Gönderen Konu: TÜRK OYMA SANATI  (Okunma sayısı 11769 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı nes.rin

  • Onursal
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 731
  • Karizma Puanı: 380
TÜRK OYMA SANATI
« : 23 Ağustos 2007, 19:15:37 »

      OYMACILIK

 Eski çağlardan beri özellikle mimarlıkta uygulanan taş oymacılığında alçakkabartma yada yüksek kabartma teknikleri kullanılır. Asur, Hitit,geç hitit yapılarını süsleyen ortostatlar Hititler'in (Fasıllar,Eflatunpınar) ve  Phrygialılare'ın(Yazılıkaya,MaLtaş,Aslantaş) Kaya anıtları ,Lykialılar'ın kaya mezarları,lahitleri,taş işçiliğinin özgün örnekleri olarak belirtilebilir.Anadolu'da gerçekleştirilen ilk türk yapıtlarında taş oymacılığı mimariyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifa'sının (1228) Taçkapısı'nda ve mihrabında  Anadolu öncesi tuğla ve alçı işlemlerinin etkisi belirgindir.(Yüksek kabartma biçiminde iri palmetlerin ve yıldızların üzerleri ayrıca ince desenlere bezenerek iki kademeli Süsleme uygulanmıştır)Anadolu Selçuklular'ın  cami,medrese,kervansaray ve türbe gibi yapılarındaysa taşa daha yakın bir üslup geliştirilmiştir.Bezemeler özellikle taç kapıların çevresinde yoğunlaşmıştır.Bu süslemelerde daha yüzeysel bir üslüp görülür,ancak yer yer yüksek kabartmalarla karşılaşılmaktadır.(Sivs Gök Medrese,Konya İnce Minareli Medrese,,Erzurum Çifte Minareli Medrese)daha sonra ,Selçuklu taş işçiliği ve motifleri Karamanoğulları yapılarında bir ölçüde sürdürülmüştür.(Karaman İbrahim Bey İmareti,Hatuniye Medresesi) Osmanlı öncesi taş oymacılığının bir başka önmeli grubunu mezar taşları oluşturur.Özellikle Ahlat'ın Xl-XV.yy.lar arasında tarihlendirilen ve bir dantel inceliğiyle işlenmiş mezar taşları ,üzerinde taş ustalarının adlarını taşımaları açısından da önmelidir.

        Osmanlı Mimarlığında taş işçiliği ölçülü bir biçimde uygulanmıştır.(Minberler ,sütun başlıları,mukarnaslar, şerefe korkulukları ve altları,çeşmeler vb.) Mezar taşları ve lahitlerde bir dönmin farklı usluplarını yansıtan bezemeleri ve yazılarıyla taş oymacılığının özgün örnekleridir.

        Değerli taş oymacılığı,mühür,tılsım ve süs olarakkullanılan oymalı cevherler lV.bin yılda Mezopotamya'da ve daha sonra da ortaya çıktı.lV.bin yılın sonuna doğru ,damga mührün yerini Doğu'da (Uruki,Fara,Cemdet-Nasrhanedan öncesi krallıkları,Ur ve Akkad hanedanları ),yavaş yavaş üzerinde insan biçimli  tasvirler bulunan silindirler aldı.Mühür Batı'da ilk olarak Minos uygarlığında (Girit'te ) görüldü.Mercimek biçiminideki  bu taşlar (akik,kalsedoin,kırmızı akik) geometrik şekillerle ve daha  sonra  hayvan figürleriyle ve çeşitli simgelerle (Yay,haç,yıldız,ok,vb) süslendi.Fenikeliler İ.Ö.lll binyılda Asue ve Mısır Silindirlerini kullandılar.ahemeni egemenliğinden (İ.Ö.Vll.) yy.başlayarak pers taş oymacılığı taklit ettiler ve silindirlerin yerini damga mühürler aldı.Hititler döneminden (İ.Ö.ll.bin yıl) günüümze ulaşan serpantin ,diyorit,henatit ve steaşistten yapılmış,üzerlerine hiyeroglif ,çivi yazısı,insan ve hayvan figürleriyle büyük bir ustalık figürüydü.Yunanistan'a Minos uygarlığının etkisiyle giren cevher oyma sanatı İ.Ö.V.ve lV.yy.larda doruk noktasına ulaştı.Bu ilenmiş taşlar,çağın en ünlü haykalcilik yapıtlarının (diskopolos,doryphoros vb)küçük birer kopyası gibiydi.O çağın en ünlü oymacıları arasında Bergama Sarayı'nda etkinlik gösteren Athenion'u ve İskenderiye Sarayı'nda çalışan Pyrgoteles'i saymak gerekir.Kendilerinin yoksun oldukları cevherleri dışarıdan getirilen Etrüskler ,İtalya'da çeşitli değerli taş ve mühürtaşı oymaları gerçekleştirdiler.Bunların bir çok örneği ,Targuinia,Vulci,Bologna ve Chiusi'deki mezarlarda bulunmuştur.Onları örnek alan Romalılar'da mühürtaşı ve kame oyma sanatını uyguladılar.Ancak roma da taş oymacılığının gelişmesi İ.Ö.l.yy.da doğu hanedanlarının ele geçirilmesi dönemine rastlar.Auguuustus döneminde Dioskurides ,resmi mühürleri kazıdı ve imzaladı.Büyük kame (Cabinet des Medailles , bibliothegue nationale,Paris) ve Augustus kamesi (Viyana) İ.S.l.yy.oymacılık sanatının önemli örnekleridir.

