Gönderen Konu: KARAGÖZ İLE HACİVAT  (Okunma sayısı 11135 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı nes.rin

  • Onursal
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 731
  • Karizma Puanı: 380
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« : 22 Eylül 2007, 13:49:51 »

KARAGÖZ OYUNLARININ TARiHÇESi     


Karagöz oyunu

 Gölge oyununun çikis noktasi uzakdogu, Çin olarak bilinir. Ticaret ve geziler sonucu Endonezya, Java ve Hindistan’da yayginlasan gölge oyunu mistik ve dinsel bir etkiye sahiptir. Türkler Çin ile yakin iliskileri dolayisiyla bu sanati ögrenmisler ve kendi kültürleri dogrultusunda gelistirmislerdir. Uygur ve Budist duvar resimlerinde görülen tasvirler Çin gölge oyununda da görülür. Topkapi Sarayi Müzesi’nde eserleri bulunan Mehmet Karakalem çalismalari da bunlara benzer örneklerdir. Gölge oyunu tekniginin Türk halk kültüründe ne zaman Karagöz adini aldigi hakkinda çesitli görüsler vardir. Bunlardan en yaygin olani Bursa efsanesidir. Sultan Orhan devrinde (1324-1362) Ulucami’nin yapiminda demirci ustasi Kambur Bâli Çelebi (Karagöz) ile duvarci ustasi Halil Haci ivaz (Hacivat) çalismaktadir. Nekre tipler olan ikilinin arasinda geçen nükteli konusmalar diger isçilerin dikkatini toplayip, islerini aksatmalarina sebep olur. Cami insaati yavas ilerler. Durumu ögrenen padisah hiddetlenip her ikisini de idam ettirir. Yaptigi yanlisligin bilincine varan padisah çok üzülür. Padisahin musahibi seyh Küsterî padisahi teselli etmek için beyaz sarigini çikarip gerer ve arkasina bir sem’a (isik) yakar. Ayagindan çikardigi çariklariyla Karagöz ve Hacivat’in tasvirlerini canlandirip nükteli konusmalarini seslendirir. Günümüzde de Karagöz perdesine “seyh Küsterî meydani” denir ve seyh Küsterî Karagözcülügün pîri – kurucusu kabul edilir. (Evliya Çelebi Seyahatnamesi) Gölge oyunu ülkemize Yavuz Sultan Selim’in 1517’deki Misir seferi sonrasi 16. yüzyilda gelmistir. Misir’i fetheden Yavuz Sultan Selim’in Memlük Sultani Tomanbay’in asilisini hayal perdesinde canlandiran bir hayal sanatçisini, oglu Kanuni Sultan Süleyman’in da görmesini arzu ederek istanbul’a getirmesiyle gölge oyunu istanbul’a gelmistir. Türkler 16. yüzyil baslarinda perde gerisinden gölge yansitma teknigini Misir’dan almislardir. Misir Memluklarinin gösteri yaptiklari siyah, isik geçirmeyen, arabesk motiflerle islemeli tasvirleri, seffaf ve renklendirilmis deri üzerine isleyen Türkler, bu sanata farkli bir nitelik kazandirdilar. Misir oyunlarinin olay örgüsünün birbirinden kopuk yapisini düzenleyip yeni bir biçim verdiler. Oyun tipleri Osmanli imparatorlugu’nun bünyesinde barindirdigi halklar içinden ve mahalle geleneginden seçilmistir. Karagöz Osmanli imparatorlugu topraklarinda yayilmis, çevre ülkelerde etkili olmus, genis bir cografyaya yayilmistir. Karagöz oyunu Misir’a tekrar yeni biçimiyle dönüp ilgi görmüstür. Bugün Misir kuklasinin adi Aragöz’dür. Nitekim bir çok gezgin, 