Gönderen Konu: Akkad Çağı Sanatı (Tahminen M.Ö. 2350-2150)  (Okunma sayısı 4236 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.584
  • Karizma Puanı: 1877
    • GorselSanatlar.NET
Akkad Çağı Sanatı (Tahminen M.Ö. 2350-2150)
« : 08 Mayıs 2009, 16:23:22 »

Akkad Çağı  Sanatı (Tahminen M.Ö. 2350-2150)
Mezopotamya’nın sanat hayatında, dağ kavimlerinin göçleri, her defasında kabarıntılı formlu, görüntüye uygun hareketli, anatomiye düşkün bir sanatın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sanat, derinliği olan bir heykel anlayışı olup, her yeni kavmin Mezopotamya’ya gelişi ile ortaya çıkan bir anlatım biçimi yaratmıştır.

İşte biz, Eski Sümer çağının üzerine Akad’ların gelmesi ile, kahramanlığı anlatan bir üslûbun, yeniden Mezopotamya sanatına girdiğine tanık oluyoruz. Bu çağ, Mısır da Narmer’ in tuvalet tablolarının realist heykel anlayışını izleyen 3. Sülaleden Diyoser ‘in zamanıdır. Bu çağda Mısır’da büyük arazi sahiplerinin hayatlarını tasvir eden realist görüşlü heykeller yapılmıştır. İnsanlaştırılmış tanrılar, yemek yerken gösterilmişlerdir. Aile tasvirleri ile, üç boyutlu heykellerin Ur’da bulunmuş olan hayvan rölyeflerine etki yapmış olabileceği kabul edilmektedir.

Tarihi olarak tesbit edilmiş olan ilk Sami halkı Akkad’lardır. Akkad’ların Mezopotamya’ya egemen oluşu ile Sümer yönetimi son bulmuştur.

Akkad devletinin başında, tanrılaştırılmış mutlak bir kral bulunurdu. Bu çağda ilk kez, bütün kent devletleri Akkadlar’ın yönetimi altında birleştirilmiştir. Akkad kralları gene ilk kez “dünyanın dört bir tarafına egemen kral” ünvanını almışlardır. Bunun anlamı Sümer, Akkad, Elam, Amurru ve Suhartu’ya egemen demektir. Sümer dili kullanılmamış, ancak Sümer kültürü olduğu gibi Akkad kültürü ile bir araya gelmiş ve değerlendirilmiştir. Akkad dili bu çağda, önem kazanan ve bütün Önasya’da konuşulan dil olur. I. Sargon, Maniştusu ve Naramsin zamanlarında Akkadlar’ın istila orduları Anadolu ve Mısır’a kadar uzanırlar. Naram-sin zamanı, Akkadların en yüksek dönemidir. Akkadlar zamanında ülkenin yönetim merkezi, kuzeye doğru kayar. 1. Sargon ve Naram-sin, bütün Mezopotamya’yı yönetimlerinde birleştirirler. Başkent Akkad’dır. Sanat, süsleyici bir ihtişama önem verdiği gibi, insanı şaşırtan plastik anlatımıyla da dikkati çeker. Bu, Cemdet-Nasr’ın biçimlendirme şekline bağlanabilen ya da hiç olmazsa Cemdet-Nasr’a içten bir akrabalık gösteren bir sanattır.

Heykel anlayışının, form ve heykel anlatımı bakımından da Cemdet Nasr’a benzeyen yanları vardır. Kahramanca konuları, bu akrabalığı akla getirmektedir. Üzerinde, daima karşı karşıya iki kişinin çarpışmasını gösteren fetih anıtları yapılmıştır. Anıtlardaki ikili çarpışmaların anlatım şekli, Gebel-el Arak Bıçağı’ndaki gibidir.

Fetih anıtlarından biri, çok tanınmış “Naramsin Dikili Taşı”dır. Biz bu anlatıma benzeyen eserler arasında “Akbaba Dikili Taşı” ile “Ur Sancağı”nı sayabiliriz. Naramsin Dikili Taşı’ndaki askerler, bir kumandanın komutasında uygun adım ve birerle kolda yürürler. Bu merasim, dini bir kutlamayı göstermektedir. Bu anlatıma benzer bir eseri Cemdet Nasr’da da görüyoruz.

