Gönderen Konu: resmin öğeleri  (Okunma sayısı 14481 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
resmin öğeleri
« : 21 Haziran 2007, 12:14:23 »

resmin öğeleri

Resmin biçimsel tasarımı çizgilerin, biçimlerin, renklerin, tonların, doku özelliklerinin anlatımcı bir düzen içinde bir araya getirilmesiyle oluşur. Renklerin ve imgelerin bir araya getirilmesi içerik açısından betimsel ya da simgesel anlamlar taşıyabilir. Ama bir duyguyu, uyumu, gerilimi ya da mekân, hacim, hareket, ışık gibi görsel kavramlan yansıtmada, içerikten çok renk ve biçimin ilişkisi önem kazanır.

Çizgi, içerdiği anlatım gücüyle resmin önemli öğelerinden biridir, ince, kalın, düz, kesik, doğru, eğri, dalgalı, kırık çizgiler yineleme ya da karşıtlık duygusu uyandırmak amacıyla kullanılır. Çizgilerin arasındaki alanların değişik renk ve tonlarla boyanması ise hacim, ağırlık, mekân içindeki konum, doku gibi nitelikleri belirler.

Biçim ve kütle de kompozisyonun oluşmasında önemli bir öğedir. Çocukların, içgüdüsel olarak gördüklerini geometrik biçimlerle ifade etme yöntemini Paul Klee ya da Jean Dubuffet gibi bazı çağdaş sanatçılar da benimsemiştir. Bir kare ya da daire, bakışı kendi merkezine doğru çeker. Bir ikizkenar üçgen sağlamlık duygusu uyandırır, buna karşılık tepesi üstünde duran bir üçgen dengesiz bir durumu belirtir. Elipsler, paralelkenarlar, dikdörtgenler süreklilik, durağanlık duyguları verir. Biçim ve kütleler arasında kalan boşluklar da kompozisyona katkıda bulunacak biçimde değerlendirilir.

Bir başka resim öğesi olan renk bir çok üslupta bezeme ve betimleme amacıyla kullanılmıştır. Üç temel renk kırmızı, mavi ve sarıdır; bütün öteki renkler bunların karışımlarından türer. İkincil renkler mor, turuncu ve yeşildir; bunların temel renklerle ve birbirleriyle karıştırılması çeşitli ara renklerin ortaya çıkmasına yol açar. Ton bir rengin görece koyuluk ya da açıklık derecesi ya da değeridir. Örneğin Rembrandt koyu, Claude Monet ise açık tonlar kullanmışlardır.
Her rengin bir de karşıtı vardır.
Temel renklerin karşıtı, öbür. iki temel rengin karışımından elde edilen ikincil renktir. Buna göre kırmızının karşıtı yeşildir. Renkler tek başlarına ya da ikili üçlü kümeler halinde kullanıldığı zaman farklı etkiler yapar, olduklarından daha açık ya da daha koyu, daha sıcak ya da daha soğuk görünürler. Rengin karmaşık dinsel ya da simgesel anlamları herkesçe kolayca anlaşılmazsa da, bazı renklerin bileşimlerinin yarattığı uyum ve uyumsuzluklar herkes tarafından, farklı derecelerde de olsa algılanır. Ressamlar rengin bu ve benzeri özelliklerini bilinçli ya da içlerinden geldiğince kullanarak farklı görsel algılamalar, hatta yanılsamalar yaratır ve bunları bir anlatım aracı s olarak kullanırlar.

Nesnelerin yüzleri pütürlü ya da parlak, girintili çıkıntılı ya da düz olabilir. Bu özellik resmin dokusal niteliklerini belirler. Hint ya da İslam sanatı gibi bazı bezemeci sanat türlerinde doku, geometrik örgelerin yinelenmesiyle elde edilir. Batı sanatında ise, özellikle ortaçağda doku, dökülmüş yapraklar, yağan kar ve kuşların uçuşu; gibi doğadan alınan örgelerin yinelenmesiyle verilir. Noktacılık tekniğinde kullanılan küçük fırça vuruşlarıyla elde edilen yüzeylerde de ışıltılı bir doku görülür.

İki boyutlu bir yüzey üstünde hacim ve mekân duygusu uyandırabilmek için perspektif kurallarını uygulamak gerekir. İnsanlar nesnelerin kendilerinden uzaklaştıkça küçüldüğünü, paralel çizgilerin bir noktada kesişir gibi göründüğünü, düzlemlerin birbirine yaklaşır gibi olduğunu gözlemişler, bunu da kâğıt ya da tuvale aktarmaya çalışmışlardır. Buna karşılık çocuklar ve "ilkel" insanların mekân algılayışı bütünüyle farklıdır (bak. ilkel sanat). Onların resimlerinde nesneler birbirinden bağımsız birimler olarak ele alınır; her biri, onu en iyi anlatacak bakış açısıyla verilir; hatta görece önem taşıyan nesne ya da figürler ötekilerden daha büyük gösterilir. Aynı uygulama Rönesans öncesi Batı sanatında da bazı dinsel konulu resimlerde görülür.