19. yüzyilda Misir’daki gölge oyununu anlatirken, bunun Karagöz oldugunu, Misir’a Türkler tarafindan sokuldugunu ve çogunlukla Türkçe oynatildigini belirtmislerdir. islam dünyasinda bu oyuna “Tayf-ül hayal”, “Zill-i hayâl”, “Hayâl-el sitare” gibi adlar verilmistir. Bazi islam mutasavviflari eserlerinde hayâl sahnesini dünya’ya, perdedeki geçici hayalleri insanlar ve diger varliklara benzetmislerdir. Oyundaki hayaller nasil perde arkasindaki sanatçi tarafindan oynatiliyorsa, evrendeki varliklari da görünmeyen bir yaraticinin hareket ettirdigi anlatilmistir. 16. yüzyilda hayâl oyununun yayginligini ve Osmanli eglence sanatlarinin baslicalarindan oldugunu gösteren pek çok belge vardir. seyhülislam Ebussuut Efendi’nin (1490-1574) hayâl oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayi gerektirmeyecegi yolundaki fetvasi bunlarin en önemlisidir. Ebussuut Efendi; “Gerçek biliminde yükselmek isteyenler için gölge oyununda büyük ibretler oldugunu gördüm. Kisiler, kaliplar gölge gibi gelip geçiyor ve çabucak yok oluyor, onlari oynatan ise bakî kaliyor” demistir. Karagöz üzerine 17. yüzyila ait belgeler daha çoktur. Evliya Çelebi, Naima gibi yerli yazarlarin eserlerinden ve istanbul’da bulunmus Avrupalilarin ani ve gezi kitaplarindan ögrenildigine göre Ramazan ayinda kahvehanelerde, baska zamanlarda da evlenme, dogum, sünnet dügünü vs. dolayisiyla saray, konak ve evlerde yapilan senliklerde oynatilan bu oyunlar Osmanli toplumunun belli basli eglencelerinden biriydi. 19. yüzyilda da sarayin ve halk toplantilarinin gözde eglencelerinden oldugunu yine yerli ve yabanci kaynaklardan ögreniyoruz. 19. yy’da 2. Mahmut dönemine ait kaynaklarda da Karagöz oyunu yer alir. 1843’de Türkiye’yi ziyaret eden Gerard de Nerval seyahatnamesinde istanbul’da seyrettigi Karagöz oyununu tüm ayrintilari ile anlatir. (Gérard de NERVAL, Doguya Yolculuk, Çelik GÜLERSOY istanbul Kitapligi, istanbul-1974, s: 85-94)Yabanci kaynaklarda Karagöz oyunlarinin açik saçik bulunduguna dair yazilar vardir. Bunlardan Jean Thévenot 1655-1656’da Türkiye adli eserinde, bir hanimin nasil olupta Karagöz oyunu izledigini anlayamadigini yazar. (Jean THéVENOT, 1655-1656’da Türkiye, Tercüman 1001 Temel Eser, istanbul-1978, s: 95-96.) Abdülaziz ve II. Abdülhamit devirlerinde bazi Karagöz sanatçilari Mizikayi Hümayun himayesine alinmislardir.Bu dönemde yetisen Karagöz sanatçilarinin kimisinin tekkelerden (seyh Fehmi Efendi, Müstak Baba), kimisinin medreseden (Darphaneli Hafiz Efendi, Hafiz Mehmet Efendi) kimisinin Enderundan (Enderunlu Hakki Bey, Enderunlu Tevfik Efendi), kimisinin katiplikten (Katip Salih Efendi), kimisinin cerrahliktan (Cerrah Salih Efendi), pek çogunun da esnafliktan (Yorganci Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarci Hakki Efendi, Hamamci Süleyman Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi) oldugu görülür. Saray için getirilen, önceleri saray dügünlerinde perde diyen