DOKÜMAN MERKEZİ > Görsel Sanatlar 5.6.7.8. Sınıf Dokümanları

Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Görsel Sanatlar / Resim Eğitimi Rehberi

(1/2) > >>

Esat AKBAL:
 Öğretmenler ve Öğrenciler İçin Görsel Sanatlar / Resim Eğitimi Rehberi Merhaba değerli meslektaşlarım. Bu başlık altında çeşitli yazılarımı sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Umarım faydalı olur. Herkese iyi çalışmalar. İnsan Antika Bir Sanattır          İnsanların yapmış olduğu sanatlarda sanat eserinin maddi değeri ile sanatsal değeri ayrıdır. Bazen bu değerler eşit olurken bazen de maddi değeri çok düşük olan bir demir parçasından çok değerli harika bir sanat eseri ortaya çıkarılabiliyor.  Hatta bazen de antika olan bir sanat eseri müzayedelerde paha biçilemez fiyatlara satılırken maddi yönü itibariyle değerlendirildiğinde beş kuruş bile yapmıyor. İşte böyle antika bir sanat eseri antikacılar borsasında; olağanüstü işler yapan o eski becerikli sanatçısıyla bağlantı kurmak ve o sanatkarı yad etmek, anmak maksadıyla sergilense ve müzayedeye çıkarılsa milyonlarca liraya satın alınabilir. Eğer hurdacılara götürülse çok küçük paraya ancak satılabilir.
 
          İşte insan, o büyük Yaratıcının ve Sanatkarın böyle antika bir sanatıdır ve ince, zarif, nazik ve nazlı bir eseridir. O Sanatkar, insanı bütün isimlerinin yansımasına ve süslemelerinin görünmesine sebep ve kainata küçük bir örnek olacak şekilde yaratmıştır.
 
          Eğer insan; Sanatkarını tanırsa üzerindeki anlamlı süslemeler anlaşılabilir, o insan bu şuurla hem kendi üzerindeki sanatı seyreder ve okur, hem de başkalarına gösterir, anlatır ve okutur. Yani “O Yaratıcının sanat eseriyim, yaratığıyım;  şefkat ve merhameti, lütuf, ikram ve iyilikleri üzerimde görünüyor” gibi manalarla insanda yansıyan Sanatkarın Sanatı anlaşılmaya başlar. 
 
          Demek ki Sanatkarın tanınmasıyla insandaki sanat eserleri ortaya çıkıyor. İnsanın kıymeti de Yaratıcının sanatını anlamasına göre ve O’nun sanatını yansıtabilmesi oranında oluyor. Bu durumda önemsiz gibi görünen insan bu itibarla bütün yaratıklar, varlıklar üzerinde O Sanatkara muhatap oluyor, Cennete ve Cennette sergilenen sanat eserlerini görmeye layık Yaratıcının bir misafiri durumuna çıkıyor.
 
          Eğer bu bağlantı kurulamazsa, o zaman Sanatkarın bu anlamlı süslemeleri ve sanatı karanlıkta kalır, okunmaz ve anlaşılmaz. Çünkü Sanatkar unutulursa Sanatkara dönük olan manevi yönler de anlaşılmaz, o anlamlı, yüce sanatların ve süslemelerin çoğu gizlenir. Geriye kalan ve gözle görünen kısmı ise sebepler veya tabiatın yaptığı ya da tesadüfen ortaya çıktığı yönündeki düşüncelerle o sanat tamamen söner, kaybolur. Herbiri birer parlak elmas iken sönük birer şişe olurlar ve kıymeti de sadece maddi yönü itibariyle olur. Maddi boyutta ise kısacık bir ömürde, hayvanların en acizi ve ihtiyaç sahibi, en kederlisi ve hüzünlüsü olarak bir ömür geçirmek olur. Sonra da çürüyüp gider. İşte Sanatkarı tanımamak bu şekilde insanın gerçek yüzünü ve yönünü değiştirir, çok kıymetli bir sanat eseri iken kıymetsiz bir hurda haline getirir.

Esat AKBAL
Görsel Sanatlar Öğretmeni/Eğitimcisi
Milli Eğitim Denetçi Yardımcısı
 
 
[email protected] ([email protected])

 
 
http://www.erisale.com/#content.tr.1.417
 
 










































 
 
 

esenesen:
Hocam yazınız için teşekkürler. Bir görsel sanatlar eğitimcisi ve eğitim denetçisi olarak bana yardımcı olabileceğinizi düşündüm. Ben alan değişikliği ile görsel sanatlar öğretmenliğine geçtim. İşini severek yapan başarılı bir sınıf öğretmeniydim.Alan değiştirmemin sebebi memleketime tayin isteyebilmekti ailemin bana ihtiyacı vardı. İlk başta çok zorlandım, hala da zorlanıyorum. Öğrencilerimle çok güzel çalışmalar yapıyoruz, onların dersten zevk aldıklarını görünce biraz rahatlıyorum. Benim rahatsızlığım çakma resim öğretmeni olmaktan, eğitim aldığım işi değil de başkasının işini yapmaktan. Bu satırları okurken büyük ihtimalle sizde benimle ilgili olumsuz düşünceler içinde olacaksınız biliyorum fakat artık olan oldu geri dönüş yok gibi gözüküyor. Çok mutsuz ve üzgünüm ,ama bu aşamadan sonra yapmam gereken tek şeyin işime dört elle sarılıp layıkıyla yapabilmek olmalı diye düşünüyorum.Elimden geldiğince kaynak araştırıyor kendimi geliştirmeye çalışıyorum .Aldığım parayı çocuklarıma evime helaliyle götürebilmek için durmadan bir çaba içindeyim, kendimi geliştirebilmem için önerileriniz ve yönlendireceğiniz kaynaklar benim için çok değerli olacaktır. Şimdiden çok teşekkürler.Saygılar.
 

