Gönderen Konu: Türkçe "Turkche"leşiyor  (Okunma sayısı 4175 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

F@tos

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« : 31 Ekim 2007, 18:19:57 »

Türkiye’ de 100 yılı aşkın süredir her dönem kendi dönemi için Türkçe’ nin durumunu üzerine düşüncelerini açıklamaktadır. Kimi zaman yapılan tartışmalar incitici düzeye çıkmaktadır. Gelin görün ki, bu tartışmalar herhangi bir uzlaşmayla sonuçlanmış değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti yasalarında Türkçe’ yi belli biçimde koruma hususunda hiçbir düzenleme işlerlikte değildir.
Dil, bir ulusun en önemli öğesidir. Bu hususta oluşturulacak herhangi bir boşluk oraya ayrık otlarının dolmasını kolaylaştıracaktır. Nitekim nasıl ki, bu hususta gösterilen boş vermişlik Osmanlı Türkçesini yalnızca kelime kökleri bakımından değil, dil güzelduyusu bakımından da tadı olağandışı olarak ekşi bir çorbaya (ki, çorba kelimesinin öz Türkçesi* bün’ dür) dönüştürülmüşse, günümüz Türkiye Türkçesi de aynı olay yaşanmıştır.
Türkiye’ de hem Osmanlı kültürünün savunuculuğunu yapıp hem de Türkçülük yapmaya çalışan bir çevre vardır. Onlardan bir tanesi şunları yazmaktadır:
“… Bu iki kelime, ‘tecrîd’ ve ‘teşhis’ kelimeleridir. Bilindiği gibi Arap dili içerisinde kullanılan birçok kelimenin tam lugat karşılığını Türkçe’ de bulamadığımız gibi, bu iki kelimenin de karşılığını bulamamaktayız. O halde biz de, bu iki kelimenin dilimizce ifade edilebilecek en yakın manasını vermeye çalışacağız. Aslına bakılırsa bu iki kelime Türkçe gramer kurallarına kendini uydurabilmiş Arapça kelimelerdendir. Yani Türkçeleşmiştir. Günümüzde tarihi Türk lisanından koparılan günümüz Türkçesinin ne kadar garip kaldığı herkesin malumudur. Arapça ve Farsça kelimelerden ayıklanarak kuşa çevrilen Türkçemiz- ki iddia asıl Türkçeye dönüş iddiasıydı – Türkçe özürlüler tarafından uydurulmuş kurbağa lisanına ait kelimelerle zenginleştirilmeye(!) çalışıldı. Tuttu mu? Elbette tutturuldu.” (Kaynak: A. Sait MERMER, Doğu ve Batı Perspektifinden Teknoloji, ALPEREN dergisi, Nisan 2001, 2. sayı, 56. s.)
Bu alıntıda görüleceği gibi yazarın savı, “Türkçe arı Türkçe akımı ile kuşa çevrilmiş, yani yoksullaştırılmıştır.” Bu tam anlamıyla bir kara çalmadır. Bu tam anlamıyla Türk’ ün dilini küçümseyerek Türkçe’ ye yaklaşmadır. Türklerin Farsça ve Arapçanın yoğunlukla etkisi altına girdiği dönemler o dönemdeki Türk diline yararından çok zararı olmuştur. Öyle ki, çok kiçik bir ayrıntı olarak bir önceki tümcemize bakarsanız ‘yarar’ sözcüğü Türkçe ‘zarar’ kelimesi ise Arapça’ dır!!! Şakası bir yana, o dönemlerde bilim dili bile Farsça ve Arapça’ nın çifteline verildiği için bugün bir önceki YÖK Başkanı ulusa saygısız Kemal Gürüz’ ün “Türkçe, bilim dili olamaz” herzesini tartışmak zorunda kalıyoruz. Onu da bırakın, Selçuklu ve Osmanlı tarihini anlatan kitaplar halkın konuşma dilinden çok uzaktır. Elbette, dil içinde halkın anlayamayacağı birtakım terimleşmeler olmaktadır. Sorun, bu değildir. Sorun, Türk budununun konuşma dilinde var olan sözcüklerin yabancı kökenli karşılıklarının kullanılmasıdır. Üstelik Türkçe köklere dayanarak terimleştirme sorumluluğu da Türk budununun üyesi olan aydınların üzerindedir. Onlar “Şu terim, yabancı dilden ödünçlemedir. O terimi atarsak bir mefhum daha kaybetmiş olacağız” saplantısı içerisine girmek yerine o kavramı karşılamak için Türkçe söz türetme ve böylelikle Türkçenin kavram evrenini genişletme çabası ve savaşımı vermelidir. Mustafa Kemâl Atatürk bu hususta önerdiği Türkçe sözcüklerle ördüğü bir Yerölçümü (Geometri) kitabı yazma bakımından onlara bir -hedef aldığım çevrenin anlayacağı dilden konuşayım- usvetün hasenedir**. Ya o dönemin yazarçizerine ne demeli? Aruz veznini kullanma saplantısı uğruna binlerce Türkçe sözcüğü tam anlamıyla feda etmişlerdir. Özellikle milliyet duygusundan uzak din bilginleri, din alanındaki kitaplarını Arapça ve Farsça yazarak gelmişiyle geleceğiyle Türk budununa büyük kötülük etmiştir. Dil aymazlığı Osmanlı’ nın son dönemlerinde o denli ileri gitmiştir ki, Batıdan gelen terimlere Arapça’ dan Osmanlıca karşılık türetilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak, lisan sahasındaki bu yaşananlar, ne İslam harsına ne de Türkçeye hizmet etmiştir.
Bu önemli noktaların altını çizdikten sonra duruma bir de günümüz açısından yaklaşalım. Bugün bakımından halkın konuşma diline de birçok yabancı kökenli kelime geçmiştir. Cumhuriyet’ in ilk yıllarında Türk halkı saray çevresinde kullanılan Osmanlı Türkçesi
ile uzun bir öğretim süreci yaşamamasından dolayı 1980’ lere dek Türkçeyi Arap ve Fars dillerinin boyunduruğundan kurtarma uğraşısı sonuç vermiştir. Ne yazık ki, 12 Eylül Darbesi ile hâkim kılınan dilin ulusallaştırılmasına boş vermişlik bu kez de dilimize en sakıncalı bir yerden, bilim dalları içerisinde olmak üzere önemli oranda Türkçe karşılık önerilmeden alıntılanan Batı kökenli kelimelerin konuşulan Türkçe’ de hızla yaygınlaşması olayını yaşanmış ve yaşatmayı sürdürmektedir. Bugün Devlet’ i temsil eden A-Ke-Pe hükümetinin bu olaya bakışı yeni bir Osmanlıcalaştırmanın safındadır. Buna bir örnek olarak Türk Dil Kurumu’ nun mortgage (doğru Türkçe okunuşu morgej) kelimesine önerdiği ‘tutulu satış’ karşılığını bir bakanımızın gelişigüzel bir tavırla önemsemeyişi verilebilir. Avrupa Birliği’ nin dayatmalarını gerçekleştirme kaygısı dışında bir Türkçeyi koruma yasası çıkarma kaygısı gütmemektedir. Oysa Türkçenin sokakta açıkça ayırt edilen bu yozlaştırma furyasına karşı koyabilmesi için en azından yazım (imla) bakımından Fransa’ daki gibi bir dil yasası çıkarılmasına son derece büyük gereksinme vardır.
Devlet düzeyinde Atatürk’ le başlatılan dil bilinci bugün birtakım özleştirmeci eylemlerle sürdürülmektedir. Eğer Devlet’imiz dizgeli (sistemli) bir biçimde bu hususta Türkçenin yanında yer almazsa Türkçe duyarlığı olan kişilerin bu çabalarını engellemeye çalışmak, demokrasiye el atma (müdahale) olarak kabul edilmelidir.