Karagöz çok kisa zamanda halka kendini sevdirdi. Sonuçta Karagöz çesitli Hayâlîler eliyle halk arasinda büyük ragbet gördü. Genis Osmanli cografyasindaki tüm tipleri bünyesinde barindiran bir folklor, edebiyat, etnografi, müzik, mizah ve hiciv sergisi kimligi kazandi. Esnek yapisi itibariyle dogaçlamaya ve güncel olaylarin islenmesine son derece açik olan Karagöz perdesi, zamaninin en önemli toplumsal yergi vasitasiydi. Halkin begenmedigi hükümet kararlarini elestirdigi ve kamuoyunu temsil ettigi dönemler vardir. Osmanli’nin son dönemlerinde Karagöz sanatçilari devlet ileri gelenlerinden bazilarinin hirsizligini, rüsvetçiligini vs. perdede canlandirdiklari için bu taslamalar çok keskin bulunmus, oyunlar yasaklanmistir. Devlet ileri gelenlerinin perdeye yansitilmalari agir cezalara baglanmis, bu yasaklamalardan sonra Karagöz siradan, kaba saba bir güldürü durumuna düsmüstür. 20. yy’da Türk Halk edebiyati ile ilgili arastirmalar baslamis fakat hizla baslayan batililasma çabasi ile Karagöz oyunu gözden düsmeye baslamistir. 20. yüzyilin ilk çeyreginde bir süre daha yasayan Karagöz, zaman içinde tiyatronun, sinemanin daha sonra da televizyonun hayata girmesiyle önemli ölçüde etkisini kaybetmistir.Bu yüzden hayaliler Karagöz oyun tekniginde bazi degisiklikler yapmaya çalismislardir. Ahmet Rasim, “Muharrir Bu Ya” adli eserinde Hayali Katip Salih’in kanto söylettigi ve muhafazakarlar tarafindan elestirildigini anlatmaktadir. Ancak Karagöz oyunlarinin etkisini kaybetmesindeki sebep sadece teknoloji alanindaki gelismeler olmamistir. 17. yüzyilda baslayan batililasma çabalari yirminci yüzyilin baslarinda etkisini göstermeye baslamis, geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli özelligi olan dogaçlama gelenegi terkedilmis bunun yerini bati tiyatrolarinda oldugu gibi yazili metinler almistir. Yazili metne bagli kalarak oynatilan Karagöz oyunlari, yeni oyunlar yazilamadigi için çaga ve insanlarin kültürel gelisimlerine ayak uyduramamis, eskiden oynatilan oyunlarin aynisinin tekrar tekrar perdeye getirilmesi insanlarin ilgisini çekmez olmustur.Yenilestirme çalismalari Mesrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de devam eder. 1910 yilinda Beyoglunda “Canli Karagöz Sahnesi Operet Kumpanyasi” adli topluluk kurulur. Komik-i sehir Nasit Efendi burada deneme amaciyla canli Karagöz olarak sahneye çikmistir. Dogaçlama gelenegine geri dönülmesi durumunda Karagöz eskiden oldugu gibi saygin ve yaygin bir duruma gelebilecektir, aksi takdirde önümüzdeki on yillar içinde Karagöz sanatimiz tarih kitaplarinin arasinda kalip yok olmaya mahkumdur. Karagöz günümüzde sayilari azalan Hayâlîler tarafindan yasatilmaya çalisilmaktadir. 1966’dan sonra düzenlenmeye baslayan festivaller yarismalar sonucunda bir çok basarili hayalinin varligi ortaya çikmis, yeni oyunlar kaleme alinmistir. Yazilan oyunlarin pek çogu perdede oynamaya uygun olmasa da konu tekrar gündeme gelmistir.



