Görsel Sanatlar Platformu - GorselSanatlar.org

DOKÜMAN MERKEZİ => Teknoloji ve Tasarım Dokümanları => Konuyu başlatan: ...:::£sra:::... - 05 Eylül 2007, 22:19:21

Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ...:::£sra:::... - 05 Eylül 2007, 22:19:21
meşe ağacı ve kabak..

Çocuğunun geleceği için endişeli olan anne, onun daha iyi bir eğitim alabilmesini sağlamak için, çocuğunu koleje kaydettirmek istedi. Endişeli anne, Çocuğunu da yanına alarak okul müdürünü ziyaret etti. Müdür, endişeli anneye okulun eğitimi hakkında gerekli bilgileri verdi. Kadın, müdürün açıklamalarını can kulağıyla dinledikten sonra "Tamam" dedi. "Oğlumun kaydını yaptırmak istiyorum. Yalnız sizden bir şey rica edebilir miyim?" Müdür nazik bir biçimde   "Elbette, buyurun" dedi. Kadın ricasını dile getirmekte biraz endişeliydi; ama ne isteğini de bildirmek istiyordu:

"Müdür bey, acaba dersleri biraz basitleştiremez misiniz?" dedi. "Benim oğlum bu eğitim programını kaldıramaz, derslerin hepsini izleyemez; ama koleji de bir an önce bitirmesini istiyorum."

Müdür kadına dönerek, "Elbette hanımefendi" dedi. "Siz çocuğunuz ne olmasını istiyorsunuz, onu söyleyin. Bildiğiniz gibi bir meşe ağacı yüz yılda yetişirken bir kabak için iki ay yeterli."
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hilkayeler
Gönderen: ...:::£sra:::... - 05 Eylül 2007, 22:22:46
Kumsalda Bir Adam

Bir adam, buyuk bir denizin sahilinde durmus, dalgalarin duzeltigi kumsala resim ciziyordu. Ama resmini bitirmesiyle birlikte, kopuklu bir dalga geldi ve onu silip supurdu. Adam bu ise cok uzuldu ve vakit gecirmeden yeni bir resim daha cizdi. Bu ikinci resim bir oncekinden daha guzel olmustu. Ama yine kocaman kopuklu bir dalga geldi ve resmi silip supurdu.
Adam ikinci resminin gozlerinin onunde kaybolup gitmesinden derin bir ah cekti ve tekrar yeni bir resim daha cizmeye basladi. Bu ucuncu resim bittiginde ilk ikisinden de guzel olmustu ki, yine bir dalga geldi ve onu da silip supurdu.
Kumsaldan hizla cekilip giden dalganin ardindan huzunle bakan adam, bu sefer biraz kizdi. Ancak yeni bir resim cizmekten de geri durmadi. Su ise bakin ki, dorduncu resim oteki uc resimden de guzel oldu. "Iste!" dedi adam. "Ne guzel bir resim yaptim boyle!"
Adamin sozleri dudaklarindan henuz kopmustu ki, bir dalga daha kopuk kopuk kendini kumsala vurdu ve sonuncu en guzel resmi de, alip goturdu.
Uzgun ve kizgin adam, elindeki sopayi savurup atti ve:
"Bu is boyle olmayacak!" dedi. "Ben her seferinde bir oncekinden daha guzel bir resim yapiyorum, ama dalgalar her seferinde onu silip supuruyorlar. "
Sonra, durdu ve dalga dalga kabaran denize bakip dusunmeye basladi:
"Eger dalgalar ilk yaptigim resmi alip goturmeselerdi, ben ondan daha iyisini yap(a)mazdim. Eger bir oncekinden guzel ikinci resmimi alip goturmeselerdi, ilk ikisinden de guzel olan ucuncu resmi yap(a)mazdim. O dahi gitmeseydi, ucuncuyu ve onun akibetide dalgalarla birlikte cekip gitmek olmasaydi, en guzel eserim olan dorduncuyu yap(a)mazdim. O zaman da, ne kadar guzel resim yapabilecegimi asla bilemez, ilk resmimin yapabilecegim en guzel resim oldugunu zannederek, butun bir omrumu gecirirdim. Oyleyse, basima gelen bu isler, gorundugu kadar kotu degil. Hatta icimdeki guzellikleri aciga cikarmama sebeb olduklari icin guzel! "
Sonra o adam, o sahilden buyuk bir hayat dersini yanina alarak ayrildi.
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: nes.rin - 05 Eylül 2007, 23:11:33
Esracım özellikle ilk hikayeye bayıldım
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: nes.rin - 07 Eylül 2007, 19:16:46
ÇATLAK KOVA     
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun  sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “
Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” “Neden?.” Diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş. “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş: “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş: “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.” Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Tanrı’nın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep ola bilirsiniz

