Gönderen Konu: Hanefi Yeter  (Okunma sayısı 5381 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fîģũ®âtĩƒ

  • :)
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.203
  • Karizma Puanı: 1637
Hanefi Yeter
« : 13 Haziran 2008, 23:27:42 »

Söyleşi...
 
 Göç'ün tarihini belgeleyen aydın bir Türk ressamı

Doğu Anadolu'nun Bayburt'unu terkederek İzmir'e gelmesiyle başlamış göçmenliği Hanefi Yeter'in. Doğduğu yer olan Bayburt'u, bakkallık yapan babası ölünce terkedip İzmir'e göç ettiklerinde dokuz yaşındaymış Hanefi Yeter. Çocukluğunda uzaktan yakından resimle hiç ilişkisi olmamış; ta ki 19 yaşında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde Bedri Rahmi'nin öğrencisi oluncaya kadar. İzmir'de evlere götürdüğü çamaşır makineleri ve buzdolapları için toprak pirizler yaparak geçirmiş günlerini. İşte o evlerden birinde okuldan gelen bir öğrenci ve kitapları dikkatini çekmiş; kendi kendine: "Ben ömrüm boyunca evlere beyaz eşya taşıyıp, duvarlara toprak piriz mi yapacağım?" diye sormuş. Yarım bıraktığı okuluna başlamış ve liseyi bitirip üniversite imtihanlarına girmiş; İstanbul Ticari İlimler Akademisi'ni kazanmış. Böylece İzmir'den sonra İstanbul, onun ikinci göç ettiği şehir olmuş. İsterseniz yaşam hikayesinin geri kalan kısmını, yaptığı göçlerin son durağı Berlin olan ve sanki GÖÇ'ün tarihini yazarcasına yaptığı resimlerinden tanıdığımız; çağımız resminin Berlinli ustası Hanefi Yeter'in kendisinden dinleyelim:

"Ticari İlimler Akademisi'ne başladığımda yatacak yerim olmadığı için ev arıyordum. Güzel Sanatlar Akademisi'nin karşısında ev buldum. Çocukluk arkadaşım da bu Akademi'de okuyordu. Yemeğimizi arkadaşımın okuduğu Güzel Sanatlar'da yiyorduk. Buranın atmosferi çok hoşuma gidiyordu. Zaten Ticari ilimler Akademisi'ne de bir türlü ısınamamıştım. Karar verdim ressam olmaya; imtihanlarına girdim ve kazandım. Bedri Rahmi'nin atölyesinde derslere başladım."   

Bedri Rahmi'den biraz bahseder misiniz?

Bedri Rahmi, Türk resim sanatında bir taştır. Çok iyi bir hocaydı. Güzel Sanatlar Akademisi'nin gelmiş geçmiş en iyi hocalarının başında gelir. Dünyaya bakışı, sanat penceresindendi. Yaşamı ve her şeyi sanat penceresinden gören aydın ve çevresini aydınlatan bir insandı. Sanatı yaşam biçimi olarak kabullenmişti. Kendisine derslerin dışında da özel işlerinde çok yardım ettim.

Daha sonra bursla Avrupa'ya açıldınız.

O zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı öğretim görevlisi yetiştirmek için okulu bitirenleri bursla Avrupa'ya yolluyordu. 1972'de bu imtihanları kazandım. O senelerde Akademi'yi bitiren ressamların Paris'e gitmesi moda idi. Paris'e gitmeyen ressamı da ressamdan saymıyorlardı. Bu yüzden de Türk resmini hep Paris Ekolü yönlendirmiştir. Ben, 1970 yılında Paris'e gidip bir yıl kalmıştım. Bu yüzden de ya İtalya'ya ya da Londra'ya gidip yeni şeylerle Türkiye'ye dönmek istiyordum. Fakat ustam Bedri Rahmi bana "Hayır reis, sen Almanya'ya gideceksin" dedi. Ben de kendisini dinleyip Berlin'e geldim.

Ve böylece doğduğunuz yer olan Bayburt'tan sonra Berlin üçüncü göç ettiğiniz şehir oldu.

