Gönderen Konu: Resim yaparken acı mı duyuyoruz, haz mı alıyoruz ? Yoksa acıdan mı haz alıyoruz  (Okunma sayısı 4759 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mercimek

  • Yeni Üye
  • İleti: 18
  • Karizma Puanı: 2

Genellikle şu kanı yaygındır resim yapın rahatlayın sanki bir ürünü pazarlama gibi oysa yanlış bir renk kullanımı sizi kısa süreli bir buhrana(çabuk hallederseniz ki o da meçhul bazen) sürükleyebilir başınıza ağrılar sokabilir egonuz sarsılabilir ve yahut resmi askıya alabilirsiniz. doğru rengi bulmanın hazzı zihindeki tasarımın gerçekleştirilmesi iyi bir müzik eşliğinde düzelen renk haz duymanızı sağlayabilir anlak ...bu hızlı gel gitler şuurunuzu bozabilir dikkat kaidedir ki bende kaçma durumları sık olur ne diyordum evet
çağımızın tüm nevrotik bireyleri gibi acıdan mı haz alıyoruz kaygısız geçen bir an rahatsız mı hissettiriyor bizi?-kaygı üretkenliğin ana koşulu varoluşçularca-yoksa ...
yoksa...
yoksa..


fovist

  • Ziyaretçi
Öncelikle selamlar

Başlık ile ilerleyen bölümlerde bağlam açısından farklılıklar bulunmakta fakat
yine de bir şeyler söylemeye çalışacağım kendi adıma.

"Resim yapın rahatlayın" mottosunun altında yatan temel düşünce, sanatın insanın içindekileri dışavurabilmesi
için bir yol olduğuna dair tanımlama ezberidir. her tanımlama gibi, bu da sınırlara boğar kavramı ve genel kanı olarak
zihinlerde, sanatla uğraşma ya da bizim açımızdan ele alırsak resim yapma eylemi, bir nevi sağaltıcı bir mekanizma
gibi yansır. demem o ki bunun bir ürün pazarlama mantığı gibi işlediğini düşünmüyorum. yıllardır süregelen bir
ezberin neticesi olduğuna inanıyorum. ki bu ezberi kuvvetlendiren bazı bilimsel gerçeklikleri de hesaba katarsak insanların
resim yapma edimine bu gözle bakması daha da anlaşılır olacaktır( terapi merkezlerinde resim yaptırılıyor olması, renklerin psikolojik etkileri vb.)

Kaygının üretkenliğin ana koşulu sayılması(varoluşçulara göre) ise zıttı kaygısızlığı ele alarak anlaşılır kılınabilir.
Kaygı duymayan ve endişe etmeyen bir birey, üretime ya da yaratı sürecine edinilmiş tepkilerle yaklaşacaktır. Olanı sorgulamayan, her şeyden emin ve durgun bir su gibi "mesele"siz olan biri, her hangi bir şeyi aktarma ihtiyacı da duymayabilir.

umm, ya da şöyle söyleyeyim;
anlam üretimi zincirinde bir nevi toplamadaki etkisiz eleman "0" a yakın bir basamakta durma ihtimali yüksektir kaygı duymayan kişinin. oysa karşılaştığını olduğu gibi kabul etmeyip dağıtan, onu yutan bir "0" olmak(çarpma işlemindeki gibi) anlam üretim zincirinde bir farklılık
yaratır.

kaygı duymak ya da daha geniş kapsamıyla ele alacak olursak acı duygusu, kişiye; içinde bulunduğu hayatta kimi belirli "sebepler" sunar, tutunabilmek için.

acı ile hazzın kardeşliği buradan gelmektedir. acı duyarak kendini "var" hisseder kimimiz. ve bir bireyin en büyük hazzı da kendi benliğini duyumsayabilmesinden başka bir şey değildir. en dipte olanı hissedebilmek için "acı" bir çay kaşığı gibidir. durgun suyu karıştırır. bir nevi katalizör gibi çalışır.

varlığa sonradan eklenen ve bize ait olmayan her şeyi sıyırıp atar bir anlamda. bu sebeple içte olanı, doğamızla birlikte geleni duyumsayabilmenin bir anlamda yegane yoludur acı duymak. haz ise tüm çıplaklığı ile kendi varlığını hissedebiliyor olma duygusu ile birlikte gelir. yani duyumsayarak...

teşekkürler. forumlarda arayıp da bulamadığım bir kapı gibi oldu sorunuz. ya da şöyle diyeyim, son dönem hissettiğim bir açlığı karşıladı bir anlamda.

saygılar.
« Son Düzenleme: 21 Aralık 2007, 13:22:19 Gönderen: fovist »