                                                                                                                           
MARANGOZ
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. işveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işimden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki. Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve ise girişti, ne var ki gönlünün yaptığı iste olmadığını görmek pek kolaydı. Bastan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!..işini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, "sana benden hediye". Marangoz şoka girdi. Ne kadar  utanmıştı!
Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar miydi! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız ise elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da, soka girerek, kendi kurduğumuz evde yasayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

                                                                                                                         
 SİZ HANGİSİSİNİZ?
Olgun insan güzel söz söylemesini bilen değil, söylediğini yapan ve yapabildiğini söyleyebilen insandır. Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış. Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl baş edeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında. Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve "Gel, sana bir şey göstereceğim!" diye kızını mutfağa götürmüş. Baba ünlü bir aşçı imiş. Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, üçüne de eşit su koymuş ve üçünün de altını aynı miktarda yakmış. Ve 1. kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya 2 tane tabak ve bir tane boş bardak koymuş ve ilk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltmış. Kızına sormuş: "Kızım ne görüyorsun?". Kızı: "Havuç, yumurta ve kahve." diye yanıtlamış. Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş. Kızı: "Ne görüyorum... Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve. (Biraz içmiş) Hatta tadı oldukça iyi. Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sormuş. "Bak demiş, hepsi aynı şekil kapta, aynı sıcaklıkta, aynı dakika pişti. Fakat.  hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Havuç ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler, ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, taç yaydılar ve suyu eşsiz tatta bir kahveye çevirdiler. Kızım sen hangisisin?" diye sormuş adam. "Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin?" Siz ? Havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca, yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında (ölüm, ayrılık, krizler, vs.) güçleniyor ve sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tatlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın. Siz hangisisiniz?

SEN HER NEYSEN EN İYİSİ OL

                                                                                                                                                                                                                                                                          
“Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol;
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver;
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol;
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Cadde olamazsan patika ol;
Güneş olamazsan yıldız ol;
Kazanmak veya kaybetmek ölçü ile değil;
Sen her neysen, onun en iyisi ol.”
                                     Douglas MALLOCH



“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse,
Michelangelo’nun resim yaptığı,
Beethoven’in beste yaptığı veya
Shakspeare’in şiir yazdığı gibi süpürün.
 O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes,
durup “Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş” desin.
                                                                       
 Martin Luther KİNG 
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  
Hayal ve Gerçek (Öykü) 
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     
Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve ne yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.

Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev , tam kalbinin sesiydi...

İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “Dersten sonra beni gör”, uyarısı vardı-                                                                                                                                                                                                                                                                     
-         Neden 0 aldım, diye merakla sordu hocasına  çocuk.
-         Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal, dedi hocası.
-         Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkânsız. Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.

-         Oğlum, dedi babası; “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!”.

Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına .

-   “Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin... Ben de hayallerimi...

