Görsel Sanatlar Platformu - GorselSanatlar.org
GENEL KATEGORİ => E Okul, Mevzuat ve Hukuki Konular => Konuyu başlatan: "ArZu" - 07 Eylül 2008, 18:59:35
-
Okula Başlarken Kurum, Öğretmen ve Veli Üçgeni
Yazar: Tuğçe Lale
İndigo Dergisi – Eylül 2008
[email protected]
Bu ay yaz tatilinin ardından okulların açılması telaşı içinde kurum ve öğretmenlerle ilgili bir yazıyla karşılaşacaksınız. Kurumlardaki eğitim çalışmaları ve geleneksel tavırlarının çocuğunuza katkısı ya da zararları hakkında paylaşımda bulunarak farklı bir bakış oluşturmaya çalışacağım. Okul öncesi eğitimcilerinin de nasıl bir kişilikte olmaları gerektiği hakkında örnekler vereceğim. Bunları okurken kendinizin, kurumunuzun ve öğretmenlerimizin hepsini göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum…
Okul öncesi eğitiminde kurumsallaşmak; mutlu, sağlıklı, güvenilir ve sürekli devam eden eğitimcilerle mümkündür. İyi bir kurum şüphesiz ki çocuğunuzun gelişimini olumlu yönde etkileyecek birçok şeyi yapabilen bir kurum olacaktır. Kurumun hedefi “Çocuk Merkezli” bir eğitim anlayışıyla mümkündür. Fakat bundan çocuğun her istediği yapılır düşüncesi anlaşılmamalıdır. Örneğin; Bir velime çocuk merkezli eğitimden ne anladığını sorduğumda bana “Öğretmenim bizim evde çocuk ne isterse o yapılır. Eğer dört saat televizyon izleyecekse kimse ona dokunmaz, izler. O nereye gitmek isterse oraya gider, ailemizi onun isteği doğrultusunda idare ediyoruz.” demişti. Yaşadığım şoku atlatmaya çalışırken aileye vermek istediğim mesajı daha detaylı anlatmak durumunda kaldım.
Çocuk Merkezli Eğitim, çocukları doğru ve iyi şekilde tanıyıp ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu dönemde çocukların büyük bir öğrenme ihtiyacı olduğu ve bundan mutluluk duydukları gözlenmiştir. Ancak her çocuğun genetik olarak getirdiği genler, hormonlarının çalışma durumu ve doğdukları andan itibaren yaşadıkları fiziksel-sosyal çevreden algıladıkları her şey onların ilgi-ihtiyaçlarını belirler. İşte burada çocuğun belirli bir alanda özgür kalması en doğru yaklaşımdır. Çocuk hareketsiz etkinliklere ilgi duyuyorsa bunu engellemek doğru olmaz. Ancak zamanını sınırlayıp hareketli çalışmaları da yapması sağlanarak her yönde gelişimini desteklemek çocuk merkezli eğitimin amacına ulaşmasını sağlayacaktır. Örneğin; Çocuğunuz plaja gittiğinizde kumlarla çeşitli şekiller yapmaktan zevk alıyor, yüzme ya da koşmayı tercih etmiyorsa. Beraberce en hızlı kimin kovayı doldurup, uzak bir yere taşıma yarışı yapmanız onu motive edecektir. Unutmayın ki çocuklar yetişkinlerle ekip olmaktan gurur duyarlar. Ancak ne kadar işin içinde olduğunuzu hissetmeleri çalışmanın süresini belirleyecektir.
Seçtiğiniz kurumun çeşitli eğitim programları ile çocuğunuzun farklı etkinlikleri deneme fırsatı tanıması da oldukça önemlidir. Örneğin; anaokulunda öğrendiği satranç, dans, ritm çalışmaları, jimnastik çalışmaları vs. hem temelden iyi bir hobi geliştirmesine hem de bu alanda yeteneği varsa uzmanlaşmasına destek olacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken çocuklara bıktırıcı ve yorucu hale gelmeyen bir eğitim verilmesidir. Zaten çocuklar zevk alıyorlarsa ömür boyu bu çalışmalarla ilgilenip geliştirerek devam edeceklerdir.