Çevrimdışı mercimek

  • Yeni Üye
  • İleti: 18
  • Karizma Puanı: 2
kaygının üretim açısından önemiminde hemfikiriz bağlam konusunda ise evet kopukluklar mümkün birçok sorunla karşı karşıyayız ki resimin diğer disiplinlerle ilişkisi kafamızda net bir fikir sağlamamakta.sağaltım yöntemlerinde elbette resim kullanılmakta resmin yüceleştirilmesi de sorun yani bir tabakanın esiri olması da bir meta haline getirilmesi de
benim sözettiğim psikolojik süreçlerin dışlanarak tüketim kültürünün bir parçası haline getirilmesi yani düşünsel süreçlerin dışlanarak salt biçime indirgenmesi.

fovist

  • Ziyaretçi
fakat bu bahsettiğiniz de süreçle ilintili olduğundan yadırganmaması gereken bir durum. sanatın yüceleştirilmesi, salt "entelektüel" bir edim sayılması, günlük hayatın dışında bir üst perde ses gibi algılanması vs; sanat edimini gerçekleştirenlerin genel geçer normların az ya da çok dışında olması gibi sebeplerle, alımlayıcı yani sanat eseri ile karşılaşan kişilerde bir "öteki" olma hissi uyandırıyor. Eskilerden bu güne saray üslubu ile sanat edimini gerçekleştirenlerin, kimi zaman tartışmalarında "halka inmek" tabirinin esiri olduğunu görmek mümkün. kendini başkalaştıran da diğerlerini ötekileştiren de yine sanatı icra edenler olmuştur ilk etapta.

bu yüzden belki de sanat edimi, normalin dışında, rutini kıran ve sınırlarda dolaşan olmasını da hesaba katacak olursak; günlük hayatın dışında sayılan, bir üst çaba ve yetenek gerektiren ve her şeyin ötesinde "ürün" veren bir edim olduğundan, tüketilmeye mahkumdur bir anlamda.

sürecin yadsınması problemleri, yok sayılmasının getireceği boşluklar ya da sanatçının izleğinin ne olduğu ile ilgilenmez genel alımlayıcı. onun için sanat, eser ile karşılaştığı andan itibaren üretilen haz ile doğru orantılı olarak anlam kazanmaktadır. ki bunun çok da sorgulanması taraftarı değilim ben kendi adıma. bir şekilde süreci yok saymalılar zaten. herkesin kendi çizgisi, kendi ayaklarının bastığı yerde olduğuna göre, sanat eserinin var olma sürecine dahil olmadıkları sürece (burada anlam üretiminin sonsuz olduğu video art, enstalasyon vb. gibi örnekler verilebilir), nasıl anlamlandırdıkları ya da nasıl tükettikleri kendilerini bağlamaktadır. sanatın kendisine herhangi bir zararı olduğunu düşünmemekteyim.

her şey gibi sanat da tüketilecek, alınıp satılacak elbette. çünkü istesek de istemesek de nihayi bir biçem ile karşılarına koyduğumuz bu işler, bir şekilde göz ile temas etmeye başladığı anda tüketilmeye de mahkumdur. sanat ediminin kendisi ile yaratım sürecinden sonra alımlayıcılarla karşılaştığı süreç, yalnızca birbirine eklenmiş bir zincir gibidir. üretim basamağından sonraki halkalarda (sergilenme, anlam üretimi, tüketilme vb) her hangi bir kopukluk ya da çürüme olması, özü etkilememeli diye düşünmekteyim.

ha ama şu açıdan bir handikapı var meselenin; eğer ki sanatçı, eserinin tüketilebilirliğine hizmet ediyor ve de bundan bir fayda sağlamayı sanat ediminin gayesi haline getiriyorsa, sanatın kendiliği ya da sarsılmaz kalesinin sarsılıyor oluşu vs. tartışılabilir. ki sanırım demek istediğiniz bir anlamda, karşılıklı olarak üretilip tüketilen bir "nesne" haline getirilen sanat eserinin, bir çok süreci öldürmeye bir anlamda yol olduğudur.

Çevrimdışı mercimek

  • Yeni Üye
  • İleti: 18
  • Karizma Puanı: 2
öncelikle konudan gittikçe uzaklaştığımızı düşünüyorum bu üzerinde konuştuğumuz konuları ayrı ayrı ele almalıyız anlam kargaşasına uğramaya başladı siz ve ben ayrı ayrı konular üzerine sayıklamaya başlayacağız yakında konu başlığında söz ettiğim sanatçonın öznel üertim aşamasında hissettikleriydi yani sanatçıda oluşan üslup gibi içimizde oluşan süreçteki duygulanımlardı. kopuklukların olması evet kafamda binlerce sorunun oluşması bçim mi öz mü , sanat halk için mi sanat sanat için mi gibi bizi sonsuz tartışmalara sürükleyen konuları ayrı ayrı ele alısak sevinirim ne dersininz

fovist

  • Ziyaretçi

benim sözettiğim psikolojik süreçlerin dışlanarak tüketim kültürünün bir parçası haline getirilmesi yani düşünsel süreçlerin dışlanarak salt biçime indirgenmesi.


bunu siz yazdığınız için o yönde açımlama yapmıştım. tartışma ya da fikir paylaşımlarında bir sınır çizilecekse ya da ne yazdığımızın farkında olamayacaksak oradan tamamen uzaklaşmak da benim tercihimdir.

ben size teşekkürümü etmiştim. dahasına başka arkadaşlar katılıp, güzel bir forum oluşturursunuz umarım.
kolay gelsin.

Çevrimdışı KaRaKaRgA

  • RESSAMCA
  • Aktif Üye
  • **
  • İleti: 132
  • Karizma Puanı: 46
    • RESSAMCA
vuawwwww bu ne arkadaşlar kafam karıştı. Çok felsefik olmuş yazılanlar.  740a
Ressamın Penceresinden.

Çevrimdışı mercimek

  • Yeni Üye
  • İleti: 18
  • Karizma Puanı: 2
kalmanızı tercih ederdim buna sınırlama derseniz yanılırsınız elbet çelişkilerde yaşanacak benim sevmediğim şey ise değişen akışkan düşüncelere karşı söylediklerimin yeniden önüme -sanki bu bir hataymış gibi- serilmesi. yine de teşekkürler siz bilirsiniz

Çevrimdışı ömür serkan

  • Aktif Üye
  • **
  • İleti: 181
  • Karizma Puanı: 34
Konuya katılmak isterdim ama arkadaş baya konunun özünü kaçırmış.Bu tür sanatsal tartışma konnusunda biraz daha yalın olunmasını isterim.Akademik cümleler kurmak adına konuya hakim olamamanın marifet olmadığını düşünüyorum.Sabaha kadar yazsa sanatı temellendirip kalıba sokamayız.sanatçı,sanat eseri yada izleyici irintisinide kuramayız..
ö.s.e

fovist

  • Ziyaretçi
Konuya katılmak isterdim ama arkadaş baya konunun özünü kaçırmış.Bu tür sanatsal tartışma konnusunda biraz daha yalın olunmasını isterim.Akademik cümleler kurmak adına konuya hakim olamamanın marifet olmadığını düşünüyorum.


o vakit siz özü kaçırmadan konu ile ilgili post atsaydınız biz de bilgilenirdik düşüncelerinizle. sanırım ortada anlaşılamayan bir şey var,
kalmanızı tercih ederdim buna sınırlama derseniz yanılırsınız elbet çelişkilerde yaşanacak benim sevmediğim şey ise değişen akışkan düşüncelere karşı söylediklerimin yeniden önüme -sanki bu bir hataymış gibi- serilmesi.
hatadır dememiştim bu birincisi. kendi adıma bir tercihten bahsettim yukarıda, sevgi ya da hoşlanmama gibi bir "duygu" hali ile yazmadım kendi cümlelerimi. söylediklerinizi alıntıladım, çünkü o cümlenizden yola çıkıp yazmıştım demek istedim. her neyse, sanırım başka bir durum var burada ve dediğim gibi umuyorum, diğer katılımcılarla konular istediğiniz gibi gelişir ve tartışılır.

konunun özünü kaçırdığımı iddia edenlere tek sözüm şudur, konunun özü dediğiniz salt bir başlıktan ibaret olsa idi gönderilen içeriği önemsemiyor olmalıydınız. içerikte konu zaten bir çok yerden ele alınmış, ben de ilk postta da belirttiğim gibi "yine de" bir yerlerinden tutmaya çalıştım.

ha eğer ağır ya da felsefi vs. olduysa da kusuruma bakılmasın, elimden gelen tek şey bu. marifet saymıyorum, çünkü ben zaten her daim böyle konuşurum. fakat hiç bir zaman karşıma söylediklerimi "marifet sayarak" konuştuğumu iddia edenler çıkmamıştı. bu da ilginç.

belki de herkes nerede durduğunu iyi bilmeli. ben bilip çekiliyorum. kolay gelsin yeniden. dediğim gibi diğer katılımcıların konu ile ilgili söylediklerini okuyup, aydınlanmayı seçeceğim bundan böyle. eğer ki saldırı içerikli bir post daha olmaz ise...