Gönderen Konu: Eser hoca.. Sister Of The Wind'in Hikayesi... Galeriler hakkındaki düşünceleri..  (Okunma sayısı 3488 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı leonardo5

  • Kübra Bekmez
  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 329
  • Karizma Puanı: 278



ESER AFACAN
Norveç, Kanada derken en sonunda Türkiye'ye gelen ve Ankara'daki atölyesinde çalışmalarına devam eden Eser Afacan'ın resimlerine yaklaşmaya az bir zaman kaldı. Ressamla 12-31 Mayıs arasında, Tophane-i Amire'de görülebilecek, ülkede açtığı ilk kişisel sergisinden önce konuştuk.

Türkiye'deki ilk kişisel serginiz neden bu kadar gecikti? Ya da sizce bu gecikmiş bir sergi mi?
Gecikmesinin suçlusu ben değilim. Her gelen teklife "evet" dedim. Ama her seferinde de beni çağıran Kültür Bakanı, ben sergiyi açana kadar değişti. Türkiye'yi hiçbir zaman reddetmedim. Her zaman kalbimde Türkiye vardı. Başka bir şey de yoktu. Geç olduğunu sanmıyorum. Ben ancak öğrenmeye başladım. Daha kendimi çok acemi görüyorum. İşin alfabesindeyiz hâlâ. Yeni yeni Türkiye'ye bir şeyler verebileceğimi sanıyorum. Asıl şimdi tam zamanı diye düşünüyorum.

Resminizi tanımlarken aslında insanlık durumlarından yola çıktığınızı vurgular gibisiniz; 'Raising up', 'Sister of the wind' gibi bazı işlerinizi fantastik resme yakın buldum.
Siz de bu tür çalışmaları farklı bir yere oturtuyor musunuz?

Ne yaparsanız yapın, her şey insanlık durumudur. Zira bunu yapan insandır. 'Fantastik' demekle gerçek dışını kastediyorsanız, bu doğru değil. 'Sister of the wind'i ele alalım. Nedir bu resmin anlamı? Bir kadın dağa çıkıyor. Fırtınalı bir ortam ve önünde bir uçurum var. Gökte ise tek bir yıldız. Kadının birinci hali: "Orada neler oluyor?" diyor. Ve ileri bir hamle yapıyor. Ben buna 'cesur kadın' diyorum. Bu kadının haline pozitif, ileri giden kadın diyelim. Aynı ortamda, ikinci kadının hali: Korkuyor, geri çekiliyor. "Aman Allahım, ne oluyor orada?" diyor. Ben buna 'korku' diyorum. Bu hale de negatif diyelim. Kadının üçüncü haline gelince: Aynı ortamda "Ne güzel rüzgâr, ne güzel bir manzara… Şu yıldıza bak ne güzel parlıyor." diyor. Romantik duygular içerisinde. Buna da 'kadının nötr hali' diyorum. Dünyada her şey, bu üç halden oluşur. İnsanda hepsinin aynı anda olması gerekir. Ayırdığınız takdirde, her bir birey mutsuz olacaktır. Her üçü bir arada olmalıdır. Dünyadaki yaratılan her şeyin üç hali gibi. Gerçeği, sembolize ediyorum ben sadece. Zaten sizi kucaklamayacak bir şey yapamam.

Kendi ürettiğiniz ve alttan kurumasıyla ünlü boyalarla çalışıyorsunuz. Resmin kurumasını beklemenin getirdiği sabırsızlıktan mı yola çıktınız bu boyaları tasarlarken?
Sabırsızlıkla değil bilgiyle alakası var aslında. Resmin alttan kuruması bir halk deyimidir. Resim sekiz sene kurumaz. Kimyasal olarak pigmentler bu süre boyunca hareket halindedir. Altta olan şey polarizasyondur. Boya sertleşir, sıvıdan katı hale dönüşür; bu da kuruması değildir aslında. Sertleşme, katılaştığı için pigmenti kurumuş gibi kullanma avantajı ve bir üst tabakayı yapmamızı sağlar. İkinci avantajı da oksitlenmediği için sararmaması. Resim, hızlı kuruduğu zaman çatlar ve buruşur. Yavaş kuruduğu zaman da oksitlenme süresi uzadığı için sararır. Kurumuş gibi kullanılır bu yüzden. Normal yaş boyanın üzerine glaze yani katman yapılamaz çünkü. Türkiye'de resimler yağ ile yapılıyor. Yağ, terebentin gibi geç bile olsa uçar gider. Geriye pigment kalır. Bu pigmentler çatlamak değil birbirinden ayrılmak zorundadır. Türkiye'de herhangi bir resme arkadan parmağınızı bastırırsanız döküldüğünü görürsünüz. Tamamı yok olmak durumundadır. Yağın resimde korunması gerekir. Bunu Türkiye'de vernikle yapıyorlar. Doğru yapılan bir resme ya verniği ilk 15 günde ya da sekiz sene sonra koyabilirsiniz. Ağaçtan reçine alarak bunu kullanırız çünkü reçine bizim olayımızda 'mezeki' sakızıdır. Reçine, metale karşı hassasiyetinden dolayı maddenin jele dönüşümünü sağlar. Bu da demektir ki, fırça vuruşları ile sıvı halinde olan yağ, fırça darbesi durduğu an tekrar sertleşir, yani katılaşır. Bunun son yıllarda bulunmasının nedeni, reçinenin etrafının hidrojen atomları ile çevrili olmasıdır.

