Gönderen Konu: Belgesel Sinema  (Okunma sayısı 3173 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Belgesel Sinema
« : 04 Eylül 2007, 23:51:45 »

Belgesel Sinema


Fransızların gezi filmleri için kullandığı “documentaire” terimine İngiliz John Grierson ile birlikte bambaşka anlamlar yüklenmeye başlanıyordu. Grierson 1926 yılında bir gazetede yayınladığı bir eleştiri ile birlikte bu terimi değişik bir anlamda kullanmaya başlıyordu. Flaherty’ nin güney Denizleri’nde çektiği Moana’yı değerlendiren Grierson belgesel kavramını ilk o yazısında gündeme getiriyordu. 1930’ ların başında sinema sanatında çok tartışmalara yol açan terim günümüzde bile kesin bir tanıma ulaşabilmiş değildir.
Sinemada belgesel türü bir anda ortaya çıkmamış olmakla birlikte oluşumu için zaman gerekmiştir. Belgesel Sinemanın örnekleri Grierson’un çalışmalarında önceye dayanır. Sovyetler Birliği’ nde Einsenstein, Dziga Vertov, Fransa’ da Jean Epstein, Vavalcanti, Grierson’ dan daha önce belgesel türde özgün yapıtlar vermiştir. Belgesel film tarihine bakıldığı zaman, Sovyet Rusya ve Nazi Almanya'sı örneklerinde görüldüğü gibi, belgesel yapımlar, toplumsal gerçekleri halka ileten masum yapımlar olmaktan çok ötede, doğrudan propaganda aracı olarak kullanılmışlardır.
Belgeselin ülkelerdeki gelişimini izlerken, ülkelerin siyasi tarihleriyle paralellik göze çarpar. Belgeselci için esas olan, elindeki aracı insani ve toplumsal sorumluluklar çerçevesinde kullanmak olmalıdır.
Belgesel sinemanın özellikle savaş dönemlerindeki örnekleri, propaganda amaçlıydı. Dziga Vertov' un “sinema –göz” anlayışıyla çektiği belgeseller; genel anlamda Sovyetler Birliğinde sosyalizm, komünizmi anlatmayı hedefliyordu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Nazi Almanya’sında Leni Reifenstahl’ın Hitler’in isteği üzerine yaptığı belgesel nitelikli propaganda filmleri önemlidir. Mussolini İtalya'sında da faşizmi yücelten belgeseller yapılmıştır.
İngiliz Belgesel ekolünün kurucusu olan John Grierson, halkın eğitilmesi alanında pratik bilgilendirme yolu olarak belgeselden yararlanmak gerektiğini savundu.Bu yöntemle Grierson, sokaktaki insana içinde yaşadığı toplumu ve kendisini ilgilendiren konularda bilgi vermeyi, böylece hızlı toplumsal değişimin yarattığı kargaşayı ortadan kaldırmayı, insanları izleyici konumundan kurtarmayı amaçladı.
Grierson da Sovyet ve Alman belgeselciler gibi, belgeseli bir propaganda aracı olarak gördü. Kiliselerin ve okulların ellerinden kaçırdığı insanları, belgesellerin bir ölçüde yakalayabileceğini savundu.
Grierson’un öncülüğünde, İngiliz sinema okulu belgesellerinde propaganda yanında estetik kaygı da önemsendi. Fakat İngiliz sinema okulunda gerçekçilik ve toplumsallık ön planda gelir. Bu görüşteki belgeselcilerden Paul Rotha, doğaya yönelmiş belgesel anlayışından çok toplumu etkileyecek bir filmciliği tercih ettiğini söyler.
Belgeselde kamera, Flaherty ile doğal ve pastoral olana, Vertov ile güncel ve aktüel olana, Grierson ile toplumsal olana yöneldi.
