Gönderen Konu: Hat Sanatında Yazı Çeşitleri  (Okunma sayısı 7296 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Hat Sanatında Yazı Çeşitleri
« : 13 Aralık 2008, 21:24:33 »




Aklam-ı Sitte

Aklam-ı sitte; muhakkak-reyhanî, sülüs-nesih, tevki-rik’a şeklinde birbirine tabi ikili gruplar halinde sıralanabilir. Bu üç gruptan sülüs, muhakkak, tevki ağız genişliği 2 mm; nesih reyhanî, rik’a ise 1 mm civarında olan kamış kalemle yazılır. Yazı karakteri itibariyle muhakkak ile reyhanî, tevki ile rik’a birbirine çok benzeyen yaşları farklı iki kardeşi hatırlatır. Sülüsle nesih arasında ölçüleri dışında da belirgin şekil farklılıkları vardır. 1.Muhakkak:

“Muntazam ve muhkem” anlamına gelen bu yazının harfleri sülüse nispetle daha büyüktür. Yani dikey olanlarla “sin, fe, kaf ve nun” gibi çanaklı tabir edilen harflerin sola uzayan tarafları daha uzundur. Dönüş noktaları köşelicedir ve sülüsteki gibi derin değildir. Ayrıca, satır halinde yazılır ve giriftlikten uzaktır. Harfleri ve kelimeleri açıktır.

2. Reyhanî:
Muhakkak’ın kurallarına bağlı olup, onun küçük yazılan şeklidir. Bu iki yazı 16. yüzyıla kadar sülüs ve nesih ile birlikte her yerde bilhassa Kur’an-ı Kerim’in yazılmasında kullanılmışken bu tarihten sonra herhalde fazla yer kaplamasından olacak ki bütün İslam ülkelerinde terkedilmiştir.

3.Sülüs:
Muhakkak’a nispetle harfleri biraz küçüktür. Başka bir karakteri, çanaklı harflerinin de biraz kısa ve derin olmasıdır. Bu yazı genel olarak Muhakkak ve Reyhanî’ye göre yumuşak bir görünüme sahiptir. Bilhassa kitap unvanlarının, levhaların ve kıt’aların yazılmasında kullanılır. Bugün de bütün İslam ülkelerinde geçerlidir.

4. Nesih:
Sülüs’ün küçüğü olan bu yazının sözlük anlamı “ortadan kaldırmak, iptal etmek”tir. Kitapların yazılmasında diğer yazılardan fazla kullanıldığı yani diğer yazıların hükmünü ortadan kaldırdığı için bu adla anıldığı kabul edilmektedir. Bugün de sülüs ile birlikte bütün İslam ülkelerinde kullanılmaktadır.

Bir sevdadır Lafzı Celil'in bu yakışı

Bir kamışa bağlanmış perdah perdah çıkar.

İki lam ile birleşmiş he'nin çıkışı

Bir sevdadır Lafzı Celil'in bu yakışı

Bir kamışa bağlanmış perdah perdah çıkar.

5. Tevki:
Sülüs’ün kurallarına bağlı olup onun biraz küçük boyda olanıdır. En belirgin özelliği birleşmeyen harflerin de birbirine bağlanabilmesidir. Eskiden halife ve vezirlerin mektupları bu yazı ile yazılırdı. Tevki, padişahların buyruklarının üzerine yazılan, çekilen nişanın da adıdır. Bu yazı genelde vakıf işlerinde kullanılmıştır.

6. Rik'a:
Tevki’nin kurallarına bağlı olup, onun nesih gibi küçük yazılan şeklidir. “Sözlükte küçük sayfa ve mektup” anlamına gelen Rik’a, vakıf işlerinden başka Kur’an-ı Kerim’in sonunda dua sayfasında; yani hattatın kendi adını andığı ve eserini yazdığı yeri, tarihini ve Allah’a duasını bildiren bir veya iki sayfalık yerinde çoğunlukla kullanılmıştır. Aklam-ı sitte’den ayrı üslupla gelişen ta’lik, divani, celi divani, rik’a da önemli yazı türleridir.