Çocuklar okula başladıkları ilk zamanlarda, özellikle evde her istediğini yapan ve kural bilmeyen çocuklar, çeşitli sıkıntılar yaşarlar. Doğru bir eğitim kurumunun kuralları vardır ve hiçbir zaman hiçbir şey için bu kurallardan taviz vermez. Eğer size “Bu seferlik yapalım, ama biz şu şekilde bir işleyiş içindeyiz.” diyen bir kurumla karşı karşıyasınız hemen oradan uzaklaşın. Daha kaç sefer aynı şey yinelenmiş ve yinelenecektir bilinmez! Yeni bir kurumun kurallarına hem yetişkinin hem de çocukların alışmaları zaman alır. Burada yetişkinlerin çocukları okula göndermek yerine evde tutmaları veya beraber iyi vakit geçirdikten sonra okula getirmeleri çocukların alışmalarını engelleyici bir tutumdur. Çocukların okuldaki kişilere alışmaları ve kurallara alışıp uygulamaya başladıklarında herkes için her şey mükemmel olacaktır. Sanki kendileri için kurulmuş, mutlulukla araştırdıkları bir dünyada eğlenmeye gelmiş gibi hissedeceklerdir. Onların eğlenmeleri için bir animatöre ihtiyaç yoktur! Çocuklar yetişkinlerden farklı olarak içten attıkları bir kahkaha ile en sevdikleri şarkıları söylerken ya da sevdikleri bir hayvanla oynarken de büyük bir heyecanla eğlenirler. Onlar için hazırlanmış zengin materyalli bir evcilik köşesinde, kostümler giyip yemek pişirirken bile çok eğlendikleri gözle görülmektedir. Yetişkinler gibi çılgınca dans edip başka insanlarla dalga geçerek eğlenmezler! Hatta bu tip ortamlarda çocukların sıkıldıkları gözlenmektedir. Bir çok deneyimimde çocukların “Öğretmenim ben oyuncaklarla oynamayı çok özledim! Ne zaman oyuncaklarımızla oynayacağız?” sorularıyla karşı karşıya kaldım. Eğlenmek eğer müzik eşliğinde olacaksa ideal olarak otuz dakikayı geçmemelidir (Yeni yıl, Milli Bayram veya parti kutlamaları dahil olmak üzere). Unutulmamalıdır ki okul öncesi çocuğu, oyun çocuğudur. Sıkıldıklarında ya ağlayarak ya da okullarından gitmek isteyerek tepki vereceklerdir.
Evde kurallarla yaşayan çocuklar okula çok kolay adapte olur. Örneğin; Evde yemek zamanından önce ellerini yıkayan çocuklar, okulda bunu uyarı almadan ve olağan olarak yapar. Ayrıca; yine evde sofrada oturmaya alışkın çocuk yemek zamanında yemeğini bitirmeyi iyi bilirken, evde sofrada yemek yemeyi öğrenmeyen çocuk bunu başarmakta zorluk çekmektedir. Anlaşılan o ki ev ve okul paralel bir eğitim verebilirse yaşının gelişimine uygun başarılı çocuklar toplumumuzda boy gösterecektir.
Kurumu seçerken çocuğunuza ne kadar hitap ettiğini çok iyi araştırmalısınız. Baskıcı ve yalnızca öğrensin de nasıl öğrenirse öğrensin mantığında olan kurumların çocuklarınızın psikolojilerinde derin izler bırakacağı unutulmamalıdır. Dünyanın her yerinde başarılı çocuklar kendilerini gerçekleştirmiş mutlu yetişkinler olarak toplumda yerini almaktadır. Çünkü toplumda çocukluğunu sıkıntılı yaşayan bireylerin yetişkinlikte sorunlu ve mutsuz yetişkinlere dönüştüğü gözlenmiştir. Çocuğunuz okulunda, evinde ve diğer sosyal çevrelerde mutluysa o sağlıklı bir çocuktur. Hatta sıkıntılı olduğu ya da kaygılandığı durumları sizinle paylaşabiliyorsa ve bunu seçtiğiniz kurum da destekliyorsa doğru bir seçim yapmışsınız demektir.
