Gönderen Konu: ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ-KAZILAR  (Okunma sayısı 8600 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ-KAZILAR
« : 06 Nisan 2010, 17:18:04 »






ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ



KAZILAR


AHLAT KAZILARI

Bitlis'in Ahlat ilçesinde bulunan tarihi Selçuklu Mezarlığı'nda, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı ve Gazi Üniversitesi Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Mühendislik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Nakış Karamağaralı başkanlığında 2005 yılında 42 kişilik bir ekibin katılımıyla kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk olarak Selçuklu Mezarlığı'nın arka tarafındaki geçici yerleşim denilen alanda çalışmalara başlanmıştır. Burada �kıt�denilen tümülüs tarzı mezar yapılarıyla fonksiyonu tam olarak belirlenemeyen bir takım mekanlar çıkarılmıştır. Burada Selçuklu Mezarlığı'nda ilk kez bir kümbet bulunmuştur. Kümbet, İslami etki ile birlikte gelişmiş olan, yeraltı mezar odası üzerine küçük bir mescit eklenen dönemin bey ve yöneticilerine ait anıtsal mezarlardır. Selçuklu Mezarlığı 200 dönümlük bir alana kurulmuştur. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip şahideli-şahidesiz sanduka mezarlar bulunmuştur. Ahlat ilçesinde devam eden kazılarda bir Budist mabedine de rastlanmıştır. Burada Budist mabedine rastlanmasının sebebi bölgenin daha önce Moğol hâkimiyetinde kalmış olmasıdır. Böylece bu buluntular Moğol tesiri altındaki Selçuklu yaşamına ışık tutar. Ayrıca yürütülen kazı çalışmalarında Selçuklu dönemine ait 4 büyük tandır bulunmuştur. Fakat bunlar çıkarıldıkları günün gecesinde yeterli koruma sağlanamadığı için tahribata uğramıştır.

Ahlat ilçesinde 45 gün süren kazılar, bütçe yetersizliğinden dolayı sona ermiştir.

KAYNAKÇA

ARIK, Rüçhan; Kubadabad, Selçuklu Saray ve Çinileri, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2000.
DOĞAN, Kuban; Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı , YKY, İstanbul, 2002.
Müze Kurtarma Kazıları Semineri
Kazı Sonuçları Toplantısı
Araştırma Sonuçları Toplantısı
Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu
Türk Arkeoloji Dergisi


Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
ALANYA İÇKALE KAZILARI
« Yanıtla #1 : 06 Nisan 2010, 17:22:32 »

ALANYA İÇKALE KAZILARI


1990 Yılı Kazısı

Alanya İçkalesi kazısı 17 Ağustos-7 Eylül 1990 tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü) başkanlığında yapılmıştır.
1986 yılında başlayan kazı çalışmaları, İçkale'nin güneydoğusunda yer alan �aray�diye anılan bölümde başlatılmıştır. (Saray, Alâeddin Keykubad tarafından 1221-1223 tarihlerinde yaptırılmıştır.) Bu bölümün ortasında geniş bir düzlük bulunmakta; bu düzlüğün etrafını ise güneydoğudan sur duvarı, güneydoğu köşede iç yüzünde bej fon üzerine aşı boyası renkte işlenmiş iri zikzak şeklinde süslemelere sahip freskli bir burç, kuzeydoğudan yine sur duvarı ile bu duvara sonradan birleştirildiği belli olan ve zemin katı daha sonra sarnıç olarak kullanılmaya başlanmış, üst katında ise tuğla ayakların taşıdığı haç tonozlarla örtülü bir yapı, kuzeybatıdan da bir ortak koridorun iki yanına dizilmiş mekanların yer aldığı muhtelif bina kalıntıları çevrelemektedir. Düzlüğün güneybatı kenarını ise batı köşeden güney köşe istikametine doğru bir duvar, bir teras meydana getirecek şekilde sınırlandırmakta ve güney köşede sur duvarına yaslanarak sonlanmaktadır. Burcun hemen karşısında 12.yy sonu-13.yy'ın ilk yarısına ait merkezi kubbeli Bizans kiliseleri arasına konabilecek tipte küçük bir �apella palatina�(saray kilisesi) hala durmaktadır. Hristiyan �orsan krallıktan�fethedilip Selçuklu iç kalesine dönüştürülürken o krallığın kilisesinin korunması çok ilginçtir. Öyle ki burada meydana getirilen saray temel hizasına kadar yok edildiği halde bu kilise hala ayaktadır. 1986-87 yılları kazı çalışmalarında sarayın mimari dekorasyonuna ait oldukça önemli fragmanlar ile çeşitli kullanma eşyaları elde edilmiş; bu arada ilgi çekici sikke ve kurşun mühürler bulunmuş; ayrıca düzlüğün güneybatı kenarını sınırlandıran duvarın ortalarına gelecek şekilde sonraki bir dönemde payanda vazifesi görmesi için inşa edilmiş anıtsal tuğla duvar kalıntısının iç yüzünde de toprak altında bulunan bir yapı kalıntısı ortaya çıkarılmıştır.

Daha sonra sarayın kuzeybatısında yer alan mekanlarda kazıya başlanmıştır. Mekanlar, kuzeybatı- güneydoğu istikametinde uzanan ve bugün iki kenarında adeta portal kalıntısı izlenimi veren birer açıklık vasıtasıyla hem gerisindeki geniş düzlük ve hem de İçkale'nin esas kapısının bulunduğu kısım ile ilişkilendirilen dikdörtgen planlı bir koridorun etrafında dizilen karşılıklı üçer bölümden meydana gelmektedir. Gerek koridorun ve gerekse mekanların, vaktiyle kale kapısından gelen yolun, sarayın Kabul salonu olması muhtemel geniş düzlük ile ilişkilendirildiği dikkate alınarak, burasının asli halini ve fonksiyonlarını aydınlatmak amacıyla başlatılan çalışmalar, 1988 ile 1989 yıllarındaki kazılarla tamamlanmıştır. Bazı mekanlara sonradan mutfak, hela ve kiler gibi fonksiyonlar verildiği anlaşılmış; bu mekanların iç ve koridora bakan dış yüzlerindeki oldukça mütevazı sayılabilecek freskli kaplamaları ortaya çıkartılmıştır ayrıca bol sayıda kurşun mühür, sikke, cam, çini, çini mozaik ve seramik parçaları da bulunmuştur. İç Kale çinileri desen ve üslup bakımından daha çok Kayseri Keykubadiye çinilerini andırmaktadır. Ayrıca Alanya ve Kubadabad tarzında insan ve hayvan figürleri işlenmiş altı ve sekiz kollu yıldız formlu çiniler de bulunmuştur. Bağdaş kuran ve yürüyen insan figürü parçaları, siren, çift başlı kartal gibi masal yaratıkları işlenmiş çinilerden, Alanya Sarayı ve Kubadabad Kız Kalesi'nde en çok dikkati çeken küçük boyutlu çinileri andıran ve Kubadabad Küçük Saray'daki turkuaz şeffaf sır altına siyah desenli özel haç grubuna akla getirenlere kadar her tipe burada rastlamak mümkündür. Ayrıca alçı oyma, kabartma ve kalıplama tekniğiyle işlenmiş duvar kaplaması kalıntıları da ilginç bir buluntu grubunu oluşturmaktadır. 1990 yılı kazı çalışmaları, sarayın kabul salonu olması muhtemel geniş düzlüğüne yöneltilmiş sarayı güneydoğudan sınırlandıran sur duvarının önündeki XII J , XII K, XI K ve XI L plan karelerinde çalışmalara başlanılmıştır. Çalışmaların bu yılki bölümü tamamlandığında XII K plan karesinde, kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan ve sur duvarına yaslanan moloz taş örgülü bir duvar kalıntısı ortaya çıkartılmış; bu duvarın da burada bir mekan teşkil etmek üzere, sonradan inşa edildiği anlaşılmıştır. Söz konusu kalıntının iç yüzüne bitişik olarak, güneybatı istikametine doğru uzanan bir duvar daha bulunmaktadır. Bu duvar yaklaşık 0.27 m yüksekliğinde, dört sıra tuğladan örülmüş; tuğlalar ¼ kaydırılıp istiflenerek boşluklara da kare ve dikdörtgen formda turkuaz çini mozaikler yerleştirilmiştir. XII K plan karesinde duvarın diğer yanında ortaya çıkartılan örtü kalıntısı sur duvarının üstündeki mevcut kalıntılar dikkate alınırsa, burada vaktiyle güneybatı- kuzeydoğu istikametinde uzanan bir tonozun bulunduğuna işaret eder. Böylelikle XI L plan karesinde ortaya çıkan ve sur duvarına bitişik olarak inşa edilmiş kare planlı ayağın da bu örtüyü takviye eden kemere ait olduğu anlaşılmıştır. Bu yılki buluntular arasında, özellikle çini ve çini mozaikler büyük bir yer tutmaktadır. Diğer buluntulardan bir gümüş sikke ise oldukça ilgi çekicidir.