Esat AKBAL:
Değerli Meslektaşım,
Öncelikle hayırlı ve uğurlu olsun.
Hangi okul seviyesinde (ortaokul/lise) öğretmenlik yapıyorsan ona göre Talim ve Terbiye Kurulunun sayfasından dersin programını indirip hatta çıktısını alıp ciltleyip ya da dosyalayıp bir güzel baştan aşağıya güzelce okumalısın. Zaten orada sana yol gösterilecektir ve hangi kaynaklardan faydalanabileceğin hususunda bilgi sahibi olabilirsin.
Ayrıca zümre öğretmenleriyle hep irtibat halinde olmalısın. Onların neler yaptırdıkları hakkında bilgi sahibi ol ve istişare et.
Bu arada bu platformda okul seviyene uygun ya da yakın paylaşımları da inceleyerek gerekli olanları indirebilirsin ve derslerde öğrencilerle de paylaşabilirsin.
Okulunuzda Fatih Projesi kapsamında akıllı tahtalar varsa çok büyük imkanlar sunmaktadır. Eğer internet de varsa bu veya başka sitelerden doğrudan açarak gösterebilirsin de. Her ihtimale karşılık gerekli sunumları ve örnekleri başka bilgisayarlardan da indirerek ya da kopyalayarak internet olmayan sınıfta da   paylaşabilirsin.
Yalnız dikkat et internette ve göstereceğin örneklerde öğrencilerin pedagojik seviyesine uygun olmayan çirkin, müstehcen ve kötü içerikler olmasın.
Eminim azmedersen bu alanda da çok başarılı olacağını ümit ediyorum.
Çalışmalarında başarılar diliyorum.

Esat AKBAL:

Görsel Sanatlar/Resim Haram Mı? Helal Mi?
 

Manevi yönden olgunluğa ulaşmış insanların yüce gerçekleri ve sanatı zevk etme durumu, çocukça bir hevese, yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün bir karakter sahibine hoş gelmez. Onları eğlendirmez. Bundan dolayı aşağılık, yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün, nefis ve şehvetle beslenmiş olanlar, ruha ait zevkleri bilmez. Sanatta üç hareket alanı vardır. Ya aşkla güzellik veya kahramanlık, akıl ve zeka ile olan cesaretlilik, ya da hakikatin tasviri, gerçeğin resmedilmesidir.  Bazı sanatçılar cesaret ve kahramanlık noktasında hakkı üstün tutamaz ve hakkın taraftarı olamaz. Bazı zalimleri alkışlamakla kuvvete tapınma duygusunu aşılar. Güzellik ve aşk noktasında gerçek aşkı bilmez. Şehvet uyandıran bir zevki nefislere aşılar.

 
Hakikatin tasviri, gerçeğin resmedilmesinde ise kainata Yaratıcının sanatı şeklinde bakmaz. Onu Sanatkarın boyası şeklinde görmez. Sadece canlı cansız bütün varlıkları maddi alem olarak görür, sadece maddi yönünü anlatır ve resmeder, bunun dışına çıkamaz. Bundan dolayı zihinlerde yer ettirmeye çalıştığı şey tabiat aşkıdır. Maddeye tapma duygusu kalbinde de yerleşirse bu durumdan kolayca çıkamaz.

Yine bazı sanat ve sanatçıların sapıklıklarından ortaya çıkan sanat eserleri ruhun sıkıntılarını sakinleştiremez, gerçek faydayı sağlamaz. Bu tarzda ortaya konulan roman, sinema, tiyatro, resim, heykel vb. insanları aldatır, bakış açılarını bozar. Örneğin dünyaya bir iffetsiz düşkün kadın elbisesi giydirir, soyut güzelliği tanımaz, güneşi tasvir ederken sarı saçlı güzel bir aktris kadını hatırlatır. Görünüşte yasaklar ve eğlencelere düşkünlük kötüdür der, insanlara yakışmayacağını söyler, zararlı sonuçlarını gösterir, halbuki bu tür şeylere öyle teşvik edici tasvir yapar ki ağız suyu akıtır, akıl artık kendisine hükmedemez, kendini kontrol edemez ve durduramaz. İstek ve arzuları kabartır, heyecanlandırır, duygular artık kontrol altına alınamaz.

 
Gerçek sanat ise hakka taraftarlık duygusu, soyut güzellik aşkı, güzelliğe düşkünlük zevki, gerçeğin ve doğrunun tarafını tutmak şevkini verir ve aldatmaz.

