DOĞUDA ÇOCUK OLMAK
Karlı bir bahçemiz vardı o zamanlar. Bir de arıları o
komşunun.
Balkonumuz
ahşap döşemeli, önü açıktı. Malatya'nın ücra bir
köşesinde yaşama
savaşıydı
bizimkisi. Aslında benim savaşım olamaz. Çünkü hiçbir
şeyden habersiz
yaşıyordum. Çocuktum, güzeldim, saftım, temizdim...
Henüz kötü aşk hikâyelerim, başarısız tensel
deneyimlerim, kavgalarım,
karnemde zayıflarım olmamıştı hayatta. Hiç yere
düşmemiştim ki bacağım
kanasın. Sadece gülen gözlerim ve küçük bir bedenim
vardı hayata
yansıttığım. En güzeli de; zaten ben yansıttığımdan
ibarettim. Ne
fazlası,
ne eksiğiydim. Her salonda giyecek farklı bir maskem
yoktu.
Annemdi hayatıma ilk soktuğum kadın. O beni umarsız,
sebepsiz,
karşılıksız
sevmiş bir kadındı. Yıllarca ben de onu sevdim. Sonra
galiba biraz
büyüdüm
ve aldatmayı öğrendim. İlk önce annemden başladım
aldatmaya. İlk
aşkımla
aldattım annemi. Sonra bir başkası, bir başkası derken
annemi defalarca
aldattım. Annem ise beni hiç aldatmadı.
Annem beni hiç aldatmayacak!
Tabanında hava yastığı olan ayakkabılar vardı ben
küçükken. Bir de
onların
batı markaları. Hatırlıyorum da çarşı pazar gezmiştik
en
ucuzundan
almak için babamla.
Ucuz olmalıydı çünkü biz ucuz bir hayatın pahalı
insanlarıydık.
Ucuzdu hayatımız, mesela bir bisikletim olmadı hiç.
Defalarca
bisikletçi
dükkânına gidip en güzelini beğendim halde. İnsan her
istediğine sahip
olamazdı. Hayatın kuralıydı bu ama nerden
bilebilirdim. Ben henüz
çocuktum.
Çocuk olmak da emek ister ucuz yaşamlarda.
Arkadaşlarına özenemezsin,
güzel
kıyafetler giyemezsin, en güzel çanta senin olamaz.
Güçlü
Olmak daha çocukken bir zırh değil, bir gereksinim
olur.
O anaokulunu hiç unutmayacağım. Evimizden 1 veya 2
kilometre uzakta ve
tepedeki, yokuşu dik anaokulu. Komşunun çocukları ile
giyinir kuşanır
kar
kış dinlemez yürürdük o yolu. Aslında o yol bizim
anaokulunun yolu
değildi,
aynı mahalleden çocukların yürüdüğü kader yoluydu.
Evden başlar ve
nerde
biteceği belli olmaz bir yoldu o.Şimdi kimi mühendis,
kimi
Doktor o çocukların. Dedim ya o yol evden başlar ama
anaokulunda
bitmezdi.
Fakat biz hep biter sandık. Yürüdük, yürüdük... O yolu
her gün yürüdük
biz,
her gün o sonmuşçasına.
Bir gün bir kutu gördüm pencereden baktığımda.
İnsanların elleri
üstünde
taşıdığı, karlar üstünde yavaş yavaş yürüyen bir kutu.
Anneme sordum 'tabut' dedi. İçinde ise arkadaşım
varmış. Ebedi
yolculuğa
erken çıkmıştı Pınar. O yolu şimdi eller üstünde ve
gözleri kapalı
gidecekti. Annesinin eve gelmesini beklerken kara
yenik düşmüş Pınarım;
gözleri karla kapanmış. Gördüğüm ilk cenaze;
arkadaşımın cenazesiydi.
Dedim ya çocuktuk, güzeldik, saftık, temizdik. Ölümler
bizi üzemezdi.
Biz o
yolu yine ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi
Yürüyüp gidecektik........................
(alıntı)