1993 Yılı Kazısı

19 Ağustos 1993-15 Eylül 1993 tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında gerçekleştirilen çalışmalar kazı ve konservasyon olmak üzere iki şekilde yürütülmüştür. Kazıların ilk bölümünü daha önce açılan plankarelerin aralarında kalan yolların kaldırılması oluşturmuştur. Bu çalışmalar sonucunda IX-J plankaresi içinde güneydoğu-kuzeybatı yönünde devam eden duvarın VIII-J plankaresi içinde kalan ve kuzeydoğu-güneybatı yönünde devam eden duvarın VIII-J plankaresi içinde kalan ve kuzeydoğu-güneybatı yönünde devam eden duvarla birleştiği anlaşılmıştır. VIII-J plankaresi içindeki duvarın kuzeybatı cephesinde dolgu toprak seviyesinden yaklaşık 0.80 m derinliğinde in situ durumunda turkuaz çinilere kırık durumda rastlanmıştır. Bu çinilerin yerinde konservasyonları yapılmıştır. Yolların kaldırılması sonucunda ise avluyu kuzeybatı-güneydoğu yönünde kuzeydoğudan sınırlayan sur duvarına yaklaşık 3 m uzaklıkta ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde 6 m- 6.30 m aralıklarla art arda sıralanan dört ayak ortaya çıkmıştır. Tuğla malzeme ile örülen bu ayaklar yaklaşık 1.06 m x 1.28 m boyutunda olup kuzeybatı uçta yer alanı ancak zemin seviyesindeki harç izlerinden tespit edilebilmektedir. 1993 yılı kazı buluntuları arasında en önemli malzemeyi sikkeler oluşturmaktadır. Toplam 41 etütlük sikke ele geçirilmiştir. Ele geçirilen diğer buluntular ise çini mozaik ve sırlı sırsız seramik parçalar ile çeşitli boyutlarda çivilerdir.

1994 Yılı Kazısı

İç Kale'nin güneydoğu köşesindeki Sarayın 1993 yılında başlayan avlu kazısına bu yıl da devam edilmiş, avlunun kuzeybatıya doğru uzanan bölümlerinde çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. 1993 yılında belli bir derinliğe kadar tesviye edilen bu sahada öncelikle plankarelerin aralarında kalan yollar kaldırılmış ve alt kattaki kalıntıların yeni durumuyla tespiti yapılmıştır. Geri kalan sahada yapılan çalışmalar sonucunda Selçuklu Sarayı'nın planı büyük ölçüde anlaşılabilir hale gelmiştir. Eski ve yeni kalıntıların plan ve cephe rölöveleri alınarak binanın restitüsyonu için geniş çaplı bir etüt gerçekleştirilmiştir. Ortaya çıkan kalıntılarda fotoğraflarla ayrıntılı olarak belgelenmiştir.
Yapılan kazı çalışmaları sonucunda 1993 yılında ortaya çıkartılan ve avlunun kuzeydoğu cephesine paralel olarak kuzeybatı-kuzeydoğu yönünde uzanan 4 revak ayağının temel seviyesinde kalmış izlerine dayanarak, avlunun güneybatı cephesi boyunca da uzandığı tespit edilmiştir. Böylelikle sarayın kabul salonu fonksiyonu görev avlusunun kuzeydoğu ve güneybatı cephelerinden revaklarla sınırlandırıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca avlunun kuzeybatı cephesini oluşturan kısa kenarı tarafında ortaya çıkartılan kazılara bakılırsa avlunun bu yönde de üç kemer gözüyle sınırlanmış olması muhtemeldir. Bütün bu veriler doğrultusunda Selçuklu Sarayı'nın tek eyvanlı ve üç yönden revaklarla çevrili bir avluya sahip olduğunu eyvanın iki yanında revaklara açılan birer mekanın bulunduğu ve gerideki muhtemelen sultanın ikametine tahsis edilmiş bölümlerle irtibatında bu mekanlarla sağlandığı anlaşılmıştır. Kazı çalışmaları sırasında kırıklar halinde bol sayıda çini, çini mozaik, sırlı ve sırsız seramik, çeşitli metal buluntu ve cam parçaları ele geçirilmiş.

1995 Yılı Kazısı

Alanya Kalesi'nde sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmaların 1995 yılı kampanyası Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında 1-10 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. İçkale'deki Selçuklu Sarayı'nın mimari planını tamamlamak, strüktürel elemanlarının tam ve sağlıklı bir restitüsyonu çıkartmak ve inşaat çalışmalarını tespit etmek amacıyla sarayın tören avlusu ve taht eyvanında rölöve, fotografik belgeleme ve sondaj çalışmalarına başlanmıştır. Kazı sırasında rölöve çalışmalarına ağırlık verilmiş ayrıca giriş eyvanı aksı üzerinde sondaj yapılarak burada bir havuzun olup olmadığı araştırılmıştır. Tören avlusun güneydoğu kenarında yer alan taht eyvanı zemini temizlenerek in-situ vaziyette kalabilmiş tuğla döşeme kalıntılarına ve bunların negatif izlerine ait kalıntılar bulunmuştur. Ayrıca eyvanın doğu duvarı kenarında ve döşeme seviyesinin altında su tesisatına ait kalıntı bulunmuştur. Bu kalıntının eyvan döşemesinin altında uzanan ve önceleri 1991 yılında ortaya çıkarılıp sonradan içi temizlendiğinde Bizans Dönemi'ne ait sarnıç ile bir su yolu fonksiyonu görülmüştür. Su yolunun Selçuklu inşaatı sırasında iptal olduğu anlaşılmaktadır. Bu yılki çalışmalar sırasında tören avlusunun kuzey köşesine dıştan eklenen VIII. nolu mekanın tuğla döşemesi ve içinde yer alan �avuzcuk�da ayrıntılı bir rölöve ile tespit edilmiştir. Özenli tuğla döşemesi, in-situ olarak kalabilmiş freskleri ve havuzcuğu ile bu mekan sarayın avluya geçişi sağlayan en önemli odasıdır. Çalışmalar mekanın kuzeydoğu duvarının önünde ahşap bir sedirin yer aldığını, diğer taraftan mekanın içinde üst kata çıkışı sağlayan merdiven ve yarım asma kat gibi ahşap strüktürlerin bulunduğu ortaya çıkmıştır. Çalışmalara 1996 sezonunda devam edilmek üzere kazı çalışmalarına 10 Eylül 1995 Pazar günü son verilmiştir.

1996 Yılı Kazısı

3-18 Eylül 1996 tarihinde Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında kazılara başlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda taht eyvanı ve tören avlusunun önünde yer alan ve bu haliyle bir ön avlu ya da teşrifat bölümü fonksiyonu gördüğü anlaşılan kalıntıların tam ve mükemmel bir restitüsyonu çıkartılabilmiştir. Bu suretle Selçuklu Sarayı'nın mimari kompozisyonu hakkında toplu bir değerlendirmede bulunabilmek büyük ölçüde mümkün hale gelmiştir. Buna göre İç Kale'nin güneydoğu köşesinde yer alan Selçuklu Sarayı'nın bu kesimde daha önceden mevcut olan Bizans Devri'ne ait sur ve bina kalıntılarından yararlanılmak suretiyle inşa edildiği anlaşılmıştır.

1997 Yılı Kazısı

Alanya Kalesi 1997 yılı çalışmaları 1-13 Eylül tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Çalışmalara heyet üyesi olarak Yard. Doç. Dr. Kenan Bilici, Araş. Gör. Leyla Yılmaz, Samsun Müzesi'nden Menderes Alan, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı ile Selçuk Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden bir grup sanat tarihçisi ve mimar öğrenci katılmıştır. Bu yılki çalışmalarda İçkale'nin dışında ve İçkale'nin şehir suru ile bitiştiği kuzeydoğu köşesinde yer alan tanımsız bir yapı kalıntısının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Mevcut kalıntılara göre yapı, şehri kuzeyden sınırlandırarak İçkale ile birleşen ve duvar tekniği itibariyle Bizans Devri'ne ait şehir surunun, Selçuklu fethini takiben yetersiz bulunup yükseltilmesinden sonra Selçuklu Devri'nde inşa edilmiştir. İçkale suruna daha yakın konumda ve A olarak işaretlenen batıdaki mekanda çalışmalara başlanmıştır. Çalışma tamamlandığında mekanın kuzeybatı köşesinde bir kapı açıklığı ve eşiği ortaya çıkarılmıştır. Çalışmalar sırasında koridorun kuzey ucunda İçkale'nin duvarına açılmış bir kapının bulunduğu da görülmüştür. Çalışmalarda tonoz kavsi ile tuğla ayaklar arasına sıkışmış bakır bir kazan ile diğer küçük buluntular, anılan mekanın geç devirlerde konut fonksiyonu gördüğünü açıkça ortaya koymuştur. Çalışmalar sırasında Selçuklu Devri'ne ait bakır bir kazan, çok sayıda çivi ve çeşitli metal buluntuların yanı sıra ok ucu, lüle ile bitkisel dekorlu çeşitli çini parçaları ele geçirilmiştir.

