Gönderen Konu: KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ  (Okunma sayısı 13335 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı **aslı**

  • KENDİSİ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.373
  • Karizma Puanı: 1342
  • ...SENLE BEN, BATI-DOĞU; AMA DÜNYA YUVARLAK...

Eğitilmiş insan her yönüyle gelişmiş bir kişilik ve toplumsal sorumluluk bilincine ulaşmış insan olabilmektir. Hızla değişen dünyanın dinamik yapısına ayak uydurabilmek ancak yaratıcı güçlerle donanmış bir kişilik geliştirmekle olasıdır. Doğuştan yaratıcı güçlere sahip bireyin , bu gücünün ortaya çıkarılması yollarından biri de insanın "estetik eğitimi" yani sanat yoluyla eğitimdir. Bu anlamda , kişilik eğitimi sanat eğitiminin amaçlarından biri olmaktadır. Schiller, "İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar" adlı eserinde, insanın gelişiminin amacını yeteneklerin tüm yönlü geliştirilmesinde , yani şahsiyetin harmonik bir bütün olarak geliştirilmesinde görmektedir. Tek yönlü eğitimin insan kişiliğindeki uyumu bozduğunu savunur. Duygu ile aklı en iyi bütünleştirenin de güzel sanatlar eğitimi olacağını belirtir. Goethe de bireydeki doğal yapının açılıp gelişmesi için "en değerli kişilik eğitimi" yolunun sanat olduğunu vurgular. Ona göre çok yönlü eğitim, kişiliğin bütünlüğünü kapsayabilecektir.

        Bireyin özel ve ayırıcı davranışlarını kapsayan kişilik, onu başkalarından ayırır. Çeşitli durumlarda gösterilen öğrenilmiş davranışların özel ve ayırt edici yönlerinin nasıl keşfedileceği, yönlendirileceği ya da biçimlendirileceği konusunda farklı yöntemlere başvurmak gerekecektir. Kalıtsal etkenler ve geçirilen yaşantılar sonucunda edinilmiş kişiliğe eğitim yoluyla yeni davranış ve yaşantılar kazandırabiliriz. Yetenekler, kişiliğin parçası durumunda olup kişiliği, kişinin tanınması yönünden de etkilerler.Sanat eğitimi yoluyla hem çocuğun kişiliğini olumlu yönde etkileyip kendini korumasını sağlayabiliriz, hem de onların kişiliğini daha derinlemesine tanıma şansı elde edebiliriz.Eğitim, mesajı yalnız ulaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda onu yapılandıracaktır.Çocuk yeteneği sayesinde tanınıp dikkate alınabilecek ve çevresi farkına varabilecektir.Gerek zeka gerek özel yetenekler, çocuklar ve yetişkinlerde kendine güven ve saygınlık kazanmayı sağlayacak yeterliliklerin geliştirilmesine neden olmaktadır.Özel yetenekler güdülenmeyi de sağlayarak, yeteneklerin denenme ve kullanılma istemini sürekli kılacaktır. Deneme güdüsünün güçlü olması ise özel yeteneklerini erken yaşta göstermelerine neden olacaktır.

        Kişiliğin biçimlenmesindeki önemli bir başka etken de aile olmaktadır.Gözleyerek öğrenme için model ya da örnekleri sağlamaktadır.Ana - babanın tepkileri bazı davranışları pekiştirirken, diğer bazıları için cesaret kırıcı olmakta; bazı alışkanlık, amaç ve değerlerin belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Kendisi iyi uyum yapmış, çocuklarını seven ve sayan ana - babalar onlara kendini değerli bulma ve kendine güvenme duygularını kazandırabilirler. Sevgi ve övgüleriyle onların özelliklerini gözleyebilir ve değerlendirebilirler. Bu ise çocukların kendi geleceğini belirlemesinde ilgi ve istidatlarına göre uygun yönelme ve kararlar almalarında çok önemli olmaktadır. Bununla birlikte; ait olduğunuz kültürün değerleri ahlak anlayışı ve davranış biçimleri, bireyin eğitimi ile aile içindeki ilişkilerin kurallarına da temel oluşturmaktadır. Bu anlamda kültür; toplumsallaşma süreci ile kişiliğin gelişmesini etkiler. Kişinin geliştireceği birçok özelliği de belirler. Çocuğun daha sonraki yıllarında oyun arkadaşları, okulda öğretmen ve televizyon gibi başka kaynaklar da toplumsallaşma sürecine katılırlar.