Sonuç olarak, Türkçeyi arılaştırma çabası, Türkçeyi daha da güzelleştirip varsıllaştırmıştır, Türkçenin kendi köklerine dönmesini sağlamıştır. Bu durumu “kuşa çevirme” olarak nitelemek, Devlet’ in uygulamadaki aksaklığı dolayısıyla kavram evreni geniş bireyler yetiştirememe eksikliğini öz Türkçe eylemine haksız yere yüklemekten başka bir şey olamaz. Öz Türkçeciler genel bakımdan, Türkçeye kötülük değil, iyilik etmiştir. Her ne kadar ulusal bakımdan yozlaşmış bir Osmanlı*** karanlığının özlemini çekenler bunun değerini bilmese de…

Bugün üzerinde düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken sorun, Batı kökenli kelimelerin istilasından Türkçemizi nasıl korumamız gerektiğidir. Bunun için bir yasal düzenleme yapılmasının son derece gerekli olduğunu belirtmeliyim. Bu yasal düzenlemenin arkasında başımız dik durabilmemiz için de elimizi kolumuzu bağlayan olumlu bir sonucu olmayacak olan Avrupa Birliği düşünden derhâl uyanmalı ve oturaklı bir devlet yönetkisi oluşturmalıyız. Bu noktada ilişkilerimizin ekin (kültür) bağlamında daha çok Türk Cumhuriyetlerine yönelmesi dil bilincimizin yeniden uyanması bakımından olumlu bir etki taşıyacaktır. Yeryüzündeki tüm kendisini Türk sayan ve Türklük için çabalayan topluluklarla ilişkilerimizi geliştirmeli, her konuda elde ettiğimiz kazanımlarımızı birbirimizle paylaşmalıyız. Şimden geri yeryüzü Türk dayanışmacılığı (solidarizm) akımının başlaması gerekiyor. Artık Türk’ ün dünyaya kendisini gösterme zamanıdır, sahte politikalar kumpanyasında yitip gitme zamanı değil!..

Aşağıda yıllar içinde Türkçe´de nasıl bozulmalar olduğunu gösteren çarpıcı bir metin var!

Yıl: 1965"Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle ´akşam-ı şerifleriniz hayrolsun´ dedim..

"Yıl: 1975"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim,heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum,yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ´iyi akşamlar´ dedim..

"Yıl: 1985"Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonrakendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ´hayırlı akşamlar´ dedim..

"Yıl: 1995"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni..Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim..Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle ´selâm´ dedim..

"Yıl: 2006"Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben,baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. ´Hav aryu yavrum?´"

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #1 : 18 Aralık 2007, 10:33:43 »
Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için yapılacak olan her iyi niyetli girişim desteklenmeli, Türk dili gelişen ve büyüyen teknoloji ile birlikte kendisini yenileyebilmeli ve yabancı dillerin özellikle İngilizcenin etkisinden kurtarılmalıdır. Yeni teknolojik kavramlar,kelimeler özellikle takip edilerek Türkçe karşılıklarının bulunması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.Teşekkür ederim+1
« Son Düzenleme: 18 Aralık 2007, 10:53:43 Gönderen: cicizynp »

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #2 : 18 Aralık 2007, 10:38:22 »
Türkçe üzerine bir sunum...

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #3 : 18 Aralık 2007, 10:45:32 »
Türkçe'si varken...sunu.

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #4 : 18 Aralık 2007, 11:00:50 »




  Biraz da Türkçe konuşsak?

  Siz çocuğunuza Coni veya Bob isimlerini verir misiniz? “Böyle soru olur mu? Elbette hayır.” diyebilirsiniz. Fakat bu soruyu sormama, ülkemizin başına gelen en büyük tehlikelerden biri olan “yabancılaşma” sebep oldu. Yıllar geçtikçe öyle değişik haller alıyoruz ki bunu takip etmek bile başlı başına bir mesele. 
    Türkiye bugün bütün vücuduna yayılan “yabancılaşma” virüsüne birdenbire yakalanmamıştır. Tanzimat sonrası ülkemiz yabancılaşma sorunu ile sert bir karşılaşma yaşadı. 1953’te ise 1923’ten itibaren süren Türkçeleştirme çalışmaları bir yana bırakıldı ve Türkiye’de ilk defa İngilizce eğitim sistemi başlatıldı.
    1953’teki bu oluşumla beraber yavaş yavaş bir “yabancı hayranlığı” baş gösteriyor. Derslerin İngilizce olarak verildiği lise ve üniversitelerin çoğalmasıyla bu, daha da yaygınlaşıyor. Anadilde eğitimin yerini yabancı dillerin alması sistemli bir anlayış bozukluğunu da beraberinde getiriyor. Bugüne dek bu sorun büyüdü ve hâlâ büyümekte.
    Medyada, eğitimde, ticarette, sosyal yaşam alanlarında kendini rahatsızlık verdirecek biçimde hissettiren yabancı hayranlığımız, günlük konuşmalarımızdan dükkânımıza astığımız tabelaya kadar etki ediyor. Günlük zaten 250 kelimeyi geçmeyen konuşmalarımız içine bir de hayran olduğumuz yabancı kelimeleri ekleyerek daha da zarar veriyoruz bünyeye. Bu bünye şahıstan başlayıp koca ülkeyi saran bir bünye. Elbette insanlarımız kendi başlarına üretmiyorlar bu zararlı oluşumları. Halkımıza etki eden en büyük kuvvet medyadır. Maalesef gittikçe yozlaşan medya kültürü, bizleri de yozlaştırmak için büyük gayret sarf ediyor. Bu konuda RTÜK’e büyük görevler düşüyor. Öyle bir hâl almışız ki, bizi Avrupa’daki şarkı yarışmasında temsil edecek ses sanatçımız bile katılacağı yarışmada Türkçe şarkı söylenmesi yönündeki isteklerimizin “geri kafalılık” olduğunu vurguluyor. Kendimizi kime beğendiriyoruz acaba? Soyumuzun bağlı olduğu toprağa mı? Yoksa iki puan bile vermeyecek “yabancı”lara mı?
    Bu mesele, işin bir boyutu sadece. Başka boyutlara da bakalım. Mesela, Malatya gibi bir Anadolu ilinde ufak bir gezinti yapmanızı tavsiye ederim. Aklınıza önce şöyle bir düşünce gelecek: “Malatya, mütevazı bir Anadolu ilidir. Herhalde batıda yer alan olumsuzluklara orada rastlayamayız...” Maalesef yanıldığınızı söylemek zorundayım. Bu mütevazı memlekette dahi o etkileri fazlasıyla göreceksiniz. Kot Shop, Koltuk Showroom, Spor Body Center, Kayısı Production, Reklam Agency, Düğün Palace, Ali Mini Store, Veli Big Market vs... türden pek çok mekânla karşılaşacaksınız. Bundan birkaç yıl önce Malatya çok güzel bir uygulama içerisindeydi. Yabancı isimlere sahip olan müesseseler isimlerini Türkçeye çevirmedikleri takdirde cezalandırılıyorlardı. Ve faydalı sonuçlar alınmıştı. Bir süre geçtikten sonra “yabancı hayranlığımız” yeniden şahlandı ve sanki inatlaşmışçasına çoğalmaya başladı. Güzelim Türkçe dururken Batı dillerinde ifadeler tabelalara, kartvizitlere yansıdı. Ne oluyor böyle olunca? Kalite mi artıyor dersiniz? Hayır. Müşteri mi artıyor? Hayır. Ne oluyor o zaman? Yoksa biz sömürge memleketi miyiz?!
    Bu kötümser tabloların içerisinde güzelliği yaymaya çalışan birçok platform ve sivil toplum kuruluşları bulunmakta ve bunlar zorlu mücadeleler vermekte. En son Oktay Sinanoğlu Platformu’nun çalışmalarıyla “BJK Store”ların isimleri Kartal Yuvası olarak değiştirildi. Ayrıca bildiğiniz gibi Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan MyShowland büyük bir fedakârlık ile markalaşan ismini değiştirdi. Toplumun isteği ilgililere bildirilince kolaylıkla yanlıştan dönülüyor. Ülkemizde belediye bazında bu meseleye en çok katkıyı Fethiye, Denizli, Malatya ve Isparta belediyeleri yaptı. Mevcut “yabancı isim”li merkezler, işyerleri, ürünlerin isimleri lâyık oldukları Türkçeye çevrildi.
    Biz memleketimizi, insanımızı, ülkemizi saf haliyle seviyoruz. Üzerine cilâlı boyaların dökülmesi özgünlüklerinin kaybolmasından başka bir işe yaramayacaktır. Günlük konuşmalarda, yazışmalarda, programlarda, işyerleri isim ve hizmetlerinde, eğitimde ve birçok yerde Türkçenin kullanımına özen göstermeliyiz. Hiçbir yabancı etiket bizi benliğimizden uzaklaştırmamalı. Dükkânımıza yabancı isim vermemiz, çocuğumuza “Jack, Bob, Coni” demekten farksızdır. Etiket etiket üzerine binerse ileride bunları da yaşamamız mümkün. Şimdi tekrar soruyorum, siz çocuğunuza Coni veya Bob isimlerini verir misiniz?


    Mehmet Fatih Öztarsu, Bakü Üniversitesi




enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #5 : 18 Aralık 2007, 11:13:46 »
Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki

[youtube=425,350]eSl2KlX7_lE&feature[/youtube]
[youtube=425,350]jXHV0IWEDQo&feature[/youtube]
« Son Düzenleme: 18 Aralık 2007, 11:26:55 Gönderen: cicizynp »

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #6 : 18 Aralık 2007, 11:32:20 »
Atatürk diyor ki  2

[youtube=425,350]mTR5LLZX-NQ&feature[/youtube]
Atatürk diyor ki  3

[youtube=425,350]mTR5LLZX-NQ&feature[/youtube]
Atatürk diyor ki  4

[youtube=425,350]SjmILx3cGYI&feature[/youtube]
« Son Düzenleme: 18 Aralık 2007, 11:36:18 Gönderen: cicizynp »

enncici

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #7 : 18 Aralık 2007, 16:18:36 »

SIK YAPILAN YANLIŞLAR
güzel erkek
“Güzel” sözcüğü nitelendirme sıfatı olarak kadın, kız ve çocuklar için kullanılır. Erkek için “yakışıklı” sözcüğü daha doğrudur. Bu yanlış kullanım “kadınsı bir güzelliği olan erkek” anlamını doğurur.
korkunç güzel
“Çok güzel, olağanüstü güzel, fevkalâde güzel, nefes kesecek kadar güzel, harikulâde güzel” gibi söyleyişler varken “korkunç güzel” demek doğru değildir.

hayret bir şey

“Hayret” sözcüğü Türkçede ya ünlem olarak ya da “hayret etmek” şeklinde bir birleşik sözcük olarak kullanılır. Bu nedenle “hayret edilecek bir şey” demek daha doğrudur.

Saat 05.00 gibi gelirim.