1998 Yılı Kazısı

1998 yılı Alanya kazı çalışmaları 26 Ağustos�0 Eylül 1998 tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında yapılmıştır. 1985 yılındaki yüzey araştırması ve ölçüm çalışmalarını takiben 1986 yılında başlayan arkeolojik kazılar sonucunda İçkale'nin güneydoğu köşesinde yer alan Selçuklu Sarayı'nın harabesi tamamen ortaya çıkarılmış; bu arada zamanla tahrip olmuşsa da çini, alçı, fresk gibi çeşitli malzemelerden oluşan hayli zengin dekoratif öğeler de ele geçirilmiş. Ayrıca plan ve kesit ölçeğinde binanın iç taksimatı da her yönüyle aydınlatılmıştır.

1999 Yılı Kazısı

1999 yılı Alanya kazı çalışmaları 11 Ağustos-6 Eylül 1999 tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Buluntular arasında çeşitli kulp, kaide gibi elemanlardan oluşan sırsız seramikler ile kiremit kırıkları, kare ve dikdörtgen kesitli ve dövme başlıklarıyla korozyona uğramış muhtelif ebatta demir çivi ve mıhlar, Bizans Devri'ne ait bir bronz kandil desteği ve kimi tanımlanamayan metal objeler, sıratlı ve düz şeffaf turkuaz renkli levha ve yıldız çini parçaları, şeffaf turkuaz renkli sırlı kullanma seramiğine ait küçük parçalar, hayli bozuk durumda cam parçaları, 1 adet seladon, 5 bozuk bakır sikke ve 1 gümüş sikke bulunmuştur. Kaya bloğunun içinde ele geçirilen gümüş sikke kesildiği için zor okunabilmiştir. Yazılardan anlaşıldığına göre bir yüzünde ; �ultan Mehmed Han Bin�diğer yüzünde �urad Han, Novar 872�yazmaktadır. Aynı mekanın içinde ve tuğla ayağa yakın konumda ele geçirilen iki fresk parçasının bu bölüme bitişik ikinci kattan düşmüş olduğu iddia edilir. Özellikle sırlı ve sırsız kullanma seramiği örneklerinin yoğunluğu ve çeşitlerine bakılırsa, İçkale'deki Selçuklu Sarayı'nın orijinal dış kapısının da bulunduğu ön avlunun hayli dikkat çekici bir köşesinde �onuşlandırılmış�bu yapı kalıntısının vaktiyle sarayın mutfak ya da depo fonksiyonu gördüğü düşünülebilir.

2000 Yılı Kazısı

Galeri Kazısı
İçkale'yi kuzey kenarı boyunca sınırlandıran seyir terasının batı ucundaki üç bölümlü tonozlu mekanda 7-16 Ağustos 2000 tarihleri arasında Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında çalışmalara başlanmıştır. İlk aşamada mekanın zemininin sıkıştırılmış toprak dolgu olduğu saptanmış ve kazı sonucunda kuzeydoğu köşesinde bir tuğla seki ile sekinin içinde düşey konumda bir künkün açığa çıkarıldığı tespit edilmiştir. Mekanın giriş bölümünde tuğla seki ile güneye doğru ilerledikçe in situ vaziyette bir su tesisatıyla birlikte kare formlu tuğlalardan oluşan zemin döşemesi de bütünüyle açığa çıkarılmıştır. Bu kesimdeki çalışmalar bitirilmiştir.

Giriş Bölümü Buluntuları

Bu mekanlardan az sayıda sırsız kap, künk, kiremit kırıkları ve tek çini buluntuları ele geçirilmiştir. Kirli beyaz, gevşek, gözenekli hamurlu çini, krem renkli astar üzerine kobalt mavisi desenli olup şeffaf açık yeşil sırlıdır. Çini, kirli beyaz, gözenekli ve gevşek hamurlu diye Selçuklulara ait olduğu düşünülür. Ayrıca Selçuklu dönemine tarihlenen bu çininin üzerinde bir at figürünün ön ayakları görülmektedir.

Mekânın Batı Kanadı Buluntuları


Burada az sayıda 13. yy ortaları Selçuklu Devri'ne tarihlenen küçük parçalar halinde bulunan düz turkuaz sırlı seramikler bulunmuştur. Bu mekanda ayrıca tümü Selçuklu devri'ne tarihlenen çok sayıda çini ele geçirilmiştir. Bu çiniler haç kollu, altıgen ve dikdörtgen prizma, kare ya da dikdörtgen levha şeklindedir.

Mekânın Doğu Kanadı Buluntuları

Bu mekanda 13. yy Selçuklu devrine tarihlenen sıratlı tekniğinde yapılmış seramikler ortaya çıkarılmış. Buluntular arasında küçük ve form vermeyen cam fragmanlar da bulunur. Burada ele geçirilen cam buluntuların daha önceki yıllarda kazısı yapılan İçkale'deki Selçuklu Sarayı'nın cam buluntuları ile benzer özellikler göstermesi, bu türden örneklerin, sarayın parçası kabul edilebilecek diğer bölümlerde de yaygın olarak kullanıldığını kanıtlamaktadır.

Burç I Kazısı

2000 yılı programı kapsamında söz konusu alanı sınırlandıran Bizans suru ile sur çizgisi üzerinde yer alan ilk burç da (Burç I) değerlendirilmiştir. Burç I'de yapılan kazılardan bir taş mihrap çıkartılmıştır. Bu buluntu sayesinde bu yarı dairesel planlı Bizans yapısının Selçuklu devrinde de işlev gördüğü fakat sonradan mescide çevrildiği anlaşılmıştır. Ayrıca Burç I'den 13.yy Selçuklu devrine tarihlenen çiniler de ortaya çıkarılmıştır.

2001 Yılı Kazısı

Prof. Dr. Oluş Arık başkanlığında yapılmıştır.

İçkale Kapısında Yapılan Çalışmalar

Çalışmalar sırasında yüzeydeki toprağın boşaltılmasıyla mekanın doğu yarısında, kuzey girişteki eşik ile aynı katta ve yüzeyi irili ufaklı taşlardan oluşan harçlı özgün bir döşeme tabakası ortaya çıkarılmıştır. Ön avluda yapılan çalışmalarda ise Selçuklu sikkeleri ve Selçuklu dönemine ait turkuaz ve kobalt sırlı çini mozaik kırıkları, şeffaf sır altına palmet ve zikzak desenli levha çini kırıkları ve seramikler ortaya çıkarılmıştır.


Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
AMORİUM KAZILARI
« Yanıtla #2 : 06 Nisan 2010, 17:24:21 »



AMORİUM KAZILARI


1994 Yılı Kazısı

7 Temmuz-20 Ağustos tarihleri arasında Dr. Chris S.Lightfoot, Dr. Eric Ivison, Karen Jarker, John Giorgi, Dr. Hande Günyol, Kate Hugher, Lynda Mulvin, Simon Mortimer, Paola Pugsley, Simon Young, Claudia Wagner ve Osman Kızılkılıç'tan oluşan bir ekiple gerçekleştirilmiştir.
Aşağı Şehir kilisesi ve surlarının güneybatı kapısında iki ve Yukarı Şehri oluşturan höyüğün kuzey tarafında iki olmak üzere toplam dört ayrı noktada açmalara devam edilmiştir. Bunlara ek olarak Emirdağ ve çevresindeki tepelerin kuzey eteklerinde yüzey araştırması yapılmış. İlginç bazı yerleşim alanları, anıtlar ve yazıtlar kaydedilmiştir. Bütün bu izler Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun olarak iskan edilmiş Amorium hakkında yeni bilgiler sunmuştur.

Yukarı Şehir

Yukarı Şehri oluşturan höyük üzerinde açılmakta olan �teptrench�deki yeni çalışmalar ilk olarak 1993'de bulunan çeşitli yapı izlerinin kronolojik stratigrafisini büyük ölçüde aydınlatmaktadır. Geçen sene içerisinde kullanılmış devşirme blokları görebilmek amacıyla kısmen incelenmiş, doğu-batı hattındaki iri duvar bloklarının, geç bir dönemde söküldüğü, ama bunun açmanın güney ucunu oluşturan savunma hattının yapımından önce höyük yamaçları traşlanarak, duvar önünde yer alan dik bir yamaç ile ek savunma tedbirlerinin uygulandığı görülmektedir.