KARAGÖZ BÖLÜMLERi

MUKADDiME :

Mukaddime bölümünde  ilk önce müzikle bos perdede göstermelik  bir görüntü konulur: (Bir dalyan, vakvak agaci, yasam agaci, gemi, denizkizi, çalgicilar, kediler, Burak, Zaloglu Rüstem'in dev ile savasi v.b ) Kimi kez konuyla ilintili de olabilir; örnegin "Tahmis" oyununda göstermelik kahve dövücüleri gösterir. Göstermeliklerin görevi henüz oyunu seyretmeye hazirlanmamis seyirciyi oyunun gerçegine hazirlamak, onu oyunun yanilsama havasina sokmak, onda geciktirim ve merak uyandirmaktir. Göstermelik, bir ucuna gerilmis sigara kagidi baglanan nareke adinda bir kamis düdügünün cirlak sesiyle ladirilir. Bundan sonra, tefin tartimina uygun hareketlerle, seyirciye göre perdenin solundan Hacivat gelir, bi semai okur. Bunu kimi kez bir ara semaisinin izledigi olur. Bu semailer Dügah, Ferahnak, isfahan, Buselik, Yegah, Rast,Nihavend, Beyti,Segah, gibi makamlarda olur. Burada Hacivat müzigin tarumina hareketlerini uydurarark basini hafifçe sallar. Semai bitince Hacivat" Off...hay Hak!" diyerek perde gazeline baslar. Mukaddime bölümünün önemli bir ögesi Hacivat'in söyledigi perde gazelidir. Perde gazellerinde Karagöz oyununun bir ögrenek yeri oldugu, felsefi ve tasavvufi anlami, kurucusunun seyh Küsteri oldugu belirtilmektedir. Ayrica, teknik bilgi de buluruz; örnegin, "on iki bend ile bagli", " on iki tir ile bagli" deyimleri birer Bektasi simgesi olabilecegi bir yana, ayrica eski Karagöz perdesinde ayna denilen beyaz kesimin çerçeveye dikilmeyip on iki ilik dügme ile tutturuldugunu belirtir.

Perde gazellerinde padisaha yakaris da yer alir; çagin padisahini anmanin yani sira, kimi kez yurt yönetiminin biçimi bile belirtilir. Örnegin Mesrutiyet için söyle denmistir: Çok zamandir hükm-i istibdadda olmustuk esir Geçti ol zulm ü cefalar nail-i hürriyetteyiz Cumhuriyet yillarinin bir perde gazelinde de söyle bir beyite rastliyoruz: Hüda elbet müzahirdir erken-i Cumhuriyet'e Mülkü ma'mür eyle yarap san-i kudretle Daha sonra bir beyit okur. Bu beyitin çoklukla Hafiz'dan, Ziya Pasa'nin Terkibibend'inden, Fuzuli, Nedim divanlarindan alindigi bilinir. Bundan sonra, asagidaki satirlarda görülecegi gibi kendine kafa dengi bir arkadas arar, bu arkadasta istedigi özellikleri sayar : Efendim! Demem o demek degil! Bu bendenize, bu hakir duaciniza eli yüzü yunmus, elfazi düzgün, sözü sohbeti tatli bir fasih-ül-lisan yar-i vefa-siar olsa, geliverse su meydan-i pür-safaya, Arabi bilse, Farisi bilse, bir az fenn-i siir ü musikiye asina olsa, o söylese bendeniz dinlese, bendeniz söylesem o dinlese, oturan zevkperveran-i kiram da sefayab olsa! Diyelim: Bu gece isimizi mevlam rasgetire! Yar, bana bir eglence, aman bana bir eglence! Yar, bana bir eglence! Kimi kez gene bir beyit okuduktan sonra Karagöz karsi yandan, yani seyirciye göre sagdan gelir, buna "Karagöz'ü inidrmek" denir. ikisi dögüsürler. Dögüste Hacivat kaçar, Karagöz yere boylu boyunca uzanir, secili bir deyisle Hacivat'a veristirir, bir tekerleme söyler. Karagöz'de iki çesit tekerleme vardir. Birincisi, masal basinda söylenen basmakalip sözler oldugu gibi, masalin ortasinda ve sonunda da söylenen, dinleyiciyi masalin gerçek disi havasina sokmak için yapilan söz oyunlaridir. ikincisi ise Ortaoyunu ve kimi Karagöz muhaverelerinde oldugu gibi masalcinin kendi basindan geçmis gibi anlattiklari, ya da üçüncü kisi agzi ile anlatilan olagan disi maceralardir. Bu türden tekerleme Ortaoyunu ve Karagöz'de bir düsün gerçekmis gibi anlatilasina ve sonunda düs oldugunun anlasilmasina dayanir. Karagöz'de birinci türden tekerleme, mukaddimede Karagöz ile hacivat arasindaki dögüsmeden sonra Hacivat kaçinca, boylu boyunca yerde uzanmis yatan Karagöz'ün Hacivat'a veristirisidir. Burda çogu kez Karagöz ipe sapa gelmez sözlerle ve Arapça, Farsça sözcüklerle konusur. Bu tekerlemede Karagöz'den beklemeyecegimiz Arapça Farsça sözler bulunusundan, bunun bir ironie oldugu da söylenebilir.