“Gibi” sözcüğü bir benzetme edatıdır. Benzetme edatları, bir şeyin bir başka şeye benzetilmesi sırasında anlatımı tamamlayıcı bir görevle kullanılırlar. “Saat beşte, beşe doğru, beş civarında, beş sularında” gibi seçenekler varken “beş gibi” kullanılışı uygun değildir.
 
yakinen tanımak

yakin = (Arapça) sağlam bilgi, iyi, kat’i olarak bilme
Dolayısıyla “yakinen tanımak” yerine “yakından tanımak” demek gerekir.

istihbarat almak


“İstihbarat”, “haber ve bilgi alma, duyma” anlamlarına gelen “istihbar” sözcüğünün çoğuludur. Dolayısıyla “istihbarat” zaten haber alma anlamını taşıdığı için “istihbarat almak” yanlış bir kullanımdır.

görmemezlikten gelmek

Konuşma veya yazı dilinde sık sık karşılaşılan hatalardan biri de iki olumsuzluk ekinin üst üste getirildiği –mAmAzlIktAn gelmek yapısıdır.
Ekte iki olumsuzluk eki bulunmaktadır. “Görmemezlikten gelmek” örneğinde, gör- eyleminin me- eki ile olumsuz çatısı kurulmuş; ardından bu olumsuz çatının üstüne olumsuz sıfat fiil eki –mez ve isimden isim yapma eki –lik getirilmiştir. Dil bilimde ek yığılması olarak tanımlanan bu ifadenin yerine, -mazlıktan / -mezlikten gelmek yapısının kullanılması uygun olacaktır.

tayin olmak

“Atama” anlamındaki “tayin”, ancak “etmek, edilmek, olunmak” yardımcı fiilleriyle veya “tayin-i çıkmak” yapısıyla kullanılabilir.
Aynı şekilde, iptal olmak, kaydolmak, keşfolmak, tahrip olmak vb. birleşik eylemlerin uygun kullanılışı iptal olunmak, kaydolunmak, tahrip edilmek vb. dir.

yazılı metin

Metin, zaten yazılı olduğundan ilk sözcük gereksizdir.

Bedbaht

Nutuk’ta geçen sözcük “fenalık, kötülük isteyen” anlamlarına gelen “bedhah”tır. Ancak zaman zaman Nutuk okunurken “bahtsız, kötü bahtlı” anlamlarına gelen “bedbaht” sözcüğü kullanılmaktadır.

Delâlet

Nutuk’ta geçen sözcük “doğru yoldan sapma” anlamına gelen “dalâlet”tir. Ancak zaman zaman Nutuk okunurken “yol gösterme, kılavuzluk” anlamlarına gelen “delâlet” sözcüğü kullanılmaktadır.

fen ve sosyal bilimler

Yapıca farklı iki tamlamayı bu şekilde birleştirmek, bir anlatım bozukluğudur.

değişik versiyon


Fransızcadan dilimize giren versiyon ‘değişik biçim’ anlamındadır. Doğal olarak ‘değişik’ sözcüğüne gerek yoktur. Ayrıca ‘versiyon’ için ‘sürüm’ sözcüğü önerilmiştir. Türkçesi Varken Yabanı, Yabancısı Niye?

deniz sahili

‘Kıyı, yaka, yalı’ anlamındaki ‘sahil ’sözcüğü, denize değil; kara parçasına, örneğin adaya ait olmalıdır: ada sahili gibi.

fikrini kanıtlamak

Fikir (düşünce), ‘edinilir, danışılır, verilir, yorulur, çelinir, kabul edilir’; ancak kanıtlanmaz.

“Hayat kısa, sanat uzundur.”

Eski bir Yunan düşünürüne ait vecizenin çevirisinin doğru Türkçe olduğunu söylemek oldukça zor. Kısacası, sanatın uzunu, kısası olmaz. Bir dildeki anlamca uyumlu öğeleri bir başka dile anlam ve anlam ve üslûp kaybı olmadan  aktarmak gerektiğinde, buna benzer sorunlar ortaya çıkabilir.

Râkip

Bu sözcükteki /a/ ünlüsünün özellikle sporseverlerce yanlış telâffuz edildiği görülüyor. “râkip” şekliyle eski dilde ‘binen, binici’ anlamına gelir. “Herhangi bir işte, bir yarışta, birini geçmeye çalışan, aynı şeyi elde etmeye çalışan kimse” anlamına gelen sözcük, kısa /a/ ile söylenmelidir.

süre / süreç

Sesçe benzeşen bu sözcükler doğru anlamlarıyla kullanılmadığı takdirde anlatımdaki ince ayrımlar da ortadan kalkacaktır. Türkçe Sözlük’te “süre”, ‘zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet’ anlamındadır. “Süreç” ise ‘aralarında birlik olan veya belli bir düzen içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay veya hareketler dizisi’ olarak tanımlanmaktadır.

