Gönderen Konu: Bit pazarındaki köşk kapısının şair ressamı: Burhan Uygur  (Okunma sayısı 6856 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül



Bit pazarındaki köşk kapısının şair ressamı: Burhan Uygur

“Bir masanın üzerinde bir bardak, yanında bir çiçek bile içinde insan figürü olan bir resim kadar beni cezbeder, alıp başka taraflara uçurur. Hepsinde aynı tatlı acıyı çekerim, aynı tatlı zevki tadarım. Yeter ki seveyim.”

Hiç iki kanatlı kocaman bir konak kapısına da resim yapılır mı, yapılsa bile buna “nadide bir sanat eseri” denir mi diye sormayın. Yani “ressamlar sadece tuvaller üzerinde çalışır, bundan başkasına da ‘sanat eseri’ demek olanaksız” diyorsanız, sizi büyük bir keyifle reddedelim: Hayır efendim, modern Türk sanatının ayrıksı ressamlarından Burhan Uygur, hiç de tuvallerle yetinmemiş, ahşap kapılar üzerine öyle eserler yaratmış ki dünya çapında ödüller almış.



1950’de Tirebolu’da doğan Burhan Uygur 1961-1969 yılları arasında Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyelerinde öğrenim görür. Soyut resmin önemini yitirmeye başladığı, toplumcu akımın öne çıktığı dönemlerde Burhan Uygur düşsel, şiirsel, figüratif çalışmalarıyla ana akımın dışında durarak da yeteneğini fark ettirir. 1968’de Çağdaş Ressamlar Cemiyeti Yılın Genç Sanatçısı Jüri Özel Ödülü’nü alır. Özgün üslubuyla dikkat çeken Uygur 1970 yılında Avusturya hükümetinin bursuyla Salzburg Yaz Akademisi’ne katılır. Hollandalı ressam Corneille’le beraber çalışır, sokak sergileri açarlar.

Tablolarında hemen hemen her rengi, kullanan Uygur renklere fazla bel bağlamadığını, sadece belli bir rengin onu kullanan sanatçının “duygularını bağıra bağıra ifade ettiğini” belirtir. O anki ruh haline göre değişir kullanacağı renk ama bu bir savrukluk olmamalıdır: “Herkes dilediği rengi kullanır ama iyi ama kötü. Ne var ki bir ressam kullandığı rengin hakkını vermeden tuvalin başından ayrılmaz. Bence resim, bir yerde rengin hakkını vermektir.” Düşlerin, sanrıların, iç dünyaların ressamı Uygur için beyaz umudu simgeler, “Beyaz Şapkalı Çocuk” tablosu iç karartıcı gerçeğin reddi, umudun direnişidir. Hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu, Uygur’un kullandığı beyaz tonu sadece Matisse’de gördüğünü iddia etse de Uygur belli bir rengin ressamı değil kısaca. Örneğin mavi, yeşil, kırmızı gibi karşıt renkleri ve yaldızları bir araya getirebilen ya da lekelere resminde büyük yer veren Uygur’un son dönem eserlerinde kırmızı ton hakim.



Uygur, akademiden gelen bir ressam olmasına rağmen teorik bilgi onu sınırlamaz. Üzerinde resim yapacağı malzemeyi seçmek için sürekli bir arayış halindedir, onun için konu kadar malzemesi de önemlidir. Kapılar, sandıklar, taşlar üzerinde çalışır. 1987’de bit pazarından aldığı bir köşk kapısı üzerinde çalışmaya başlar Uygur. Yeşilköylü Hristo adlı bir ustanın yaptığı iki kanatlı kocaman bir köşk kapısıdır bu. Uygur’un “Kapı” adlı eserini, eşi Vesile Uygur’un tabiriyle “kapının üzerine tüneyip ufak ufak boyayarak” bitirmesi bir yıl sürer. Dansözler, ayı oynatıcıları, martılar, melekler Kapı’nın üzerinde yer alan figürlerdir. Süreklilik kavramını sorgulayan Uygur düşlerin iç içe geçtiği, ölümle yaşamın burun buruna durduğu bir evren yaratır. Halen İstanbul Modern’de sergilenen Kapı’nın düşündürücü de bir serüveni var, aktaralım: Bir ev alabilmek için Erol Aksoy’a satılan Kapı'nın, ikinci defa el değiştireceği müzayedede eşi Vesile Uygur hüngür hüngür ağlamış, tek dileği değer bilen birinin eline geçmesiymiş, sanıyoruz dileği gerçek oldu.



