GÖRSEL SANATLAR DİSİPLİNLERİ > Müze Bilinci

İstanbul Tüm Tarihi Yapıları

<< < (2/5) > >>

Restorasyon:
Alay Köşkü (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Topkapı Sarayı’nın etrafını çeviren Sur-ı Sultani duvarının bir köşesinde yer alan Alay Köşkü, buradaki bir burcun üzerine yapılmıştır. XVI. yüzyılda buradaki ahşap bir köşkün bulunduğu yerde Sultan II. Mahmut (1808–1839) tarafından 1820 yılında yaptırılmıştır. Batı Avrupa üslubunda yapılmış olan bu köşkün Balyan ailesinden Kirkor Amira Balyan (1764–1831) tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Büyük olasılıkla bu köşkün bulunduğu yer Eski İstanbul’un ana caddesi üzerinde idi. Alay Köşkü, Padişah ve erkânının resmi geçitleri izleyebilmesi için yaptırılmıştır.

Köşkün cadde üzerindeki pencere kemerleri üzerinde Hattat Mustafa İzzet Efendi’nin siyah taş üzerine altın yaldızlı madeni harflerle manzum bir yazısı bulunmaktadır.

Taş konsollar üzerinde çokgen planlı ve yedi cepheli, etrafı pencereli olan köşk, büyük ve tek bir salondan ibarettir. Arka ve yan taraflarına değişik büyüklükte hizmetkârlara özgü odalar yerleştirilmiştir. Saray bahçesinden geniş bir rampa ile büyük sofaya ulaşılan köşkün üzeri geniş saçaklı, soğan külah ile örtülüdür. İç kısımda bu külah bir kubbe olarak görülmektedir. Köşkün cephesi mermer levhalarla kaplanmıştır. Köşkün yedi penceresi olup, bunların üzerlerinde siyah-beyaz taşlardan yayvan kemerlere yer verilmiştir.

Alay Köşkü Cumhuriyetin ilk döneminde Güzel Sanatlar Birliği’ne tahsis edilmiştir. Bir süre Eminönü Halkevi’nin oyun salonu olmuş, 1945–1946 yıllarında İstanbul Eski Eserleri Tescil Bürosu olarak kullanılmıştır. Köşk 1959–1960 yıllarında Y.Mimar Fatin Uluengin tarafından orijinaline uygun olarak restore edilmiştir.

Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü’nün yönetimindedir.


İncili Köşk (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde Sirkeci’den Cankurtaran’a giden yol üzerinde, Bizans dönemi Manganlar Sarayı’nın uzantısında bulunan İncili Köşk XVI. yüzyılın sonlarında Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından Mimar Davut Ağa’ya yaptırılmıştır. Koca Sinan Paşa bu köşkü Sultan III. Murat’a armağan etmiştir. Sinan Paşa Köşkü olarak da tanınan bu köşkten Sultan III. Murat çok hoşlanmış ve zaman zaman buraya gelmiştir.

Günümüze yalnızca bodrum katı ile çeşmesi gelebilen köşk kesme taştan olan bu bölümler üzerine ahşaptan yapılmıştır. Köşkün ahşap kısmı 1863 yılında yanmış, bunun arkasında kalan bölümleri de demiryolunun Sirkeci’ye kadar getirilmesi sırasında 1865 yılında yıkılmış ve ortadan kalkmıştır.

Köşkün günümüze gelen kalıntıları düzgün kesme taştan cephede iki yuvarlak kemerli bölümü ile bunun üzerinde ahşap köşkü taşıyan dışarıya taşırılmış kesme taş çıkıntılardır. Köşkün bodrumu olan bu bölümün yanında Mimar Davut Ağa’nın isminin yazılı olduğu bir de çeşme vardır. Çeşme taş bodrumun ileriye doğru çıkan çifte kemerleri arasındadır.


