fakat bu bahsettiğiniz de süreçle ilintili olduğundan yadırganmaması gereken bir durum. sanatın yüceleştirilmesi, salt "entelektüel" bir edim sayılması, günlük hayatın dışında bir üst perde ses gibi algılanması vs; sanat edimini gerçekleştirenlerin genel geçer normların az ya da çok dışında olması gibi sebeplerle, alımlayıcı yani sanat eseri ile karşılaşan kişilerde bir "öteki" olma hissi uyandırıyor. Eskilerden bu güne saray üslubu ile sanat edimini gerçekleştirenlerin, kimi zaman tartışmalarında "halka inmek" tabirinin esiri olduğunu görmek mümkün. kendini başkalaştıran da diğerlerini ötekileştiren de yine sanatı icra edenler olmuştur ilk etapta.
bu yüzden belki de sanat edimi, normalin dışında, rutini kıran ve sınırlarda dolaşan olmasını da hesaba katacak olursak; günlük hayatın dışında sayılan, bir üst çaba ve yetenek gerektiren ve her şeyin ötesinde "ürün" veren bir edim olduğundan, tüketilmeye mahkumdur bir anlamda.
sürecin yadsınması problemleri, yok sayılmasının getireceği boşluklar ya da sanatçının izleğinin ne olduğu ile ilgilenmez genel alımlayıcı. onun için sanat, eser ile karşılaştığı andan itibaren üretilen haz ile doğru orantılı olarak anlam kazanmaktadır. ki bunun çok da sorgulanması taraftarı değilim ben kendi adıma. bir şekilde süreci yok saymalılar zaten. herkesin kendi çizgisi, kendi ayaklarının bastığı yerde olduğuna göre, sanat eserinin var olma sürecine dahil olmadıkları sürece (burada anlam üretiminin sonsuz olduğu video art, enstalasyon vb. gibi örnekler verilebilir), nasıl anlamlandırdıkları ya da nasıl tükettikleri kendilerini bağlamaktadır. sanatın kendisine herhangi bir zararı olduğunu düşünmemekteyim.
her şey gibi sanat da tüketilecek, alınıp satılacak elbette. çünkü istesek de istemesek de nihayi bir biçem ile karşılarına koyduğumuz bu işler, bir şekilde göz ile temas etmeye başladığı anda tüketilmeye de mahkumdur. sanat ediminin kendisi ile yaratım sürecinden sonra alımlayıcılarla karşılaştığı süreç, yalnızca birbirine eklenmiş bir zincir gibidir. üretim basamağından sonraki halkalarda (sergilenme, anlam üretimi, tüketilme vb) her hangi bir kopukluk ya da çürüme olması, özü etkilememeli diye düşünmekteyim.
ha ama şu açıdan bir handikapı var meselenin; eğer ki sanatçı, eserinin tüketilebilirliğine hizmet ediyor ve de bundan bir fayda sağlamayı sanat ediminin gayesi haline getiriyorsa, sanatın kendiliği ya da sarsılmaz kalesinin sarsılıyor oluşu vs. tartışılabilir. ki sanırım demek istediğiniz bir anlamda, karşılıklı olarak üretilip tüketilen bir "nesne" haline getirilen sanat eserinin, bir çok süreci öldürmeye bir anlamda yol olduğudur.