Konu seçiminde de malzeme ve renklerde olduğu gibi katı bir kısıtlamaya gitmez. Genellikle ezik, kıyıda köşede kalmış, kaybetmiş, kendi talihsiz yaşamları içine bırakılmış insanların acıları, hüzünleri, yalnızlık, terkedilmişlik duyguları ama yaşam koşulları içinde ümitlerini yitirmeden ilerlemelerinden etkilenir. Tüm bunları imgeleminde yeniden canlandırarak resimlerine aktarır. Manzara ve doğa yerine, insanların acılarını, düşlerini, umutlarını resmeder. Onun için aslolan insana dair ayrıntıları yakalamak ve sevebilmek.

Bir Burhan Uygur yazısında Can Yücel’den bahsetmemek olmaz. İki aykırı sanatçının ölü bir sokak kedisine cenaze töreni düzenlemekten tutun da rakı sofralarında kendilerini masa altlarına atacak kadar samimi arkadaşları var. Burhan Uygur, Can Yücel için bir portre çalışması yapmış, Yücel de Uygur için bir yiğitleme yazmış: “Bu herif karnabahar değil/ Karnı güneş / Bu herif ressam”. Şiirle ilişkisi bu arkadaşlıkla bitmiyor; 1980’lerde yine Can Yücel’in “Rengahenk”, Ahmet Oktay’ın “Sürgün” ve Günseli İnal’ın “Sulara Gömülü Çağrı” kitaplarını resimlemiş.

Sıra dışı kimliğini sadece sanatında değil yaşamında da göstermiş Burhan Uygur; satılan tablolarını satıldıkları evlerde gecenin bir vakti de olsa görmeye gider kontrol eder, yerini beğenmezse değiştirirmiş. Eserlerini çocukları gibi benimseyen bir ressamın tablolarından ayrılması ne denli zor oluyor! Bohem ve sıra dışı yaşantısına rağmen Uygur, sanatına büyük bir aşk ve disiplinle bağlıdır.



Bir sanatçıyı en mutlu edecek şey, değerinin yaşadığı dönemde anlaşılmasıdır herhalde. Burhan Uygur da bu açıdan çok şanslı bir ressam; eserleri sadece ölümünün ardından değil, yaşamı süresince de oldukça satılmış. Her an her yerde yanında taşıdığı, resimlerini yaptığı defterini Erol Simavi’ye satan Uygur, bu parayla Üsküdar’da ailesiyle oturduğu evi satın almış. 1986 yılı ocak ayında 2. Uluslararası Asya-Avrupa Sanat Bienali’ne katılım konusunda 31 sanat yazarı, eleştirmen ve galericinin katıldığı ankette 19 oy Uygur’dan yana kullanılmış, böylece de haliyle en yüksek puanı alan ressam olmuş; bienalde de ikincilik ödülünü kazanmış.

Eserlerinde süreklilik kavramının sorgulanması, yaşam-ölüm zıtlığının karşılaştırılmasıyla somutlaşır. Uygur’un resimleri izleyicisi için mistik bir dünyanın kapılarını açar. Geçmiş, bugün ve gelecek kavramlarını kullanır, zaman sürekliliği kesintiye uğramayan tek kavramdır. Düşler de bu zamansal ilerleme içinde akar tablolarına.

1989 yılında beyin kanaması geçirdikten sonra kendine gelir gelmez boya ve kâğıt istemiştir. Bu onun için resmin ne denli önemli ve hayatının vazgeçilmezi olduğunu gösterir. Ne yazık ki 1992 yılının nisan ayında direksiyon başında geçirdiği beyin kanaması nedeniyle yaşamını yitirir.


alıntıdır..
« Son Düzenleme: 26 Temmuz 2008, 15:33:51 Gönderen: Atelier »

Çevrimdışı Fîģũ®âtĩƒ

  • :)
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.203
  • Karizma Puanı: 1637
tesekkurler bengulcum  560a

Çevrimdışı tanerbey

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 2.990
  • Karizma Puanı: 1330
Burhan Uygur'u ben göndermek istiyordum. Benden önce davrandınız Bengül hocam. +1 engelden sonra. Çok teşekkürler.

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül
Olsun taner hocam, değişik bilgiler varsa sizde gönderin bence.. ilginize çok teşekkür ederim  110b

Çevrimdışı aslîgibi

  • aslî
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 2.304
  • Karizma Puanı: 993
    • asligibi
Bengbengggg hızına yetişemiyorumm, ellerine sağlık  560a 560a 560a +1 diyeceğim ama sistem izin vermeyecek... Ben aklıma geldikçe karizmaları yağdıracağım canım  560a 560a 560a