Çok bakış açılı mekân anlayışı birçok resim üslubunda kullanılmıştır. Örrneğin Eski Mısırlılar figürün baş ve ayaklarını yandan, gözlerini ve gövdesini ise önden göründüğü gibi çizmişlerdir. Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karşıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir.

19. yüzyılın sonlarına doğru Cezanne, Rönesans'tan beri kullanılan resim mekânını değiştirmiş, yatay düzlemleri eğik bir eksende vererek, dikey yüzeylerin resim yüzeyinde öne doğru çıkmasını sağlamış ve derinlik etkisini yüzeyler aracılığıyla yaratmıştır. Cezanne'ın bu uygulaması daha sonra kübist ressamlarca daha da ileriye götürülmüş, nesnelerin bütün yüzeylerinin görüntüleri birbirini izler biçimde verilmiştir. Günümüzde mekân yaratmada kullanılan bu algısal ve kavramsal yaklaşımlar bazen aynı kompozisyonda birlikte de yer alır.

Ressamlar çok eski zamanlardan beri iki boyutlu bir düzlem üstünde zaman ve hareket duygusu uyandırmaya çalışmışlardır. Bunların en bilinen örneklerinden biri dizi resimler, bir başkası ise, bir defterin yapraklarının çevrilmesinde olduğu gibi, birbirini izleyen görüntülerdir. Hem Doğu' da, hem de Batı'da sanatçıların bir öykünün çeşitli aşamalarını aynı resmin içine yerleştirdikleri görülür. Kübist ressamlar zaman duygusunu, ele aldıkları nesnenin içinde bulunduğu mekânla ilişkili olarak işlemişler, gelecekçiler de bu noktadan yola çıkarak ağır çekim filmlere ya da hareket halindeki bir nesnenin arkasında bıraktığı izleri de gösteren fotoğraflara benzer resimler üretmişlerdir.

Bir resmin tasarlanmasında çeşitli ilkeler uygulanabilir. Anlatılmak istenene göre simetrik olan ya da olmayan, derinlik duygusu güçlü ya da güçsüz olan, geometrik ya da doğal biçimlere ağırlık veren, ele aldığı nesneler arasında altın oran gibi ilişkiler kuran ya da kurmayan, gerilim yaratan ya da yaratmayan düzenlemeler yapılabilir.
çok çalışmak zamanı

desen61

  • Ziyaretçi
Ynt: resmin öğeleri
« Yanıtla #1 : 13 Eylül 2007, 00:25:31 »
 560a sra teşekkürler bilgiler için

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül
resmin öğeleri
« Yanıtla #2 : 11 Kasım 2007, 18:56:34 »
öZELLİKLE LİSELER İÇİN SÜPER OLMUŞ BU BİLGİ.TEŞEKKÜRLER ESRACIM.+1

Çevrimdışı duяudoğ@

  • DENİZ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.254
  • Karizma Puanı: 1284
resmin öğeleri
« Yanıtla #3 : 11 Kasım 2007, 19:33:38 »
teşekkürler esracım,

Çevrimdışı ulaş

  • Aktif Üye
  • **
  • İleti: 145
  • Karizma Puanı: 63
  • saygı herşeydir her şeyden önce biraz daha saygı
resmin öğeleri
« Yanıtla #4 : 11 Kasım 2007, 20:39:26 »
EMEĞİNE SAĞLIK
Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden
Ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
Yani yürekte

smarst-x

  • Ziyaretçi
resmin öğeleri
« Yanıtla #5 : 17 Kasım 2007, 17:32:10 »
bilgilendirme için teşekkür ederim esra öğretmenim +1