1920lerde Fransa'da kent ve kır yaşamından kaynaklanan senfonik belgeseller yapıldı. Joris Ivens bu tarzda belgeseller yapmıştır.Bu belgesellerde insanlardan ve kentlerden yola çıkarak,toplumun çelişkileri, karmaşıklıkları ve dinamikleri işlenir. Roberto Cavalcanti’ nin 1926'da 4 haftalık bir çalışmayla gerçekleştirdiği “Rien que les heures” de Paris'de yaşanan sıradan bir gün anlatılır. Walter Ruttmann 1926-1927 yılında 18 aylık çalışmayla “Berlin- Bir Şehrin Senfonisini” gerçekleştirdi. Joris Ivens, “insanı” ön planda kullandı. Televizyon bir gösterim alanı olarak ve finansman alanında olanak sağladı.
Televizyon belgeselciliği, özellikle 1950'li yıllarda 2. Dünya Savaşı belgeselleriyle yaşamıştır. Televizyonlar eğitim önceliklerinin yerini ticari yapıya verince, belgeseller de değişti. Bu durumdan olumsuz etkilendi. Ticari değerler, “gerçeğin yaratıcı yorumlanması” temel kabulünün önüne geçti.
1960lı yılların başında Fransa, ABD, İngiltere ve Kanada’da belgeselciler üç akım çevresinde toplandılar: Fransa’da Cinema Verite, ABD ve Kanada’da “Dolaysız Sinema”, İngiltere’de “Özgür Sinema”. Bu akımlar gerçeği kendi dramatik yapısı içinde ele alan, stüdyo, oyuncu ve öykü üçlemesinden uzaklaşmayı ilke edinmişlerdir.
“Özgür Sinema” daha sonra ABD' de New York Okulu'nu da etkilemiştir. Sovyetlerde 1920'lerin Kino - Pravdası, 1960' larda Fransa’da Cinema Verite olarak gündeme gelir.
Türkiye’de belgesel propaganda amacıyla yapılan bir filmle başladı. “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı”, 1914'te Fuat Uzkınay tarafından gerçekleştirildi. 1990'ın ticari ortamında belgeseller de kendilerine yer bulabilmek için farklılaşmışlardır. Belgeselin temel kabulü olan insani ve toplumsal sorumluluklar, eğlendirici olma ve rating çabalarının yanında ikinci plana düşmüştür. Türkiye’de belgesel sinemacılar, 1997 yılında bir araya gelerek, bu türü geliştirmek, çalışmalarında birbirlerine destek olmak, sahip oldukları bilgi birikimini ve bakış açılarını birbirlerine aktarmak, Türk belgesel filmlerinin dışarıya açılabilmesi için gerekli bilgi birikimini ve teknik birikimi sağlamak amacıyla BSB (Belgesel Sinemacılar Birliği)'ni kurdular.
BSB Platformu belgeselcileri bir araya getirerek Türk belgeselciliğinin karşılaştığı sorunlara çözüm bulunmasını amaçlar. Pek çok açıdan geleceklerine umutsuzca bakan belgeselcilerimiz için bu gelişme umut vericidir. Belgeseller ticari açıdan çok fazla getirisi olan bir tür değildir. Ancak toplumsal işlevleri ve etki alanlarının güçlü oluşu nedeniyle piyasanın eğlenceye yönelik kurallarına yenik düşmemek için kurum ve kuruluşların desteğiyle ayakta durmalıdır. Ancak ülkemizde belgesellerin önemi yeterince anlaşılamamış, kurumların verdiği destek genellikle kendi düşünsel yapılarının çerçeveleriyle sınırlanmış, kısmen kendi reklamlarını yapacak ya da propagandalarını içermesi beklenen çalışmalara yönelik olmuştur. Devletin belgesel filmciliğe yaklaşımı da benzerdir. Oysa Türk belgeselcilerinin başarılı çalışmalar yapabilmeleri için özgür çalışma ortamı yaratılmasına bağlıdır. Belgeseli Türkiye’de kitleselleştiren TRT ancak yasal değişikliklerle idari ve mali özelliğine gerçek anlamda kavuşunca TRT belgeselcileri birikimlerini özgürce kullanabileceklerdir. Öte yandan Türk belgeseli üzerindeki bir başka olumsuz etki de gerek finansman aşamasında gerekse denetim aşamasında filmler üzerinde yetkilerini kullanan kişilerin belgesel filmcilik konusuna uzak oluşudur. Filmlerin yapımına ve gösterimine karar verecek yetkililer çoğunlukla bürokratlardır. Aslında belgesel film her zaman izleyici bulabilir. Çünkü eğlence sektörünün kof programlarının yanında yaratıcı yorumlarla tekrar ele alınmış gerçeklik her zaman ilgi çekicidir.