Kurum ve öğretmen iç içe geçmiş bir eğitimi çocuğunuza vermektedir. Ayrı ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Ancak eğitimin kalitesi açısından okul öncesi eğitimcisinin almış olduğu eğitim oldukça önemlidir. Eğitim Fakültelerinin Okul Öncesi Eğitimi Bölümlerinde okutulan dersler öğretmenlik eğitiminin ( Okul Öncesi Eğitiminde Matematik, Spor, Fen, Müzik öğretimi, Dili doğru kullanma konularında yeterli bilgi ve çeşitli tekniklerle verilmektedir.) yanı sıra çocuk psikolojisini öğrenerek staj deneyimleri sayesinde güçlenmektedir. Dünyaca bilinen ve araştırmalarına yıllar sonra bile güvenilen Piaget, Rousseau, Frobel, Freud ve Kohlberg gibi bilim adamlarının başarılı çalışmaları hakkında bilgi sahibi olmuş öğretmenler çocuklara kaliteli bir eğitim vereceklerdir. Bu hususta gönlünüzün rahat olması gereklidir. Ancak en önemli durum kalbinizin aldığı, güvendiğiniz ve inandığınız bir öğretmen ile çocuğunuzu yetiştirmenizdir. Elinden yüzlerce çocuk geçmiş bir öğretmen büyük bir bilgiye ve tecrübeye sahiptir. Anne-babalar sakin ve tutarlı olduğu sürece, çocuklar okullarına ve öğretmenlerine karşı sevgiyle yaklaşacak, ilerleyen süreçte de ailelerin kurum ve öğretmene karşı güvenleri artacaktır. Bu donanıma sahip olan öğretmene kurum destek verip yapacağı çalışmaların arkasında durursa; mutlu bir öğretmenin başarılı öğrencileri gözle görünecek gelişmeleri sergiler. Diğer taraftan kurum öğretmenini desteklemez, gün içinde bir çok yazı işi verip çocuklarla uğraşmak yerine yetişkinlerle ve prosedürle uğraştırırsa çocuk-öğretmen ilişkisinde uzaklık ve karşılıklı mutsuz olma durumu yaşanacaktır. Kurumun size haftalık bilgi alış-verişinde bulunması işleri kolaylaştırır. Gün içinde her şeyi (Olağanüstü kaza, hastalık vs. gibi durumlar hariç) size aktarması çocukları ihmal etmesine neden olacaktır. Yüz yüze karşılaşmalarda söyleyebileceğini söyleyen öğretmen, gün sonunda sizinle paylaşamadığı küçük kaza-yaralanmaları telefonla bildirecektir. Bu nedenle günün sonunu beklemeden öğretmene hesap sormak son derece ilişkileri zedeleyici bir tutumdur. Zaten güvenmediğiniz bir ortamda güvenmediğiniz bir öğretmenle eğitimi sürdürmek çocuğunuzun eğitim-öğretim intiharına neden olacaktır. Öğretmen açısından da sürekli veliyi ikna etmeye çalışarak moral bozukluğuna neden olacaktır. Bu durumda ne kadar bilgili becerikli ve en iyi kurumda eğitim veren bir öğretmen olursa olsun enerjisini çocuklara pozitif olarak yoğunlaştıramayacaktır. Velilerin çok dikkatli yaklaşarak öğretmenlere gerekli saygı ve güveni oluşturması da kurumun tutarlı tavrıyla alakalıdır. Bu noktada velilerin de kendi çocukları için ayrıcalıklı davranılma ihtiyacı duymaları hem kurumu hem öğretmeni hem de diğer velileri sıkıntıya sokacaktır. Çeşitli kaygılar nedeniyle kurum size bu imkanı tanırsa bu ilişkiler nedeniyle aynı kişilere uzun süreli eğitim veren bir kurum olamayacaktır. Bir veli olarak bu durumu yaratmamak ve okulun kurallarını değiştirmeye ya da eleştirmeye kalkmadan çocuğunuzun eğitim almasını sağlamak, kurumun-eğitimcilerin çocuklarınıza daha kaliteli başarılar sağlamasını destekleyecektir. Sonucunda da çocuklarınızın başarı meyvelerini, her geçen gün sizler biriktireceksiniz.
