Gönderen Konu: Çağdaş Türk Resmi  (Okunma sayısı 5074 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Çağdaş Türk Resmi
« : 20 Ekim 2013, 12:32:31 »

1940’LARIN TÜRK RESMİNİ YÖNLENDİREN VE ETKİLEYEN BAŞLICA GELİŞMELER
Resim sanatının gelişim sürecinin batı ile ilişkilerin süreciyle bağıntılıdır. Bu dönem tarihine kadar uzanabilir. Bu ilişkiler, geleneksel kalıpların kırılmasıyla fazlaca etkili olmamıştır. Zaman zaman resmimizin iki boyutlu şemasına belli belirsiz bir üçüncü boyut kavramı eklenmemişse de, kökten bir başkalaşmanın yerleşmesi için, bu başkalaşmayı hazırlayacak toplumsal, kültürel değişimler süresini beklemek gerekmektedir.Bu köklü dönüşümler 18.yy içinde başlamıştır. Önceleri Osmanlı çevresinde ilgi görmeye, merakla izlenmeye başlayan Avrupa sanatı bu yüzyılda yavaş yavaş halk içine de sızma aşamasına ulaşmış,böylece toplumda yeni bir beğeni düzeyi olmuştur. Bu düzeyin oluşumunda “Boğaziçi Ressamları” olarak anılan batılı sanatçılar grubunun büyük bir payı vardır. Daha çok duvar resmi biçiminde gelişen bu ilk batılı resim kavramları, minyatür geleneğini henüz bütünüyle geride bırakmamıştır. Osmanlı sanat dünyasında bir tür geçiş niteliği gösterir. Tanzimat ve ıslahat hareketlerinin, meşrutiyet dönemlerinin amacı Osmanlı Devletine Avrupai görüş ve anlayış getirmekti. Batının uygar kurumları benimsenirken, bu kurumun özünü oluşturan ekonomik düzenin temelleri de yavaş yavaş atıldı. Batılı resim kavramlarının eğitim düzeyinde ilk kez 1793 (Topçu okulu), daha sonra da 1835 ( Harp okulu)’ nda uygulanmıştır. Türkiye de batılı resim deneylerinin ortalama 200 yıla yaklaşan bir sürekliliği söz konusudur.. Bir önceki kuşağın bir sonraki kuşağa aktarıldığı görsel değerler süreklilik gösterir ve yeni değerler ancak bu süreklilik içinde belli bir yere oturtulabilir. Sanatçı o koşullardan doğal biçimde de etkilenir ve kendisini bir sonraki kuşağa bağlayacak kültür değerleri de ancak o koşullarla açıklanabilir.. Cumhuriyetin 1920’lerden sonra getirdiği yeni dünya görüşü, yaşam felsefesi ve düşünce biçimi doğrultusunda kültür ve sanat değerlerinin sürekliliğiyle bağlantılı oluşu ise daha da bir önem kazanıyor.1940’lardan sonra resmimizde açık olarak özgünleşme, yöreselleşme ulusal bireşimlere ulaşma çabaları izlenmiş, kaynağa dönüş eğilimleri değişik yöntemlerle kendini göstermiştir.. Ortalama yarım yüzyıldır bize özgü resim kavramları tartışılmıştır. Bu görüşleri belirtmekte yarar var:.. Çağdaş, özgün ya da ulusal bireşimlere varmayı halkbilim(folklor) kavramlarından basit bir hareket olarak algılayanlar, ..Bu tür bireşimlerin her şeyden önce bir özümseme sorunu sayılması gerektiğini düşünenler,.. Çağdaş Batı resim dünyası içinde ayrıcalıklı bir Türk resminin gerçekleşmesini bütünüyle bir özgünleşme sorunu sayanlar.Cumhuriyetin ilanından sonra batılı dünya devletlerinin seviyesine ulaşmak için bir dizi önlem alınmış ve proje üretilmiştir.. Bütün hareketlerin ilk adımında ‘halkçılık’ temel ilkedir.1932’de kurulmuş olan Halkevleri,halkın düzeyini yükseltmek, kültürünü geliştirmek amacını üstlenmekteydi. İsmet İnönü “Halkevlerinin çalışma kolu arasında güzel sanatların gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlayacak, özellikle genç yeteneklerin belirmesine ortam hazırlayacak bir güzel sanatlar kolu da vardı.” Diyor ve kendi deyimiyle “ Bütün yetenekleri geliştiren bir mihrak” olarak