Belgesel Sinema Çeşitleri
Haber Belgeseli
Haber niteliğindeki bir olayın, sade ve olayın gelişim safhalarını değiştirmeden direk olarak verildiği belgesellerdir. Günlük olaylardan kaynaklanan belgelerin derlenerek derinlemesine bahsi geçen konunun araştırılması ve ilgili belgelerin kaynak olarak ispatlanmasından yola çıkılarak hazırlanır. Sonuç seyirciye bırakılır, yorum yapılamaz. Geleceğe yönelik varsayımlara da dikkat edilerek hazırlanır.
Gezi Belgeseli
Güncel olayların geçtiği veya genellikle dünya üzerindeki fazla bilinmeyen bölgelerin tanıtımını yapan filmler gezi belgeselidir. Belgesel filmlerin önemli bir dalıdır. Bahsi geçen bölgenin tam anlamıyla belgelenmesi ilkesine dayanır. Bu nedenle konunun derinlemesine araştırılması ve göstermek yerine ne olduğunu anlatmak ilkesinin uygulanması gerekir.
Toplumsal Belgesel
Toplum yaşamı ve geleceğiyle ilgili sorunları tam bir sorumluluk bilinci içinde, yorum yapmadan ortaya koyan belgesel film türüdür. Toplumsal davranışların, eylemlerin ardındaki gerçekleri yasal sınırlar içerisinde araştırarak, bu araştırmanın sonuçlarını belgelerle anlatma şeklidir. Yüzeysel veya bölgesel tepkiler konu olarak işlenirken, sanki bizim de veya sizinde başınıza gelebilir şeklinde düşsel bir etki katılabilir. Karşılaştırma yapılabilir.
Araştırma Belgeseli
Araştırmanın konusunu, araştırmacının ilgilendiği konuyu film aracılığıyla açık seçik bir yaklaşımla sergilemeye çalıştığı, sanatsal yönü önem taşımayan, yalın ve dolaysız belgesel film türüdür. Bu belgesel film türünün en önde gelen özellikleri kurgunun kullanılması, renkli çekimin önem kazanması, yavaşlatılmış ve hızlandırılmış devinimlerin kullanılması ve alıcıyla elde edilecek görüntünün anlaşılır olmasıdır.
Bilimsel Belgesel
Genellikle bilimsel araştırma ve bulguların sonuçlarını önceden tasarlanmış bir biçimde örneklendirerek anlaşılması kolay durumda ortaya koyan belgesel türüdür.
Tarih Belgeseli
Tarih belgeselinde tarih içerisindeki gerçeklerin doğruluğu ve anlamı önem kazanmaktadır. Tarih belgesel filmlerinin amacı, tarihi gerçekleri doğruya uygun bir biçimde yansıtarak değişik toplumların dününü aydınlatarak bugün ve gelecek için alınması gereken kimi önlemlerle ilgili bir takım sonuçlar çıkarmaktadır.
Propaganda Belgeseli
Birey yada toplulukların belli bir görüş ya da amaç doğrultusunda etkilenebilecekleri biçimde bilgilendirilmesi olarak niteleyebileceğimiz propaganda zamanla belgesel sinemanın temel amaçlarından biri olmuştur. Genel olarak tanıtma, bilgilendirme, eğitim ve amaçlanan doğrultuda etkileme niteliklerinin içeren propaganda belgeselleri geçmişte de görüldüğü gibi günümüzde de belgesellerin önemli bir türü olmaktadır.
Derleme Belgesel
Önceden yaşanmış olaylarla ilgili elde bulunan belge ve filmlerin kurgu yardımıyla yeniden düzenlenerek değişik bir anlayış içerisinde sunulmasıyla ortaya çıkan belgesel film türüdür. Önceden çekilmiş belge filmlerinin ve kurgunun önem kazandığı derleme belgeselleri, belgesel filmcilerin kendi yaşadığı çağdan daha eski olayları, konu ve sorunları izleyicilere kendi anlayışıyla iletmek amacıyla ortaya çıkar.
Arkeoloji Belgeseli
Bilimsel araştırma belgeseli konusuna giren ve arkeoloji konusunu ele alan belgesel türüdür. Günümüzde yaşamayan bir kültürden veya nesli tükenmiş bir canlıdan arta kalan belgelerden yararlanılarak, bilisel araştırma belgeselinin kullandığı metotlara dayanarak hazırlanır. Gerektiğinde animasyonlar kullanılır.
Spor Belgeseli
Bir spor dalının belgelere dayanan tarihsel gelişimini konu alan filmlere spor belgeseli denebilir. Bu belgesel türünde amaç spor dalının tanıtımını yaparken, kuralları, çeşitleri ve turnuvaların özellikleri hakkında bilgi vermeye kadar geniş bir yelpazeyi konu alır. Bir sporcunun yaşam biyografisi spor belgeseli sayılmasa da, sporcunun bir turnuvaya hazırlık safhaları ve turnuva görüntüleri veya sporcu hakkındaki belgeler, röportajlar spor belgeselinin konusudur

BELGESEL SİNEMA EĞİTİMİ VE BELGESEL SİNEMA İLE EĞİTİM - Bülent VardarBelgesel sinema, sinemanın bulunuşuyla eşit bir yaşa sahiptir. Bu yargı sinemanın aynı zamanda “belge-sel” olarak başladığını vurguluyor. Her ne kadar ilk çekilmiş belge film görüntüleri, örneğin: Lumiere kardeşlerin “Bir Bebeğin Mama Yiyişi”, “Bir Trenin Gara Girişi”, Lumiere Fabrikalarından İşçilerin Çıkışı” gibi filmlerini, belgesel sinema olarak tanımlamak zor olsa da, en azından belgesel sinemanın temel malzemeleri olan belgeleri oluştururlar. O halde öncelikle belgesel sinemayı tanımlamak gerekir mi? Eğer sinema sanatsa ve belgesel sinema da bu sanatın dünya çapında kabul gören önemli bir türünü oluşturuyorsa, bence İngiliz Belge Film Okulunun kurucusu John Grierson’un tanımı bu işi layıkıyla yerine getiriyor: “gerçeğin yaratıcı bir şekilde yorumu”. O halde belgesel sinemanın anahtar sözcükleri gerçek ve yaratıcılıktır. Bu kavramları sarmalayan diğer iki alt başlık ise etik ve estetik; yani gerçeğe ne kadar doğru olarak yaklaşılacak ve gerçek ne kadar etkili olacak şekilde işlenecektir. Bu kavramlara noktayı koyan ise yorum, yani mesajdır.
Belgesel sinema eğitimi hakkında bazı argümanlar ileri sürüp, tartışma ortamı oluşturmadan önce, bir konuya açıklık getirmede fayda olduğunu düşünüyorum. Eğitim açısından belgesel sinemaya yaklaşırken, sinema eğitiminin önceliğinden bahsetmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Diğer bir deyişle belgesel sinemayı, genel anlamda sinema eğitiminin dışında düşünmemek gerekiyor.
Genel bir tanımlamadan sonra Türkiye’de akademik bağlamda sinema eğitiminin geçmişine bakacak olursak, önceleri A.Ü.Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bağlı Tiyatro bölümünde ve bugünkü Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin başlangıcını oluşturan S.B.F.Basın-Yayın Yüksek Okulu’nda ders olarak sinemanın okutuldu-ğundan bahsedebiliriz. Sinema eğitiminin doğrudan yapılmaya başlamasının hazırlıklarını Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlı Sinema-TV Enstitüsü, Anadolu Üniversitesi ve Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi başlatmışlardır. Akabinde de hem bu iki üniversite de, hem de Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sanat amaçlı sinema-TV eğitimi başlatılmıştır. 1983 yılında ise, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine bağlı olarak bir Sinema-TV Bölümü daha kurulmuştur. Bu gün ise sayısı yirmiyi geçen İletişim Fakülteleri’nin neredeyse hepsinde ve sayısı otuzlara yaklaşan Güzel Sanatlar Fakülteleri’nin dört tanesinde sinema ve televizyon eğitimi bilimsel veya sanatsal bir bazda (dolaylı veya direk olarak) verilmektedir. Sinemanın bir sanat dalı olarak ve aynı zamanda bilimsel bir yaklaşımla ele alınmasının eğitimi, ülkemizde yaklaşık yirmibeş yıllık bir geçmişi geride bırakmıştır.
Bugünkü çerçeve içinde Türkiye’de, konumuzu oluşturan belgesel sinema eğitimi, bıranş olarak değil ders olarak verilmektedir. Bu derslerin neredeyse hepsi de İletişim Fakültelerinin Radyo-TV-Sinema bölümlerinde toplanmıştır. Bu üniversitelerin ve fakültelerin başlıcaları, Anadolu, Ege, Galatasaray, İstanbul, Marmara, Maltepe ve Yeditepe İletişim Fakülteleridir. Bu bir çelişki olarak görülebilir. Çünkü uygulamanın öne çıktığı bir eğitim, öncelikle Güzel Sanatlar Fakültelerinin Sinema-TV Bölümlerinde verilmektedir. Güzel Sanatlar Fakültelerine bağlı sinema sanatı eğitimi veren bölümlerde, ayrıca bir belgesel sinema dersi verilmemesine karşın, eğitimin içinde belgesel sinemanın yaklaşımı geniş olarak ele alınmaktadır. Günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi kredili sisteme geçtikten sonra, Fakültenin Sinema-TV Bölümü, belgesel sinemayı ders programına almıştır. Ayrıca öğrencilerin sınıf geçme ve okul bitirme projelerinin neredeyse yarısını belgesel filmler oluşturmaktadır.
Belgesel sinemaya ilişkin eğitim, ülkemiz dışında Almanya’da Münih Film Akademisi’nde ve İngiltere’de Ulusal Film Televizyon Okulu’nda, ayrıca ABD’nin bazı okullarında özellikle ayrı bir kurs olarak ele alınmaktadır. İngiltere Ulusal Film Televizyon Okulunda sinemayla ilgili pek çok kursdan biri de belgesel yönetimi bölümüdür. İki yıllık eğitim süresinde, belgeseli oluşturan unsurlar üzerinde durulmaktadır. Bu okulun amacı film yapım pratiğinde öğrenciye ustalık kazandırmayı amaçlarken, belgeselin ana meseleleri olan estetiği ele alma, biçim ve etiğe saygı gibi konular süre giden tartışmalarla değerlendirilmektedir. Bu kurs içinde kamera, ses, montaj teknikleri, müzik gibi konular öğrencilerin işbirliği içinde çalışmalarıyla kendilerine belletilmektedir. Öğrenciler, uygulamalı projelerle araştırmacı ve yapım yönetmeni deneyimi kazanırlar. Bu bahsedilenlerle ilgili hazır hale geldiklerinde, endüstriye girerek serbest olarak yapımcı/yönetmen olarak çalışmaya başlayabilirler, işlerini gerçekleştirerek onları satabilirler. Okul kendileri için ideal öğrenciyi, güçlü bir sosyal duyarlığa sahip ve duyarlığı bireysel öykülere dönüştürebilecek tutkuyla birleştiren kişiler olarak kabul etmektedir. Okulun belgesel alanındaki öğrenci profili geniş çeşitlilikte bir “background”a sahip fakat genellikle önceki çalışmaları deneysel film yapımı olan öğrencilerden oluşmaktadır.