Yalı Köşkü (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Sarayburnu’ndaki Sepetçiler Kasrı’nın yakınında bulunan Yalı Köşkü Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu’ndaki iki köşkünden birisi idi. Yalı Köşkünü ilk defa Sultan II. Beyazıt (1481–1512) yaptırmış ardından Sultan III. Murat (1574–1595) 1592’de yeniden yaptırmıştır. Cebeciler Köşkü de denilen Yalı Köşkü’nün Osmanlı saray törenlerinde önemli bir yeri vardır. Donanma sefere çıkarken padişah Kaptan-ı Deryaları, Donanma Serdarlarını bu köşkten uğurlardı. Bu uğurlama törenlerinde de şenlikler köşkte ve çevresinde yapılırdı. Sefere çıkacak donanma önce Beşiktaş’ta demirler, oradan Müneccimbaşı’nın uygun göreceği günde Yalı Köşkü’nün önüne gelir ve top atarak padişahı selamlardı. Gemisinden kayıkla ayrılarak köşke gelen kaptan paşaya padişah tarafından kürk giydirilir ve bir hançerle ödüllendirilirdi. Bundan sonra kaptan paşa gemisine döner, top atışlarına devam ederken Top Kapısı’ndan da ona cevap verilirdi.

Yalı Köşkü yabancı ressamların yapmış olduğu Topkapı resimlerinde görülmektedir. Dikdörtgen planlı köşkün üzeri 7 m. çapında bir kubbe ile örtülü olup, orta sofanın etrafı üç eyvanla yaygın ve klasik divanhane planında yapılmıştı. Köşkün denize bakan cephelerinin karşısında, ocaklı duvarların arkasında odalar sıralanmıştı. Köşkün çevresinde 4 m. genişliğinde geniş revaklar ve bunların üzerini örten 2,5–3 m. lik geniş saçaklı bir örtü bulunmaktadır. Son derece hafif ve zarif mimari elemanlardan yapılan köşkün önünde geniş bir rıhtım bulunmakta olup, bu rıhtımdan birkaç basamakla bir platforma çıkılmaktadır.

Günümüze gelemeyen, yabancı ressamların resimlerinden bilgi edinilen bu köşkle ilgili olarak XIV. Louis’in Sultan IV. Mehmet’e (1648–1687) gönderdiği elçi Marquis de Nointel ile birlikte İstanbul’a gelen Antoine Galland İstanbul ile ilgili yazılarında bu köşkten söz etmiştir:

“Bu köşk dışarıdan kare biçiminde olup, kurşunla örtülü bir çatısı ve çatının ortasında küçük bir kubbesi olan bir yapıdır. Yapının çevresinde on ayak genişliğinde mermer sütunlara oturan bir revak vardır. Revak altından büyük salona geçilmektedir. Bu salonun iki yanında ve deniz tarafında sedirler bulunur. Deniz cephesinin karşı tarafında ise bronz kaplı bir ocak vardır. Her sedirin üstü arabesk üslubunda yaldızlı renklerle boyalı bir tonozla örtülüdür. Ortada ise aynı üslupta bezemeli büyük kubbe bulunmaktadır. Duvarlar mermer ve bitkisel motifler ve yazılarla süslü çinilerle kaplıdır. Bunlar bizim duvarlara astığımız halıların işini mükemmel görüyorlar. 3–4 yerde fıskiyeler ve yapının önünde bir de çağlayan vardır. Bu köşkte duvara asılmış bir tahta gördüm. Ortasında bugünkü padişahın çocukluğunda yazmış olduğu yarım satırlık bir yazı vardı. Bunun üzerinde “Sultan İbrahim’in oğlu Sultan Mehmet’in eseri” yazılı idi.

Ocağın yanındaki bir kapıdan elçiyi bir salona soktular. Burada padişahın oturmasına mahsus, altın yaldızlı fakat kötü yapılmış üç iskemle ile Peder M. de La Haye’nin vaktiyle Babıâli’ye hediye ettiği bir ayna vardı. Buradaki dolapların kapakları oldukça ince bir işçilikle yapılmış altın ve gümüş yaldızlı parçalardan oluşuyordu. Köşkün muhafızı, dolabın vaktiyle bir İran şahı tarafından bir padişaha gönderilmiş bir hediye olduğunu, padişahın bu hediyeyi beğenmeyerek onu buradaki helâların kapısına koydurduğunu söyledi.”

Yalı Köşkü İstanbul-Edirne demiryolu yapılacağı sırada çevresindeki yapılarla birlikte 1869 yılında yıkılmıştır. Köşkten günümüze hiçbir iz gelememiştir.


