Gönderen Konu: SANAT EĞİTİMİNİN TÜRKİYE’ DEKİ BOYUTU ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSELERİ  (Okunma sayısı 10994 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.589
  • Karizma Puanı: 1882
    • GorselSanatlar.NET

SANAT EĞİTİMİNİN TÜRKİYE’ DEKİ BOYUTU

 
ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSELERİ


Altyapısı oluşturulmadan gerçekleştirilen çalışmalar önceleri olumlu gidiyor görüntüsü alır. Eksikliklerine karşın İyi başlayan her şeyin daha da iyiye gitmesi gerekirken altyapısızlık belirli bir süre sonra yaşamda sıkıntıları beraberinde getiriyor. Bunun örneği Türkiye de ilk defa açılan İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinde yaşanmıştır. Bu yazı , bu liselerde görülen eksiklikleri ve önerileri kapsamaktadır, yaratıcı eğitim adına...

İnsana verilen değer, eğitimine verilen değerle ölçülmelidir. Eğer insana doğru yaklaşırsanız eğitimine doğru yaklaştığınız içindir. O zaman o insan hem mutlu olur hem de ondan daha iyi verim alınır dünyayı güzelleştirmek, geliştirmek, değiştirmek adına.

YARATICILIK, mevcut kuram, kavram ve olayları yeniden sentezleyerek, yenilik ve nesnellik temelinde bilginin yeniden üretilmesinde rol oynar.Yaratıcılığın özünde bir sorunu analiz ve sentezleme de orijinallik ve yenilik vardır. Kısaca, bilinen düşünce kalıpları ve etkileşimlerinin önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Yaratıcılık, farklı anlatım şekilleri bulmaktır. Yaratıcılık olgusu, temelde günlük yaşamda bir sorunu işleme ya da ortaya bir sorun koyarak çözümüne yönelmedeki duyarlılığı ile çalışmayı orijinal kılmaktır. Sonuçta yaratıcılık her alanı kapsamaktadır. Yaşamda, bilim ve sanat eğitiminde baş nüveyi oluşturmalıdır.

EĞİTİMİN AMACI, diğer kuşakların yaptıklarını yinelemek yerine, bunların üzerinde yeni şeyler yapabilme yeteneği olan insan topluluklarını oluşturmaktır. Yaratıcı, buluşçu, keşifçi insanlar denetleyici bir kafaya sahip olan ve kendilerine sunulan her şeyi olduğu gibi kabul etmeyen insanlardır. (Piaget) Yaratıcılığın eğitimle geliştirileceği kesindir. CORBUSİER, yaratıcılık sabırlı bir araştırmadır der. YARATICILIK, bireyin eski bilgi ve yaşantılarına dayanılarak yeni nesne ve düşünceler ortaya koymasıdır. Bireyin bir tür sentez yapma gücü yeteneğidir. Bu bağlamda sanat eğitimine ve şimdilerde sayıları otuzu bulan Anadolu Güzel Sanatlar Liselerine bakalım. Bu Liselerin ilki İstanbul da açılmıştır. Ancak alt yapısı tam oluşturulmadan yaşama geçirilmiştir. Acaba her şeyi hazırlanıp açılsa mıydı? Ama o zaman da doğru yönetmelik, doğru programlar hazırlanacak mıydı ? Doğru görüşler çerçevesinde. Yoksa tam tersi olacak baltalanacak mıydı ? Hiç mi açılmayacaktı ya da yanlış bir yerde mi olacaktı? Ama her ne olursa olsun bir ön hazırlık gerektiriyormuş. O zaman doğrular saptanıp, yazılı hale getirilerek onay alınsaydı elbette ki bu günkü olumsuzluklar yaşanmayacaktı

Atatürk, meydanlarda kazanılan savaşın Eğitim ile taçlandırılmazsa başarılı olamayacağını söylemiştir. Eğitimin başarılı olabilmesi de, öncelikle bireysel ayrıcalıklara doğru hitap etmektir. Eğer yetenekler sağlıklı geliştirilmezse bu, ülkenin başarısızlığında önemli bir rol oynayacaktır. Çünkü bir toplumun varolması ve ilerlemesi doğru yetiştirdiği insanlarla gerçekleşir. Tabii bu uygulamaların doğru bir şekilde yaşama geçirilmesi de öncelikle yöneticilerin elindedir. Eğitim insanın yaşamındaki en önemli olgudur. Okul, eğitim amaçlarının gerçekleşmesine neden olan bir varlıktır. Dünyayı değiştirme enerjisini içinde toplamıştır. Her toplumun yeryüzündeki gelişimi kendine özgü farklılıklar içinde olmuştur. Eğitim sistemi de diğer toplumlardaki verilerden yararlanırken, kendine özgü geleneğinden, göreneğinden de yararlanmalı, geleceğini ona göre oluşturmalı, yapılandırmalıdır. Bir kurumun başarısı iyi bir iş bölümüne dayanır. İşte yöneticinin görevi burada başlar yani işe baştan, yöneticilerden başlamak lazım. Bir kurumun gerilemesine, durmasına ya da ilerlemesine neden olan idarecilerden. Önce insan olmak gerekir sonra idareci, eğitici, sanatçı... Bundan sonra da bir yöneticinin o kurumun bilgilerine sahip olması ilk koşul olmalı ki orayı amaçları doğrultusunda geliştirebilsin. Tabii o bilgiye, o donanıma, o idealizme sahipse kurum gelişecek demektir. Aksi halde geri dönümler başlıyor bu liselerde yaşananlarda olduğu gibi. Düz liselerin alt yapısıyla gelenler, salt kendi çıkarları doğrultusunda hareket edenler katkıdan çok zarar vereceklerdir. Hele böyle yeni açılmış üstelikte alt yapısı eksik, yapılacak bir sürü işi olan bu liselerde hiç yararlı olamayacaklardır. İşte bu nedenlerle Alan Liselerine alan öğretmenleri idareci olmalılar ki bu okulların gelişmesini, tanıtımını üstlenebilsinler. Bir de kitap okuyan, araştırmacı bir idareci düşünülmelidir.