Surlar arkasında 30 metre uzunluğunda yeni bir açmaya başlanılmış amaç Yukarı Şehrin iç kısımlarının da incelenmesiyle beraber höyüğün stratigrafisi üzerine yeni veriler elde etmektir. Kazılar, bu alanda Geç Selçuklu, Erken Osmanlı dönemlerine ait bir dizi yapı izi ve zemin tabakaları sunmuştur ki bunların arasında ahşap çatı kirişleri içine çökmüş boş bir oda da sayılabilir. Bu katmanlar ayrıca Amorium'daki en geç iskan evrelerini saptamak açısından faydalı olmuştur. Arkeolojik veriler ise kentin önemli bir Bizans kale şehrinden Selçuklular ve Erken Osmanlılar döneminde önemini kaybedişini süreç olarak belgelemeye yardımcı olur. Bu buluntuların tarihi kayıtları; demografik çalışmalar, çevre analizleri ile beraber değerlendirilmesi ile Geç Ortaçağ'da Orta Anadolu'nun ufak yerleşimlerinin sosyal özelliklerinin saptanmasında aydınlatıcı olacağı umulmaktadır.

1995 Yılı Kazısı

13 Temmuz-19 Ağustos tarihleri arasında Dr. Chris Lightfoot başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Kazıda Türk, İngiliz ve Amerikan üniversitelerinden yedi öğrenci de görev almıştır. Aslında Amorium bir Bizans kazısıdır fakat bu kazıda Selçuklularla ilintili eserler ortaya çıkarılmıştır. Burada, Aşağı Şehir Kilisesi'nde yapılan kazılar naosun kuzey kısmında ve orta bölmenin kuzey koridorunda yer alan Geç Orta Çağ'daki Türk katlarının incelenmesi amacına yöneliktir. Böylece hem yapının kronolojisi ile ilgili daha fazla bilgi elde edilmiş hem de Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapının ne amaçla kullanıldığı anlaşılmıştır.

1995 yılı kazısında en olağandışı buluntu oldukça parçalanmış şekilde bulunmuş birkaç adet pencere pervazı parçasıdır. Bu pervaz, kalıplama yöntemiyle alçıdan yapılmıştır. Tüm parçalar Selçuklu Dönemi kalıntılarında bulunmuş olup bazılarının asıl kuzey duvarın pencere ayaklarından düştüğü açıkça belli olur. Malzemenin kırılgan yapısı nedeniyle buluntular oldukça ufalanmış durumdadır ancak bazıları üzerindeki orijinal süslemelerin izlerini saptamak mümkün olmuştur. Ayrıca 1995 yılı çalışması sırasında yalnızca tek bir adet Selçuklu Dönemi'ne ait sikke tespit edilmiştir fakat kesin olarak tanımlanması gelecek sezonlara bırakılmıştır.

1997 Yılı Kazısı

2 Temmuz -20 Ağustos tarihleri arasında Chris Lightfoot ve Yalçın Mergen başkanlığında yapılmıştır. Aşağı Şehir Kilisesi'nde ana nef ve bemada bulunan döşemeye ait çok renkli mermer dilimlerin soyulduğu, duvarların alçak kısımlarından freskoların döküldüğü ve kilisenin litürjik mimari elemanlarının tahrip edilişine tanık olan yangından sonraki ilk Hristiyanlık sonrası dönemi, templon üzerinde Selçuklu temellerinde bulunan bir sikke ile tarihlendirmek mümkündür. Ele geçen bu sikke tanımlanarak 13.yy'ın erken dönemine tarihlenmiştir. Aynı zamanda da binanın ilk Selçuklu Dönemi kullanımı için terminus antequem tarihlendirmeyi sağlamıştır.



Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
ANİ KAZILARI
« Yanıtla #3 : 06 Nisan 2010, 17:25:33 »



ANİ KAZILARI


1965 Yılı Kazısı

Ani'de ilk kazılar 1965 yılında başlamıştır. Bu yılda bölgede XII. y.y.'a ait Selçuklu üslubunda bir Türk yapıtı bulunmuştur.

1966-7 Yılları Kazısı

Kars ilinin Arpaçay ilçesindeki Ani ören yerinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nün bu yıllarda yaptığı kazılar sonucunda Selçuklu dönemine tarihlenen bir hamam bulunmuştur. Bu hamam Ani surlarının şehre giriş kapılarından en önemlilerinden biri olan Aslanlı Kapı'dan Ebü'l Muammeran Camisi ile İç Kale'ye giden yakın bir yerdedir. Hamamın plan düzeni, su ve ısıtma tesisleri, iç süslemeleri ve mimari özellikleri yönünden Anadolu Türk hamamları ile benzerlik göstermektedir. Kazılar sırasında hamamın sıcaklık bölümü, su sarnıcı, soğuk su depoları bütünüyle, ılıklık bölümü de kısmen ortaya çıkarılmıştır. Dikdörtgen biçimindeki sıcaklık bölümünün köşelerinde birbirine eşit dört yıkanma odası bulunmaktadır. Bu bölüm birbirine eşit dört eyvanlıdır. Bu eyvanların birbirini dikey olarak kesmesi ile hamam haçvari bir görünüm kazanmıştır. Bunların yanı sıra Ani'deki kazılarda Küçük Hamam olarak adlandırılan başka bir hamam yapısı da bulunmuştur. Arpaçay ile Tatarcık Deresi'nin birleştiği alandaki Bey Sekisi Kapısı'nın 100 m güneyinde bulunan bu hamam, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Bu hamamı 1844 yılında Abiç isimli bir gezgin görmüş ve planını çıkarmıştır. Hamam, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nün 1966-67 yıllarında yaptığı kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmıştır. Hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş, kesme taş ve molozdan yapılmıştır. Sıcaklık bölümü Selçuklu ve Osmanlı döneminde sıkça rastlanan haç biçimli, dört eyvanlı ve köşe halvetlidir. Yıkanma odalarına açılan kapılar Selçuklu mimarisinde görül-düğü gibi sivri kemerli, dar ve alçak tonozludur.
Ani kazılarında halkın kullandığı günlük ihtiyaçlara cevap verecek mutfak kapları, madeni gereçler ve sırlı keramikler ortaya çıkarılmıştır ve bunlar Selçuklu medeniyetinin simgesi haline gelmiştir.


Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
DELİCE SELÇUKLU KÖŞKÜ KURTARMA KAZISI
« Yanıtla #4 : 06 Nisan 2010, 17:26:39 »




DELİCE SELÇUKLU KÖŞKÜ KURTARMA KAZISI


Kazıya 12 Ağustos 1993'te Hüseyin Karaduman başkanlığında başlanmıştır. Kazıda ele geçen buluntuların büyük bir çoğunluğu bezemeli alçı levhalardır. Kazıda çift başlı kartal figürlü niş köşeliklerine ait on adet levha parçası ele geçmiştir. Bunlardan 92,120,121 ve 139 kazı envanter numaralı levha parçaları bu tür bir niş köşeliğinin özellikleri hakkında bilgi verir. Kazıda ele geçen niş köşeliklerinden beş adedi çift tavus kuşu figürlüdür. Bunlardan 61 ve 77 kazı envanter numaralı eserler net bir bilgi verir. Kazı buluntuları arasında tavus kuşu, aslan ve insan figürlü niş köşeliğine ait iki levha parçası yer almaktadır. Bunlar kompozisyonun anlamını tam vermez. Duvar yüzeyini veya nişlerin arasındaki boşluklar bezemede kullanılan alçı levhalar, bordür niteliğindeki levhalara oranla daha geniş ölçüdedir ve ulama tarzındaki çini levhalar gibi geniş soluklu tasarlanmıştır. Bu gruba giren sekiz adet levha parçası bulunmuştur.

Bu köşkün kazı öncesi buluntuları arasında eni 18 cm civarında olan aslan ve ceylan figürlü levhalar ile eni 6- 6.5 cm civarında olan uzun kulaklı av hayvanı ve köpek figürlü levhalar bulunmuştur. Bunlar bordür niteliğinde olmalarına karşın bir konunun parçası niteliğinde de görülebilir. Aslan figürlü levha parçalarından 2 adet bulunmuştur. Bu levhalarda alt ve üst kenarda yer alan üçgen kesitli setlerin iç kısmında uzanan boğumlu üçgen kesitli setler, levha üzerinde iki yuvarlak madalyon oluşturur. Sfenks figürlü levha parçalarından 9 kazı envanter numaralı levha parçası ise 14x12 cm boyutlarındadır. Satıh üzerinde göğüsten yukarısı insan, gövdesi aslan olarak tasvir edilmiş, kanatlı, başında tacı bulunan bir sfenks figürü yer alır. Koşan iki hayvan figürlü levhalarda ise satıh üzerinde sağa doğru koşan iki hayvan figürü vardır.