görüyordu. Kurulduğu yıldan başlayarak ‘amatör resim ve fotoğraf sergileri’ düzenleyen halkevleri güzel sanatlar kolu, resim olaylarının gelişmesinin geniş kesime ulaşmasını gerçekten etkilemişti. Muhip Dranas bu sergilerin önemini yazılarında sık sık deyinmişti ve bu “resmi sergilerin ve dağıtılan ödüllerin küçümsenmeyecek bir düzeyi bulduğunu, tablo satın almak için bakanlık bütçelerine ödenekler konulduğunu” belirtiyor ve ‘maarif vekaleti’ne bağlı olarak ‘teşkil edilen’ güzel sanatlar umum müdürlüğünün de başarı da etkili olduğunu” savunuyordu. 1940’ların sanat çerçevesini belirleyen üç önemli aşama vardır. Bunlardan ilki, resim ve heykel müzesinin kurulması, ikincisi, yöresel Türk resminin doğması adına atılan büyük adımlar, üçüncüsü ise açılan sergilerdir.


alıntı : http://www.turkresmi.com/klasorler/1940resmi/index.htm

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: Çağdaş Türk Resmi
« Yanıtla #1 : 20 Ekim 2013, 12:33:30 »
  • İstanbul resim ve heykel müzesi: Batılı anlamda resmin ilk önemli yapıtlarının belirmeye başlamasıyla İstanbul da ilk plastik sanatlar müzesinin kuruluşu arasında ortalama yarım yüzyıllık bir süre söz konusudur. İstanbul da bir müze kurulmasına ilişkin çabaların başlangıcı 1917-1919 yıllarına rastlar. Ayasofya mozaiklerinin açılmasında emeği geçmiş olan Halil Edhem, bu tarihlerde “resim eserleri müzesi hakkında tüzük tasarısı” hazırlamıştır. Bakanlar kurulunun imzalarını da taşıyan bu tasarının ilk maddesi “İstanbul da resim eserlerine ayrılan bir müzenin” kuruluşundan söz edilmekteydi. Ne var ki bu tasarıyı gerçekleştirmek, kuramdan eyleme dönüştürmek için yirmi yıl geçmesi gerekecekti. Çağdaş Türk sanatı açısından olduğu kadar, Türk kültür tarihi açısından da önemli bir olay niteliği taşıyan İstanbul’daki müze, Atatürk’ün yerinde bir kararı ve ileri görüşü ile 20 Eylül 1937’de Beşiktaş’taki Dolma bahçe sarayının veliaht dairesinde açılmıştı. 1940 sonrası kuşağının kendini kabul ettirmesinden ve etkinliğini daha sonraki kuşaklara iletme de bu müzenin küçümsenmeyecek bir payı vardır. Müze açıldığı tarihten sonra, genç kuşak sanatçılarının özgün nitelikteki yapıtlarına yer vermişti
  • Yöresel bir Türk resminin doğması; Kuşku yok ki büyük ölçüde yurt doğasıyla, çevremiz ve insanımızla ilişkiyi gerektiren bir olgudur. 1938 yılının temmuz ayının gazeteleri, resim sanatı ve ressamları doğrudan ilgilendiren bir haberi duyurmaktadır:

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: Çağdaş Türk Resmi
« Yanıtla #2 : 20 Ekim 2013, 12:34:36 »
1940’ların resim sanatını etkileyen başlıca sanatçılara kısa bir bakış;
 Nurullah BERK;1906-1918 (Resim-348-ütü yapan kadın) 1920-1924 yıllarında Sanayi-i Nefise’de H.ONAT, ve İ.ÇALLI atölyesinde öğrenim gördü. 1924-1928’de Paris G.S. Okulunda Ernst LAURENS atölyesinde bu çalışmalarını sürdürdü. Yurda döndüğünde müstakiller grubu içinde yer aldı. 1933’te beş arkadaşıyla D grubunun kuruluşunda yer aldı. Türkiye de D Grubu ile başlayan yenileşme evresi içinde, bu evrenin içerdiği bütün sorunlara açık, aydın ve düşünür sanatçı kimliğiyle, kültür dünyamızda bu sorunların tartışılmasına ortam hazırlamış, tartışmalara bizzat katılmış, Türk sanatının yöneldiği batı dünyasına karşısında, kimliksel bir yapıya götürücü çözüm olanakları sorgulamış ve bu tür bir sorgulamanın kendi sanatına yansıyan boyutlarını sürekli olarak gündemde tutmayı başarmıştır. Resmini Doğu- Batı ikilemi içinde bunalan Türk sanatı için, bir çözüm modeli olarak alabiliriz. N.BERK. resim sanatımızda geometrik-figüratif bir anlayışı,geleneksel tasvir sanatımızdan kalkarak özgün bir temel üzerinde geliştirme çabasının örneklerini vermiştir.Bedri Rahmi EYÜBOĞLU;1911-1970(Resim-349 tren seyreden köylüler,353 gece kondular, 355saksağanlı peysaj)1927’de İstanbul güzel sanatlara kaydını yaptırdı. 