MUHAVERE :

Genel olarak muhavere, Karagöz oyununun iki bas kisisi olan karagöz ile Hacivat arasinda geçer. Bazi durumlarda- ara muhaveresinde- iki kisiden daha çok kisiler bulunmaktadir. Muhavere ile fasil arasindaki baslica ayrim, birincinin salt söze dayanisi, olaylar dizisinden siyrilmis, soyutlastirilmis olmasidir. Bunlarin görevi, Karagöz ve Hacivat gibi iki bas kisinin kisiliklerini, özelliklerini, gerek ses, gerek yaradilisl ve yetisme bakimindan birbirine karsit düsen özlüklerini tanitmaktir. Bu bakimdan, ortaoyununda Pisakar ve Kavuklu arasindaki tekerleme ile es görevdedir. Karagöz üzerine kitap yazmis olan Selim Nüzhet Gerçek muhaverelerin belli bazilarinin adlarini vermis, ama konularini açiklamamistir. Selim Nüzhet Gerçek su adlari vermistir: Akil, Babam Öldü, Bekçi,Bilmece, Çamasir ipi, Çevre, Gel Geç, Hasta, Hayir Hiç, iftar, isim Degistirme, Kul, Külbasti, Masana, Mektep, Nasihat, Nazire, Rüya, Seyahat, Tursu, Yazma, Zurna.

Muhavereleri konulari ve biçimleri bakimindan çesitli ayrimlarda inceleyebiliriz. Bunlardan baslicasi,< fasil" ile ilintisi olmayan muhavereler > ve < fasilla ilintisi olan muhavereler > diye iki ana bölüme ayrilabilir. Muhavereler çognlukla fasildan, yani oyunun kendisinden bagimsizdir.Ancak bir iki muhavere ile fasil arasinda konu birligi bulunabilir. Örnegin Hayali Memduh'un Karagöz Evlenmesi yahut Üç Sevdalilar adli oyunundaki muhaverede Hacivat Karagöz'e kaçan karisinin yerine bir baskasi ile evlenmesini ögütler ve böylece muhaver ile fasilin konulari birbirine baglanir. Bunun gibi birkaç örnek disinda muhavereler ve ara muhavereleri, fasilin konusundan ayri ve bagimsizdir.

Bilinegelen en alisilmis muhaverelerin disinda bir takim baska muhavere türleri de buluruz. Bunlarin kendine göre bir biçimi, tartimi vardir. Örnegin gel-geç muhaveresi, karagöz ile Hacivat arasinda geçmekle birlikte, öteki muhaverelerden degisik bir yolda gelisir. Bunun iki örnegini Kanli Nigar ve Sünnet muhaverelerinde bulabiliriz. Burda Hacivat bir dize söyler gider, Karagöz bu dizeye ölçü, tartim ve uyak bakimindan benzeyen, fakat saçma bir misra söyler gider, muhavere bu yolda, Hacivat ve Karagöz'ün gidip-gelmeleriyle uzar gider. Bu arada bir basaka muahaver de çifte Karagöz'lü muhaveredir. Bunda iki Karagöz karsilasir, ikisi de Karagöz oldugunu ileri sürerek birbirlerinin sözlerini tekrar ederler, araya Hacivat girer, sonunda ikinci Karagöz kovulur ve Karagöz ile Hacivat muhaverelerine baslarlar.