Kurum, öğretmen ve veli üçlemesi birlik beraberlik içinde dürüst bir şekilde çalışırsa çocuklarımız sağlıklı yetişecektir. Bunun sonucunda da bilgisini doğrulukla kullanan, sağlıklı bireyler yetişecek; mutlu iş ve aile ortamları inşa edilecektir. Son yıllarda gözlemlediğim mutsuz ve hep daha iyisini bekleyen huzursuz yetişkinlerin toplumu yozlaştırdığı, çevresini de mutsuz ettiği dikkatimi çekmiştir. Böyle durumlardan kaynaklanan hep bir kıyaslama, taviz verme ortamında doğru insanların ezildiği ve haksız muameleler gördüğü örneklenmektedir. Sanki doğru olan kişi bağırıp çağıramaz ya da yalan söyleyip durumdan kendini sıyıramaz gibi algılanıyor. Bu da “Diğerlerinin” (Yanlış bir baskı uygulayan kişilerin) başarılı veya güçlü olduğunu çevrelerce algılanmasını destekliyor. Bu hatayı düzeltmek hepimizin boynunun borcudur. Zayıfı ezen, mutsuzu daha mutsuz eden, sıkıntılı insanları anlamaktan çok yargılamayı tercih eden insanlar toplumumuzdaki İNSANLIK’I kaybetmek durumundadır.
Teşekkür etmeyi bilmeyenler de hiçbir zaman vicdanlarında huzura ulaşamazlar.
Tüm öğretmenlerimize ayrım yapmadan, bilgilerini sonuna kadar kullanarak yetiştirdikleri çocuklar için; sevgi, hoşgörü ve saygıda sınır tanımadıkları için TEŞEKKÜR EDERİM
-
paylaşım için teşekkürler arzucum 219s +1
-
teşekkürler arzu öğretmenim 560a
-
bengülcüğüm ,haleciğim güzel bir yazı sizlerle paylaşmak istedim ben teşekkür ederim 570a
-
paylaşım için çok teşekkürler ablacım. ellerine sağlık.
mutlu kal ve karizmanıda buyur yakala... 560a 560a 560a 560a +1
-
ben teşekkür ederim Hakancığım 570a
-
Arzucuğum, ne kadar da imdadıma yetişen bir yazı bu ! 560a 219s +1 360a
Ne kadar iyi oldu bir bilsen...Evet belki bu okuduklarımız hepimizin '' zaten biliyorduk...'' dediği türden olabilir...Ama ben böyle demiyorum, bazen bilip de yaptığımız bir çok yanlışımız olabiliyor...Bu bakımdan geç de olmadan ....
-
evet Tutkucuğum okuduklarımız ,bildiklerimiz her ne olursa olsun teoride kolay geliyor insana ancak hayata uyarlamak, uygulamak kağıt üzerinde durduğu gibi durmuyor maalesef ,insan başına gelince anlıyor.... biraz çaba ,özveri ,birliktelik,anlayış zaman zamanda hatırlamak imdadına yetişiyor insanın 770a teşekkürler arkadaşım
-
arzucuğum teşekkürler
-
ben teşekkür ederim sevgili Müesserciğim 570a
-
canımm 560a +1 ve (189)karizma sevgiler
-
çok güzel ve nazik bir teşekkür