Esasen bu şekildeki kutlamalar, Cemdet Nasr’da büyük rol oynuyordu. Naramsin Dikili Taşı’nda tanrılar ve prenslerin yemeğini değil, tanrılar oturumunun sembolik bir tasvirini görüyoruz. Tanrı huzuru, burada konu olup, bir tepe ve üzerindeki yıldızla anlatılmıştır. Bu tepe ve yıldızların önüne kral, kazanılmış bir zaferden sonra gelmektedir. Kral, yürüyen askerlerin başında ve tek olarak gösterilmiştir. Düz bir yüzey üzerinde görünen figürler, yuvarlaklaştırılmış vücutlar halindedir.

Yani yüksek rölyef olarak şekillendirilmişlerdir. Komutanın vücudu hemen hemen çıplaktır. Üzerinde kısa bir eteklik vardır. Başındaki miğfer ile hakim bir tavır içinde yürümektedir. Aşağı doğru, dik ve katı olarak uzanan sakalı, elinde oku ve yayı ile kahraman kralın önünde bir düşman askeri, boynuna yediği okla sırt üstü yıkılırken gösterilmektedir. Rölyefte yer alan bütün askerlerde, kraldaki aynı asil tavırları ve savaşçıların disiplinli duruşu görülmektedir.

Rölyefteki figürlerin vücutlarını belirten çıkıntılılık ve yuvarlaklık aynen Gebel-el Arak Bıçağı’nı hatırlatmaktadır. Ancak bu rölyefde Gebel el Arak Bıçağı’ndaki figürlerin, üzerine bastığı zemin çizgisi yoktur, Askerlerin üzerine bastığı dalgalı bir arazi dikkati çekmektedir. Anlamı, Mezopotamya sanatçısının bu devirde mekan duygusuna yer verdiğini göstermesidir.

Akkad devrine ait bulunan bütün rölyeflerde, esirlere yapılan işkence, önem kazanan bir konu olmuştur. Savaş sahneleri, Mezopotamyalı için çok önemlidir. Bu eserlerin Sümer kültürü ile doğduğu, ancak Akkad çağında yapıldığı kabul edilmektedir. Savaş, zafer, esirler, şehit düşmüş askerler, hep iki kişi halinde karşı karşıya ve yan yana olarak anlatılmışlardır. Figürler üst üste getirilmediğinden, vücutlar bağımsız olarak ifade edilmişlerdir. Sanatın ilk gelişim basamağında rölyeflerdeki bu husus, hep böyle olmuştur. Eserlerdeki elbise kumaşının altından vücudun formları belli olmaktadır.

Ayak, bacak ve başın profilden, vücudun cepheden oluşu, bütün rölyeflerde korunan bir anlatım şeklidir. Arkaik heykellerin kukla sertliğine benzeyen anlatımı ile Mısır’ın alçak rölyeflerindeki biçimlendirme anlayışı, bu devir eserlerinde hiç görülmez. Figürlerin vücut anatomilerinin idraki sonucunda, sanatçının yaratabileceği heykel anlatımı, bu devre eserlerinin, arkaik bir anlatımdan klasik olgunluğa doğru yöneldiğini gösteriyor. Eserlerde, arka plandan ayrılmış, kuvvetli ifadeli, yüksek rölyef çıkıntılarına sahip bir anlatıma varıldığına tanık oluyoruz. Rölyeflerdeki figürlerin vücut ölçüleri, Grek sanatında görülen klasik, olgun, araştırılmış ölçülere doğru yönelmiştir. Grek sanatında göreceğimiz gibi, vücut anatomisi. ve ölçüleri, doğa formlarına uygun olarak sağlam bir şekilde gözlemlenmiş ve ifade edilmiştir.

Figür olarak çevresiyle bağımsız, ayakta duran bir heykel, bu çağda Mezopotamya’da çok az görülmektedir. Ancak böyle, tam baş heykeli olarak kimi parçaların, bugüne dek kaldığını görüyoruz. Bu heykel ve başlar, yer yer klasik bir olgunluğa da varmışlardır. Ninive’de bulunmuş olan bir bronz baş, muhtemel olarak enerji dolu, kendinden emin bakışlı bir imparatoru ifade etmektedir.