Geometrik bezemeli bordürler içinde kazıda bol miktarda ele geçen ve kazı öncesi buluntular içinde de yer alan rozetli bordürler bulunmuştur. Kazıda çok sayıda ele geçen bitkisel bezemeli bordür levhalarında üç değişik kompozisyon tespit edilmiştir. Ayrıca kıvrık dal motifinin iki örgülü varyasyonu da bu kazıda ele geçmiştir. Kazıda bezemeli alçı levhaların dışında sıva parçaları, niş bölmeleri, dibek, çok az miktarda sırlı ve sırsız seramik parçası, bir kapak ve çiviler ele geçmiştir. Köşkün 1967 yılından itibaren tahrip edilmesi nedeniyle yapının tam planı çıkarılmamıştır. Ortaya çıkan plan da bir yenilik getirmemektedir.



Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
KONYA MEVLANA MÜZESİ SEMAHANE BÖLÜMÜ KAZI ÇALIŞMASI
« Yanıtla #5 : 06 Nisan 2010, 17:27:42 »




KONYA MEVLANA MÜZESİ SEMAHANE BÖLÜMÜ KAZI ÇALIŞMASI


1997 yılında başlanılan kazıya Naci Bakırcı başkanlık etmiştir. Çalışmada dergâhın bulunduğu yerin Anadolu Selçukluları döneminde saraya ait bir gül bahçesi olduğu ve bu bahçenin Alâeddin Keykubad tarafından Mevlana'nın babasına hediye ettiği bilinmektedir. Çalışmalarda dolgu toprağında Anadolu Selçuklu çağına ait çini parçaları ile geometrik ve bitkisel bezemeli alçı parçaları bulunmuştur. Anadolu Selçuklu çağından kalan mozaik çini duvar kalıntısı ile mescit ve semahane olduğu tahmin edilen mimari buluntular, günümüzdeki XVI. Yüzyılda yapılan semahane ve mescitten önce de burada bir mescit ve semahane bulunduğu fikrini ortaya koymaktadır.


Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
KUBADABAD SARAYI KAZILARI
« Yanıtla #6 : 06 Nisan 2010, 17:31:31 »




KUBADABAD SARAYI KAZILARI


Kubadabad'ın kazıları 1949-50 yılları arasında Mehmet Önder ve Zeki Oral'ın keşifleri ile başlamıştır. Selçuklu devri tarihçilerinden İbni Bibi'nin eserinden faydalanılarak Beyşehir sahilinde bugünkü Hoyran köyünün 3 km açığında yer almaktadır. Kubadabad'ın irili ufaklı çeşitli bina kalıntıları içerdiğini fark eden Oral, en büyük ve özellikleri anlaşılacak kadar düzgün durumdaki iki tanesini Büyük Saray ve Küçük Saray olarak tanımlamış ve planlarını çizmiştir.

Prof. Dr. K. Otto-Dorn, 1965 Ağustos ve Eylül'ünde Mehmet Önder'le anlaşarak Kubadabad'da ilk gerçek bilimsel kazıyı başlatmıştır. Bu aynı zamanda Türkiye'de, esas amacı Türk kültürüne yönelik arkeolojik çalışma olan ilk profesyonel ve tam teşekküllü kazıdır.

1965 yılı kazıları Büyük Saray'da yoğunlaşmıştır. Burada alçı dekorasyon ve çini buluntuları önemli ölçüde in situ olarak ele geçirilmiştir. 1966'da Büyük Saray'ın açılmasına devamla birlikte Küçük Saray'da da sınırlı ölçüde kazılara girişilmiştir. 13 yıl ara verilen kazılara 1980'de başlanıp, kazı başkanı olarak Prof. Dr. Rüçhan Arık önderlik etmiştir. Çalışmalarda hem karada hem göldeki çevrenin örenleri, kalıntıları, yüzey araştırmaları düzenlenmiştir. İrili ufaklı 20 dolayında ada bulunan gölde, tarihöncesine uzanan tek tük buluntularla birlikte Roma, Bizans ve Selçuklu kalıntıları saptanmıştır. Gerek göldeki adalara, gerek çevredeki yaylalara dağılmış köşkler hep Kubadabad'la bağlantılıdır. Bunlardan Kız Kalesi denen adayla, yayladaki Malanda, saray kompleksi ile ilişkisi sanat açısından da en belirgin olanlardır.

BÜYÜK SARAY

Kubadabad kompleksinin en büyük yapısı, sitenin en kuzeyinde, 50x55 m kadar genişlikte ve göle uzanan bir teras üzerine kurulmuştur. Teras göle bakan doğu tarafında güçlü bir istinat duvarına dayanmaktadır. Terasta kuzey sur olmak üzere 50x35 m dolayında doğuya uzanan bir dikdörtgen taban üzerine Büyük Saray binası oturtulmuştur. Kabataslak üç ana bölüm ayırt edilebilir. Batıda külliye alanı içine doğru yayılan avlu, ortada kapalı saray binası ve doğuda göle uzanan teras. Avlunu içinde kuzeydoğu köşesinde bina ile sura yaslanan kare prizma sayılabilecek ince kule gibi bir yapı yıkıntısında, künklerden çok farklı, çağdaş madeni borular gibi çok düzgün ve ince toprak boruların düşey doğrultuda yerleştirildiği görülmüştür.

Avluya açılan, portal artığı sandığımız kaideli açıklıktan binaya girince, bir orta giriş odası ve iki yan odadan oluşan giriş bölümüyle karşılaşırız. Soldaki birinci odada kazılar sonucu, sonraki dönemlerde yapılmış olduğu sanılan garip bir tuğla sedir, pişmiş toprak borulardan bacası olan soba gibi çok büyük bir küp ortaya çıkmıştır. Soldaki ikinci oda, Kubadabad kazılarında ilk çarpıcı buluntuların ortaya çıktığı yerdir. Yüksekliği 1,5 �2 metreye yaklaşan in situ çini kaplamalar ilk burada çıkarılmış, o sayede çinilerin yerleştiriliş biçimi de anlaşılmıştır. Sarayın taht salonunun yanındaki odada çok sayıda �il gözü' denen yuvarlak deliklerin kafes gibi açıldığı alçı pencere şebekesine tutturulmuş renkli cam kırıkları çıkarılmıştır. Eyvan tabanı salondan 35 cm kadar daha yüksek olup, tuğla döşeli bir podyum gibidir. Salonun güneybatı köşesinde yine çok kaliteli pişmiş toprak boruların düşey doğrultuda yerden çıktığı görülmüştür. Herhalde burada selsebil ve su oyunları sergileyen havuz gibi bir kuruluş yer almaktaydı. Tören salonunun güney kenarındaki kapıdan girilen oda bir duvarla ikiye bölünmüştür. Bu mekân tuvalet, yıkanma yeri gibi ıslak kullanım mekânı olması gerekir.

Prof. Dr. Otto-Dorn'un kazısında, Büyük Saray'ın kuzeydoğu köşesinde son derece ilginç ama her zamanki ancak kırık, ufak, 14x18 cm boyutlarında bir figürlü taş parçası bulunmuştur. Alışılmadık biçimde kabartma değil de, oluk gibi, adeta kalıp hazırlamışçasına çukur olarak işlenmiş, bu kadar küçük parçadan; bu malzemeden klasik Selçuklu figür üslubunu yansıtan, dehşet verici ağzını açmış, sivri kulaklarını dikmiş bakmakta olan bir ejder başı olduğu anlaşılmaktadır. Kapalı yapı kısmının kuzeydoğu köşesinde divan denilen odadan terasa açılan kapının eşiğinde çini mozaik artıkları bulunmuştur.

KÜÇÜK SARAY

Otto-Dorn'un bilimsel başkanlığında ve yine Mehmet Önder'in işbirliği ile sürdürülen 1966 yılı çalışmalarında ilk kez girişilen Küçük Saray kazısı, yapının içindeki toprağın kaldırılmasıyla başlamış, plan özellikleri ortaya çıkarılmış, daha sonra da bu çalışmalar bir rapor halinde yayımlanmıştır. Kubadabad'da 1965-66 yıllarında çalışan Otto-Dorn'un 1966 yılında Küçük Saray'da yürüttüğü kazı ve araştırmalar sonucunda belirlenen mimari biçim şöyle özetlenebilir: Kareye yakın, oldukça muntazam bir plan gösteren yapının dış yüzleri düzgün yontma taşlarla kaplıdır. Bugün ancak doğu ve batı yüzlerinde, çok az sayıda görebildiğimiz bu kaplama taşları, zaman içinde köylüler tarafından koparılarak kendi inşaatlarında kullanılmak üzere götürülmüştür.