        Daha sonraları Doğu'da gözde bir sanat olarak devam ettiği ve çok sayıda Sasani (Hüsrev ll kupası,bibliothequenationale) ve bizans (çeşitli İsa figürleri,muştulamaları)yapıtlarıyla temsil edildiği halde ,aynı dönemde  ,değerli taş işlemeciliği,Batı'da unutuldu ve haçların ciboriumların ,kutsal emanet mahfazalarının süslenmesinde ,antik değerli taşların kullanılmasıyla yetinildi.lX.yy. a kadar Rheinland cam zanaatçıları işlenmesi daha kolay olan yumuşak cam hamurunu kullandılar.Taş oymacılığının yeniden doğuşu yeni karolenj hanedanı döneminde gerçekleştive sanatçılar doğal kristali kullanmayı tercih ettiler.(Örneğin,kristal üzerinde Haça gerilme tasvirleri).

        XV.ve XVl.yy larda bu sanat ,antikçağ'dakiyle karşılaştırılabilecek bir yetkinliğe ulaştıÇoğunlukla Mitolojiden seçilen ve değerli taşlara işlenen konular heykelciler ,ressamlar,madalya yapımcıları ve tezhipçiler tarafından örnek alındı.Papa Martinus  V,Ferrara'da Estelli Leonello ,Floransa 'da  Lorenzo de Medici gübü sanat koroyucuları önemi koleksiyonlar oluşturdular.En ünlü sanatçılar arasında ,şunları sayabiliriz.G.Delle Corniole,(Savonarola'nın kırmızı akik üzerine portresi,Uffiiizi Müzesi) Valerio Vicentini (Devleri yıldırımla çarpan jupiter ,viyana) ve Fransa'ya gelerek bu ülkeye değerli taş oymacılığı zevkini getiren Matteo del Nassaro.O.Coldore ve J.de Fontenay (İngiltere kraliçesi Elizabeth l 'in sardoniks üzerine portresi.Bibliotheque nationale cabinet des Medailles ) en ünlü  Farnsız oymacıları arasındaydı.XVll .yy.da kısa bir duraklama geçirdikten sonra  değerli taş oymacılığı ,XVlll yy.da Floransa 'da Louis Siries ve özellikle Fransa'da J.Guay (Louis XV in sardoniks üzerine büstü Bibliothegue nationale) tarafından canlandırıldı.XlX.yy da V.Jeuffroy dikkati çekti.(Damarlı akik üzerine NApoleon Bonaparte ,Bibliotheque nationale)ve daha sonra değerli taş oymacılığın duyulan  ilgi azaldı.Öyle ki XX.yy da bu sanat bir kaç uzman tarafından devam ettirildi.

        Türkler de akik,necef,zümrüt,yakut,yeşim,topaz gibi değerli taşları  başarıyla işleyebiliyorlardı.Osmanlı Saray Sanatçılarının oluşturduğu ehli hiref arasında değerli taş yontucuları (hakkakan) vardı.(Fenni Efendi,Benderyan) Bu taşlardan mücevherlerin takıların yanısıra mühür,yüzükleri yapılıyordu.Selim l,Murat lll ün yüzükleri üünlüdür.