İstanbul'da galeriler son yıllarda sayısal bir patlama yaptı. Bu durum ve sergilenen eserler, yurt dışına ne derece yansıyor? Siz Türkiye'den çıkan işleri takip ediyor musunuz?
Patlayan galerilerden haberim yok ama ortalıkta belli ki uyanık çok. Dört duvarı olan, galerici olmuş gibi. "Al sana sanatla uğraş" demişler. Şık davetler eşliğinde düzenlenen kültürel aktiviteler, bir çeşit sosyete partisi haline dönüşmüş. Açılışlarda gazeteciler sanatçıdan çok gelen meşhur hanımlarla, beylerle ilgileniyor. Bu kalabalık içinde, resme bakan göz yakalamak çok zor. Halbuki açılışlarda, sanatçılar ile sohbet edilip, bilgi akışı sağlanabilir. Açılıştan önce, sanatçı bir konuşma yapabilir. Sorular sorulabilir ve resimler, sanatçı ile birlikte yorumlanabilir. Herkesin işi gücü, hava atmak. Sanat sandığınızdan daha kıymetlidir. Bir ülkenin bütün ümididir, her şeyidir. Güzelleşmesidir, can damarıdır. Sanatın desteklenmediği ülkeler, yok olmak zorundadır. Ben destek değil, köstek gördüm şimdiye kadar.
Galerilerin patlak vermesinin nedeni, bu işin kolay gibi görünmesidir bazılarına. Halbuki bir galerinin oluşması, bir sanatçının oluşması kadar zordur. Sanatçı nasıl ömür boyu çalışıp, kendini geliştiriyorsa, galerist de böyledir. O patlama yapmış dedikleriniz gidicidir.
Sorunuzun ikinci bölümüne gelince, ben sanatın milliyeti olmayacağı görüşündeyim. Aksi takdirde sanatçı, domestik bir sanatçı olur. Hiçbir şeye dünya gözüyle bakamaz. Sanatçı kendi ID'sini kendi yapar. Ona verilmez bu.

Beğendiğiniz isimler kimler?
Beğendiğim isimleri seçecek kadar tanımıyorum Türkiye'yi. Beni aldılar buraya koydular. O gün bu gün çalışıyorum sadece. Atölyemin bulunduğu sokağın köşesinde bir pastane var. İki günde bir oraya giderim yalnızca. Oradaki patron hanımefendi de resim yapıyor. Güzel at başları yapıyor. Onu beğeniyorum ama maalesef adını bilmiyorum.

İstanbul'da bir atölye açma fikriniz olduğunu okudum. Doğru mudur? Nasıl bir düzen var aklınızda, malum mesafeler uzun, New York'da galeri, Kanada'da okul, İstanbul'da ofis derken nasıl bir işleyiş kurguluyorsunuz?
Bu doğru. Ben çalışmaktan başka bir şeyden anlamam. Sadık talebelerimin hepsine, tüm masrafların kendime ait olduğu bir atölye sistemi kurdum. Atölyelerin hepsi profesyoneldir. New York'da Constantin'in atölyesinde, Kanada'da Dave'in, Londra'da da Meltem'in atölyesinde çalışıyorum. Ama bu demek değil ki, gitmek ve ziyaret etmek zorundayım. Genellikle onlar bana gelmeyi tercih ediyor. Ben dışarı pek çıkmıyorum. Ama bir talebemi özlersem giderim. Çalışarak da kahvemizi içebiliriz. Manyak bir hayal yani. Türkiye'de, Ankara'daki atölyem merkez, İstanbul'da da kardeşimin yanında çalışıyorum.