        Bir başka deyişle yetenek, katılımla getirilen gizilgücün, eğitim ve çevre etkisiyle geliştirilmiş kısmını ifade eder.Belli bir yaşa kadar geliştirilen becerilere bakarak çocuğun yeni bir eğitim sürecinden ne kadar yararlanabileceği kestirilebilecektir. Yapılan işlerde karmaşıklık düzeyi arttıkça gerektirdiği yetenek düzeyi de artmaktadır. Ortaya konulan ürünler arasında nitelik farkları olduğunu bilerek, üstün kaliteli eserler verecek düzeyde yetişebilmek için üstün yeteneğe sahip olmak gerekmektedir.

        Uygulanan sanat eğitimi programları ile bireyin kendi yeteneğini ölçmesi ve geliştirmesi sağlanabilecektir.Ancak, gerçek ilgi ve değerlerini belirlemelerinde en önemli etkenler programın uygulayıcısı ve uygulama ortamları olmaktadır. Toplumda birçok kişi vardır ki ilgi ve yeteneklerinin fark edilmemesi ya da üzerinde durulmaması ( okul - aile - çevre ) nedeniyle gerçek anlamda kendilerini tanıma şansı elde edememişlerdir. Farkına varılsa bile motive edilmedikleri için ilgi alanlarına yönelememişlerdir. Bu kişiler genellikle doyurulmamış bu durumlarını başka meslekler içindeki boş zamanlarında ya da mesleğin süresini tamamladıktan sonra değerlendirebilmektedirler.Mesleği içinde ortak ilgi grupları oluşturarak ya da sanatla ilgili program yürüten kurslara katılarak doyum sağlamaya çalışmaktadırlar. Herhangi bir zorlama ya da bir ödül vaat edilmediği halde, kendiliğinden bazı faaliyetlere girişerek bundan doyum sağlıyorsa bu, geçici bir eğilim değildir.İlgi duyulan etkinlik alanı genellikle yetenekli olunan alandır.Kuzgun, " ... ilgi bir bakıma yetenekleri kullanmaktan ve onları geliştirmekten duyulan bir zevktir.(... ) Daha çok meslek alanlarından birine yönelişimizde rol oynayan kişilik özelliğimizdir." demektedir.

        Bireyin kişilik özellikleriyle, yaşamdan beklentilerinin çakışması onun, özelliklerini tanıyıp geliştirebilmesiyle paralellik taşımaktadır. Bu anlamda Pestalozzi ' nin eğitim anlayışına göre okullar, belirli bilgi ve beceriler vermekle yetinmeyerek, insanı bütün yeteneklerinde harmonik * bir biçimde açıp geliştirici bir fonksiyon göstermelidir.

Düzenliliğin, uyumun güzelliğini algılama yetimizi bir - iç duyu - olarak adlandıran Arat " ... üstün duyuların nesneleri olan güzellik ve erdem daha sonra gelişir. Bundan ötürü biz, çocukların güzellik duyuları ile ahlaksal eylem duyularının tümünün eğitim ve öğretim ürünü olması gerektiğini düşleriz." görüşündedir.

        Düzenliliğin, uyumun güzelliğinin farkında olma ve bu konuda beklentilerin oluşması, hazırlayıcı pek çok etkene bağlı olmaktadır. Eğitim ortamına girmeden önce; bireyin yaşamında karşılaştıkları, olumlu ya da olumsuz olarak bu süreçte etkili olmaktadır.Pakize Türkoğlu 'nun eğitim tarihimizde uygulama ve araştırmalarını eğitbilimin ölçülerine vuran İ.H.Tonguç 'u anlatırken bahsettiği saptamaları sürecin etkenleri açısından ilişkilendirebiliriz. Tonguç saptamalarında; uygarlığın batılı dünyanın yaşam biçimi olduğu, günlük yaşamda, çevresinde özenle yapılmış eşyalar, düzgün çizgiler, güzel yollar, farklar gören, buralarda oynayan, çalışan batılı öğrencinin düzgün olmayanı tanımadığını gözlemiştir. Böyle bir görünümün temelini oluşturan sanat eğitimi, ilk ve orta öğretimin temel çalışmaları olmaktadır. Düzgün çizgi çizmede, güzel araç tasarlayıp, gerçekleştirebilmekteyken; çevresindeki her şeyin düzgün olmadığı ortamda büyüyen öğrencilerimizin neden düzgün iş çıkaramadıklarının bir nedeni olarak görmektedir.Çevre ve öğretim çevresinin belirleyiciliğinin sanat alanında daha somut örneklerle ortaya çıktığını düşünmektedir.Öğretmenin bunları göz önünde tutması gerektiği sonucuna varmaktadır.Bu nedenle öğrencilerini; ön öğrenmeler ve çevre kısırlığından ileri gelen eksikliklerini tanımlayarak, iyiyi - güzeli görmeye alıştırmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki saptamalar geçerliliğini korumaktadır.