        Ahşap Oymacılığı:
Mihrap,Minber,sütunlar ya da sütun başlıkları kapı ve pencere kanatları ,vaaz kürsüleri ,Kur'an rahleleri ,sandıklar,sandukalar,Anadolu Türk Ahşap işçiliğini yansıtan eserleridir.Bu yapıtlarda oyma ,Kündekari,eğri kesim,kakma,vb.teknikler kullnılmıştır.Afyon Karahisar Ulu Cami'nin mukarnaslı Ahşap Sütun başlıkları mermer gibi ince işlemelidir.Sivrihisar Ulu Camisi'nde ise direklerin üst bölümleri rozet, palmet, geometrik ve bitkisel mdiflerle bezenmiştir.Selçuklu ve Beyler döneminden günümüze ulaşan kapı ve pencere kanatları arasında Kayseri Ulu Camisi'nin Ankara Hacı Hasan ve Alaettin Camilerinin Konya Beyhekim mesidi'nin ,Birgi ULu Camisi'nin, Niğde Sungur Bey Camisi'nin  ,Kastamonu İbni Neccar camisininkiler belirtilebilir.Minberleride ahşap oymacılığının özgün ürünleridir.(Konya Alaettin Camisi,Divriği Ulu CAmisi,Ankara Aslanhane Camisi,Beyşehir Eşrefoğlu Camisi,Manisa ve Bursa Ulu Camileri)Masif ağaç üzerine çeşitli tekniklerin bir arada kullanıldığı Taşkınpaşa Camisi'nin Mihrap ve Minberi (XlV.yy) günümüze ulaşan en seçkin eserlerdir.Mevlana Celalettin-i Rumi'nin Ahi Şerafettin'in (Ankara Etnografya Müzesi) ve Seyit Mahmut Hayrani'nin kardeşi Necmettin Ahmet'in (İstanbul Türk ve İslam eserleri Müzesi) oymalı ahşap sandukaları dönemin ahşap işçiliğini yansıtan yapıtlardır.Amasya Bayazit Paşa Camisi'nin vr Bursa Yeşilcami ve Türbesinin yanı sıra Edirne Bayazit külliyesi camisinin rumi hatayi  kıvrıkdallar ve çiçekli yazılarla süslü kapı pencere ve dolap kapakları XV.yy.Osmanlı ahşap işçiliğinin zengin örnekleridir.İstanbul Şehzade,Süleymaniye,Mihrimahsultan camilerinin ahşap kapı kanatları ve vaaz kürsüleri ahşap oymacılığı seçkin ürünleridir.XVll.yy.dan sonra kapılarda ve öteki ahşap bölümlerde oyma ve kündekarinin yanında kakma tekniği çokça kullanılmaya başlanmıştır.(İstanbul Topkapı Sarayı,Yeni Cami,Sultanahmet Camisi vd.)

        Oymacılık Tekniği:
Oymacılıkta üç sınıfa ayırabileceğimiz minarelerden yararlanılır: kuvarslar (doğal kristal,ametist,akik,kalsedoin,lacivert taşı) ,metal oksitleri (henatit,malakit,kalsit) ve bitümler (kehribar) Ayrıca,hayvan salgıları  da (Mercan,İnci,deniz kabukları) kullanılır.bu iki grup gece kullanımı yaygın olmayan değerli taşları ve üretim sonucu elde edilen maddeleri de (cam hamuru,yapıştırılmış tek renkli cevherlerden oluşturUlan tek renkli cevherlerden oluşturulan çok renkli taşlar) eklemek gerekir.

        Oyma tekniğinin pek değişmediğini ,eski ve modern yazarların verdiği bilgilerden anlıyoruz.Oymacı bir küçük çark ,oyucu ular ,çeşitli boydan testerelerin yanı sıra perdahlama amacıyla zeytinyağı su yada terbentinle (günümüzde ) ıslatılmış elmas zımpara Deniz kabuğu,yada tripoli tozları kullanılır.Balmumu bir model yaptıktan sonra sanatçı  desenin taslağını bir elmas uç kullanarak oyulacak taş üzerine çizer.Daha sonra taş tahta bir tutamak üzerine yerleştirilir ve oymacı işlenecek yüzeye çeşitli oyuncu uçları uygular.Oyma işlemi sona erdikten sonra ortaya çıka yapıt zımpara deniz kabuğu yada tripoliyle perdahlanır.