Kanada'daki okulunuz, atölyeniz ve öğrencileriniz... Bize biraz bahseder misiniz? Esas merak ettiğim ise bir hoca öğrencileri kendi tarzına mı yakınlaştırır? Nasıl yürüyor bu süreç?
Yanıma bazen bir tane, bazen de üç tane öğrenci alırım. Kendi çalıştığım ortamın aynısını onlara sunarım. İlk olarak, bütün malzemeleri baştan yaparız ve bu şekilde öğrenciler malzemeleri tanır. Ben kendi stilimi veya ekolümü kimseye öğretmem. Onlar bildiklerini yapar; fakat ilk resimlerini, malzemeyi öğretebilmem için beraber yaparız. Aynı şeyi bir daha tekrarlamalarına müsaade etmem. Zira minik minik 'afacan'lar yetiştirmenin kimseye faydasının olmadığı inancındayım. Sadece malzemeleri, ışığı ve boya reaksiyonlarını teknik olarak öğretmek için ortak bir resim yaparız. Sonra mutlaka kendi portrelerini yapmalarını isterim. Nasıl yaptıklarına karışmam. Sadece boya ve malzemeyi nasıl kullandıklarına bakarım. İlk malzemelerini onlara ben sağlarım. Boya nasıl yapılır? Resim malzemesi nasıl yapılır? Ne nedir? Şaşkın ördeğe çevrilmesinler diye de, bir parça galeri ve bu işin ticaretinde ne kadar akıllı olmaları gerektiğini anlatırım. Modern ressam olabilirler. Hiç karışmam ne yaptıklarına. Haddime bile düşmemiş bu. Sanatçı bireysel gelişmelidir. Resim nasıl yapılır öğretmek benim için kriminal bir olaydır. Kişiyi öldürmekle eş değerdir. Atölyem, benim için dünyadaki en huzurlu yer.Ama onu kaybettim artık. Atölyemden bir valiz boya aldım ve dönmemek üzere çıktım. Bunu bir gün Türkiye takdir ederse sevinirim.

http://www.timeoutistanbul.com/s430/sanat/

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
kübracım paylaşım için teşekkürler...yağlıboya konusu kafama takıldı...gerçi daha önce de yazmıştın konuyla ilgili açıklamalarını...neyse.etkilenmediğimi söylemek yalan söylemek olur teşekkürler tatlım.... 340a  340a  340a
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı leonardo5

  • Kübra Bekmez
  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 329
  • Karizma Puanı: 278
Daha önce de açıkladığım gibi Rembraunt gibi bir teknik kullanıyor ve zaten resimlerinin etkileyiciliğini sağlayan şey de bu katmanlar... Ve de tabi boyalarını kendisi yapıyor... Öğrencilerine de ilk başta öğrettiği şeylerden biri malzemeleri yapmayı öğreterek tanıtmak... Terslik çıkmazsa seneye yanındayım öğretmenim... Eski çalışmalarımı beğendiğini pek söyleyemem ama en son resimlerimi görünce değişimimi farketti... Öğretebileceğinden emin bana o tarzı.

Çevrimdışı ömür banu

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.263
  • Karizma Puanı: 677
teşekkürler  kübra

Çevrimdışı dbhi

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.078
  • Karizma Puanı: 2256
  • Dünyaya karşı nazik olun...
    • http://alanay-alanaysblog.blogspot.com/
kübra bu süper bir haber senin adına inan çok sevindim.müthiş bir fırsat.tebrik ederim..
İyi ki gökyüzünde yıldızlar,Çiçekler şükür ki yeryüzünde...Yoksa kimbilir ne zahmetle toplayabilirdik onları renk renk...Kimbilir nasıl getirilirdi gökyüzünden , sevdiklerimize götürülecek çiçekler!

Çevrimdışı leonardo5

  • Kübra Bekmez
  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 329
  • Karizma Puanı: 278
:)))) Terslik olmazsa.... :)))) Üniversite de İStanbul'a gitmeyi başarabilirsem... Başlarda hayran olduğum halde pek fazla tanıyamamaıştım ve garip bir kişilik gerçekten kızmıştım biraz ama artık onu anlamaya başladığım için yavaş yavaş, sorun da kalmadı.. :))))  Bence İStanbul'da yaşayanınız varsa öğretmenim, gidin görün, onunla tanışın derim... Henüz birkaç yıldır Türkiye'de yaşıyor. Sergisi de 6 Haziran'a kadar Bedri Baykam'ın sanatevi Piramid Sanat'ta. Adres:Feridiye Cad 23- 25 Taksim
www.piramidsanat.com