Küçük Saray'ın güney cephesinin batı ucunda sivri tonozlu bir giriş eyvanı yer alır. Bunun dip duvarında açılan ana kapının zemine yakın kısmında, geometrik örgülü bir çerçeve bordürü kalıntısı, Otto-Dorn'nun yayınladığı fotoğraflarda görülmektedir. Bu giriş eyvanı şeklindeki mekânın zemininde bordürün küçük bir kısmının sağlam durumda kaldığı belirlenmiştir. Taht mekânı olan eyvan ile önündeki şeref avlusu veya salonundan oluşan bir eksenin iki yanında diğer mekânları yerleştirmekle sağlanan mimari kompozisyon Büyük Saray'da olduğu gibi burada da karşımıza çıkmaktadır.

1998'de göçük kütlesi çevresinde yapılan kazıda çok harap olan doğu duvarına dayanak sağladığı için belli bir kısmı bırakılmıştır. Asıl toprak zeminle karışmış göçük kütlesinde sondaj yaparak 2 m kadar aşağıya temel seviyesine inilmiştir. Küçük Saray'ın kuzey duvarına dıştan yaslanarak ağırlık veren moloz ve toprak yığınının dar bir şerit halinde ve belirli seviyeye kadar temizliği yapılırken, yapının kuzeydoğu köşesine kadar uzanan son derece düzgün kesme taşlarla kaplı bir duvar kalıntısına rastlanmıştır.

Duvar kalıntısının çevresi dikkatle temizlenirken, kuzey uçta iki düzgün basamak taşı belirmiş ve bu duvarın aslında bir merdiven kaidesi oluşturduğu anlaşılmıştır. İlginç olan, bu kaidenin doğu ve batı yüzlerinde ikişerden dört zıvana deliği bulunmuş olmasıdır. Küçük Saray duvarına yakın bir yerde, kayalık zeminin hemen üzerinde çamur harçlı, moloz taşlı duvar parçalarına rastlanılmıştır. Kazı alanında bu duvarların yer aldığı seviyede bol miktarda sırsız seramik parçaları, çakmak taşları, obsidyenler, parlak perdahlı üzerleri boyalı ince sert seramik parçaları, ocak kalıntıları ile 3.5 metreye yakın bir derinlikte, kayalar arasına yerleştirilmiş, kırık durumda iç içe iki küp içinde bir bebek iskeleti gibi ilginç buluntular ortaya çıkmıştır.

1993 yılı çalışmalarında sürpriz buluntular elde edilmiştir. Bir köşede toprak üzerine uzanmış bir kadın iskeleti bulunmuştur. Yarı hoker denilebilecek şekilde hafifçe dizlerini bükmüş, ayak bileğinden sonra ki kısmı Selçuklu kuşatma duvarı altında kalarak yok olmuş, diğer kemiklerinin ise hiçbiri dağılmadan yerlinde yerinde kalmıştır. Üzerinde ve çevresinde takılar bulunmuştur. Kafasında in situ olarak şakak hizasında kurşun ve bakır alaşımından yapılmış bir saç iğnesi ve iskeletin bileklerinde bakır alaşımlı iki bilezik bulunmuştur.

1996 yılı çalışmalarında Küçük Saray'ın güneybatısında, kuşatma duvarlarının kesiştiği yerde, anıtsal bir giriş kuruluşunun kalıntılarıyla karşılaşılmıştır. Anıtsal kapının eşik taşının bir kısmı sağlam kalabilmiştir. Küçük Saray avlusunda, güneydeki sura paralel uzanan duvar temeline benzeyen yapısal bir kalıntı ele geçirilmiştir. Üzerinde boydan boya hatıl boşluğu gibi, paralel bir çift kanal uzanmaktadır. Ancak içlerinde ahşap izi yoktur. İki yanında dövme demir mıhlar in situ olarak dizilmiştir. Ayrıca Küçük Saray'ın avlusunda çoğu tahrip olmuş taş döşeme izlerine de rastlanmıştır.

KIZ KALESİ

Kubadabad Sarayı külliyesine bağlanan yapılardan biri de kız kalesidir. Bir adada yer alan bu kalenin güneydoğu kıyısı boyunca sıralanan hücrelerin bazılarının toprak ve göçüğü boşaltılmış, kuyuyu andıran bir su tesisi ortaya çıkarılmıştır. Buranın bir su terazisi veya su dolabı gibi mekânizması bulunan bir kuyu olduğu düşünülmektedir. Güneybatı uçta yer alan mekân grubunda kazı sonucunda soyunmalık, ılıklık, sıcaklık, külhan gibi bölümler ve cehennemlik gibi altyapı kuruluşuyla küçük bir hamam ortaya çıkarılmıştır. Küçük ve basit olmasına karşılık ılıklık kısmı duvarlarında in situ yıldız-haç çiniler bulunmaktadır. Haç biçimli levhalar, turkuaz şeffaf sır altına siyah renkli palmetler, yıldızlar ise renksiz şeffaf sır altına çift başlı kartal figürleri içermektedir.
Hamamın kuzeydoğusunda kemerli bir niş kalıntısı önünde, üzeri taş levhalarla kaplı suyla ilgili bir konstrüksiyon bulunmuştur. Hamamda in situ bulunan çift başlı kartallı çiniler dışında, dökülmüş çiniler ve çini mozaik parçaları bulunmuştur. Adadaki kazılarda bulunan en ilginç örnekler çapı 17 cm , kalınlığı 2 cm ölçülerinde küçük boyutlu yıldız ve haçlardır. Bu küçük yıldız ve haçlar aynı zamanda desen ve renk açısından da alışılan büyük boyutlardan fark gösterir. Büyüklerin aksine küçük haçlar krem zeminli, renkli desenli ve şeffaf sırlı, yıldızlar siyah desenli, turkuaz şeffaf sırlıdır.
Kız Kalesi'nde bu küçük çiniler arasında en önemli örnek grifon figürlü kırık bir yıldızdır. Stilize yapraklı kıvrık dallardan bir zemin üzerine yerleştirilen grifon, kartal başlı ve aslan gövdelidir. Kız Kalesi'nde küçük parçalar halinde bulunan seramiklerin çoğu sırlıdır. En çok sgrafito tekniğine rastlanmaktadır. Karada olduğu gibi burada da bazı seladon parçaları bulunmuştur. Fakat en değerli ve sürpriz buluntu 1980'de yüzey araştırmasında, kayaların üstündeki toprak yüzünde bulunan bir altın sikkedir. Bu bir Bizans parasıdır. Bizans imparatoru II. Konstanz'ın adını ve portresini taşımaktadır.

1983 yılındaki kazılarda pek çok fresk parçası bulunmuştur. Bu fresk parçaları çok ufalanmış durumda ele geçirilmiştir. 1984 kazı mevsiminde ise harç döküntüleri arasında insan yüzü resimli bir fresk parçası bulunmuştur ve en altta görkemli bir mozaik döşeme taban gün ışığına çıkarılmıştır. Tüm bu gelişmeleri arkeoloji ve tarih açısından birleştirip değerlendirdiğimizde buranın duvarları freskli, tabanı mozaik döşemeli küçük bir Bizans kapellası olduğu anlaşılmıştır. Çıkan fresklerin üslup ve kalitesi de o küçük parçalardan anlaşıldığı kadarıyla oldukça yüksek ve klasik denilebilecek bir düzey gösterir.

MALANDA KÖŞKÜ

Anadolu Selçukluları döneminde I. Alâeddin Keykubad zamanında veziri Sadeddin Köpek tarafından yaptırılmış ve çiftlik köşkü olarak da kullanılmıştır. Yapılan kazılarda köşkün göle bakan yüzünde iki geniş boru akışı bulunmuştur. Araştırmacılara göre bu boruların Kubadabad sarayına kadar döşenmiş olduğu ve borulardan birinden buz gibi doğal kaynak içme suyu, diğerinden de süt akıtılarak Kubadabad sarayına ulaştırıldığı belirtilmiştir. Ayrıca burada ilk kez bir Selçuklu tuvaleti ile karşılaşılmıştır. Yapının duvarları moloz ve kaba yontu taşla, yığma tekniğinde inşa edilmiştir. Kapı kemeri, tuvalet duvarı ve zeminde tuğla kullanılmıştır.

Kubadabad sarayında ve Kız Kalesi'nde olduğu gibi burada da aynı niteliğe sahip çiniler bulunmuştur. Bunlar sır altına; insan ve hayvan figürleri, geometrik ve bitkisel desenler resmedilmiş yıldız formlu çini parçalarıyla, haç biçimli çinilerin parçaları ve turkuaz sırlı çini mozaik parçalarıdır. Bunların arasında bir yıldız çini parçası üzerinde ejder figürü dikkati çekmektedir.
Büyük Saray'ın çift ejderleri, Küçük Saray'da bulunan küçük çini kırığındaki ejder ile sfenksin kuyruğundaki ejder, Kız Kalesi'nde bulunan ejder, hatta Büyük Saray'da taşa oyulmuş ejder başı ve son olarak Malanda'da bulunan bu ejder figürü hep birbirine benzemektedir.

