihi’nin hazırlık aşamalarından biri olduğunu gösterir. Yukarı Yenisey kıyısında Karasuk kültürü ile ilgili kazılarda Türk ırkının bağlı olduğu brakisefal kafataslarında artış görülür. Bu durum Tagar devrinde de söz konusu olup Güney Sibirya ve Altayların güneyinde prototürk nüfusun arttığını gösterir. Böylece prototürkler Kuzey’den Güney’e ve Batı’ya doğru yayılmıştır.
   Minusinsk merkez olmak üzere İrtiş Nehri’nin orta havzasından Hwang-ho Nehri’ne (Sarı Nehir) kadar olan bölgede yayılan bu kültür An-Yang’ın Shang devresi ve Chou devrinin bir ve ikinci dönemiyle çağdaştır. Andronovo devrinde Çin’de Yhang Shao ve Lung Shan kültürleri yaşanmıştır. Bu bölgede yaşayan Türk topluluklarıyla Çin kültürleri arasında Bronz işçiliği ve hayvan tasvirlerinde karşılıklı etkileşim vardır. Karasuk kültüründe metal işçiliği önemli olup oldukça gelişmiştir. Bu kültürün önemli yanı hayvan üslubunun doğmuş olabileceği yerler arasında Altay ve Tanrı Dağları’nın da anılmasıdır.
   Prototürk döneminin önemli kültürlerinden biri Güney Sibirya’da M.Ö.6-2,1 yy. arasında üç devreye ayrılan Tagar Kültürüdür. Bu kültüre bağlı ilk merkezler Krasnoyarsk da Minusinsk yakınında ve Yenisey Nehri’ndeki Tagar Adası’nda saptanmıştır. Prototürk Tinglingler bu kültüre mensuptur. Tagar Kültürü’nde kurganların yakınına büyük mezar taşları dikilir. Hayvan üslubunun gelişmiş bir şekilde kullanıldığı bu devirde mezarlardan çeşitli aletler, at koşun takımları ve keramikler çıkarılmıştır. Bu kültürdekine benzer eserlere Çin’den Karadeniz’e kadar olan bir bölgede rastlanır.
   M.Ö. 300’den M.S. 400’e kadar süren Taştık Külktürü araştırmacıların bir bölümüne göre prototürklerden Ting Lingler tarafından geliştirilmiştir. Bu kültür bu dönemde Türkçe konuşan tüm topluluklarda yayılmıştır. Bazı araştırmacılar Ting Linglerin, Çinlilerin Ti ya da Tik dediği boylara dayandığı ve Çinlilerin Tiele, Kao-che dediği Kağnılı Boyların Ting Ling’lerden oluştuğunu ifade eder.
   Andronovo kültüründen itibaren prototürk sanatının başlatılabileceği ve bu dönem sanat ve arkeolojisinin özellikle Tagar ve Taşlık devirlerinde gelişme kaydettiği düşünülür. Hunların ataları da prototürk sanatına dahildir.
   Orta Asya’da Aşkaabat’a yakın küçük bir şehir olan Anav’dan (Anau) adını alan kültürün en erken çağları erken kalkolitik devre kadar uzanır. Bu kültür özellikle prototürk kültürüyle ilişkilendirilir. Bu bölgelerde yaşayan Türk topluluklarının sanatında bu kültürün izlerinin görülmesi önemlidir.
   Anav’da iki ayrı mezarda 4 kültür katı saptanmıştır. Statigrafi kerkamik grubunun gösterdiği değişikliklere uygun olarak düzenlenmiştir. 1. tabakada buğday, arpa yetiştirildiğine dair izler; öküz, domuz, at, koyun gibi hayvan kalıntıları, boyalı çanak çömlek bulunmuştur. 2. tabakada çok renkli keramik, bu hayvanlara ek olarak keçi, köpek, deve, boynuzsuz koyun kalıntılarına rastlanır. 3. tabakada çanak çömleğin çölekçi çarkında yapıldığı anlaşılır. 4. tabakada diğer tabakalar da bakır ve kurşun görülürken bu tabakada demire rastlanır. Hayvanlarla ilgili kalıntılar yerleşik hayat yanında  avcılıkla hayvancılığın da söz konusu olduğunu gösterir.