Halen Irak müzesinde olan bu baş, uzun sakallı, dar çehreli, yani uzun yüzlü bir adama aittir. Şehvetli, kuvvetli keskin hatlara sahip olan yüzde, bir din adamında görülen inanç dolu tavır vardır. Çehre, sağlam ve kesin bir kontura sahiptir. Mantıki ve inşai bir düzen içinde olan sakal yanında yüz. belirgin bir simetriye ve cepheden duruşa sahiptir. Bu duruş ve anlatım, tam arkaik bir görüşü yansıtmaktadır. Arkaik anlatım yanında klasik bir ölçü ve anatomi görüşü de dikkati çekiyor. Bu anlatım şeklinde, Asurlu kralların baş heykellerindeki ifade vardır. Ancak burada Asurlu kralların kabartmalı, vahşiyane ve iç dünyasını ifade için modle etme aşırılığı yoktur.


Akkad sanatının, Sümer sanatının bir devamı olduğunu düşünmek yanlıştır. Sümer sanatçılarının ulaştıkları plastik anlatım seviyesi üstüne Akkad sanatının kurulduğunu ve bu noktadan itibaren Akkad sanatının geliştiğini iddia etmek mümkün değildir. Sümer sanatında, herşey bir yüzey üzerinde dekoratif olarak biçimlendiriliyor. Kıvırcık sakal ve bıyık düzen içinde ve düz-alçak bir rölyef anlatımda görülüyorsa da, yüzdeki plastik ve yuvarlak anlatım, ayrı bir özelliktedir ve içlemin enerjik, monarşik kudretin sarsılmaz ifadesini vermektedir. İrade ve enerji, yüzden taştığı gibi, lokal ırk tipini de göstermektedir. Bu anıtsal anlatım, bu özellikleri içinde, ilk kez ancak Akkad çağında gözlemlenebilmektedir.

Zengin bir şekilde stilize edilmiş olan sakal ve saçın kıvırcık ifadesi, Akkadlar tarafından Sümerlerden alınmış bir biçimlendirme şeklidir. Fakat herşeye rağmen Akkad heykellerindeki ruh tamamen başkadır. Akkad sanatı, derinliğe, hacime ve forma önem veren, imparatorluk ihtişamını düşünen bir niteliğe sahiptir. Ninive’de bulunan başda, sakalın düzgün, kıvırcık ve birbirinden ayrı dalgalar halinde olduğu görülmektedir. Baştaki saç bölümü, önceki çağların küre halindeki başlarına oranla, başı uzuvlara ayırır ve zenginleştirir. Öteki zamanların patlak gözleri, bu başta gayet belirgin, optik ve enerjik bir anlatım içindedir. Bu başta dar, fakat asil bir ifade çehreye egemendir ve bundan önceki çağların o ablak şekillendirilişi yoktur.

Enerjik anlatımın bu yeni görünüşü, kitlenin içten dışa doğru canlandırılışı, vücudun organik olarak teşkili ve uzuvlandırılması, bu çağ sanatını yeni bir anlatım düzeyine götürmekte gecikmedi. Arkaik sanatın, kitle halindeki “bütün” anlayışından, uzuvların anlamlandırılmasına yönelen Akkad sanatı, klasik bir anlatıma yaklaşıyordu. Bu, yeni anlatım biçimi, bilhassa mühürlerde açık olarak görülmektedir. Hayvanların boğuşma sahneleri, adale zenginliği ile yüzeysel bir biçimlendirme içinde gösterilmektedir. Mühürlerin dışındaki heykellerde de biz, çizgi egemenliğini ve adale formlarının düz yüzeyler halinde biçimlendirildiğini görüyoruz.

 Adnan Turani, Dünya Sanat Tarihi


Kaynak: http://www.sanattarihi.org/23/Akkad-Sanati.aspx
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: Akkad Çağı Sanatı (Tahminen M.Ö. 2350-2150)
« Yanıtla #1 : 26 Haziran 2009, 16:56:08 »
Paylaşım için teşekkürler hocam +1
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana