BU SERGİLERE BAK!
11 Ekim 2014 Cumartesi günü gerçekleştirilen Sanat Söyleşisinde "Bu Sergilere Bak!" başlığıyla Nursi'nin Sözler isimli eserinin 10. Söz Dördüncü Sureti ele alındı. Bu başlık altında Nursi bu geçici sergilerin birer numune olduğunu, asıl daimi sergilerin ise başka alemde açıldığını ve açılacağını izah ediyor. Malumdur ki sergi açılışlarında ziyafetler ve ikramlarda bulunur. Bu hususları önce bir bütün halinde sonra da teker teker ele alalım:
“DÖRDÜNCÜ SURET:
Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde olan misilsiz mücevherat, şu sofralarda olan emsalsiz mat'umat gösteriyorlar ki: Bu yerlerin padişahının hadsiz bir sehaveti, hesabsız dolu hazineleri vardır.
Halbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister.
Hem ister ki, o ziyafetten telezzüz edenler orada devam etsinler. Tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler.
Çünki zeval-i elem, lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir.
Bu sergilere bak! Ve şu ilânlara dikkat et! Ve bu dellâllara kulak ver ki, mu'ciznüma bir padişahın antika san'atlarını teşkil ve teşhir ediyorlar.
Kemalâtını gösteriyorlar. Misilsiz cemal-i manevîsini beyan ediyorlar. Hüsn-ü mahfîsinin letaifinden bahsediyorlar. Demek onun pek mühim, hayret verici kemalât ve cemal-i manevîsi vardır.
Gizli, kusursuz kemal ise; takdir edici, istihsan edici, mâşâallah deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister.
Mahfî, nazirsiz cemal ise; görünmek ve görmek ister.
Yani, kendi cemalini iki vecihle görmek: Biri, muhtelif âyinelerde bizzât müşahede etmek. Diğeri, müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müşahedesi ile müşahede etmek ister.
Hem görmek, hem görünmek, hem daimî müşahede, hem ebedî işhad ister.
Hem o daimî cemal, müştak seyirci ve istihsan edicilerin devam-ı vücudlarını ister.
Çünki daimî bir cemal, zâil müştaka razı olamaz.
Zira dönmemek üzere zevale mahkûm olan bir seyirci, zevalin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder.
Çünki insan, bilmediği ve yetişmediği şeye düşmandır.
Halbuki şu misafirhanelerden herkes çabuk gidip, kayboluyor. O kemal ve o cemalin bir ışığını belki zayıf bir gölgesini, bir anda bakıp doymadan gidiyor.
Demek bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor...” (Sözler – 51)
Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerden kasıt bu dünya ve evrendeki çok değişik varlıklar, olaylar, durumlar anlaşılabilir. Örneğin bir doğa manzarası, peyzaj, uzay, bitkiler alemi, hayvanlar, alemi, ölü doğa manzaraları, insan figürleri vb. anlaşılabilir. Bu sergilerdeki benzeri olmayan mücevherlerden de her bir varlığın maddi yapısı ve özelliği anlaşılabilir. Yine bu sergilerde yani dünya sergisinde bize ikram edilen yiyecek, içecekler ve ziyafetten de bu yerlerin ve sergilerin sahibi ve sanatkarının sınırsız bir cömertliğini, hesabı olmayan dolu hazinelerinin bulunduğunu anlayabiliriz.
Halbuki böyle bir cömertlik ve tükenmek bilmeyen hazineler, sürekli olan ve hiç bitmeyen ve her şey içerisinde olan bir ziyafet yeri ve sergi salonlarını gerektirir.
Hem de ziyafete davet edilen ve bu ziyafetten zevk alan lezzet duyanların orada devam etmesi gerekir ki, böylece bu zevk ve lezzetin son bulması ve ayrılığından dolayı elem, üzüntü çekmemeleri gerekir.
Çünkü elemin, üzüntünün bitmesi insanlara huzur ve lezzet verdiği gibi, lezzetin ve zevkin bitmesi de insanlara üzüntü ve elem vermektedir.
Dünyadaki bu sergilere baktığımızda ve sergilerdeki açıklamalara ve ilanlara dikkat ettiğimizde, yine bizlere bu sergileri gezdirenlere kulak verdiğimizde mucizeler gösteren bu sergilerin Sahibi ve Sanatkarının antika sanatlarını teşhir ettiğini, sergileri bu antikalarla meydana getirdiğini, mükemmelliğini gösterdiğini, benzeri olmayan manevi güzelliğini ortaya koyduğunu, bizlere ince ve nazik duygularla gizli güzelliğinden bahseden mesajlar gönderdiğini anlarız. Böylece O Sanatkarın çok önemli, insanlara hayrete düşüren mükemmelliği ve manevi güzelliği olduğunu anlarız.
Gizli, kusursuz bir mükemmellik, takdir edici, beğenen, ne kadar güzel yaratıldığını ifade eden ve bu güzelliklere şahit olan seyircilerin ve sanat severlerin üzerinde sürekli sanatını sergilemek, bu güzellikleri teşhir etmek, göstermek ister, bunu gerektirir.
O Büyük Sanatkar kendi güzelliğini ve sanatını hem kendisi görmek, hem de şevkle bu sanatı ve güzelliği görmek isteyenlere göstermek ister ve akılda bunu gerektirir. Bu da hem seyircilerin sürekli bu sanatı ve güzellikleri görmesini gerektirir, hem de bu sanat ve güzellik ebedi olarak gösterilmeyi gerektirir.
O daimî, hiç bitmeyecek güzellik, o güzelliğe aşık olan seyircilerin ve beğenenlerin varlıklarının devamını gerektirir.
Çünkü sürekli devam eden bir güzellik; geçici, yok olan bir aşığa razı olamaz.
Zira dönmemek üzere yokluğa mahkûm olan bir seyirci, yok olacağının tasavvuruyla muhabbeti, sevgisi adavete-düşmanlığa döner, o sanat ve güzellik karşısındaki hayret ve hürmeti-saygısı hakarete dönmeye başlar.
Çünkü insan, bilmediği ve eli yetişmeyen şeye düşman kesilir.
Halbuki içinde bulunduğumuz bu sergilerden, ziyafetlerden, şu misafirhanelerden herkes çabuk gidip, kayboluyoruz. O mükemmelliğin, sanatın ve o güzelliğin bir ışığını belki zayıf bir gölgesini, bir anda bakıp doymadan gidiyoruz.
Demek ki daimi sürekli olan bir seyir yerine, sergilere, ziyafetlere gidiyoruz.
Buradakiler sadece onların birer örneği gibi görebiliriz.
Esat Akbal