   Batı Orta Asya’da kalkolitik devrin ardından M.Ö. 2500 – 2000 tarihlerinde Bronz (Tunç) Çağı başlar. Eski Türk yerleşmeleri yanında protoşehir yerleşmeleri de ortaya çıkar. Namazgah 4 evresinin önem kazandığı bu dönemde M.Ö. 2000- 1600 tarihlerinde Türkmenistan’da şehir medeniyeti başlar. Bronz Çağı’nın önemli bir merkezi Altın Tepe’dir. Geç Bronz Çağı’ndan itibaren bozkır kültürü mensuplarının yerleşim yerleri ve mezarları çoğalmaya başlar.
   Batı Orta Asya’nın erken demir çağı geç 2000 ve erken 1000’de başlar. Dakistan kültürü merkezleri, Yastepe Kompleksi, Amirabat kültürü siteleri önemli bulguların toplandığı yerlerdir.
HUN SANATI
   Hun sanatı deyimi M.Ö. 244 M.S. 216 arasında bu devletin sınırları içinde yaratılan sanat eserlerini ve daha sonra Doğu Avr.’da kurulan Batı Hun Sanatı’nı kapsar. Bu bölümde Asya Hunları (Hiung-Nu) ele alınır.
   Hun Türkleri hakkında Türkçe yazılı bir kaynak yoktur. Hunlar’dan söz eden ilk yazılı kaynak Çin’in han sülalesi tarihi olan Shih-Chi’dir. Çin kaynaklarında Hiung-Nu olarak anılan Hunların atalarından söz edilir. Prototürk sayılan Hunların ataları kabul edilen en erken topluluk Kuei-Fang’lardır. Bu topluluklara Çin kaynaklarında Hu da denir. Aynı kaynaklarda Ti ve Jung adıyla anılan topluluklar da Hunlarla ilişkilendirilir. Böylece Hunların ataları diğer prototürk topluluklarla birlikte erken devirden beri Türk Sanat Tarihi ve Arkeolojisi’nin temelini oluşturan eserleri ve uslupları meydana getirmiş ya da benzer şekilde yaşayan toplulukların sanatlarını kullanarak sentez oluşturmuştur.
   Hun Sanatı denildiğinde muhteşem madeni eserler, dokumalar ve kazılarda ortaya çıkarılmış çeşitli arkeolojik malzeme akla gelir. Fakat Türk Mimarisi’nin ilk gelişmiş örnekleri bu deverede görülür. Bu örnekler yerleşik Güney kavimlerinde olduğu gibi büyük boyutlu mimari yapılar değildir. Hunlara ait ordu kent tarzı şehirlerin varlığı Çin kaynaklarına dayanılarak biliniyorsa da bu yapılar hakkında fazla bilgi yoktur. Bu dönem Türk Mimarisi’nde söz edilen unsurlar Kurgan ve Çadırlardır.
   Türk topluluklarında mezar mimarisi buna bağlı Sanat Tarihi kapsamına giren unsurlar bu kavimlerdeki ölüme dair dini inanışlar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu inanışlara göre asil soydan biri öldüğünde cesedi bir süre çadırda bekletilir. Cesedin komaması için iç organları çıkarılır. Bir çeşit mumyalama işlemi yapılır. Cesedin gömüleceği bir kurgan yapılır. Cenaze töreninde yapılan işlemlerden ölen kişinin öteki dünyada yaşayacağına inanıldığı anlaşılır. Çünkü kurgan’a ölenin kullanacağı çeşitli eşyalar ve mezar hediyeleri konur. Ölenin atları bu amaçla ölenle beraber gömülür. Atların kuyrukları matem işareti olarak kesilir ya da değişik şekilllerde örülür veya bağlanır. Bu arada yoğ töreninde çeşitli hayvanlar (daha çok at) kurban edilir. Bunların büyük bölümü törene katılanlar tarafından yenilir. Arzhan Kurganı’nda ana mezarın çevresindeki odalarda binlerce at kalıntısı saptanmıştır. Ukok Platosu’nda kazılan bir kurgandan sadece soylu bir kadının dövmeli cesedinin kadınlara da erkekler kadar önem verildiğini gösterir. Çin kaynaklarında Hunların cenaze merasimi hakkında tabut kullanıldığı, tabutların altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla veya kürklerle örtüldüğü belirtilir. Ayrıca ölüyle birlikte öldürülüp gömülenderden söz edilir.