Sakallı bir figürün tasvir edildiği bir yıldız çininin küçük bir parçası olan diğer ilginç bir buluntu, Otto-Dorn ve M. Önder'in, Alâeddin Keykubad'ın portresi olduğunu ileri sürdükleri insan figürlü iki çiniye çok benzemektedir. Ayakta duran insan figürü ayrıntıları görünen parçalarla çeşitli kuş tasvirlerinin parçaları, Kubadabad çinilerindeki figür programının önemli bir bölümünün burada da uygulandığını göstermektedir.

KUBADABAD 1990 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

Kubadabad 1990 yılı kazı çalışmaları Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında 4.8.1990 tarihinde başlamış ve 21.9.1990 tarihinde sona ermiştir. 1990 yılı çalışmaları Küçük Saray adı verilen yapının batısında uzanan ihata duvarının batı kenarı boyunca sıralanan plan karelerde gerçekleştirilmiştir. Mekânların bulunduğu alanların kazısı sırasında I no.lu mekânın güneybatı duvarının ihata duvarı ile birleştiği yerde bir açıklık tespit edilmiş, aynı şekilde ihata duvarından I no.lu mekâna açılan bir kapı bulunmuştur. I no.lu mekânın kazısının ilerleyen bölümlerinde kapının önünde, üzeri harç tabakasıyla kaplı kısım kaldırılmış ve altta içerisi doldurulmuş bir hacim bulunmuştur. Buranın kazısı Selçuklu devrine ait buluntular vermiştir.

II no.lu mekânın kazısı ise yerli tabakaya kadar devam etmiştir. Mekânın zemine yakın bir seviyesinde, güneybatı duvarında bir, kuzeybatı duvarında iki küçük açıklık bulunmuştur. II no.lu mekân da tıpkı I no.lu mekân gibi sonradan inşa edilen bir duvarla ikiye bölünmüştür. I ve II no.lu mekânlarda sonradan eklenen duvarlarla teşkil edilmiş, III ve IV no.lu mekânların içinden küçük buluntuların dışında başka bir şey çıkmamıştır. I no.lu mekânda ahşap kirişler üzerine yer yer taş, fakat esas itibariyle tuğla kullanılarak oluşturulmuş döşemesinin güneybatı kısmında tıpkı tuvalet kısmını andıran açıklık bulunmuştur. II no.lu mekândan çıkarılan küpten başka ise bu yıl da Selçuklu devrine ait çini mozaiklerle birlikte sır curufları ve cam parçalar da bulunmuştur.

1990 yılı buluntuları arasında Selçuklu devrine ait sıraltı ve lüster tekniğinde çini mozaikler yer almasına rağmen asıl ağırlığı sırlı ve sırsız seramikler teşkil etmiştir. Bunlardan en dikkat çekeni balık figürlü tabaktır. Sık gözenekli, krem rengi çini hamuruyla yapılmış zarif tabak, parçalanmış şekilde ele geçirilmiştir. İç tarafında kenar bordürü iki sıra yapraklı bir dal motifiyle kaplanmıştır. Tabağın içinde ise, stilize haş haş dallarıyla çerçevelenmiş simetrik balık figürleri görülmektedir.
Bir diğer tabak parçası da çini hamuruyla yapılmıştır. Ağız kısmı geniş, derince bir kaseye ait olduğu anlaşılan parçanın üzerinde, sıratlına işlenmiş kıvrım dallı stilize bitkisel kompozisyonlar göze çarpmaktadır. Bulunan seramiklerin çoğu ya krem renkli hamurlu ya da kiremit kırmızısı hamurludur. Bunların üzerinde sıraltı, akıtma, slip, champlevee tekniklerinde geometrik ve bitkisel motifler bulunmaktadır. Renkler yeşil, turkuaz, sarı ve kahverenginin tonlarıdır.

1990 yılı kazısında bulunan camların bir kısmı şebekeli pencere camları olmalıdır. Metal buluntular arasında ise makas, cımbız, ok ve mızrak uçları, bıçak, çiviler ve kapı zembereği aksamı bulunmuştur.

KUBADABAD 1995 YILI KAZI ÇALIŞMALARI


1995 yılı Kubadabad kazıları Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında 27.7.1995 tarihinde başlamış ve 16.8.1995'te sona ermiştir. Çalışmaların bu yıl ki bölümü Küçük Saray adlı yapının güneybatı tarafındaki sahada yoğunlaşmıştır. Kazı sırasında toprağın içinden ve gölcüklerin arasından Eskiçağ'a ve Selçuklu dönemine ait sırsız seramik parçaları ele geçirilmiştir. Açmalardaki çalışmalar sonucu Küçük Saray'ın batısında kuzey-güney doğrultusunda uzayan ihata duvarı ile buna paralel uzanan setin devamı ortaya çıkarılmıştır. Açmaların kazısı sırasında doğuda farklı ölçülere sahip yedi tane düzgün kesme taş ortaya çıkarılmıştır.

Çalışmalarda açmaların kazısı sırasında küçük buluntu olarak döküntü halinde Selçuklu dönemine ait çini parçaları, sırlı ve sırsız seramik parçaları ele geçirilmiştir. Güneybatı tarafını kaplayan alanda ise taban döşeme izlerine rastlanılmıştır. Bu açmaların kazısı sırasında toprak içerisinden küçük buluntu olarak Eskiçağ ve Selçuklu dönemine ait sırlı ve sırsız seramik parçaları ile çok az miktarda çini parçaları ele geçirilmiştir.

KUBADABAD 1996 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

1996 yılı kazı çalışmaları 29 Ağustos -18 Eylül tarihleri arasında Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında yapılmıştır. Bu yıl ki çalışmalarda, geçen yıllarda büyük bir bölümü ortaya çıkarılan dikdörtgen mekânın kazısına devam edilmiş ve zemine ulaşılmıştır. Bu mekânın taçkapı ile irtibatlandırıldığı ancak buraya girişin sağlandığı hiçbir açıklık bulunamamıştır. Çalışmalarda Küçük Saray'ın ihata duvarları ile çevrili avlusuna girişi sağlayan anıtsal bir taç kapıya ait duvar kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Taç kapıya ait eşik taşını bir bölümü de in situ halinde günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Kazı sırasında taç kapı eyvanının bulunduğu bölüm içinde bu bölümün duvarlarına ait olan düzgün kesme taşlar da ele geçirilmiştir. Bu taşlar altında parçalanmış bir küp içerisinde eski çağa tarihlenen ve bir çocuğa ait olduğu belirlenen kemikler ele geçmiştir. Bu bölümün kazısında kırık ve bütüne yakın çeşitli çiniler ile sırlı ve sırsız seramik parçaları ele geçmiştir.

KUBADABAD 1997 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

1997 yılı çalışmaları Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında 15 Ağustos �5 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Bu yılki kazı çalışmalarında Küçük Saray'ın güney ve güneybatısındaki bölgelere yoğunlaşılmıştır. Geçen yıl tespit edilmiş olan Küçük Saray'ın güneybatısındaki saray avlusuna girişi sağlayan büyük taç kapı kalıntısının, güney kenarındaki duvarların nasıl oluştuğunu daha iyi anlamak için bazı plan kareler kazılmıştır. Küçük Saray'ı güneyden kuşatan ihata duvarının taç kapıyla birleştiği bu plan kareler içerisinde, duvarın daha kalın olarak yapıldığı ortaya çıkarılmıştır. Kapı eşiğinin altında ise sarayın su tesisatıyla bağlantılı künkler tespit edilmiştir.

Kazı bitiminde zeminden yaklaşık 2.20 m aşağıda ana kayaya ulaşılmıştır. Bu mekânın kazısı sırasında bol miktarda çini, sırlı ve sırsız seramik ve cam parçaları ele geçmiştir. Bu sırlı seramiklerden biri çok değişik bir süslemeye sahiptir. Yeşil sırlı olarak yapılmış olan bu seramiğin üzerinde kabartma olarak insan yüzü yer almaktadır. Ayrıca devşirme olduğu anlaşılan süslemeli taş parçaları da bulunmuştur. Bu yıl ayrıca restorasyona esas teşkil etmek üzere Küçük Saray ve çevresinin ayrıntılı rölövesi alınmış, plan, dört cephe ve kesitler çizilerek restitüsyon çalışmalarına başlanmıştır.