Osmanlı Türklerinin icadı olan rik’a, Divarıt hattındaki dikey harflerin boylarının biraz küçülmesi, sadeleşmesi, kavis ve meyillerinin azaltılmasıyla meydana gelmiştir. Sarayda doğan bu hat, günlük yazışmalarda ve mektuplarda kullanılmıştır. En eski örneklerine18. Asrın ilk yarısında rastlanan rik’a, 19. asırda Babıâli’de gelişmiş ve asıl hüviyetini orada bulmuştur. Babıâli’de Mümtaz Efendi (ö. 1871) tarafından yazıldığı ve üslubu sonradan gelenler tarafından takip edildiği için Mümtaz Efendi rik’ası veya Babıâli rik’ası adıyla anılmıştır. Mehmet İzzet Efendi (ö. 1903) tarafından geliştirilen ve sıkı kaidelere bağlı kalan bir çeşit rik’a daha doğmuştur. İzzet Efendi rik’ası denilen bu yazı daha sonra Arap âleminde celi şekliyle revaç bulmuştur.

Ta’lik
Tevki hattının 14. asırda İran’da kazandığı değişiklikle ortaya çıkmış olup daha çok resmi yazışmalarda kullanılmıştır. Ta’lik “asma, asılma” anlamlarına gelmektedir. Bu adı almasının sebebi harflerin birbirine asılmış gibi bir manzara arz etmesinden ileri gelmektedir. Ta’lik yazı her şeyden önce harf şekillerinin oranlılığı ve çizgilerinin musikisi ile dikkati çeker. Ta’lik yazıda iki üslup vardır; İran Ta’lik üslubu ve Osmanlı Ta’lik üslubu. Anadolu’da hattatlar 14. yüzyıla kadar İran üslubunun tesirinde kaldı. Fakat Türk hattatları bu yazıda kendi görüş ve sanat anlayışlarını uygulamışlardır. Yesari’nin öncülüğü ve oğlu Yesarizade Mustafa İzzet’in gayreti ile yeni bir üslup meydana geldi. Haşmetli sülüsün yanında ince, kavisli, narin yapısı ve harekesiz yazılışıyla hoş ve şiir gibi görünüşe sahip olan bu Osmanlı ta’lik hattının hurde (küçük) veya harfi (ince) denilen şekli edebi eserlerde ve divanlarda kullanılmış, fetvahanenin de resmi yazısı olmuştur.

Divani
İran’da resmi yazışmalarda kullanılan ta’lik hattı 15. yüzyılda Osmanlılara Akkoyunlular yoluyla gelmiş ve kısa zamanda büyük değişikliğe uğrayarak, Divan-ı Humayun’daki resmi yazışmalar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu sebeple divani adını almıştır. Harekesiz yazılan divaninin 16. asırda İstanbul’da doğan harekeli, süslü ve haşmetli şekline de celi divani adı verilmiştir. Celi divani devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır. Bu iki yazı da Türklerin icadıdır.

Hüsn-i Hattın Kullanıldığı Yerler

Kitaplar
Hat sanatının böylesine itibar bulmasının asıl kaynağı ve sebebi Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’anın önceleri parşömen, daha sonra kâğıt üstüne muhtelif hat nevileriyle yazılmış sayısız örneği dünyanın çeşitli müze, kütüphane ve koleksiyonlarında bulunmaktadır. Kur’anı Kerim ve cüzleri, en’am-ı şerifler, evradı şerifler, delailü-l hayratlar hat sanatının kitap şeklinde rastlanılan mahiyetteki numunelerindendir. Hadis mecmualarının da hüsn-i hatla yazılmış seçkin örnekleri vardır. Edebi eserler arasında divanlar ve şiir mecmuaları dini olmayan yazma kitaplarının en geniş kesimini oluşturur.