İyi bir öğretmen olmak, tabii ki öncelikle iyi bir insan, araştıran ve araştırmacı bir kimliğe sahip olmakla başlar. Böylece o da yönetilen değil, araştıran öğrenci yetiştirir. Bu bağlamda öğretmenlere gelince; deneyim, okullardan mezun olmak kadar önemlidir. Hele ki yaşamdan uzak ezbere, tekrara dayalı, yaşayarak yaparak öğrenmekten ziyade kuru bilgiye dayanan okullarımızdan mezunsa öğretmenlerin bu okula gelebilmeleri için en az üç yıllık bir deneyime sahip olmaları gerekir. Tabii araştırmacı bir kimliğe sahip olanlar, yani yüksek lisans, doktora, sanatta yeterlik yapanlar tercih edilmelidir. Yoksa öğrencinin arkasında kalarak salt baskıyla yada tamamen boş vererek hareket edenler yararlı olamayacaklardır.

Güzel Sanatlar Liselerinin en önemli özelliği, bu liselerle üniversiteler arasında köprü kuracak bir kurulun, Sanat Danışmanlar Kurulunun bulunması. Doğru ve sağlıklı işlemesi koşuluyla Türkiye’deki en iyi örneklerdendir. Güzel Sanatlar Fakülteleri bulunan her Üniversiten bir öğretim elemanından oluşan üst kurul birbiriyle anlaşan nitelikli insanlardan oluşmalı ki yararı yerine zararı dokunmasın. Çünkü gerçekten çok önemli bir işleve sahipler. Ancak bu kuruldan verim alınabilmesi bürokratik engellere takılı kalmamalıdır.

Derslere, özellikle sanata yönelik derslere ilaveler yapılmalı hem de özellikle kültür derslerinin içerikleri yeniden ele alınmalıdır. Çünkü çocuklar kültür dersleri ile alan dersleri arasında ilişki kuramıyorlar. Örneğin, Kimya kitaplarına renk konusu konabilir. Biyolojiye. anatomi, Fizik; ses, Sanat tarihine, fotoğraf ve sinema tarihi, özellikle de İngilizce dersine sanat literatürü eklenebilir.

Yönetmeliklere gelince; kişiye göre farklı yorumlanıyor ve standartlık adı altında ilgili kuruma hitap etmesi de söz konusu olamıyor. O halde ilgili kurumların amaçlarını ilgili kişilere doğru gösterecek nitelikte hazırlanmalıdır. ( A. Güzel Sanatlar Liselerinin yönetmeliklerini hazırladım. ) Bu da tıpkı diğer her şey gibi ilerleyeceğine geriletildi. Önerilen yönetmelikte öğretmenlere yüksek lisans , sanatta yeterlik-doktora zorunluluğu getiriliyordu. İlk çıkan yönetmelikte de doktora yapan öğretmenler tercih edilir deniyordu. Son çıkan yönetmelikte ise bunun gibi çok önemli bir madde çıkartılmış ve iki sınıf tek sınıfa indirilerek Güzel Sanatlar Eğitiminin bir şekilde engellenmesine de neden olunmuştur. İşte niçin insanlar kitap okumalı, branşlarında araştırma yapmalı diyorum? Biz, bize ve sanat eğitimine yeteri kadar sahip çıksaydık belki bu kadar gerilemeye de seyirci kalmamış olacaktık. Ama dünyayı, başkalarını sorgularız üstelikte bunu doğru yaparız. Fakat bir kişiyi sorgulamayı unuturuz, kendimizi. Bu nedenle de değişim çok zor ve yavaş oluyor. Yönetmeliğe bağlı olarak birçok sorun da ortaya çıkıyor. En büyük sorunlardan biri hazırlık sınıfında yaşanıyor. Güzel Sanatlar Liselerinin özelliklerinden biri de hazırlık yılında Temel Sanat Eğitimi dersinin olmasıydı. İlk açıldığı yıl sekiz saat ve zorunluydu. Biz bunu az bulup Bakanlıktan ders saatinin artırılmasını istemiştik. Çünkü ilk yıl alınan Temel Sanat Eğitimi, daha sonra alınacak tüm derslerin alt yapısını oluşturmak gibi önemli bir işleve sahipti. Ama Anadolu liselerine bağlı olması nedeniyle seçmeli hale dönüştürüldü ve dört saate indirildi. Ayrıca bir sorun daha yaşandı belirli bir süre. Orta kısımda hazırlık okuyup gelenler bir dilekçeyle üst sınıfa geçebiliyorlardı. Böylece Temel sanat Eğitimi almadan, üst sınıfta, TSE alanlarla birlikte okuyarak bocalama devresi yaşanıyordu. Şimdi yetenek sınavıyla üst sınıfa geçebiliyorlar. Umarım değişmez diye tekrarlıyorum. Çünkü en çok değişikliğe uğrayan ilkelerden biriydi. Eğer sınıf atlamasalar bu sefer de bir şekilde İngilizce dersinde sorun çıkabiliyor. O zaman İngilizce öğretmenlerine biraz daha fazla iş çıkıyor, çıkmalı. Bireysel ayrıcalıklı eğitim anlayışında zaten bu gereklidir.

Sanat Eğitimi bireysel eğitimi beraberinde getirir. Aksi taktirde yığın eğitimi içinde hiçbir şey başarıya ulaşmaz. Bu nedenle Müzik eğitimi bire bir öğrenci ve öğretmenle yapılırken Görsel Sanat Eğitimi de en fazla 12 kişilik gruplarla ya da 8 kişilik gruplarla yapılmalıdır. Ancak bunun için de her öğretmene ayrı atölye verilmelidir. Eğer program doğru hazırlanabilirse bu mümkün olabiliyor. Aksi taktirde öğretmenler hem farklı yaklaşımlarla öğrencilerin kafasını karıştırabiliyorlar ki her öğretmen ısrarla öğrencinin kişiliğinden hareket etmek yerine kendi kimliğinin öğrencide devam etmesini istiyor hem de iki üç öğretmene aynı sınıf ve aynı öğrenci verildiğinde biri derse girmesi gerektiği kadar girmeyebiliyor. Bir öğretmen çalışkansa yada daha baskın kişiliğe sahipse diğerini yok edebiliyor. Yalnız bu tür avantajlar yüksek lisans vs. yapanlar için kullanılabilir.

Nasıl Anadolu Lisesi diye İngilizce öğretmenlerine on saat fazla ücret veriliyorsa bu liselerde çalışan öğretmenlere de aynı hak tanınmalıdır. Yine bu liselerin özelliği nedeniyle atölye derslerinde kıyafet rahat çalışma adına serbest bırakılabilir. Ancak burada bir ikilem içine de girilebilir. Çünkü biçimciliğin hep ön planda tutulması nedeniyle atölyede rahat çalışılacak kıyafetler tercihi olması gerekirken süs ön plana çıkıveriyor. Yaşanan disiplinle despotluğu, samimiyetle laubaliliği, özgürlükle laçkalığı karıştırmak oluyor çoğu kez. Ama bir yerlerden başlamak gerekir. Yasaklar hiçbir zaman çözüm olmuyor. Evet tüm bunlar nereye dayanıyor? Neden bir sürü aksaklık yaşıyoruz ve bunlar devam ediyor. İnsanı ciddiye almamız gerekiyor. O zaman insanın beyninden, yüreğinden çıkan her şey de ciddiye alınır, değer kazanır. Bütün bu anlattıklarım Devlet nezdinde ciddiye alınırsa çözümler de beraberinde gelir.

Öncelikle Güzel Sanatlarda okuyan çocuklar dünya literatürünü takip edebilsinler diye Anadolu lisesi kapsamına alındı bu liseler. Ancak bu iyi niyet uygulamada Güzel Sanatlar tarafını yok etti adeta. Kendi kimliği doğrultusunda gelişeceğine Anadolu Liselerinin standartlığına yenildi. Bu olayı Atatürk’ün hiçbir devletin hegemonyasını kabul etmeyip bağımsız bir Türkiye’den yana olmasına benzetirim. Bu nedenle de Milli Eğitim Bakanlığında otuza yaklaşan bu liselerin bağımsız bir birimi olmalı artık. Başına da branşında araştırma yapan bir yönetici getirilmeli ki doğru ilerleme olsun.

“Sanatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından bir kopmuş demektir.” Atatürk


Kaynaklar
*ÇELLEK, T. Ortaöğretimde Görsel Sanat Eğitimi Konusunda Yapılan Çalışmaların Analiz ve Yorumu-Yüksek Lisans Tezi 1991
* YAVUZ, H.S. Yaratıcılık-BÜ yay. 1994
* SAN İ. Sanatsal Yaratma Çocukta Yaratıcılık İş Bankası Yay.
*AÇIKALIN A. Toplumsal Kuramsal ve Teknik Yönleriyle Okul Yöneticiliği – Pegen Yay. 1994
*BURSALIOĞLU Z. Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış – Pegen Yay. 1969
 

Tülay ÇELLEK
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül

teşekkürler .. 560a +1

Çevrimdışı gizmo

  • Üye
  • *
  • İleti: 27
  • Karizma Puanı: 0