1938’de C.H.P’nin yurt gezisi programına katıldı. Değişik araç ve gereçlerle, farklı tekniklerle oluşturduğu işlerinde batı sanatının zengin birikim ve deneyleriyle yöresel ve geleneksel halk sanatının ürünleri arasında kendi sanat anlayışına özgü köprüler kurdu. Az malzemeyle çok şey anlatma sanatı olarak yorumladığı halk sanatı, onun resimlerinde, tükenmez bir kaynak oluşur. Yurt gezilerinden büyük bir coşku içinde etkilenen sanatçıların başında gelir.1941’deki Çorum gezisi ve onu izleyen yıllarda kendi çabasıyla gerçekleştirdiği gezile,ona müzelerde ve salonlarda hayran olduğu Türk süsleme sanatlarını, dağda bayırda ve Pazar yerinde yaşarken görme olanağını vermiştir. Soyut bir memleket sevgisinin köksüzlüğünü eleştirir.
 Mehmet RUHİ;1880-1931(Resim 350 yazmacı kadın) 1914 kuşağı içinde yer alan ressamlarımızdandır. Sanatın sağlam bir gözleme ve tekniğe dayanması gerektiğini savunur. Bu görüşlerden ödün vermeyen Batılı bu anlamda sanat eğitiminin gerektiğine inanmaktadır. Akademi hocalığı sırasında bu görüşleri uygulamaktan geri kalmaz. M.Ruhi Bey, diğer 1914 kuşağı ressamları gibi ülkemizde izlenimcilik ve renkçilik anlayışı taşıyanlar arasındadır. ‘Avrupa da eğitim gördüğü halde batılılaşmamış idealist bir milli ressamdır. Ulusal,dinsel ve folklorik konuları büyük bir başarı ile tuvallerine yansıtmıştır. (ek 5 taşçılar) Halkın sosyal yaşantısından seçtiği konuları güzel ve anlamlı yapıtlar üretmiştir. Geniş ve rahat fırça kullanımı, dinamik kompozisyonlarla ürettiği yapıtları,yöresel içerikli resimlerine örnek olarak verilebilir. Kaynağını halkın toplumsal yaşamından aldığı bu tür yapıtlarında, gösterişten uzak, içten ve duyarlı bir sanatçı kimliği gizlidir.Turgut ZAİM; 1906-1974 (resim 351-352-357- Yörükler-komp.) Anadolu yaşamına uzanan, köylü tiplerini canlandıran , köylünün günlük yaşayışını izleyen , onu dekoru ve çevresiyle ele alan akımın kurucusudur T.ZAİM. Yurt gezilerine katılmış halkı halkın içinde yaşamıştır. Resimleri anlı bir gözleme dayanmaktadır. Resimleri halkın yaşamını yansıtır. Halil DİKMEN; 1906-1964 (Resim 356 İstiklal savaşında mermi taşıyanlar. 1927 Sanayi-i Nefise’yi bitirdi. Paris’e gitti. 1931’de yurda döndü. D Grubu üyeleri arasında yer aldı. Eskizleri ‘sağlamlık ve bilgi arayışı’ yönünden birer değer ifade eder. Ayrıca tam bir realist olarak yorumlanır. Özellikle yöresel konuları , geometrik, hacimsel formlara bağlı kalarak işlediği çalışmaları onu yenilikçi kuşağın içine koyar.Şeref AKDİK; (resim 362-Ek 8)Açık ve izlenimci tavır sergilemiştir. 1930 kuşağının sanat anlayışını benimsemiştir. İzlenimciliği aşan, biçim sorununa cesaretle yönelen ve müstakillerin kurucularından olan Akdik 1940’ların resmine tavırlarıyla etki etmiştir. Memleket ve özellikle Cumhuriyet dönemi gelişmeleri ve Mustafa Kemal’in inkılaplarını içeren resimler yapmıştır. Resimde coşkulu bir anlatım vardır. Gerçekçi tavrı ve resimlerdeki ince ayrıntılar onun ustalığının kanıtıdır.