Gene böyle degisik biçimde bir muhavere türünde her sözün sonunda Karagöz ile Hacivat birbirlerine vururler. Örnegin "Salincak" oyununun basindaki muhaverede, Karagöz ile Hacivat birbirlerine sürekli kötüleyici, sövücü sözler söylerken, bir yandan da birbirlerine vururlar. Bir de ara muhaveresi vardir. Bu fasila baslanmadan evvel muhavereyi uzatmak maksadiyla kullanilan bir ek muhaveredir. Konu bakimindan bu da fasildan bagimsizdir.Bununla birlikte muhavereye üç-dört kisinin katildigi olur.

Bir muhavere konusu da, tipki Ortaoyunu tekerlemelerinde oldugu gibi, önce olmayacak bir olayin gerçekmis gibi anlatilmasidir, sonra bunun düs oldugu anlasilir. Hayali Küçük Ali'nin "Karagöz Dans Salonunda" adiyla yayinladigi oyununda Karagöz, Hacivat'a bir kahveye gittigini,içtiklerini ödeyecek parasi olmadigini, kahve kutusuna saklandigini, oradan cezvede pisirildigini ve kahve olup kendisini bir tiryakinin içtigini, onun midesine gittigini ve kusunca disari çiktigini anlattiktan sonra hepsinin bir düs oldugunu açiklar. Bütün muhaverelerde ortak nokta, muhaverelerin yanlis anlamalarla gelismesidir. Bir muhavere türünde Hacivat bilgisini ortaya döker, bir konu çevresinde bir takim kelimeleri, terimleri sayar döker, Karagöz de bunlara yanlis anlamlar verir. Muhavereden fasila geçerken önce Hacivat gider, Karagöz de: "Sen gidersin de beni pamuk ipligiyle mi baglarlar?Ben de gideyim idgaha, dolaba, dilber seyrine!Bakalim, ayine-yi devran ne suret gösterir!" dedikten sonra perdeden ayrilir, fasil baslar.

FASIL :

Fasil, oyunun kendisidir. Burada Hacivat ve Karagöz'den baska oyunun çesitli kisileri bir konu ve olaylar dizisinde gözükür, oyuna katilirlar. XVI. yüzyilda belirli bir konudan çok hayvanlarla, gemilerle daha çok kopuk sahneler gösterilirken, XVII. yüzyildan baslayarak fasil konulari belli olyalar dizisine uymaya baslamistir. (Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, istanbul 1985 )

Klasik fasil listesine dahil olan oyunlar sunlardir: Yalova Sefasi, Mandira, Hamam, Kanli Nigar, Kayik, Civan Nigar, Orman, Yazici, Çesme, Timarhane, Bahçe, Kanli Kavak, Agalik, Büyük Evlenme, Ters Evlenme, Aptal, Bekçi, Terzi, Mahalle Baskini, Dilsizler, Berber ve Kale, Hoppa, Devrani-Çelebiler, Üç Eskiya Çelebiler, Haci Ayvad, Dilenci-Arap-Arnavut, Bekri Mustafa ile Kör Arap, Meyhane Karagöz sanatkarlarina nazaran,klasik repertuar bu 28 oyundan meydana gelir. Bu sayi ibadetle geçen Kadir Gecesi hariç tam bir Ramazana tekabül eder. Ramazan'In ilk gecesinde "Mandira" son gecesinde " Meyhane" faslini icra etmek adet ve anane olmustur.
Son devirde tertip edilmis olan modern fasil isimleri ise sunlardir: Vasifin-ki Kiskanç Kadin, Karagöz Salincakta, Karagöz'ün yalaova Sefasi, Karagöz Güvey, Karagöz'ün Deli Olusu, Karagöz Asçi ismail Hakki Baltacioglu'nun- Karagöz Ankara'da, Karagöz'ün Muhtarligi, Köy Evlenmesi Hayali Küçük Ali'nin- Hayal Perdesi, Tayyare Sefasi, iyilik Eden iyilik Bulur Selim Nüzhet'in- Salincak Sefasi Mekki Sait'in- Karagöz Gazeteci Ercüment Ekrem Talu'nun - Karagöz Holivut'ta Doktor Duda'nin- Fasli Ferhad (Dürrüsehvar Duyuran, Karagöz Topkapi Sarayindaki Tasvirleriyle, istanbul, 2000)