KURGAN
   Hun ölüm ve mezar geleneklerinin en somut örneğini kurganlar oluşturur. Kökü Türkçe korumak fiilinden gelen kurgan aslında kale veya şehir anlamına gelir. Bunun yanında toprak altındaki mezar yapısının üstündeki koruyucu taş ve toprak yığınına da bu anlamda kurgan denilmiş daha sonra Tümülüs görünümlü mezarlara ad olmuştur (toprak altında kalan düzenleme bozkır kültürüne özgüdür).
   Asıl mezar odası dikdörtgen, kare veya oval olabilir. Cesedin bulunduğu yere bazen yukarıdan doğrudan ulaşılabiliniyor, bazen asıl mezar odası daha altta olabiliyor, bazen de tahnit edilmiş cesedin bulunduğu odaya bi delhizden giriliyordu. Çoğu kez başı Doğu’ya cesedin kullandığı silah ve eşyaları yanında bulunur, zinnet eşyaları ise üzerinde yer alır. Bu arada mezar hediyeleri ve yiyecekler ele geçirilmiş, çoğu kez başka bölümlere kuyruğu keşilmiş veya düğümlenmiş at kadavlarına rastlanmıştır. Kurganda hükümdar ya da yönetici dışında kadın ve hizmetkar cesetlerine rastlanmıştır. Sadece kadınlara ait kurganlar da vardır. Kaynaklar kurgan içerisindeki halıların asılı olarak muhfaza edildiğinden söz eder.
   Bir kısım kurganlarda farklı zamanlarda üst üste ve yanyana odalar oluşturan gömülmeler olmuştur. Bu şekilde farklı bir görünüm kazanan bu tip kurgan topluluklarına Arzhan Kurganı örnek verilebilir. Tuva’da Sayan Dağları’nda bulunan muhtemelen Hun Türkleri’nin ataları tarafından yapılan (M.Ö. 8 – 7 yy.) bu mezar yapısı merkezdeki bir kurgan etrafında düzenlenmiş 70 odadan oluşur. Planın genel görünümü daire şeklindedir.
   Hun devrinin önemli kurganları arasında Pazırık (M.Ö. 3 – 1 yy.), Noin-Ula (M.Ö. 1 yy.) ve Kazakistan’daki Esik (M.Ö. 5 – 4 yy.) kurganlarıdır. Bu kurganlardan Noin-Ula hariç diğerlerinin Hunlar dışında prototürk topluluklara ait olabileceği ifade edilir. Bazı bilimadamları pazırık kurganlarını Altaylı İskitler’e, Esik Kurganı’nı Türk sayılan Sakalar’a ait olduğunu kabul eder.
   Hun Devri’nde gelişme gösteren kurgan yapıları İslam sonrası Türk Sanatı’nda anıtsal özellikler gösteren türbe ve kümbetlerin kaynaklarından sayılır. Taş ve toprakla oluşturulan suni tepeler, çadır formu ve Budist Kubbelerin yardımıyla kubbe ve piramit çatının oluşmasını sağlamıştır. Bazı kurganlarda giriş odasıyla mezar odasının ayrı oluşu kümbetlerdeki ziyaret ve mumyalık kısmının ayrı oluşu arasında bağlantı kurulabilir.




Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler
« Yanıtla #1 : 12 Nisan 2011, 18:19:01 »
teşekkürler yoldaşım.
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler
« Yanıtla #2 : 12 Nisan 2011, 22:47:36 »
teşekkürler yoldaşım.

teşekkür ederim dolunaycığım....

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
Ynt: İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler
« Yanıtla #3 : 13 Nisan 2011, 07:56:50 »
+1 borcum arkadaşım...
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: İSLAM ÖNCESİ TÜRK SANATI- devirler
« Yanıtla #4 : 13 Nisan 2011, 09:57:51 »
+1 borcum arkadaşım...

teşekkür ederim dolunaycığım