 



OSMANLILARDA OYMACILIK

Oymacılık, ağaç, tahta taş, maden üzerine olmak üzere başka başkadır.

Ağaç ve tahta üzerine yapılan oymacılığa, kaatıcılık ve taş üzerine yapılan oymaya senk-tıraşı veya nakır denilirdi.

Ağaç üzerine yapılan oymalar mimber, kapı, pencere kapağı, rahle, sandık gibi büyük ve enfiye kutusu, arka kaşağısı, mütteka, küçük çerçeve ve el aynaları çerçeveleri gibi küçük kutular da olarak iki kısımdı.

Anadolu Selçukluları devrinde pek ilerlemiş olan oymacılık, Eşref, Karaman, Candar ve Dulkadiroğlu beyliklerinde de kuvvetini muhafaza etmiş ve Osmanlılarda ise en orjinal şekillerini göstermiştir.

Burda'da Ulu Caminin abanoz üzerine oyulmuş fevkalade sanatkaraane olan mimberi ve Yeşil Türbe kapılarını Hacı Ali b. Ahmed isminde bir sanatkaar yapmıştır.
 

Ahşap ve Sedef

Anadolu-Türk sanatında mimar olarak yetişeceklerin üç boyutlu düşünebilmelerini sağlamak için, mimarlıktan önce marangozluk (neccarlık), sedefkârlik gibi sanat dallarında becerilerinin geliştirilmesi, ahşap işlerine verilen önemin bir kanıtıdır. Tasarımdan ahşap ve taşa kadar uzanan dallarda becerileri gelişmiş sanatcı adları, Anadolu- Türk sanatının erken dönemlerinden başlayarak değişik sanat ürünlerinde karşımıza çıkmaktadır.Mimar Sinan'ın neccarlıktan, Mehmet Ağa'nın ise sedefkârlıktan mimarlığa geçtiği düşünülürse, bu eski geleneğin uzun yıllar sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi ahşap, başta kapı, pencere kapakları mimber, mihrap, sütun başlıkları, kiriş gibi mimarlık ögelirinde, rahle, Kur'an mahfazası, sandık, sehpa gibi eşyaların üretilmisinde değişik tekniklerde kullanılmıştır. Ahşap çok yaygın kullanılan bir malzeme olduğundan kullanılan teknikler de buna bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Genellikle ceviz, elma armut, sedir, abanoz, gül, şimşir, tik meşe ve çam ağaçlarına çağlar boyunca çok yer verilmiş, işin önemine yakın çevrede olmasa da bulunmasına çalışılmıştır. Ayrıca yapılacak işe göre, ahşapın seciminin özel bir önemi vardır. Bunun gibi kullanılacak tekniğin secimi desonucu etkileyecek önemli bir etkendir. Örneğin kapı, pencere kanatları mimber, ve mihrapta çokca uygulanan, özgün işçilik gerektiren teknik, kündekâridir.

Bu teknikte, baklava, yıldız gibi geometrik geçmeler, tutkal kullanılmadan bir çerçeveyle çevrilir. Parçaların alıştırılmasıyla, çatkı oluşturulur. Bu nedenle bu teknikte çalışılırken çok dikkat ve beceri gereklidir. Ayrıca ağacın da iyi kurutulması, özel yöntemlerle terbiye edilerek sertleştirilmesi ve özenle hazırlanması önemli bir noktadır. Konya Alâeddin, Beyşehir Eşrefoğlu ve Bursa Ulu camilerinin mimberlerinde bu tekniğin büyük bir ustalıkla uygulandığı görülmektedir. Özellikle Bursa Ulu Camisi mimberinde her parça ayrı motiflerle bezenmiştir.Bunların dışında " taklit kündekârı" denilen teknikte ise, ahsap parçalar yan yana getirildikten sonra geometrik desen kabartma biçiminde işlenir. Bu çıkıntılı yüzeylerin arasına, geometrik kafesi oluşturan kirişler çakılır veya yapıştırılar. Kayseri ve Çorum Ulu camilerinin mimberleri, bu teknikle yapılmışlardır. Taklit kündekârı tekniğinin diğer uygulamasında ahşap levhalar üzerine geometrik parçalar ve ahşap kafesi bir oluşturan kirişler doğrudan yapıştırılır.