Ülkemizde de olduğu gibi, Avrupa ve Amerika’da da, sinema ve TV dünyası oldukça cazip görünen bir ilgi alanını oluşturmaktadır. Sinema dünyasına girmek, Berlin Film Akademisi Müdür Yardımcısı Marin Martschweski’nin geçtiğimiz yıllarda İstanbul Goethe Enstitüsü’nde, Marmara Üniversitesi Sinema-TV Bölümü ile Berlin Film Akademisinin ortak düzenlediği toplantıda belirttiği gibi oldukça zordur. “Gerek konvansiyonel sinema açısından, gerekse de belgesel sinema açısından da sinema okulları, sinema eğitimi almak, aynı zamanda bu alana girebilmek için bir tramplen oluşturmaktadır”. Tramplenin işlevini yerine getirebilmesi, bu eğitimi alacak öğrencilerin bilinçli bir tercihte bulunmalarına ve doğru seçilmelerine de bağlıdır.
Türkiye’de sinema eğitiminin yirmi beş yılı geride bıraktığını daha önce de vurgulamıştık. Fakat bununla birlikte, henüz belgesel film alanında her hangi bir Güzel Sanatlar Fakültesinin Sinema Bölümünde bir Belgesel Sinema Sanat Dalı veya herhangi bir İletişim Fakültesinde bir Belgesel Sinema Bilim Dalı kurulmamıştır. Bu yaklaşım onay görmeyebilir. Belgeselin, sinema içinde bir yaklaşım şekli (sinemanın kendisi) olduğu, ondan ayrı bir şeymiş gibi ele alınmasının gerekli olmadığı ileri sürülebilir. O halde verilecek yanıt, mevcut koşullar içinde belgesel sinemayla ilgili eğitimin nasıl verildiği yönünde olmalıdır. Bu gün üniversitelerimizde belgesel sinema eğitimi, kendisiyle ilgili ders başlıkları altında ele alınmaktadır. Bu bağlamda ise belgeselin ortaya çıkışına ilişkin kronolojik bir tarihsel yaklaşımın ötesinde, diğer yandan belgeseli kurmacadan ayıran unsurların üstünde durulmaktadır. Ayrıca, belgeseli oluşturma açısından rehber unsurların teknik ve içerik olarak tanımlamaları yapılır. Teknik açıdan bakıldığında, kamera ve ışık, ses ve müzik kullanımı üzerinde durulur. Bu aşamada bu ögelerin estetik bağlamda yarattığı etkiden ziyade, bir belgesel filmi oluşturma açısından doğru kullanılmalarına ilişkin yöntemlerden bahsedilebilir. Bu süreçteki en önemli dezavantajlardan biri, bazı üniversitelerimizdeki yetersiz donanım ve çoğundaki uygulama eksikliğinden kaynaklanır. O halde şöyle bir yargıda bulunmak sanırım çok yanlış olmayacaktır. Ülkemiz üniversitelerinde belgesel sinema eğitimi haftada iki veya üç saatlik derslerle genel olarak teorik düzeyde yapılmaktadır. Diğer yandan belgeselin en önemli aşamalarından olan araştırma sürecinden bahsedilmektedir. Ama uygulama eksikliği bence belgeselin en önemli aşamalarından olan gözlem aşamasının yerleşmesine katkıda bulunamaz. Şüphesiz bir film yapıtının ilk aşaması yazılı bir tekstir. Tekst belgesel film için de gereklidir. Ama kurmaca bir filmdeki gibi belirleyici olmayabilir. O halde belgesel film için önemli olan süreçler, araştırma ve gözlem (yaşantı paylaşımı)dir. Söz konusu iki aşamada, zahmetli ve duruma göre daha fazla para harcamayı gerektirmektedir.