        Günümüz koşullarında daha da karmaşık bir hale gelmiştir.Çarpık kentleşmenin getirdiği olumsuz koşullar o kadar çeşitli ve girifttir ki; erozyona uğramış, kimlik bunalımına düşmüş, yaşam kalitesini düşünemeyecek durumdaki kitlelerin içinden gelen öğrencide estetik kaygı yaratmak, güzeli - iyiyi tanımalarını, bulmalarını beklemek gittikçe uzaklaşan bir hedef olmaktadır.Bu nedenlerle, günümüz sanat eğitimcisi; toplumsal analizleri takip edecek, yeni kuşak bireyin beklentilerini çözümleyebilecek pedagojik derinliğe sahip olmayan olmalıdır.Çünkü, çevrenin eğitime sunduğu olumsuz koşullar değişmiyorsa ve değiştirilemiyorsa; eğitim uygun çevreyi yaratmalıdır.Koşullara teslimiyetçi olmayan bir yaklaşım benimsemek zorundadır. Bütün bunları dikkate alarak düzenlenmiş eğitim programları içinde; yaratıcılığı engellenmemiş, gözlem gücü ve beğenisi incelmiş bireyler, eğitim dışına çıktıkları zaman - güzeli ve iyiyi - seçici olacaklardır. Eleştirel yanlarıyla çevrelerini olması gereken en iyi koşula çekme gereksinimini hissedeceklerdir.

        Tonguç'un öngördüğü eğitimin belli başlı görevlerinden en önemlileri;"Eğitimin, modern olmayan maddi koşullarla çarpışma zorunluluğu ve çevrede modern biçimlerin olmayışı karşısında, eğitimin bu yokluğu giderme zorunluluğudur... Çağın gereksinimlerini öğrenciye kazandırmalı ve modern yaşamla uyuşmayan, eğitime baskı yapan etkilerle çarpışabilmek" olmaktadır.Bireyin toplum içindeki yerini belirleyen eğitimin toplumun geneli üzerindeki etkisi "kişilik"le doğrudan bağlantılı olduğunu düşündürmektedir.Bu tür etki ve oluşumlar özel ve ayırıcı yanlar üzerinde belirleyici olabilecektir.İnci San, kişilik için; " ... kişinin, bireyin kendini bütün toplum ilişkileri içinde nasıl ortaya koyduğunu belirler..." derken, huy ve karakterin kişiliğin oluşumundaki rolünden bahseder. San' a göre :" ... Huy; duyguların gücünü, tepi yoğunluğunu ve hızını içerir; büyük ölçüde sinirsel salgı dizgesiyle ve beyin kabuğu ve beyin kabuğu altının ilişkilerinden bağımlıdır.../...Karakter; kişisel tepi ve içgüdülerle, huy ve toplumsal çevrenin karşılıklı etkileşiminin bir ürünüdür; toplumsal tutum ve duyguları içerir..."