 
Kainata sadece maddi yönüyle bakmaz, bir Yaratıcının sanatı ve boyası olması noktasından bahsederek akılları şaşırtmaz. Sanatkarın tanınması ve bilinmesi hakikatini aşılar. Her şeyde Sanatkarın imzasını gösterir.

 
Yukarıda geçen her iki sanat anlayışı da acıma duygusu ve dramı kullanarak hüzün duygusu vermeye çalışır, ancak birbirine benzemez.
 
Birinci tarz sanat anlayışı yalnızlıktan, sahipsizlikten doğan gamlı bir hüzün verir, yüce hüzün duygusu veremez. Çünkü duymayan bir tabiat, görmeyen bir kuvvetten, enerjiden ilham alırcasına ortaya koyduğu gam veren o hüzün duygusu, dünyayı vahşetlerle dolu, ürküntü ve yalnızlık duygusu veren bir yer olarak tanıtır, başka türlü gösteremez.
Bu şekilde hüzün içerindeki kişiyi sahipsiz bir şekilde yabancılar içine koyar ve hiçbir ümit bırakmaz.

 İkinci tarz sanat anlayışında ise; öyle bir hüzün duygusu verir ki, aşıklara yakışan bir hüzündür, yetimlerin hüznü gibi değildir. Dostların olmayışı ve yalnızlıktan değil, dostlardan ayrı kalmaktan kaynaklanan bir hüzündür.
 

Kainata görmeyen kör tabiat olması şeklinde değil, bilinçli bir şekilde tasarlanmış Yaratıcının ortaya koyduğu sanat eseri olarak bakar. Evrene ve varlıklara, evren ve varlık oldukları için değil Sanatkarın sanat eseri oldukları için bakar.
 
Görmeyen güç, enerji yerine bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde sanatlı ve estetik olarak ilahi bir güçle ortaya çıkarılması ve yaratılması bu tarz sanat anlayışının konusunu teşkil eder ve kainattaki olayları ve sanat eserlerini açıklama sebebidir. Bundan dolayı varlıklar ve olaylar ürküntü veren ve yalnızlık duygusu uyandıran bir şekle girmez. Hatta hüzünlü muhatabın bakışında bütün varlıklar dostlar topluluğu şeklini alır. Her tarafta sanatsal ve duygusal bir iletişimin olması ve her yönde kendini sevdirme ve varlıkları sevme bu tarzda düşünen kişiye sıkıntı vermez. Buradaki hüzün aşk derecesinde bir hüzündür, yüce, yüksek bir duygudur, gam ve sıkıntı vermez.

 
Yukarıda geçen iki tarz sanat anlayışında da birer şevk, şiddetli arzu ve istek verilir. Ancak birinci tarz sanat anlayışının verdiği şevk ile nefis heyecan içerisine girer ve nefsin hoşuna giden ve gelip geçici arzular genişlemeye başlar ve ruha rahat vermez.

İkinci tarz sanat anlayışında ise; ruh heyecan içerisine girer, yüce şeylere duyulan iştiyak, arzu ve istekler ortaya çıkar.

 
İşte bu nedenle İslamiyet’te dinen yasak olan oyun, eğlence ve kötülüğü yayıp ortaya çıkaran sanat anlayışı istenmez.

Bazı oyun, eğlence, günah olan davranışlar ve sanat eserleri yasaklanırken; insanlarda yüce, ulvi duygular uyandıran ve yüce, ulvi şevk veren, arzular uyandıran sanat ve sanat eserlerine de izin verilerek bu tarz sanat anlayışının gelişmesinin yolu açılmıştır.
 

Buna göre denilebilir ki; yetimlik, yalnızlık, kimsesizlik gibi hüzün duygusu uyandıran veya nefsin kötü arzu ve isteklerini uyandıran, çirkin ve pis duyguların ortaya çıkmasına sebep olan sanat ve sanat eserleri haramdır, kötüdür, çirkindir, pistir, günahtır; ruhta yüce duygular uyandıran, ulvi, aşıkça, dosttan ayrılma ve dosya kavuşma hüzün veren veya yüce ve ulvi şevk, arzu ve istekler uyandıran sanat ve sanat eserleri de helaldir, iyidir, güzeldir, temizdir ve günah değildir.

 
Tabii ki bu durum kişiden kişiye de değişir, herkes birbirine benzemez, herkesin ruh yapısı aynı değildir. Burada ölçü kişinin kendi vicdanı olabilir.
 

 
Esat AKBAL
Görsel Sanatlar Öğretmeni/Eğitimcisi
Milli Eğitim Denetçi Yardımcısı
 
 
[email protected]
([email protected])

 
http://erisale.com/#content.tr.9.216
 

esenesen:
Cevabınız için teşekkür ederim. Tavsiyelerinizin çoğunu uygulamaktaydım. Ortaokul da çalışmaktayım. Meliha YILMAZ ve Hüseyin KILIÇKAN ın kitaplarını edindim. Sizin de tavsiye edebileceğiniz kitapları alabilirim. Saygılar.
 

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git