Direk

Türkçe “dire-” ‘bir şeyi dikine koymak, dikmek’ eyleminden türetilen “direk” ile, İngilizce “direct”ten dilimize geçen “direkt = doğruca, duraksız, doğrudan” sözcüğünün zaman zaman karıştırıldığı görülmektedir.

nüans farkı


Özellikle, yabancı dillerden yapılan alıntılar, anlamları tam olarak bilinemediği takdirde yanlış kullanılmaktadır. Fransızca “nuance” sözcüğü mecazen “fark, ayırtı” anlamındadır. Doğal olarak “nüans farkı” ifadesi hatalıdır.

güzergâh üzerinde


“Geçilen, geçilecek yer, yol” anlamındaki Farsça kökenli “güzergâh”tan sonra “üzerinde” sözünü getirmek yanlıştır. Çünkü sözcüğün köküne (güzer = geçme, geçiş) gelen “-gâh” yer veya zaman bildiren bir ektir.

Kontrolsuz

Ünlü uyumlarına uymayan yabancı sözcüklerde son hecenin art/ön oluşuna göre art veya ön ünlü ek gelir (televizyon-lar, bone-ler). Ancak bazı yabancı kökenli sözcükler, ait oldukları dilin kimi ses özelliklerinden dolayı bu kuralın dışında kalır. Bandrol, kontrol, mol, bol (içki), parabol, sol (nota) vb. örneklerdeki palatal /l/ sesi ön sıradan (ince) söylenir. Dolayısıyla bu sözcüklere ön ünlülü ekler getirilir (bandrol-ü, kontrol-süz, mol-den, bol-ü, parabol-den, sol-e vb.)

mütehassıs – mütehassis

“Husus” kökünden gelen “mütehassıs”, ‘ihtisası olan, bir işin bir şubesini çok iyi bilen, uzman’; “hiss” kökünden gelen “mütehassis” ise ‘hislenen, duygulanan’ anlamındadır. Bu farka dikkat edilmesi gerekir.

geçerlik, güvenirlik mi; geçerlilik, güvenirlilik mi?

Türkçe Sözlük (TDK, 1998)’te
geçerlik = 1. Yürürlükte olma, değerini sürdürme, revaç: Bu para geçerlikten kaldırıldı. 2. Sürümü olma durumu: Bu malın geçerliği kalmadı.
geçerlilik = 1. Geçerli olma durumu, geçerlik 2. Fel. Bir kavramın, bir yargının mantık veya anlamı ve değeri bakımından onaylanabilir olması
güvenirlik = Güvenilme durumu, güvenilir olma durumu
güvenilirlik = Güvenilir olma durumu
Bu açıklamalara göre bu sözcükler arasında “geçerlilik”in Felsefe’de ayrı bir anlamı olması dışında bir fark yoktur. “Yeterlik” ve “yeterlilik” çiftinde ise anlam yükü birincidedir. Yeterlilik yalnızca ‘yeterli olma’ durumudur.

atıyorum
Son dönemlerde sıkça yapılan bir yanlış. Türkçede “atmak” sözcüğü argo’da ‘bilmeden, kestirerek söylemek’ anlamındadır. Burada iki yanlış görülüyor: İlki, argo sözcük kullanmak, ikincisi bilmeden konuşmak. Hâlbuki kastedilen yalnızca örneğin demek.

akıbetin sonu

“akıbet”, “son, kötü son” demek olduğundan bu iki sözcük yan yana kullanılmamalıdır. Yani “Bu akıbetin sonu ne olacak?” demek yerine “Bunun sonu ne olacak?” demek gerekir.

Türk sanayisi


Türkçemizdeki kimi Arapça kökenli sözcüklere ekleri kullanımında tutarsızlıkların olduğu görülüyor.  <mevziye/mevzisi; bayiye/bayie; mevkiye/mevkisi; sanayiye/sanayisi…> ile < mevzie/mevzii; mevkie/mevkii; sanayie/sanayi…> şekillerinden hangisi  doğru acaba?
 Türkçede ünsüzle biten sözcüklere /-l/ iyelik ve alofonları;  ünlü ile bitenlere ise /-sı/ iyelik eki getirilmektedir. <bayi, cami, mevki, mevzi, mevzu, sanayi vd.> örnekleri kaynak dilde, Türkçemizde bulunmayan bir ünsüzle (ayın) bitmektedir. Türk fonetiğinde yeri olmayan bu ses düştüğünden dolayı ünlüyle bittiği düşünülen bu sözcüklere /-sı/, /-si/ iyelik ekleri getirilmektedir. (Belki de Türkçenin ses yapısına uymuş olan bu şekilleri tercih edilmesi gerekirdi.) Ancak İmlâ Kılavuzu’nda <Hyhercorrect> şekilleri tercih edilen bu tür sözlerin asıllarına sadık kalınarak ünsüzle bittiği düşünülmüş ve doğal olarak savunma sanayii, düşman mevzii, gazete bayii… yazılması ve söylenmesi gerektiği belirtilmiştir. 