 
 CAM TAVAN SENDROMU

>Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini
>görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun
>içine koyarlar.
>Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak
>kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak
düşer.
>Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama
>vururlar.
>Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin
>engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama
>vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı
>öğrenir.
>Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına
>geçiler ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm
>pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar!
>Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır
>ama buna hiç cesaret edemezler.
>Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı "hayat
>dersi"ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkanları
>vardır ama kaçamazlar.
>Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel
>kalkmıştır
ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir.
>Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini
>gösterir.
>Buna "cam tavan sendromu" denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı
  >en üst nokta, onun cam tavanıdır.
>Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.
>Yapabileceğin, yapabileceğini düşündüğün kadardır.
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: gülbahar - 16 Eylül 2007, 15:18:18
teşekkürler çalışmalar için
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ::..S@mİr@..:: - 16 Eylül 2007, 15:23:22
cam tavan sendromunu okumak bana iyi geldii......ellerine sağlıkk
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: nes.rin - 16 Eylül 2007, 16:07:29
Gülbahar ve Samira teşekkürler cam tavan sendromu benimde çok beğendiğim bir hikaye
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: nes.rin - 18 Eylül 2007, 20:30:28
KÜÇÜK DEVE YAVRUSU

Anne ve yavru deve yemeklerini yerken, birden yavru anneye dönmüş ve sormaya başlamış ve anne de gururla yanıtlamış:

    - Anne neden bizim hörgücümüz var?
- Bu hörgüçlerde biz su biriktiririz ve bu sayede çölde herhangi birinden   daha fazla su ihtiyacı çekmeden yürürüz.
    - Peki bacaklarımız neden uzun?
    - Bu sayede biz çölün kumlarında herkesten daha rahat ve daha hızlı hareket edebiliriz.
- Bunu da anladım, bazen görüşümüzü bile bozan kirpiklerimiz niye böyle uzun?
    - Hayatım onlar gözlerimizi çölün kumlarından korur, gözümüze kum kaçmaz.
    - Anladım, hörgüçlerimiz çölde daha uzun dayanabilmemiz için su depoları, uzun bacaklarımız çölde daha hızlı ve rahat yürümemizi sağlar, kirpiklerimiz de bizi çölün kumlarından korur. Yalnız anlamadığım bir şey daha var. Peki neden hayvanat bahçesindeyiz?!
 


Beceri ve yetenekleriniz, özellikleriniz ve tecrübeleriniz sadece doğru yerdeyseniz işinize yarar... Siz şu an neredesiniz?


Ders: Yaratıcılık, yenilikcilik, sorun-problem çözme; bize sunulanların dışında çözüm bulmaktır.
 
Yaratıcı çözümler için doğru zaman ve yerde olmak lazım

BURUŞUK GÖMLEĞİN HİKÂYESİ
   Türkiye’ye seminer vermek üzere Almanya’dan gelen danışman Avrupa Patent Vekili Mr. Karl Rackette Türk buluşçunun ilginç bir hikâyesini anlatır.
   Buluşun kahramanı Almanya’ya çalışmak için giden Yücel Yamaç isimli bir jeoloji mühendisidir. Uzun zaman iş bulamaz. Hayat şartları ağırdır ve cebindeki para günden güne azalmaktadır. Parasının bittiği son günde bir iş görüşmesine gidecektir. İş görüşmesinde karşısındaki insanı etkilemek için kıyafetinin düzgün olması gerektiğini bilmektedir. Fakat kaldığı otel odasında ütü bulunmadığının ve gömleğinin temiz ama ütüsüz olduğunun farkına varır. İş görüşmesine az bir zaman kalmıştır ve çıkış yolları aramaktadır. Hemen hızlı bir çözüm üretmek zorunda olan Yücel, bir demir levha ile gömleğini ütülemeyi düşünür. Demir parçası soğuk olduğundan gömleği ütüleme konusunda işe yaramamaktadır. Demiri ısıtması gerektiğini düşünen Yücel, bulduğu demir parçasına odada bulunan saç kurutma makinesini bağlamayı, demiri onunla ısıtmayı düşünür ve öyle de yapar. Sonuç oldukça tatmin edicidir ve gömlek ütülenmiştir. İş görüşmesine gider ve işin kendisi için taşıdığı önemi ve durumunu anlatır. Konuşma sırasında “buruşuk gömlek” hikâyesini’de firma yetkililerine aktarır. Firma Yücel’i işe alır ama yaptığı buluşla daha çok ilgilenir. Yücel’e bu yaptığı buluşa patent almayı, patenti de kendilerine satmasını önerir. Buluşu tescil ettiren (patent alan) firma nakit sıkışıklığı içinde olduğundan bir bankaya kredi için müracaat eder ve patenti teminat olarak göstermeyi teklif eder. Patent önemli bir değer olduğu için banka patenti teminat olarak kabul eder. Sonrasında firma borcunu ödeyemediği için patent bankaya kalır. Banka bir süre sonra patenti satışa çıkarır. Patenti büyük bir ütü ve küçük ev eşyası üreticisi bir şirket satın alır. Böylece demiri sıcak hava ile ısıtma tekniği ütünün bulunmadığı, pratik bir çözüm bulmanın zorunlu olduğu her yerde kullanılmaya başlanmıştır. Saç kurutma makinesinin yanında eşantiyon olarak bu ürünü veren firma satışlarını dünya çapında %50 artırmıştır.
   Yaşanmış bu hikâye buluşun genellikle acil ve önemli bir ihtiyaçtan çıktığını, buluşların basit ama etkili çözüm üretmek olduğunu açıkça ortaya koyar. Buluşlar zannedildiği gibi her zaman uzun ve pahalı araştırmalar sonucu ortaya çıkmaz. Acil bir ihtiyaç hisseden yaratıcı her insanın bulunduğu yerde buluş yapma potansiyeli mevcuttur.
Birant  Esinoğlu
Kaynak:(http://www.ekometre.com/get_article.asp?article_id=805)
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: **aslı** - 18 Eylül 2007, 20:31:43
tt dersinde çok işe yarayacak..ilk haftalarda biraz sıkıntı yaşıyorum..teşekkürler...
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: sevil64 - 25 Eylül 2007, 22:43:02
kumsaldaki adam hikayesini özellikle çok beğendim paylaşım için teşekkürler
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: tanerbey - 25 Eylül 2007, 23:44:26
Arkadaşlar hikayeler için hepinize teşekkür ederim. Yer yer böyle hikayeleri okumak lazım öğrencilere.
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: nazanayar - 23 Ekim 2007, 21:44:21
hikayelerin hepsi çok güzel ama ben hepimizin üzerinde bir cam tavan olduğunu düşündüm nedense .çünkü hiç birimiz gerçek kapasitemizi ya kullanmıyoruz yada kullandırılmıyoruz.
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: macitzuzu - 31 Ekim 2007, 17:30:45
meşe ağacı ve kabak..

Çocuğunun geleceği için endişeli olan anne, onun daha iyi bir eğitim alabilmesini sağlamak için, çocuğunu koleje kaydettirmek istedi. Endişeli anne, Çocuğunu da yanına alarak okul müdürünü ziyaret etti. Müdür, endişeli anneye okulun eğitimi hakkında gerekli bilgileri verdi. Kadın, müdürün açıklamalarını can kulağıyla dinledikten sonra "Tamam" dedi. "Oğlumun kaydını yaptırmak istiyorum. Yalnız sizden bir şey rica edebilir miyim?" Müdür nazik bir biçimde   "Elbette, buyurun" dedi. Kadın ricasını dile getirmekte biraz endişeliydi; ama ne isteğini de bildirmek istiyordu:

"Müdür bey, acaba dersleri biraz basitleştiremez misiniz?" dedi. "Benim oğlum bu eğitim programını kaldıramaz, derslerin hepsini izleyemez; ama koleji de bir an önce bitirmesini istiyorum."