Evet. 1973'ün başında burslu olarak gelmiştim ancak daha sonra ben de göç edenler kervanına katıldım. İlk yerleştiğim yer Tiergarten semti oldu. Almanca bilmiyordum ve kimseyi de tanımıyordum. İki üç ay sonra geri dönmek istedim. Bursu geri ödeyecek param olmadığından kalmak zorunda idim. Heykeltraş Mehmet Aksoy'u tanıdım. Onunla birlikte Türk toplumu için kültür ve sanat akşamları yapılması gerektiğini düşünüyorduk. Berlin'de ilk folklor grupunu kurduk. Böylece Berlin'de ilk kültür harketlerini başlatmış olduk. Bu arada HDK'da beş sene okudum. Akademikerler ve Sanatçılar Derneği'ni kurduk. 1975 yılında ilk defa bir sergi açtık. İsmini de "Memet Anadolu'dan Geldi" koymuştuk. Mehmet Aksoy, Mehmet Çağlayan ve ben Mehmet Hanefi Yeter'in eserlerinden oluşan bir sergiydi. Alman ve Türk kamuoyunda çok ilgi gördü. Altı ay açık kaldı. Yirmi bine yakın ziyaretçimiz oldu.

Berlin'e gelmeden önce İstanbul'da yaptığınız resimlerin konusu neydi?

İstanbul'da daha çok İstanbul üzerine resimler yaptım. Bunlar İstanbul'un sosyal yaşamını gösteren resimlerdi. Seyyar satıcılar, balıkçılar, hamallar, vapurlar, denizde martılar... gibi. Bu resimlerimde İstanbul'la beraber insan faktörü hep ön plandaydı.

Yaptığınız resimler hangi sanat akımına dahil ediliyor?

Kimileri "gerçeklik" kimileri ise "şiirsel gerçeklik" olarak adlandırıyor. Resimlerimde hayatın içinden gerçek görüntüleri işledim hep.

Berlin'de yaptığınız çalışmaların konularında ne gibi değişiklikler oldu?

Berlin'de yaşayıpta yine İstanbul resimlerine devam etmemin bir anlamı yoktu. Berlin sokaklarındaki yaşamı incelemeye başladım. Berlin'in ihtiyar kadınları beni çok etkiledi. O zamanlar daha çok ihtiyar vardı. Yaptığım resimler Akademi'de ses getirmeye başladı. Çünkü farklı şeyler yapıyordum. O zamanın Akademi Başkanı bir resmimi Akademi için satın aldı. Bu büyük bir olaydı. Bu arada Kreuzberg'i tanımaya başladım. Marianne Platz'da oturmuş örgü ören Türk kadınlarını resimledim. Piknik yapmak Türkler arasında çok yaygındı. Bunların tespitini yapmaya, niçin yaptıklarını düşünmeye başladım. Bir araya gelebilmek için yapıyorlardı. Çünkü o zamanlar Türklerin evlerine misafir kabul etmeleri bile yasaklanmıştı. Taşınma yasakları vardı. Benim pasarportuma da taşınma yasağı damgası vurulmuştu. Bunları hep işledim yaptığım çalışmalarımda. Bu çalışmalar benim daha çok popüler olmamı sağladı. Bu sorunlar Türklerin beraberinde getirdiği sorunlar değildi. Almanlar bunları görmek istemiyorlardı. Ben yaptığım bu resimlerle bu sorunlara dikkat çektim.

Sanatçılarda kimlik bunalımı olur mu? Siz de bu nasıl oldu?
İşçilerimizin yaşadığı kimlik bunalımını sanatçı olarak ben yaşamadım. Çünkü biz sanatçıların dünya sanatıyla ilgili belli bir kültürel altyapısı vardır. Dünya kültürüyle barışıklığımız vardır. Ben burada herhangi bir müzeye gittiğim zaman oradaki resimler bana yabancı gelmez. Buradaki kültürel yapı bana ters düşmedi. Sanat ve kültür olayları benim yaşam biçimimi en çok şekillendiren faktörler olduğundan kültürel kimlik bunalımı yaşamadım. Tabiki bir toplumun diğer topluma bakış açısının yarattığı sorunlar beni de etkiliyordu. Ben bunların dışında kalmadım. Aynı damgalar ve yasaklar bir yabancı olarak benim içinde geçerliydi. İşte bu sorunlar benim sanat biçimimi etkiledi. Gördüklerimi sanatım yoluyla belgelemeye çalıştım.