Ayrica Selim Nüzhet su fasillari saymaktadir: Bahçe Sefasi, Balikçilar, Baskin, Bursali Leyla, Büyük Evlenme, Cazular, Canbazlar, Eczahane, Sahte Esirci, Ferhad ile sirin, Hain Kahya, Kagithane Safasi, Kirginlar, Kütahya, Leyla ile Mecnun, Mal Çikarma, Ortaklar, Pehlivanlar, Sahte Esirci, Salincak, Sünnet, sairler, Tahir ile Zühre, Tahmis, Timarhane, Yangin Kimi fasillarin konulari benzer olmakla birlikte adlari degismektedir. Örnegin Yorgi'nin Mecmua-i Hayal dizisinde çikan Karagöz fasillari arasinda "Kanli Nigar" oyunu 5 No.lu cüzde Karagöz'ün Soyulup Dayak Yemesi iken ayni oyunun 6. Cüzdeki ikinci yarisinin adi Karagöz'ün Karaman Koyunu Olmasi'dir. Fasil sona erdikten sonra çok kisa bitis bölümü gelir.

BiTiŞ :

Bitis bölümü çogu kez çok kisadir. Karagöz oyunun bittigini haber veriri, kusurlar için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagöz ile Hacivat oyun sirasinda kilik degistirmislerse eski kiliklarinda perdeye dönerler, aralarinda kisa bir söylesme geçer, bu söylesmede oyundan çikarilacak ögrenek de belirtilir.
Kimi kez de Karagözcü bu bitise, sanki eski siirlerdeki mahlas beyti gibi kendini de karistirir ve oyun sona erer.

OYUN FiGÜRLER:



Karagöz:

Oyuna adini veren esas tiptir. Tahsil görmemis bir halk adamidir, sokak dili ile konusur. Hacivat’la birlikte oyunun iki temel kisisinden biridir. Cahil cesareti diyebilecegimiz bir cesarete ve gözüpeklige sahiptir. Bu yüzden tekin olmayan kisilerle basi sik sik derde girer. Sürekli Hacivat’in yardimini görür. Okumamis ama zeki ve hazircevaptir. Ögrenim görmüs kimselerin yabanci sözcük ve dil kurallari ile alay eder. Devamli olarak anladiklarini anlamaz görünür, kelimelere ters anlamlar yükler. Böylece toplum içindeki iki ayri zümrenin dillerinin çatismasi ortaya serilir. Hacivat’la söylediklerini yanlis anliyormus gibi eglenir. Sözlerine farkli ifadeler yükler. Genelde issizdir, bos gezer. Hacivat’in buldugu islerde çalisir. Yerinde duramayan, herseye burnunu sokan merakli bir tiptir. Bunun sonucu basi dertten kurtulmaz. Herseye burnunu sokan Karagöz sokaga inmedigi zaman pencereden kafasini uzatir veya evin içinden seslenerek ise karisir. Özü sözü bir, düsüncesini söylemekten çekinmeyen patavatsiz bir kisi oldugu için kendini hep zor durumlarin içinde bulur. Yine de isin içinden siyrilmasini bilir. Degisik oyunlarda degisik kiyafetler içinde görülebilir. Kadin Karagöz, Gelin Karagöz, Esek Karagöz, Çarpilmis Karagöz, Çiplak Karagöz, Süpürgeli Karagöz, Bekçi Karagöz, Çingene Karagöz, Sandalci Karagöz, Tulumlu Karagöz, Davullu Karagöz gibi çesitleri vardir. Oyun içinde rol geregi kiyafet degistirse de, oyun sonuna daima kirmizinin hâkim oldugu bilindik görüntüsü ile çikar.