Müdür kadına dönerek, "Elbette hanımefendi" dedi. "Siz çocuğunuz ne olmasını istiyorsunuz, onu söyleyin. Bildiğiniz gibi bir meşe ağacı yüz yılda yetişirken bir kabak için iki ay yeterli."
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: duяudoğ@ - 31 Ekim 2007, 19:04:55
hikayelerin hepsi çok güzeldi,hikayeli ders inanılmaz güzel geçiyor,teşekkürler esra ve nesrin öğretmenim +1   +1
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ibrahim98 - 19 Kasım 2007, 09:09:44
Teşekkürler arkadaşlar...Motivasyon anlamında öğrencilere çok iyi geliyor...
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: serdar_60 - 16 Mart 2008, 15:14:54
eyvallah
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: soyut14 - 24 Mayıs 2008, 12:39:55
hikayeler cok guzel... tesekkurler Esra...   770a
Başlık: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: Oº°melocum°ºO - 24 Mayıs 2008, 13:05:39
Esracım özellikle ilk hikayeye bayıldım
  219s
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: egecik - 06 Eylül 2008, 20:24:11
 219s
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ƒĬřŲżξ - 06 Eylül 2008, 21:01:36
ilk hikaye ve cam tavan  560a hepsi için çok çok teşekkürler
Yapabileceğin, yapabileceğini düşündüğün kadardır(cam tavan hikayesinden) ne kadar doğru  560a
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: resim23k - 09 Eylül 2008, 21:50:04
tşklr istifade edicez.. 560a
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: lenacan - 09 Eylül 2008, 22:02:04
 340a Tesekkürler hikayeler ıcın
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: tyerty - 09 Eylül 2008, 23:20:05
 560a 560a
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: venus75 - 11 Eylül 2008, 19:45:35
 560a 560a 560a 560a
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: alisilcan - 11 Eylül 2008, 20:39:38
teşekkürler
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: BRHAN - 11 Eylül 2008, 21:02:17
hikayeler cok guzel... tesekkurler Esra...   770a
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ♥Ϋą§єẀмĩη♥ - 11 Eylül 2008, 21:43:57
(Buyuk olasılıkla bılıyorsunuzdur arkadaşlar bu öyküyü) ama bılmeyenler için yıne de paylasmak istedim:)

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin
genç oğluna kadar uzanır.