Duvarların kalkması sanatınızı nasıl etkiledi?

 

Bu konuyu en yoğun işleyen sanatçılardan biriyim. O dönemde on adet büyük boy resim yaptım. 2.5 metre boyunda idiler. Bunları Almanya'nın çeşitli şehirlerinde sergiledim. Alman sanat eleştirmenlerinin de ilgisini çekti.

Siz, Berlin-Atatürkçü Düşünce Derneği'nin de kurucuları arasındasınız.

Bu derneğin kuruluşunda yaptığım bir konuşmada şunları söyledim: "Ben sizlerin bildiğiniz klasik Atatürkçü değilim! Atatürk böyle dedi, şöyle dedi; bunları herkes söylüyor! Atatürk zaten söylemiş. Bunları tekrar etmek bana düşmez. Bir şeyler üreteceksek, topluma bir şeyler vereceksek, görülecek, elle tutulacak bir katkısı olacaksa yapalım bu işi. Yoksa ben yokum bu işte!" Biz hep bir şeyler ürettik; laf üretmedik. Burada dernek enflasyonu var! Dernekçilikle geçinenler var!!!

Türklerin resme ilgisi?


Yok denecek kadar az! Birkaç tanıdığım arkadaşın dışında resimle ilgilenen az. Benim tanınmama sebepte zaten Alman toplumudur. Bizde böyle bir ihtiyaç yok!

Şu anda yaptığınız çalışma?
Kreuzberg'te bir binanın cephesini balıklardan oluşan bir seramik çalışması yapıyorum. Aynı binanın cephesinde yaptığım resimde bozulma oldu. Bunun yerine büyüklüğü 50-250cm  olan elli kadar seramik balık monte edilecek. Balıklar bitti, bu senenin sonunda da montesi olacak.

Ya Türkiye'ye dönüş?


25 sene her gün aralıksız günde 10-11 saat çalıştım. Artık değişiklik istiyorum. Son zamanlarda devamlı Türkiye'deyim. Bodrum Bağla'da sanatçıların kalacağı bir sanat evi yapıyorum. İnşası bitti. İsmini de Bağla Sanat Evi koydum. Kendimi ve zamanımı oraya adamak istiyorum.




YURTİÇİ ETKİNLİKLERİ VE KİŞİSEL SERGİLER

1989 TÜYAP, İstanbul
1990 Türk-Alman Kültür Merkezi, Ankara
1992 URART Sanat Galerisi, Ankara
1993 VAKKO Sanat Galerisi, Ankara
1996 Arda Sanat Galerisi, Ankara
1996 Milli Reasürans Sanat Galerisi (Serpil Yeter ile), İstanbul
1997 Evin Sanat Galerisi, İstanbul
1998 Arda Sanat Galerisi, Ankara
1998 T.İş Bankası, Parmakkapı Sanat Galerisi, İstanbul
1999 Leonardo Sanat Galerisi, İzmir
1999 Galeri G, İstanbul
1999 Galeri PG (Habib Aydoğdu ve Yunus Tonkuş ile)
2000 Garanti Sanat Galerisi, İstanbul
2000 Tolga Eti Sanat Galerisi (Yunus Tonkuş ile)
2001 Arda Sanat galerisi, Ankara
2001 Yurt ve Dünya Sanat Galerisi, İstanbul
2002 Art İstanbul 2002 Uluslararası Çağdaş Sanat Buluşması (Gözde Sanat Galerisi ile)

2001 yılında Bilim Sanat Galerisi’nce, yazılarını ve çevirisini yurtdışında yaşayan Sanat Tarihçisi, editör Çetin Güzelhan’ın gerçekleştirdiği 331 sayfayı kapsayan “Hanefi Yeter 1967-2001” kitabı yayınlandı.


alıntı ;http://www.gozdesanat.com/hanefi_yeter.html

 www.sehirtiyatrolari.com