Araştırma yapmaya daha az yatkın olan günümüz öğrenci kuşağında, son birkaç yıldır ara sınıf projesi ve diploma projesi olarak giderek belgeselden uzaklaşma eğilimi belirmektedir. Hatta daha trajik olan bir şey ise, kayda değer bir proje oluşturamayan bazı öğrencilerin belgesel sinemayı proje olarak seçmeleridir. Şüphesiz sonuçta oldukça yetersiz, derdini anlatamayan ve gereksiz yere uzamış pek çok “belge film” ortaya çıkmaktadır. Eğer üniversitelerimizin Sinema-TV bölümlerinin gelecekte belgesel sinema yapmaya istekli ve yetenekli kişileri yetiştirmede bir kaynak olduğunu düşünüyorsak, o zaman belgesel sinema eğitimine daha önem vermeliyiz; en azından bir branş eğitimi olarak da sürdürülmesi yönünde adımları atmalıyız. Çünkü belgesel sinema bir toplumun belleği, bu günden yarına nelerin kaldığının da envanteridir. Belgesel film toplumun bilinçaltıdır; ortak hafızamızdır. Bu çerçevede bence önemli olan diğer bir nokta ise, belgesel sinema eğitimini sadece üniversitelerin eğitimi içinde düşünmekten öte, orta öğretim kurumlarında da seçmeli veya zorunlu ders olarak verilebilmesini sağlamaktır. Yazımızın başlığını oluşturan belgesel sinema ile eğitim bu bağlamda önemli işlevler yüklenebilir. Yetişmekte olan genç nesillere görsel ve işitsel algılamanın gücünü kullanarak pek çok yararlı alanda bilgiler aktarılabilir.
Belgesel sinema, bilgilendirme ve eğitici olma yönünde eğilimleri daha fazla içerir. Bu eğilimler kitlesel tüketimi amaç edinmiş kitle iletişim araçlarında (bu tüketimin illa meta tüketimi olması gerekmemektedir; günümüzde metalaştırılma hızı artan kültürel tüketim de bu tüketimin bir boyutunu oluşturmaktadır) günümüzün yer değiştirmiş değerler ortamında sıkıcı, ilgi çekmeyici bulunabilir. Ama belgesel sinemayla, daha önce de vurguladığımız gibi yetişmekte olan kuşakların bilgilendirilmesi yönünde ve görüntünün belgelerini kullanarak geçmişimize ilişkin geleceğe yönelik önemli bir bellek oluşturabiliriz. Belleksiz toplumlar, belleğini kaybetmiş insanlara benzerler. Bu durumda böyle toplumlar ve kişiler için geçmiş ve gelecek kavramı karışmıştır. Bu anlamda belgelemek ve belgeleri geleceğe bırakmak çok önemlidir. Belgesel sinema ayrıca sözlü tarih yaratma işlevini de yerine getirmede çok önemli bir araçtır. Belgesel sinemanın da kullandığı bilgi elde etme yöntemlerinden biri olan sözlü tarih, aynı zamanda sanat ve bilim arasında bir köprü işlevini yüklenir. Aynı zamanda, Tarih, Sosyoloji ve Antropoloji gibi çok önemli sosyal bilim dalları da kendi araştırmalarında sözlü tarih yönteminden faydalanmaktadırlar. Özellikle tarih bilimi için araştırma aşamasında bu yöntemin kullanılması nesnellik açısından belirleyici, başat giden bir yöntem değildir. Ama diğer yandan sadece canlı tanıklıkla bilgiye ulaşabilmenin zorunlu olduğu durumlar içinse bir gerekliliğe dönüşebilir. Sosyoloji biliminin sözlü tarih yönteminde daha çok ses kaydını tercih etmesi, Antropolojinin ise hem ses kaydı, hem de antropolojik film diyebileceğimiz görsel belgeleri araştırma sürecinde kullanması, görsel bir anlatım dilinin gerçeğe salt sanatın penceresi açısından yaklaşmayı değil, aynı zamanda bilimin de işine yarayabilecek bir işleve dönüşmesine neden olur. Bu bağlamda gene yazımızın başlığında vurguladığımız belgesel sinema ile eğitim kavramının sınırlarının ve gücünün oldukça geniş bir yelpezade karşımıza çıkabileceği görülmektedir.