öğretmenlik sertifikasına haiz olan

Haiz olmak, geçişli yani nesne isteyen birleşik eylemdir. <…-(y)a/-(y)e haiz olma> şeklinde yakla<şma< durumu eki (e durumu) ile kullanılması yanlıştır. Doğrusu <öğretmenlik sertifikasıNI haiz olan>dır.

düğün törenine teşrif etmenizi


<Şeref> kökünden türeyen ve <şereflendirmek, onurlandırmak> anlamlarını taşıyan teşrif adı veya teşrif etmek eylemi, aynı şekilde nesne almak zorundadır. (Nitekim aynı yapıdaki tebrik, takdir, tenkit,tehcir vb. yükleme durumu eki istemektedir.) Doğal olarak doğru şekil <Düğün töreniNİ teşrif etmenizi…>dir. Ancak uzun bir süredir bu
yanlış kullanım yaygınlaşarak doğru durumuna gelmiştir. 

en çok satan


En çok satan gazete, en çok satan dergi…<satmak>… gibi etken geçişli bir eylem nasıl olurda <satılmak> anlamı taşıyabilir?Buradaki gazete veya dergi isimlerinin yayından çok, kurum adı olduğu düşünüldüğü takdirde zorlamada olsa bir anlam ortaya çıkabilir. Her şeye karşın <satmak > eyleminin bu yeni anlamının, bir <anlam ödünçlemesi> olduğu düşünülebilir. İngilizcede <to sell> eylemini hem satmak hem de satılmak anlamlarını taşıması, bizdeki bu kullanımın da İngilizceden alınma olduğunun bir kanıtı sayılabilir.

İngilizce dilini bilen eleman aranıyor

Gazete ve dergilerde sık sık görülen ilânlardan biri bu. Dil ile ilgili ilânlardaki böylesi bir “fahiş” hata düşündürücüdür. Türkçede, -ca /-ce eşitlik durumu eki, ulus adlarına eklenerek o ulusun dilini ifade eden adlar yapar. İngilizce, Almanca vd. , İngiliz ve Alman uluslarının konuştuğu/yazdığı dili belirtir. Etnik adlara getirilen –ca / -ce ekleri dil adlarını oluşturur. Bir başka şekilde, İngiliz dili, Alman dili ifadeleri de kullanılabilir. İngilizce dili, Almanca dili doğru kullanım örnekleri değildir.

ŞOV mu, SHOW mu?


Harf devriminden önce yazım kurallarının en önemlilerinden biri de Arapça ve Farsçadan dilimize giren sözcüklerin orijinal yazılışlarının korunması idi. Örneğin Osmanlıcada <srya>, <mhm>, <mvfk>yazılışları sırasıyla, <süreyya>, <mühim>, <muvaffak> şeklinde okunurdu. Yabancı kökenli bu tür sözcüklerin yazılışını Türkçeye uydurmak ise, çok büyük bir yanlış olarak kabul edilirdi.Lâtin asıllı Türk alfabesinin kabulünden sonra sözcüklerin söylendiği gibi yazılması veya yazıldığı gibi okunması imlâmızın temel ilkeleri arsında yer almıştır. <television>, <exhaust> İngilizce, <televizyon>, <egzoz> Türkçedir; <hors-d’oevre>, <robe de chambre> Fransızca, <ordövr>, <robdöşambr> Türkçedir.
Öte yandan toplumun eğitim düzeyinin yükselmesi, yabancı dil öğreniminin yaygınlaşması, ister istemez Türkçenin söz varlığının yanı sıra yazımını da etkilemektedir. Özellikle teknik sözcükler Türkçeye kaynak dildeki yazılışlarıyla girmekte ve yerleşmektedir. by-pass, hi-tec, know-how, show, TV guide, video vd. pek çok örnek, yazımdaki birliği ortadan kaldırmaktadır. Büyük bir bölümü Türkçe Sözlük ’te dahi yer almayan bu sözcüklerin İmlâ Kılavuzu’ndaki yazımlarında da tam bir kural veya tutarlılık yoktur. Örneğin İngilizce <show> sözcüğü <şov> şeklindeyken yine İngilizce <by-pass>ın yazılış değiştirilmemiştir.Yabancı sözcüklerin orijinal imlâlarıyla yazılması, dilimizin sescil yazım geleneğine aykırıdır. Bu tutum, yabancı sözcüklerin dilimize girişini de kolaylaştıracaktır. 