KUBADABAD 1998 YILI KAZI ÇALIŞMALARI


Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında 17 Ağustos �9 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda Küçük Saray'ın doğusunda kalan ana duvarın kuzeyinde ve güneyinde birer pencere bulunduğu mimari durumdan anlaşılmasına karşın, doğu cephe ortasındaki açıklığın pencere ya da kapı olması konusunu aydınlatmak için burası temizlenmiş ve açıklık tabanının eyvan tabanı ile aynı düzlemde olduğu tespit edilmiştir. Fakat burada bir kapı olmasına rağmen kapının nereye açıldığı tespit edilememiştir. Buradan harçla karışık çini mozaik, yıldız ve haç kolu formlu çiniler altta kalmak üzere, üst bölümünün kiremit harç ve tuğladan oluşan bir tabaka ve onun üzerinde humuslu toprak tabakası çıkmıştır. Tespit edilen kapı açıklığının dış cephesinin duvar yüzeyinde herhangi bir duvar izine rastlanmaması bu kapının bir mekâna açılabileceği ve bu nedenle de ancak dışa açılan ve belki de ahşap destekli bir balkon olduğu anlaşılmıştır. Bu konudaki restitüsyon çalışmaları diğer kazılarda devam edecektir.

KUBADABAD 1999 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

1999 sezonunda Kubadabad kazı çalışmaları 3- 20 Ağustos tarihleri arasında Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlığında yapılmıştır. Çalışmalarda Küçük Saray ile Büyük Saray'ı birbirine bağlayan seki biçimindeki yolun bir bölümünün daha açılarak iki yapı arasındaki bağlantının aydınlatılması konusuna ağırlık verilmiştir. Küçük Saray'ın bulunduğu alanı batı tarafından sınırlayan ihata duvarı boyunca Büyük Saray'a doğru devam eden seki biçiminde yükseltilmiş ve devrinde düzgün kesme taş ile döşeli yolun, Büyük Saray'ın güney köşesi yakınında kuzeydoğuya doğru kırılma yaptığı kesimde kazıya girişilmiştir.

Eğime uygun olarak çalışma sırasında, külliyeyi sınırlayan sur duvarı hizasına kadar devem eden yangın tabakasının altında kiremit, tuğla ve beyaz kireç harcı parçalarından oluşan tabaka bulunmaktadır. Temel seviyesine kadar tahrip olmuş durumdaki dört köşeli mekânın güneydoğu cephesindeki alanda ilginç sayılabilecek kalıntılara ve küçük buluntulara rastlanmıştır. Bunun önünde çevresi kireç harçlı taş kalıntılarıyla kuşatılmış küçük bir alan ve bunun güneydoğu kenarına bitişen künklü bir su şebekesi bulunmuştur.

Çalışmalarda çarpık dikdörtgen mekânın kuzeydoğu kenarı ile sur duvarı arasında tuğla malzemeli bir kuruluşun kalıntıları ile karşılaşılmıştır. 1999 kazı mevsiminde çalışılan alanda ele geçirilen küçük buluntularda: tabakalaşmaya uygun olarak bol kiremit ve tuğla kırıklı, harç döküntülü tabakanın altında ele geçirilmiştir. Özellikle su kuruluşu kalıntısının önünde çok sayıda sağlam ve parçalar halinde turkuaz sırlı çini mozaik bulunmuştur. Bunların yanında tek tük sıraltı tekniğinde yıldız ve haçvari çini fragmanlarına rastlanmıştır. Bunların biraz ilerisinde lüster teknikli bir yıldız çini parçası da dikkati çekmiştir. Ayrıca kazılarda sırlı seramik, paslanarak deforme olmuş iki çivi, dairesel formda bir tuğla mozaik ve dairesel formlu pencere camına ait parçalar bulunmuştur.

KUBADABAD 2000 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

24 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen kazıya Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlık etmiştir. Bu yılki kazılarda küçük parçalar halinde çini ve çini mozaiği ile sırlı ve sırsız keramikler bulunmuştur. Açığa çıkarılan çinilerin sırları büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bunların üzerinde çift başlı kartal figürü olduğu anlaşılmaktadır.

KUBADABAD 2001 YILI KAZI ÇALIŞMALARI

15 Ağustos 2001'de başlanılan kazıya Prof. Dr. Rüçhan Arık başkanlık etmiştir. Küçük Saray'ın kuzeydoğu cephesi boyunca uzanan alandaki kazı sırasında zemin seviyesinin hemen altında ortalama 110 cm çapında bir ocak veya fırın kalıntısına rastlanmıştır. Üst kısımları mevcut olmayan kalıntının içinde kül atıkları tespit edilmiştir. Küçük Saray'ın kuzeydoğu tarafında eyvanın dışa açılan kapısının hemen önünde bir merdivene ait olması muhtemel temel kalıntısı belirlenmiştir. Ayrıca Küçük Saray'ın cephesinden düşmüş olan alçı, çini ve çini mozaik parçaları ele geçirilmiştir. Burada en ilgi çekici buluntu küçük fresk parçaları olmuştur.

Büyük Saray'da yapılan kazılar ise oldukça verimli sonuçlar vermiştir. Büyük Saray'ın avlusunun güneydoğu duvarına bitişik olarak bir hamamın kalıntıları açığa çıkarılmaya başlanmıştır. Büyük Saray'dan bir koridorla bu hamama ulaşılıyordu. Buradan çıkan büyük seramik boru çok ilgi görmüştür.

Hamamın suya ulaşımını sağlayan künklerin de bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Devrinde duvarların çinilerle kaplı olduğu sıcaklık mekânının bazı kısımlarında in situ olarak kalabilmiş levha çinilerden anlaşılmaktadır.

2001 yılı çalışmalarında mimarinin dışındaki buluntuların büyük bölümünü çini parçaları ve çini mozaikler teşkil edilmiştir. Bunlar arasında, Küçük Saray'ın kuzeydoğusunda bulunan, üzerlerinde yaldız izleri mevcut tek renk sırlı çini parçaları oldukça ilginçtir. Bunların yanı sıra kullanılmamış durumdaki iki adet kurşun mühür yapılan çalışmalarda bulunmuştur.




Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
SAMSAT KAZILARI
« Yanıtla #7 : 06 Nisan 2010, 17:32:33 »





SAMSAT KAZILARI


Atatürk Barajı'nın sularına gömülen Samsat antik kentindeki çalışmalar 1978 yılında başlamıştır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda Orta Tunç Çağı'na, Geç Hitit devrine tarihlenen buluntuların yanı sıra Selçuklu döneminden kalma figürlü lüsterler, bir tabak ve sırlı bir sehpa bulunmuştur. Adıyaman'a bağlı olan Samsat kazılarında bunlardan başka Selçuklu küpleri de bulunmuştur. Küpler, Doğu ve Güneydoğu kaynaklı olup karmaşık bir kültürün uzantısını temsil etmektedir. Küplerin tam parça formunda olanlarının tümü yumurta gövdeli, yuvarlak kaideli ve yüksek boyunlu eserlerdir. Çoğu astarsız olan örneklerde hamur kahverengi, kırmızı ve devetüyü renklidir. Basit kazıma ve baskı teknikleri kullanılarak yapıları eserlerin hemen hemen hepsi ortak form ve süsleme unsurlarına sahiptir. Ayrıca kazılarda emaye ve altın yaldız süslü lüks ince cam bardak ve kadeh fragmanları bulunmuştur.



Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
İNCİRHAN KAZILARI
« Yanıtla #8 : 06 Nisan 2010, 17:33:39 »




İNCİRHAN KAZILARI


Burdur'un Bucak ilçesi sınırlarında bulunan XIII. y.y. Selçuklu eserlerinden İncirhan kazılarından ilki 1975 yılında yapılmıştır. O zamanın müze müdürü Kayahan Dörtlük'ün Gölhisar ilçesi Ulupınar Köyü sınırları içinde Toprak Tepe tümülüsü olarak bilinen yerde yaptığı kazılar sonucu önemli mezar buluntuları ele geçirilmiştir.

1990 ve 2000'li yıllar arasında ise 3 sezon olarak Burdur Müzesi'nin katılımı ve Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal'ın bilimsel başkanlığında yapılmıştır. Kazılar sonucunda İncirhan'ın avlu bölümü açığa çıkartılmıştır. Ahır bölümünün hemen hemen ayakta olduğu hanın ve bugün ayakta olmayan ve toprak altında bulunan avlusunun büyük bölümü ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca II.Gıyaseddin Keyhüsrev bin Alaeddin Keykubad zamanında yapılan bu hanın 100 m yakınındaki su kaynağı üzerinde hamam veya çamaşırhane olabileceği düşünülen yapı kalıntıları ve çeşme bulunmuştur. Çok tahrip olmuş yapının bir kısmı ile suyu da azalmış olan bu çeşmenin bugün suyu akar durumdadır.




Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ-KAZILAR
« Yanıtla #9 : 06 Nisan 2010, 17:35:52 »


KAYNAKÇA

ARIK, Rüçhan; Kubadabad, Selçuklu Saray ve Çinileri, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2000.
DOĞAN, Kuban; Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı , YKY, İstanbul, 2002.
Müze Kurtarma Kazıları Semineri
Kazı Sonuçları Toplantısı
Araştırma Sonuçları Toplantısı
Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu
Türk Arkeoloji Dergisi

Kaynak: anadoluselcuklumimarisi.com
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana