Gönderen Konu: HAT SANATINDA TÜRKLER  (Okunma sayısı 2357 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
HAT SANATINDA TÜRKLER
« : 09 Şubat 2008, 00:58:59 »



Hamit Aytaç

Türklerin İslamiyeti kabulü ve buna bağlı olarak yazılarını değiştirmeleri sonrasında hat sanatıyla ilgilerini gösterecek eserleri zamanımıza kadar gelememiştir. En eski örneklerle, ancak Selçuklulardan itibaren karşılaşıyoruz.

Beylikler devrinde ve Osmanlı'nın ilk iki asrında, Anadolu'daki hat sanatı, kalan örneklere nazaran, Abbasilerin Bağdad'daki üstadane tavırlarının bir devamı gibi görülmektedir. Nihayet Şeyh Hamdullah'la (833/1429-926/1520) hat sanatı Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve daima gelişip ilerleyerek XX.asrı bulunmuştur.

AKKAM-I SİTTE

Bu isimle anılan altı cins yazı birbirine tabi, ikili gruplar halinde gözden geçirilebilir: Sülüs-nesih,muhakkak-reyhani, tevki-rıka. Bu üç grubun birincilerinin (sülüs, muhakkak, tevki), ağzı daha geniş kalemle (2 mm civarında) yazılmalarına mukabil, ikincileri (nesih, reyhani, rıka) 1 mm civarında ağız genişliği olan kalemle yazılırlar. Yazı karakteri itibariyle, muhakkak reyhaniyle, tevki ise rıka'yla, birbirine çok benzeyen büyük ve küçük iki kardeşi hatırlatırlar. Ancak sülüsle nesih böyle değildir. Nesih hattının çok ince yazıları şeklinede, toz kadar küçük görüldüğünden gubari hattı denilir. Eski kaynaklarda sülüs sanat göstermeye en müsaid alanıdır. Harflerindeki yuvarlak ve gergin karakter, ona hattanın elinde en fazla şekil zenginliğine girebilmek ve yeni istiflere açık olmak imkanı vermiştir. Bu hal, hele abidelerde yer alan ve uzaktan okunabilmesi için ağzı çok geniş kalemle yazılan veya satranç usülüyle genişletilen) celi sülüs hattında daha da çarpıcıdır. Nesih hattı ise harflerinde yuvarlaklık olmakla beraber, daima satır nizamına tabi olup istife uygun gelmez; bu sebeple uzun metinlerin, en ziyade Kuran-ı Kerim'lerin (mushaf) yazılmasında kullanılmış, eski matbaacılığımızın hurufatı da nesihle hazırlanmıştır. Tevki ve Rıka kardeşler de Osmanlı nın ilk devirlerinde resmi yazışmalar ve nadiren kitap çoğaltmak için ele alınmışlardır. Bu altı cins yazıda Arapça'nın icabı olarak hareke ve diğer yardımcı okuma işaretlerinin kullanıldığı yazı cinsleridir. Türkçe metinler için nesih, tevki ve rıka yazılarının harekesiz yazıldığı da görülmektedir.

TA'LİK

Bu yazı, aslında Tevki hattının XIV. Asırda İran'da kazandığı değişiklikle ortaya çıkan yazıya verilen isimdir ve orada daha çok resmi yazışmalarda kullanılmıştır.

DİVANİ - CELİ DİVANİ

İran'da resmi yazışmalarda kullanılan ta'lik hattı Osmanlı'ya Akkoyunlular (1467-1501) yoluyla XV. Asırda geldiğinde, kısa zamanda büyük bir şekil değişikliği geçirerek Divan-ı Hümayun'daki resmi yazışmalara mahsus olduğu cihetle -divani adını almıştır. Harekesiz yazılan divanının XVI. asırda İstanbul'da doğan harekeli, süslü ve haşmetli şekline celi divani adı verilmiş, buda devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır (hat sanatındaki "iri ve kalın" manasının aksinei buradaki celi aşikar demektir)

TUĞRA

Bugün nasıl T.C. amblemi Türkiye'yi temsil ediyorsa, Osmanlı devrinde de tahtta bulunan padişahın adına çekilen tuğrai padişahla birlikte babasının adını ve daima muzaffer olmasını dileyen bir duayı (el muzaffer daima) ihtiva eden hususi bir şekildir. Tuğra bilhassa XVI. asırda tezhipli olarak hazırlanırdı. Tuğrayla padişahlar dışında, tarikat pirlerinin isimleri, yahut bir ayet veya hadis yazıldığıda görülmektedir.


çok çalışmak zamanı