Sayıların Yazımı

Ülkeler arasında sayıların yazımıyla ilgili iki yol vardır:
Ondalık imi olarak ‘nokta’, ayırma imi olarak ‘virgül’ kullanan ülkeler: Britanya ve ABD
Ondalık imi olarak ‘virgül’, ayırma imi olarak ‘nokta’ kullanan ülkeler: Britanya ve ABD dışında kalan ülkelerin tümü.
Türkiye hariç. Çünkü Türkiye’nin ne yaptığı belli değil. Düne kadar ondalık basamakları virgülle ayırıyorduk; bugün bu konuda da Amerikanlaştık. Oysa yerimiz ve tutumumuz belirgin olmalı. Sayın Güney Gönenç’in de dediği gibi, 13 YTL + 25 Ykr, 13,25 YTL, yani virgüllü; pi sayısı: 3,1416 diye (virgüllü) yazılmalıdır. Eğer gerekiyorsa sayıların okuma basamakları arasında nokta kullanılabilir; bu basamaklar arada boşluk bırakılarak da yazılabilir. Türkiye’nin nüfusu 61.253.546 diye yazılabileceği gibi, arada boşluk bırakarak 61 253 546 biçiminde de yazılabilir.
Aynı şekilde depremle ilgili büyüklük, şiddet sayıları 7.2 ya da 5.3 gibi değil, 7,2 ve 5,3 biçiminde yazılmalıdır. Bu konudaki başıboşluğa kesinlikle son verilmelidir.
Feyza Hepçilingirler, Yıldızların Suya Döküldüğü

teşekkür ediyorum


“Hadi et bakalım, bekliyorum.” demek geliyor insanın içinden değil mi? Teşekkür etmeden teşekkür etmiş gibi olunmuyor mu bu kullanımla?
Şimdiki zaman kipi, çok geniş kullanım alanlarına sahiptir diye, öteki kipler yerine sürekli onu kullanmak öteki kiplerin kullanım alanlarını daraltır. Türkçeyi tek kip kullanan, ilkel bir dil haline getirmek istemiyorsak buna da dikkat etmeliyiz.
“Teşekkür ederim” yerine “Teşekkür ettim.” diyenlere de var. Bunlara da, “Ne zaman? Hiç duymamışım.” demek geliyor içimden.
Feyza Hepçilingirler, Yıldızların Suya Döküldüğü

sağ kurtarılmak

“Boğaz Köprüsü’nden atlayan genç, bir balıkçı teknesi tarafından sağ kurtarıldı.” Kurtarılmak sözcüğü “sağ, canlı” anlamını da barındırdığı için bu cümledeki “sağ” sözcüğü gereksizdir. Bu bağlamda ölü olan biri sağ olarak kurtarılamaz, ancak ölü olarak bulunabilir.

kuraklık / kuruma

“Beyşehir Gölü de kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya.” tümcesindeki “kuraklık” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “kuraklık” sözcüğü araziler, toprak parçaları ve bölgeler için kullanılır. Su birikintileri için “kuruma” sözcüğü kullanılmalıdır. “Beyşehir Gölü de kuruma tehlikesiyle karşı karşıya.”

tarif etmek

“Kendimi insanlara yazar olarak tarif etmiyorum.” Yemek tarif edilir, bilinmeyen bir yer tarif edilir; ancak bir insanın kişiliği tarif edilmez. Bunun yerine “tanıtmak” sözcüğü kullanılmalıdır. “Kendimi insanlara yazar olarak tanıtıyorum.”

maruz kalmak

“Böyle iltifatlara maruz kalmak beni çok mutlu ediyor.” “Maruz kalmak” sözü, olumsuz durumlar için kullanılır. Güzel bir duruma hiçbir zaman maruz kalınmaz. “Böyle iltifatlar duymak beni çok mutlu ediyor.”

mücadele oynamak

“Ünlü boksör arka arkaya oynadığı 108 mücadelede birçok madalya alır.” Burada “oynadığı” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü “mücadele oynamak” diye bir kullanım yoktur. “Mücadele” sözcüğü “yapmak” ya da “etmek” sözcükleriyle birlikte kullanılır.

Manavcılık

“-cı” eki meslek ismi türeten bir ektir. “Bakırcı, saatçi, gümüşçü, demirci...” örneklerinde olduğu gibi meslek adı türetir. “Manav” sözcüğü zaten bir meslek adı olduğu için bu sözcüğe “-cı” ekini getirmeye gerek yoktur.

kötü bir kâbus

“Kâbus” zaten “kötü rüya” anlamına geldiği için “kötü” ve “kabus” sözcüklerini bir arada kullanmaya gerek yoktur.

F@tos

  • Ziyaretçi
Türkçe "Turkche"leşiyor
« Yanıtla #8 : 27 Aralık 2007, 12:01:44 »
Çok teşekkürler cicizynp öğretmenim+1  560a 560a 560a