ankibey

  • Ziyaretçi
resmin öğeleri
« Yanıtla #6 : 14 Şubat 2008, 23:43:26 »
Artık anlatımlarımızı sade bir dille anlaşılır kılmalıyız ve resimlerle desteklemeliyiz arkadaşlar.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
resmin öğeleri
« Yanıtla #7 : 27 Nisan 2008, 16:11:57 »
Konu, İçerik, Stilizasyon, Deformasyon ve Biçim
Biçim tanınan veya tanımlanabilen şeylerin genel adı olmakla birlikte, plastik sanatlarda konu olan biçimler, figür, motif ve nesne gibi türlere ayrılmaktadır. “Konu sanatçının tasvir ettiği nesne olup, biçimin oluşmasını sağlayan bir nedendir.” Figür genel anlamda ve tek başına söylendiği zaman sanata konu olan herhangi bir nesnedir. Bardak, ağaç, insan vb... Ancak, plastik figür dendiğinde özellikle insan akla gelmektedir. İçinde insan görüntüsünün veya nesnelerin yer almadığı resimlere Non-figüratif resim denir. Resim sanatında konu, izleyicinin tuvalde ilk anda karşılaştığı, gördüğü şeylerdir. İzlenimciler alışılmış anlamdaki konuyu bir bahane olarak görülen anlayışın ilk sahipleri olarak örneklenebilir. Onlara göre bir sarı ton güzel bir kadının saçında bulunduğu gibi bir ot yığınında da bulunabilir. Önemli olan resim yüzeyidir. Ve resmin konusu sadece bu renk yüzeyindedir. Resmin temeli olan desenin işlevi de biçimlerdeki doğruların anlaşılmasıdır. Resimde biçim arayışı renklerden önce renklerin altındaki katılığı ve ağırlığı, girinti ve çıkıntıları incelemeyi gerektirir. “Resimde biçim sorunu, taşıdığı özden, içerikten sıyrılarak ele alınamaz. Genellikle resim biçimleri ya organiktir, doğadaki oluşu sıkı sıkıya izler ya da semboliktir. Sembolik biçim bir bakıma mutlak, geometrikleşmiş, değişmiş kılınmış biçimdir. Bir bakıma resim yüzeyine aktarılmış her biçim, ister organik, ister geometrik olsun, soyutlanmış bir biçimdir.” Sanat eserlerinin zaman zaman hem biçim, hem de konu-içerik bakımından doğadaki örneklerden uzaklaştığı görülür. “Nesne ve durumların, asıl ve gerçek görünüşlerinin böylece değiştirilmesine stilizasyon, yalnız bir kavram halinde ifade edilmesine soyutlama adı verilir.” Stilizasyon yani üsluplaştırma, doğal ve gerçek şekilleri sadeleştirerek şematik bir biçime sokmaktır. “Gerçi her resim üslubunda belli bir stilizasyona rastlanır ama stilize edilmiş bir resimde sembolik oluşum kendini daha kuvvetle duyurur. Resimde stilizasyon ile matematik kavrayış arasında sıkı bağlar vardır. Geometrik bir düzen meydana getirme kaygısı doğadan bir uzaklaşmadır. Resimde doğalcılık kavramının karşısına stil (üslup) kavramı konulmuştur. Yeni biçimlerle motif ve figür yaratma yöntemidir. Her biçimin içsel bir içeriği vardır. Biçim içsel içeriğin dışa vurumudur. İçerik Adnan TURANİ’ye göre “... Üslup meselesidir. Ressam kendi resimsel mantığını çalışarak bulmalıdır. İşte bu içeriktir.” Bir eserin nasıl yapıldığıdır. İçerik derinliğine göre bir resimleme olayıdır. Çok yönlü bir işlevdir. İçerik organik bir çalışma canlılığını da sağlamaktır. İçerik resmin başlangıcından sonuna kadar olan biçimleme sürecidir. Üslubun farklı bir yorumda kübist sanatçı Brague’de görülür. “Brague yeni kavram ve teknikleri denemekle yeni olanakları ve konuları da resmine katmış oluyordu. Sanatta gelişmenin, sınırların çokluğunda değil, tanınmasında ve yeterince kavranmasında olduğunu savunuyordu. Ona göre araçların sınırları, üslubu belirlemektedir. Yani bu sınırlar yeni bir biçim oluşturmaktadır. İçtenlikle birlikte resimde bir spontanelik de oluşturmaktadır. Anlam içeriği, göstergeleri dış dünyaya açıkça gönderme yaypan somut figüratif resimlerde görülmektedir. Duygu içeriği ise, görünür dünya ile bağlantısı olmayan göstergelerin kendi aralarındaki işlevsel ilişkide ortaya çıkar. İçerik bir açıdan da sanat eserinin konusudur. Sanatçının ifade ediliş biçimi ve sanat dilini kullanış yöntemi biçim olarak adlandırılır. Biçim aynı zamanda sanatçının bir yapıtının diğer yapıtlarını çağrıştıran, anları birbirine bağlayan, yapıtlar arası ortak bir değiş özelliği olarak tanımlanabilir. Biçim aynı şeyleri söylerken, her ressama özgür bir tarzdır. Sanatçı kendi özündeki biçimi ortaya koyarken karşısına Deformasyon ve Metamorfoz olayı çıkmaktadır. Bu olaylar birbirinden ayrılmayacak derecede iç içedirler. Deformasyon (biçim bozma) sanatçının çevresinde algıladığı nesne ve figürlerin sanat yapıtında görülen nesne ve figür biçimleri haline getirilmesi ile ilgili işlemlerdir. Doğa biçimiyle, resimde oluşan deformasyonlu biçim arasında farklılıklar vardır. Deformasyon bir anlamda doğada olmayan yeni bir biçimin aranması serüvenidir. Biçimleme açısından deformasyon bir zorunluluktur. Metamorfoz ise sanat esirinin tümünü kapsar. Bir resim için yapılan tüm biçimleri, renk değişikliklerini, sanatçının üslubunu, daha doğrusu anlatım özelliklerini içerir. Metamorfoz olayı doğasal organizmanın resimsel organizma olarak oluşması anlamına da gelmektedir.
çok çalışmak zamanı