        Kişiliğin tanımındaki özellikleri; toplum - eğitim ve kişilik açısından ele aldığımızda yukarıda sözü geçen tutumların rolüne değinmek gerekmektedir.Tutumlar,ancak bireyin yaptıklarından vardanabilmektedir.Bireyin kazanılmış kişilik özelliklerinin bir parçası durumundadır ve koşullanma, modelin gözlenmesi ya da taklit yoluyla öğrenilmişlerdir. Duygu ve kanılarımıza uygun hareket etme eğilimi olarak davranışa dönüşürler. Toplumsal tutum ve duygularımızı sosyal psikolojiden yararlanarak eğitim yoluyla ( aracılığı ile) yönlendirebiliriz. Sanat ve sanat eğitimiyle sorununuz varsa; bu, sanata ve sanat eğitimine karşı aldığımız tavırla ilgili olmaktadır.Program içindeki konumu, ders saati ve içeriği açısından bireye sunduğumuz sanat faaliyeti, nasıl bir tutum hedefleyeceğimizi ortaya koyabilecektir. Çocuğun ilk dönemindeki ana - baba etkisinin üzerine daha geniş bir boyutta gelen eğitimin etkisi, onun yönelimleri üzerinde kendisine yüklenen tutumlara göre şekillenebilecektir.Ancak burada durum, hem eğitim süresine hem de içeriğine bağlı olarak sonuçlanacaktır.

        İleride sürdüreceği, sanata karşı duyarlı olma, ilgilerini bu yönde sınama gereksinimini bireye kazandırdığımız zaman uygun modelleri oluşturabileceğiz.Eğitim, her zaman sonuçlarını ileride alacağımız bir yatırımdır.Bu anlamda; eğitim yoluyla birey üzerinde nasıl değişim yaratabiliyorsak, ona çok yönlü cevap verebilecek kapsamlı bir sanat eğitimi de oldukça uzun vadeli bir yatırım olacaktır.Resim ve müzik etkinlikleri çocukların kişiliğini geliştiren derslerdir.Ana - babalar, sosyal ve eğitim çevresi bakımından "Ressam mı olacak ?" yargısı sıkça rastladığımız bir sorundur. Bu yargı ile, onun doğrultusunda olan davranışın dili engellenmektedir. Oysa resim dersi bir ifade ve karakter dersidir. Çocuk bu derste kişiliğine çok zengin malzemeler katabilecektir. Güzeli çirkinden, iyiyi kötüden ayırmasını öğrenir, bir sergiyi gezerek sosyal ve estetik bir iş görmüş olur. Biçimlendirme sürecinde ele aldığı elemanlarla bilinç altını boşaltır.Bu nedenle resim öğretmenlerinin çocuğun kişilik eğitimi üzerinde çok büyük rolü olmaktadır. Yapılan etkinliğin öğrenci tarafından yüklenilmiş olması sorumluluk açısından, işbirliği,takdir, kendini gerçekleştirme duyguları bu dersle gelişme imkanı bulacaktır.

        Çocuğu kendisi ve çevresiyle uyumlu sosyal niteliklere ulaştıran müzik dersi de onun ruhunu ve beğenilerini inceltir.Seçici olmasını sağlar. Önemli olan bu dersleri hem içerik hem de eğitim ortamı açısından amacına uygun gerçekleştirebilmektir.Burada bilinmesi gereken; çocuğun bilgisel donanımdan çok onu birey olarak biçimlendiren yanlarından sorumlu olduğumuzdur.


Çevrimdışı alisilcan

  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 381
  • Karizma Puanı: 29
KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
« Yanıtla #1 : 29 Ekim 2007, 16:56:07 »
TÜM TOPLUMUN SANAT EĞİTİMİ KONUSUNDA BİLGİLENDİRİLMESİ GEREK. TEŞEKKÜRLER

Çevrimdışı lebis

  • Üye
  • *
  • İleti: 95
  • Karizma Puanı: 2
KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
« Yanıtla #2 : 08 Aralık 2007, 19:26:22 »
teşekkürler

Çevrimdışı gülay

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 1.683
  • Karizma Puanı: 1965
  • bal böceğim
KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
« Yanıtla #3 : 02 Ocak 2008, 19:18:09 »
aslı öğretmenim çok önemli bir konuya değindiğin için teşekkürler  560a +1

Çevrimdışı asmen

  • nevin
  • Çalışkan
  • ****
  • İleti: 631
  • Karizma Puanı: 78
  • sanat tepki göstermektir.
Ynt: KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
« Yanıtla #4 : 26 Haziran 2011, 23:04:52 »
zevkle okuduğum bir yazıydı teşekkürler

dokuz eylül üni.buca eğitim fakültesi 95 mezunu

Çevrimdışı koyukahve

  • Üye
  • *
  • İleti: 82
  • Karizma Puanı: 2
Ynt: KİŞİLİK EĞİTİMİNDE SANAT EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
« Yanıtla #5 : 05 Ocak 2012, 18:16:08 »
teşekkürler öğretmenim..