Hacıvat
 
Tam bir düzen adamıdır.Nabza göre şerbet verir, eyyamcıdır.Kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar.Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever.Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar (Günümüzde de ne kadar çok Hacıvat var değil mi.. Entel görünmek için cümle aralarına yabancı kelimeler sıkıştıranlar, başkalarının sırtından geçinenler, çıkarcılar...). Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Hacıvat tasvirleri vardır. Keçi Hacıvat , Çıplak Hacıvat , Kadın Hacıvat ,Kahya Hacıvat vb.


Çelebi:

Karagöz ve Ortaoyunu’nda genç erkegi oynayan, istanbul agziyla konusan bir tiptir. Eskiden okumus, tahsil görmüs egitimli kisiler için kullanilan Çelebi tâbiri, bey ve efendi kelimelerinin yerini tutardi. Eglenceyi sever, sürekli âsiktir. Kibar ve mirasyedidir. Güzel konusmayi ve gezmeyi sever. Kadinlara düskünlügü ile bilinir. Kiyafeti yillar içinde zennelerle birlikte en çok degisiklik gösteren tiptir. Modayi yakindan takip eder. Osmanli yasantisindaki toplumsal degisimleri en bariz gösteren Karagöz tipidir. Toplumsal degisimleri Çelebi kiyafetleri üzerinde görmek mümkündür. ilk zamanlar sarikli, kaftanli çelebilerden Tanzimat sonrasi fesli, setreli, redingotlu, istanbulinli çelebilere bir degisim gözlenir. Otel, han, hamam satin alip bunlarin isletmeciligini Hacivat’a verir.

Arnavut:

Karagöz ve Ortaoyunu tipidir. Dürüst, mert ama bilgisiz ve kabadir. Çabuk kizar, ataktir, onun için adam öldürmek çok kolaydir. Kabadayiligi vardir, ama sikiya gelince kaçar. iyi davranilinca uyumludur. imparatorluk cografyasinda kavgaci ve silahsörlükleri ile taninir. Kendine has bir sivesi, Arnavut agzi vardir. Lâf anlatmasi zordur, okuma yazmayi, sayi saymayi bilmez. Oyunlarda cigercilik, bahçivanlik, bostancilik, bozacilik, koruculuk vb. islerle ugrasir. Çogu zaman Bayram adini kullanir.
 

Kaynak :www.karagozevi.com

KARAGÖZ OYUNUNDAN GÖRÜNTÜLER


KARAGÖZ OYUNUNDAN TİPLEMELER



[eklenti yönetici tarafından silindi]
« Son Düzenleme: 11 Şubat 2008, 11:45:53 Gönderen: mYstİcAl »
[/URL]
[

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« Yanıtla #1 : 21 Kasım 2007, 17:30:26 »
güzel paylaşım eski ramazanlar aklıma geldi nesr,ncim teşekkürler karizmanı ekliyorum
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« Yanıtla #2 : 29 Kasım 2007, 12:08:46 »
teşekkürler nesrin öğretmenim..bende memlektim olan bursamı hatırladım..

Çevrimdışı Fîģũ®âtĩƒ

  • :)
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.203
  • Karizma Puanı: 1637
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« Yanıtla #3 : 29 Kasım 2007, 12:51:24 »
tam da suan bana oyle lazımdıkı karagöz,çok tesekkurler ogretmenım aklıma geldıkçe karızmanızı ekleyecegım her fırsatta...

twety

  • Ziyaretçi
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« Yanıtla #4 : 08 Aralık 2007, 21:38:18 »
bilgiler için çok teşekkürler ellerine şağlık çok güzel olmuş nesrin

kadircan

  • Ziyaretçi
KARAGÖZ İLE HACİVAT
« Yanıtla #5 : 18 Aralık 2007, 17:02:55 »
nesrin hocam teşekkür ederim .güzel olmuş