Belgesel sinemayla ilgili yapılan toplantılara çağrılan belgesel film temsilcileri, genellikle kendilerinin de kabul ettiği gibi toplantıları bir ağlama duvarına dönüştürmektedirler. Günümüzde belgesel sinemanın yeterince ilgi görmediği, cılız desteklerle programlardan kaldırılmadığı, en seyredilmeyecek saatlere konulduğu bir gerçektir. Hatta belgesel yapımcısı Sayın Nebil Özgentürk bir paneldeki konuşmasında, artık TV oskarları gibi ödül seremonilerinde bile belgeselin kategori dışı kaldığından bahsetmiştir. Bu oluşum bir bakıma doğal görünmektedir. Çünkü günümüz dünyasına hakim olan yeni dünya düzeni ve küreselleşme gibi kavramlar, ulus devletlerin egemenliğine son verirken çok uluslu şirketlerin egemenliğinin yükselmesine katkı oluşturmaktadır. Yakın geçmişte Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ülkesinin bir özel şirketi helikopter ihalesinden dışlanınca, ülkemize yapacağı resmi ziyareti ertelemiştir. Artık dünya ülkelerinin vatandaşları, eğlendirilirken eğitilecek, bilgi de verilecek kişiler olarak değil, sadece eğlendirilerek tüketimi hızlandıracak müşteriler olarak algılanmaktadır sanki. Müşteri kavramının yerleştiği ortamda, idealist yaklaşımların yerini ticari yaklaşımlar almaktadır. Ülkeler arasındaki ilişkilerde önceliğin çıkar zeminine oturduğu gibi, devlet ve vatandaş arasındaki ilişki de eğitimi, kaliteyi arttırmak, bilgiyi üretmekten öte; çıkar zemini üzerine oturmaya başlamış görünmektedir. Böyle bir dönüşümün devlet-vatandaş ilişkisinde ortaya çıkması ise kabul edilebilir değildir. Ülkemizin geçmişi çok eski olmayan özel televizyon kanalları da, izleyicisiyle öncelikle bir müşteri ilişkisi kurmayı tercih etmişlerdir. Buna da kolay bir payanda bulmuşlardır: izleyicinin tercihi. Gerekçeleri ise, yaşamak için sadece reklam gelirlerine bel bağlamak zorundayız şeklindedir. Belki bu alana milyonlarca dolar yatırarak girenler açısından baktığınızda hak da verebilirsiniz. Ama gazetecilik, görüntülü gazetecilik, günümüzün moda deyişiyle “medya”, işlevini yerine getirirken kamuya karşı sorumluluk taşımak durumundadır. “Bu sorumluluğun” salt promosyon ürünlerini satmayı içermediğini düşünüyorum. Bizimki gibi toplumlarda medyanın, bir toplumu biçimlendirmeye ve o toplumun “geleceğini” yaratmaya katkısı, daha güçlü görünmektedir. Dolayısıyla medyanın, kollektif bir etik ve estetik anlayışın yerleşmesinde büyük payı olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Bu gücün yaklaşımları zararlı bir oluşum yarattıysa, bunun etkilerini düzeltmek ise yıllarca sürebilir ( belki de düzeltilmesi olası olmayabilir).
Doç. Dr. Bülent VARDAR
Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü,
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo-TV-Sinema Bölümü,
Öğretim Üyesi
KAYNAKÇA:
ADALI, B., Belgesel Sinema: Belgesel Sinemanın Doğuşu İngiliz Belgesel Okulu ve Türk Belgesel Sineması, İstanbul, Hil Yayın, 1986.
MARTSCHEWSKİ, M., Türkiye’de ve Dünyada Sinema Eğitimi Sorunları, Panel, İstanbul Goethe Enstitüsü, 9 Mart 2000.
PARSA, S.,-ÇETİNTAHRA, A., Belgesel Film Yapım Teknikleri, İzmir, 2000.
ROTHA, P., Belgesel Sinema, İstanbul, Sistem Yayıncılık.
RABIGER, M., Directing The Documentary, Butterworth-Heinemann, Focal Press, Third Edition,1997.
çok çalışmak zamanı