Babasının işi nedeniyle
çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını ister hocası..
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir
kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.
"Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk..
"Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"
dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir.
Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.
"Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.
Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!."
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir
değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına..
"Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asılı.
Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,
geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi,
"Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
Başlık: Ynt: Derse yardımcı hikayeler
Gönderen: ♥Ϋą§єẀмĩη♥ - 11 Eylül 2008, 21:45:13
KÜÇÜK ÇOCUK
    Bir zamanlar küçük bir çocuk okula başlamış. Oldukça küçük bir çocukmuş. Okulsa büyük bir okulmuş. Ama küçük çocuk bahçe duvarından sınıfa yürüyerek gideceğini keşfettiğinde mutlu olmuş. Bundan sonra okul ona eskisi kadar büyük görünmemeye başlamış.
Bir sabah küçük çocuk okuldayken öğretmeni seslenmiş “Bu gün çiçek resmi çizeceğiz”. Küçük çocuk çok sevinmiş. Resim yapmayı çok severmiş. Her türlü resmi yapabilirmiş. Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, tekneler.
 Mum boyalarını çıkarmış ve başlamış çizmeye. Ama öğretmeni “Bekleyin! Daha başlamayın” diye bağırmış. Ve herkes hazırlanana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş öğretmeni “Çiçek resmi yapacağız.” Küçük çocuk çok sevinmiş. Çiçek resmi yapmayı çok severmiş. Güzel çiçekler yapmaya başlamış. Pembe, portakal rengi ve mavi, rengârenk çiçekler. Ama öğretmeni “Bekleyin! Ben size nasıl yapacağınızı göstereceğim” demiş. Tahtaya bir çiçek resmi çizmiş. Sapı yeşil, kendi kıpkırmızıymış. “İşte böyle. Tamam, şimdi başlayabilirsiniz.”
   Küçük çocuk öğretmenin çizdiği çiçeğe bakmış. Sonra da kendi çiçeğine. Kendi çizdiği çiçeği daha fazla sevmiş. Ama bunu söylememiş. Kâğıdın öteki yüzünü çevirmiş ve öğretmeninkine benzer bir çiçek çizmiş, yeşil saplı kırmızı renkli bir çiçek.
   Başka bir gün küçük çocuk kapıyı kendi başına açabilmeyi başardığında öğretmeni “Bu gün hamur çalışacağız” demiş. Küçük çocuk çok sevinmiş. Hamurdan çeşitli şeyler yapabilirmiş; yılanlar, fareler, filler, kardan adamlar, arabalar, kamyonetler. Ve hamurunu yoğurmaya başlamış. Ama öğretmeni “Bekleyin! Daha başlamayın.”diye bağırmış. Ve herkes hazırlanana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş öğretmeni “Tabak yapacağız”. Küçük çocuk çok sevinmiş, tabak yapmayı çok severmiş. Çeşitli boylarda ve şekillerde tabaklar yapmaya başlamış. Ama öğretmeni : “Bekleyin! Ben size nasıl yapılacağını göstereceğim” demiş. Ve herkese derin bir tabak nasıl yapılır göstermiş. “İşte böyle,tamam şimdi başlayabilirsiniz.”demiş öğretmeni. Küçük çocuk bir öğretmeninin yaptığı tabağa bakmış bir de kendi yaptığına. Kendi yaptığı tabağı daha çok beğenmiş. Ama bunu kimseye söylememiş. Hamurunu tekrar top haline getirmiş ve öğretmeninkine benzeyen bir tabak yapmış. Bu derin bir tabakmış.
   Çok geçmeden küçük çocuk beklemeyi öğrenmiş, izlemeyi de. Öğretmeninkine benzer şeyler yapmayı da. Çok geçmeden kendine özgü şeyler yaratamaz olmuş.
   Daha sonra küçük çocuk ve ailesi başka bir şehirde yeni bir eve taşınmışlar. Ve küçük çocuk başka bir okula gitmek zorunda kalmış. Bu okul diğer okuldan daha da büyükmüş. Ve dışarıdan içeriye açılan bir kapısı da yokmuş. Oldukça büyük basamaklardan çıkmak zorundaymış. Daha ilk gün öğretmeni “Bu gün resim çizeceğiz” demiş. Küçük çocuk çok sevinmiş. Öğretmeninin ne söyleyeceğini beklemiş. Ama öğretmen hiçbir şey söylememiş. Sadece sınıfın içinde, öğrencilerin arasında gezinmiş. Küçük çocuğun yanına gelince, “Resim çizmek istemiyor musun?” diye sormuş. “İstiyorum” demiş küçük çocuk “Ne çizeceğiz?” Öğretmeni “Buna sen karar vereceksin” demiş. “ Nasıl çizeceğim?” diye sormuş küçük çocuk. “Nasıl istersen öyle” demiş öğretmeni. “Hangi renkle boyayacağız?”diye sormuş küçük çocuk. “Hangi renkle istersen onla” demiş öğretmeni. “Eğer herkes aynı resmi çizerse, aynı renkle boyarsa, kimin yaptığını nasıl anlayabilirim?” demiş öğretmeni. “Bilmiyorum” demiş küçük çocuk. Ve pembe, portakal rengi ve mavi çiçekler yapmaya başlamış. Yeni okulunu çok sevmiş bile!
                                                                                                              Helen E. Buckley