Gönderen Konu: BİR YAPRAK DÖKÜMÜ ÖYKÜSÜ  (Okunma sayısı 14740 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı salmançoban

  • Arkadaş
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 569
  • Karizma Puanı: 247
  • sanat problem yaratıp sonrada çözmeye çalışmaktır
BİR YAPRAK DÖKÜMÜ ÖYKÜSÜ
« : 09 Ocak 2008, 15:49:25 »

BİR YAPRAK DÖKÜMÜ ÖYKÜSÜ
(KAYBOLAN ZANAATLAR)
"Çağ mı atladık,çağı mı yakaladık ? Yoksa bir tüketim toplumu mu olduk ?" tartışmalarının arasında, medyalar, ülkemizin kabuk değiştirdiğini, her alanda eski değer yargılarının yıkıldığını, yeni üretim ilişkilerinin topluma egemen olduğunu yayıyor ortalığa. Dünyadaki başdöndürücü "teknolojik devrim"in ürünleri ülkemizde de kendi pazarlarında göz kamaştırıyor. 2000 yılında, 'Üçüncü Dünya Ülkeleri' arasında süper güç olacağımız ve diğer "süper güçlerle yarışacağımız" dile getiriliyor. Fakat yaşanan gerçekler ise şaşırtıcı: Otoyollarımızda bilgisayarlarla donatılmış otolarla at arabaları yarışıyor!.. Anadolu'da dev tırlarla katırlar birlikte yük taşıyor. Saatte yüzlerce metrekare halı dokuyan tezgahlarla, asırlık tezgahlar yan yana, iç içe. Ve yün ayaklarla, göğüsle, saatlerce dövülerek (hamamda) pişirilip keçe yapılıyor; hala insan terinin yünü kaynaştırdığına inanıyor keçeciler. Konutlarda, 'klasik-modern' mobilyaların yanısıra, sekilerde, sedirlerde elde yapılmış yastıklar süslüyor köşelerimizi; yorgunluk burada atılıyor, "kırk yıl hatırı olan" kahveler burada yudumlanıyor. İç piyasada, elektronik kumandalı süpürgeyle ot süpürge, hırsızı şaşırtan bilyeli kilitle, çilingirin antika kilidi yan yana boy gösteriyor. Otomotiv sektörünün en yoğun üretimde bulunduğu Bursa'da -tükenme noktasında da olsa- atarabası yapımına devam ediliyor. İstanbul'un orta yerinde küfeciler -sırma saçlı kızının saçını ören anne gibi- ağaçları dilimleyip sepet örüyor. Sapçılar, dededen, babadan kalma aletleriyle (ıçkı'yla) ağaçları yontarak kazmaya, küreğe, baltaya sap yapıyor; dokumacılar tezgahta bu iplerle Bodrum'un, Marmaris'in çokyıldızlı otellerini süsleyen kilimleri dokuyorlar. Geleneksel yöntemlerle, baba-ata yadigar araç gereçlerle ortaya çıkarılan ürünler yabancıları şaşırtıyor; övgüleriyle göklere çıkarıyorlar zanaatkarlarımızıve ülkemizi; "biz bilgisayar kumadalı araçlarla uzayda cirit atarken, siz biraz daha oyalanın atarabalarıyla" dercesine gırgırlarını mı geçiyorlar dersiniz?
Ülkemizde, 'Bilgisayarlı üretim'le, asırlık araç-gereç ve yöntemlerle yapılan üretim bir arada yürüyor. İç piyasadaki talepsizlik gereği geleneksel üretim şekilleri yıldan yıla eriyip yok oluyor. Ülkemizdeki çok zevkli zanaatlar adeta bir yaşam savaşı veriyor. Artık zanaatkarlarımız, içinde bulundukları meslek dallarının son temsilcileri; kendi dallarında çırak ve kalfalar da artık yetişmiyor. Yaş ortalamaları ise 40 yaşın çok üstünde... 1988 yılında Elazığ'da tanıştığım Semerci İbrahim Usta'nın (77 yaşındaydı) bir yıl sonra ölmesiyle, yaşamıyla birlikte işi de noktalandı, atölyesi yıkılıp yerine 'işhanı' yapıldı. Sivas'ın son tarakçısı Mustafa Usta (manda boynuzundan tarak yapıyordu) işin sonuna gelindiğinin farkındaydı artık; sudan ucuz plastik taraklar varken kim bakardı hayvan boynuzundan yapılma taraklara!.. Çömlekçi ve bakırcılar ise iş alanlarını çoktan değiştirmiş, turistik eşya yapıyorlardı. Zanaatkarlarımızın ürünleri az da olsa kırsal kesimin, hatta metropollerimizde yaşayan bazı kesimlerin gereksinimlerini karşılamaya şimdilik devam ediyorlar. Bilek gücüyle dövülüp çelikleştirilen baltalar, keserler, el yapımı testereler, elektronik kantarların yanında 'topuz kantarı' ve 'şeytan kantarı' metropollerimizin vitrinlerini süslemeye devam ediyor.
Her geçen yıl eriyip yok olan zanaatlarla ilgili ilk fotoğraf çalışmam 1987 yılında Beykoz'un şirin köyü Dereseki'de başladı. İlk tespit ettiğim an'lar bastoncuların öyküsüydü. 1992 yılında değin süren çalışmalarım sırasında Anadolu'yu karış karış dolaşıp, binlerce kilometre yol katetip, binlerce kare film tükettim. Tanık olduğum an'lar zanaatkarların teknolojiye kafa tutmaları ve o güç karşısında erimeleriydi; adeta ayakta kalmak için insan gücünün ve yaratıcılığının sınırlarını sınırlarını zorluyorlardı.. Makine gücünü dışlayıp, özgüçleriyle beceriyi aynı noktada kesiştirip harika işler ortaya çıkarıyorlardı. Yaklaşık otuza yakın meslek üzerinde çalışmamı yoğunlaştırdım, ve bunlarla ilgili hazırladığım röportajların tamamı birçok gazete ve dergide yayımlandı.
Bu çalışmadaki fotoğraflar zanaatkarların dünyasından sadece bir kesit... Yaptıkları işi alın teriyle sulanıp, emeğiyle yoğuran becerili ellere saygıyla...
Erdal Yazıcı     


Çevrimdışı salmançoban

  • Arkadaş
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 569
  • Karizma Puanı: 247
  • sanat problem yaratıp sonrada çözmeye çalışmaktır
BİR YAPRAK DÖKÜMÜ ÖYKÜSÜ
« Yanıtla #1 : 13 Ocak 2008, 20:27:17 »
bence de değerlerimize sahip çıkmalıyız çünki bizi biz yapan değerlerimizdir

Çevrimdışı lüƃǝşʎɐ

  • Ayşe+:)
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.608
  • Karizma Puanı: 1293
BİR YAPRAK DÖKÜMÜ ÖYKÜSÜ
« Yanıtla #2 : 13 Ocak 2008, 21:23:37 »
              
                 
     

                Salfer öğretmenim paylaşımınızı okuyunca aklıma bu afiş örneği geldi ve paylaşmak istedim.Yaşamımızı kolaylaştıracağız derken sonunda yaşamı kolay ama mutsuz bireyler haline gelebiliriz.Teknolojiyi kullanırken değerlerimizi de korumasını bilmeli ve yaşamımıza ne kadar sokacağımıza iyi karar vermeliyiz.Teşekkürler paylaşımınız için:)+1 560a 560a


« Son Düzenleme: 13 Ocak 2008, 21:25:43 Gönderen: Kybele »