Düz yüzeyli derin oyma tekniğinde, motifler yüzeye dik ve derin oyularak işlenmiştir. Akşehir Kileci Mescidi mimberi, Ankara Hacı Bayram Türbesi kapısı, bu teknikle yapılmış en güzel örnekler arasındadır.

Oyma işlerinde motifler, daha çok ceviz, meşe gibi ağaçların üzerine bıçaklarla çalışılırdı.Kesme oyma tekniğinde de, kıl testeresi ve ince eğeler yardımıyla çalışılır, genellikle ıhlamur, kavak ladin, gibi yumuşak ağaçlar yeğlenirdi.Bu tür örnekler XVIII.yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır. Kakma tekniğinde, sert ağaçlara açılan kanallara gümüş, bakır, pirinç kurşun kalay gibi madenler çakılarak uygulanmıştır. Tarsi (Râsi) tekniğinde ise, sert ağaç yüzeyleri oyulup bir kaplama gömülerek yapıştırılmıştır. Altın bronz ve bakır gömülen örnekler de vardır. Değişik ağaç türü ve malzemlerin kulanılmasıyla, bu tekniklerle uygulamalar yapılarak, yüzlerce yıl mimarlıktaki ağırlığı zaman zaman değişen birbirinden ilginç ürünler verilmiştir. Bunlar cami başta olmak üzere, değişik işlevi birçok yapıyı zenginleştirmiş, ayrıca bağımsız olarak değişik bicim ve tekniklerdeki uygulamalarla, dönemlerinin genel özelliklerini yansıtmışlardır. Yer yer bu ürünlerin üzerlerinde, sanatcı adlarını veren yazıtlara da raslanmaktadır.Özellikle XVI ve XVII.yüzyıllarda sedefli eşya kullanımı yaygınlik kazanmış, mimarlıktan değişik türde eşyalara kadar uygulama alanı bulmuştur. Sedef bazen ahşap üzerinde yalnız, bazen de fildişi, bağa ve kemik ile birlikte kullanılmıştır. Gömme (kakma), macunlama ve kaplama olarak üç ayrı tekniği vardır. Kakma tekniğinde sedefin gömüleceği ceviz, meşe gibi ağaçlardan zemin hazırlandıktan sonra, kağıda çizilen desen yapıştırılır. veya koyu yüzeylere çelik kalemle, açık yüzeylere ise kurşun kalemli işlenir. Motifler dikkatle oyulduktan sonra, bu yerlere göre kesilen sedef ve bilikte kullanılan diğer malzeme yapıştırılarak, düzleme yapılır. Yapıştırma işleminde, kan veya sıcak tutkal kullanılmıştır. Kaplama tekniğinde, masif zemin üzerine istenilen cins ahşap kaplama yapıştırıldıktan sonra, desen çizilir ve sedef, bağa fildişi olması istenen yerler boşaltılıp, bu yere göre hazırlanan kaplanacak malzeme inceltilerek yapıştırılır.

Macunlama tekniği, artık malzemenin değerlendirilmesi düşüncesinden çıkmıştır. İşlenmeyecek kadar küçük sedef parçaları, belirli desenler gözetilerek yerleştirildikten sonra, boşluklara ağaç tozu, sedef tozu ve sıcak tutkal karışımandan oluşan macun doldurulur. Macunun donmasından sonra düzleme işlemi yapılarak cilalanır.

Özellikle Osmanlı döneminde, sedef işçiliği konusunda Dalgıç Ahmet Ağz'nın ürünü olan, Ayasofya Camisi avlusundaki III.Murat Türbesi'nin kapı kanatları, Sedefkâr Mehmet Ağa'nın Sultan Ahmet Camisi pencere ve cümle kapısı, Şale, Köşkü'ndeki sedefli odanın kapı kanadı ve dolap kapakları sayılabilir. Son dönem ustaları arasında ise,Sedefkâr Vasıf Sedef (1876-1940), Sedefçi Mihran Ağa ile Nerses Semercioğlu sayılabilir
 

 
« Son Düzenleme: 23 Ağustos 2007, 19:58:11 Gönderen: _nes.rin_ »
[/URL]
[