 Zeki FAİK İZER; Küçük yaşta çizdiği desenlerle resme başlar. Çallı’nın öğrencisi olur.1928-1932 yıllarında Paris’te çalışır. Yurda dönüşünde ‘D Grubu’ nu kurar. 10. yıl sergisinde ‘İnlılap’ adlı kompozisyonla katılır. 1930’lardan sonra çıplak konulu resimlerde figürde deformasyon,1950’de nonfigüratif ve soyut çalışmalar yapmıştır.İzer, özellikle İnkılap adlı eseriyle günümüzde dahi devam eden tartışmaların temel kaynağı durumundadır.
 
TÜRK RESMİNDE KOPYACILIK
 
1940’ ların mihenk taşı olan İzer,’in İnkılap adlı eseri günümüzde dahi devam eden kopyacılık sorunu tartışmalarının odak noktasıdır. Bu resim Deloxroix’in Özgürlük resmiyle karşı karşıya getirilir. (resim 361-ek 6) iki resme ilk baktığımıza kopya olgusunu yoğunluğuyla hissederiz. İnkılap resmi sergilendiği yılda,resim Deloxroix’in sanılmış. Bu çıplak gözle görünendir. Fakat resme farklı yönlerden bakmak gerekmektedir.Deloxroix’in resmi 1830 Orle’ans devrimini canlandırır.sergilendiği yıllarda ‘kışkırtıcı’ olduğu için resim sanatçının elinden alınmış. İzer bu resmi kalıp olarak kullanır. İnkılap yolunda Türkiye Cumhuriyetinin öyküsünü anlatır. Kompozisyon şeması neredeyse aynı. Kalıp aynı olsa da altında yatan fikir tamamen farklıdır. Deloxroix, özgürlüğü, başkaldırıyı bir isyanı ifade ederken,İzer devrimciliği simgelemiş. Resimlerdeki stil farklılığı gibi nesnelere yüklenen anlamlarda farklı. Yaşanan bir devrim olayının toplu fotoğrafını çekmiştir İzer. Deloxroix İn aksine geride yanan bir kent değil yükselen bir Ankara motifi yer almaktadır. İsyan eden halkın aksine aydınlık için yürüyen bir topluluk göze çarpmaktadır. Elinde süngüsü olan asker gericiliğe karşı savaş açmıştır. Elinde Türk bayrağı olan kadın Halide Edip’in yerini almıştır. İleriyi gösteren Atatürk’ün etrafında çağdaş giyinimli Türk kadını ve erkeğiyle çevrilmiştir.. Amaç eleştiri ve yorum yapmak değil.1940’ları etkileyen olgunun birinin de kopyacılık ve taklitçilik unsurunun oluşudur. Günümüzde dahi bu tartışmalar devam ederken Çağdaş yorumcularımızdan Bedri BAYKAM’ın da aynı resmi yorumladığını da unutmayalım. Zaten İzer de bunu kabul ediyor. Resmi şablon olarak kullandığını ama resmin tamamen özgün olduğunu.