Kıt’a
Orta boyda bir kitap ebadındaki kâğıdın tek yüzüne veya birkaç nevi hatla yatık veya konumda yazılan, ekseriya dikdörtgen biçimindeki hat eserleri için kullanılan bir tabirdir. Yazılması tamamlanmış kıta bir mukavvaya yapıştırıldıktan sonra dört tarafından tezhip edilerek veya ebru kâğıdı yapıştırılarak bezenir. Türklerde en çok revaç bulan sülüs – nesih kıt’alardır.

Murakka
Çeşitli şekillerde bezenmiş kıt’aların bir araya getirilip ciltlenmesiyle hazırlanan albümlere denir. Bilhassa 18. yüzyıldan itibaren birçok güzel murakka’ örneğine rastlanır. Murakkalarda meşkler, kasideler, dualar, ayetler ve hadisler sıralı bir sahife düzeni içinde verilir.

Levha
19. ve 20. yüzyıllarda celi yazılarda revaç bulan levhacılık, hüsn-i hattın çerçevelenerek çeşitli mekânlardaki duvarlarda yer almasını sağlamış, böylece bir güzelliği hem okuma hem de seyretme imkânı vermiştir. Özellikle sülüs ve ta’lik celileriyle ayet, hadis, ve hikmetli sözler usta hattatlara yazdırıldıktan sonra etrafı tezhip ettirilir ve bu levhalar çerçevelenip duvarlara asılır.

Hilye
İlk örnekleri Hafız Osman tarafından tertip edilen hilyeler, Hz. Peygamber’in fiziki ve ahlaki vasıflarını anlatan levhalardır. Hilyeler tanınmış ve güvenilir hadis rivayetlerinden alınan bilgilere dayanır. İlk örnekleri 1679 – 1680 yıllarından itibaren görülmeye başlayan hilyelerde en fazla Hz. Ali’den rivayet olunan metinler yazıla gelmiştir.

Cami Yazıları
Camiler, Müslümanların toplanma yeri olduğundan bütün nazarlara açık celi yazılarla süslenir. Ayet ve hadisler celi sülüs olarak yazılır. Kuşak yazıları zemine boya ve varak altınla nakşolunduğu gibi mermere oyularak zamanla dökülüp bozulması da önlenmiş olur.

Kitabeler
Cami, tekke, mektep, medrese, han, çeşme, hamam, sebil, kütüphane, gibi herhangi bir abidenin ekseriya dış, bazen de iç cephesinde yer alan veya nişan taşı, mezar taşı gibi bir dikilitaş üzerindeki yazılar hakkında bu tabir kullanılır. Çoğunlukla, bulunduğu bina veya adına dikildiği şahısla ilgili bilgiler ihtiva eden kitabelerin metinleri devrin şairlerince kaleme alınır, sonra da bir hat üstadına yazdırılır. Manzumenin son bir veya iki mısraında o yılın tarihi not düşülür. Bu yazılar mermer üzerine kabartma şeklinde oyularak yazılır. Celi sülüs ve bilhassa Türkçe kitabelerde harekesiz olması sebebiyle celi ta’lik en çok kullanılan yazı türüdür.

Tuğra
Hükümdar mührü ve imzası anlamına gelir. Osmanlılarda hükümdarın simgesi olarak kullanılan ve yığma yazı ile padişahın ve babasının adı yazılı nişandır. Bir hattat tarafından yazılan tuğraların bilinen ilk örneği Orhan Gazi’ye aittir. Fatih Sultan Mehmet döneminde tekâmülünü tamamlayan tuğra, Kanuni zamanında klasik görünüşünün en mükemmel şeklini bulmuştur. Bir tuğra, sere (kürsü), beyza, tuğ ve kol (hançere) bölümlerinden oluşur. Mustafa Rakım, Haşim Efendi, Vahdeti, Sami Efendi tuğra çekmekte ün yapmış hattatlarımızdandır.

alıntıdır:http://www.kaligrafisanati.com/hat_yazi.htm#
çok çalışmak zamanı