Gönderen Konu: HAT SANATINDA OSMANLILAR  (Okunma sayısı 2333 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HAT SANATINDA OSMANLILAR
« : 08 Şubat 2008, 22:02:39 »

İstanbul'un fethinden itibaren Osmanlı devleti yalnız askeri ve siyasi bakımından değil, kültür ve sanat cihetinden de yüceliğe erişmişti. Hat sanatında da yine yakut ( ? -698/1298) gibi Amasyalı olduğu bilinen Seyh Hamdullah (833/1429-926/1520) önceleri Yakut uslübünü en güzel ve mükemmel biçimiyle yürütüyorken hamisi ve talebesi, Sultan II.Beyazıd'ın (1450/1512) teşvik ve tavsiyesi üzerine, Yakut'un eserlerini bir estetik kıymetlendirmeye tabi tuttu ve kendi sanat zevkini de katarak bunlardan yeni bir tarz çıkarmayı başardı. Kanuni Sultan Süleymen çağında Yakut tavrını en parlak biçimiyle yeniden canlandıran Ahmed Karahisar'ın ( ?-963/1556) yazı anlayışı kendisinden sonra unutulmuş; Şeyh Hamdullah yoluna karşı duramamıştır.
Şeyh Hamdullah devrinde, Yakut yolu ile intikal eden altı cins yazıdan sülüs ve nesih, Türk zevkine çok uygun geldiği için sür-atle yayılmış; eski devirden farklı olarak, Kur'an-ı Kerim'in yazılmasında sadece nesih hattı kullanılmaya başlanmıştır. Altı yazının diğer ikisinden biri olan rıka daha cazip bir uslübe bürünerek hatt-ı hicaze adıyla bilhassa hattat imzalarında ve icazetnamelerinde yer almış tevki ise pek ender kullanılmıştır. XVII asrın ikinci yarısında İstanbul'un sanat ufku yeni bir hat nuruyla aydınlandı. Hafız Osman (1052/1652-1110/1698) adındaki bu hat dehası, vaktiyle Şeyh Hamdullah'ın Yakut'tan yer yer seçip topladığı yazı güzelliğini bir elemeye tabi tuttu ve eskisine göre daha da safiyet kazanan, kendine has bir hat şivesi ortaya koyarak,



o vadide yazmaya başladı. Artık şeyh uslübü, yerini Hafız Osman'ınkine terk ediyordu. Divanı ve celi divanı yazılarının en mükemmel seviyeye XIX. Asır sonlarında ulaştığını kaydedip , biraz da Osmanlılar'da ta'lik hattından söz edelim; XV. Asrın ikinci yarısından beri kullandığımız bu yazı nev'inin bizde hakkıyla ele alınışı, İran'ın maruf talik üstadı İmadü'l-Haseni (?-1024/1615) sonra olmuştur. Türk hattatları bu uslübü öylesine benimsemişlerdir ki, üstün başarı gösterenlere İmad-ı Rum (Anadolu'nun İmadı) denilmesi adet hükmğne girmiştir.

Görülüyor ki yazı sanatımızda devamlı bir süzülüp arınma ve üsluplaşma hareketi vardır ve bunlar yazının esasını bozmadan yapılmıştır. Mimari, musiki, resim ve tezyini sanatlarımızın, Batı tesiriyle soysuzlaşmalarını mukabil, hat sanatında bir gerileme olmayışı şu üz sebebe bağlanabilir. Bünyesine tesir edebileceki benzeri bir sanatın Avrupa'da bulunmayışı,Üslup sahibi hattatlar elinde usta-çırak esasına göre sağlam kaidelerle nesilden nesile intikali.

Zamanla, kendi bünyesi içinde yenilenme kabiliyetine sahip oluşu İslam aleminde pek yaygın bir söz vardır: "Kuran-ı Kerim Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundui İstanbul'da yazıldı"

RIK'A

Okuyup yazması olan her Osmanlı'nın günlük yazışmalarında kullandığı ve ağzı 1 mm'yi geçmeyen kamış kalemle yazılan rıka hattı, eskiden yazanın kendi anlayışına göre elden çıkıyorken, XIX. asırda, Babiali Rık!ası diye isimlendirilen ve resmi işlerde kullanılan bir nev'I ile yazılmıştır ki bunun öncüsü, Mümtaz Efendi (1225/1810-1287/1872) olmuştur.

çok çalışmak zamanı