Darphane Köşkü (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda, Darphane-i Âmire’nin Babüs-Selam tarafına bakan kuzeydoğu köşesinde bulunuyordu. Bu köşk Sultan II. Mahmut (1808–1839) tarafından 1832 yılında yaptırılmıştır. Bu köşkün bulunduğu yerde daha önce Sultan III. Ahmet’in (1703–1730) 1726’da yaptırdığı aynı isimli iki katlı bir köşk bulunuyordu. Sultan II. Mahmut’un yaptırmış olduğu köşk XX. yüzyılın başlarında yıktırılmış günümüze yalnızca zemin katının duvarları gelebilmiştir.

Sultan III. Ahmet döneminde yaptırılan köşkün doğu cephesi Melling’in gravüründe görülmektedir. Bu gravüre göre Osmanlı sivil mimarisi özelliklerini yansıtan bu yapının kâgir zeminli, ahşap olduğu anlaşılmaktadır. Köşkün Darphane’nin iç avlusuna bakan iki çıkması bulunuyordu. Bu çıkmalar eli böğründelerle desteklenmişti. Üst kat duvarlarında çift sıra halinde pencerelere yer verilmişti. Bu pencerelerden alttakiler kepekli, üstekiler de tepe pencerelidir.

Sultan II. Mahmut döneminde yapılmış olan köşkün XIX. yüzyıla ait fotoğraflarında güneydoğu ve kuzey cepheleri görülmektedir. Sedat Hakkı Eldem bu fotoğraflara dayanarak köşkün restitüsyon projesini hazırlamıştır. Buna göre Osmanlı sivil mimarisinde sıkça uygulanan orta sofalı ve yan sofalı bir plan şemasının burada uygulandığı görülmektedir. Cephe tararsımı dönemin ampir mimari üslubundadır. Köşkün zemin katı kesme, köfeki taşlı ve tuğla dizilidir. Birinci ve ikinci kat duvarları içeriden ve dışarıdan bağdadi sıvalıdır. Katlar boyunca dikdörtgen söveli pencereler sıralanmıştır. Bunlardan üst kattaki pencereler ahşap pervazlarla çerçevelenmiştir.

Köşkün ana yapısı doğu ve kuzey cephelerinin eksenlerinde, güney cephesinin iki yanında ve zemin kattan başlayan çıkmalarla hareketli bir görünüm elde edilmiştir. Köşkün iki girişi olup, bunlardan asıl giriş Darphane’nin iç avlusuna bakan güney cephesinin eksenindedir. Diğer kapı ise kuzey cephesinde Kozbekçileri Kapısı’na inen yola açılmaktadır. Günümüzde görülebilen bu kapı iki yandan mermer plasterle çevrelenmiştir. Bu köşkte de zemin kat ile birinci katta orta sofalı plan tipi uygulanmıştır. Dikdörtgen planlı büyük sofanın çevresinde ikişer oda ile birer helâya yer verilmiştir. Katlar arasındaki bağlantıyı üç kollu merdivenler sağlamaktadır. İkinci kat diğerlerine göre daha küçük olup, burada yalnızca sofanın Alay Meydanı’na bakan eyvanı ile yanındaki daireler bulunmaktadır.


Kaptan Paşa Konağı (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt Süleymaniye Mahallesi’nde Besim Ömer Paşa Caddesi üzerinde bulunan bu konak, Kaptan-ı Derya Hacı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Konağın yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber XVIII. yüzyılın başlarına ait olduğu sanılmaktadır. Bugün bu konağın yerinde İstanbul Üniversitesi Merkez Binalarının bulunmaktadır.

Günümüze gelemeyen bu konağın cephe restitüsyon planlarını J.Robertson’un 1853–1855 yıllarında çekmiş olduğu fotoğraflara dayanılarak Y.Mimar Sedat Hakkı Eldem çizmiştir. Buna dayanılarak konağın iki katlı ahşap ve iki orta sofalı olduğu sanılmaktadır. Bu sofalardan biri hareme, diğeri de selamlığa aittir. Dikdörtgen planlı sofaların üç yönüne eyvanlar yerleştirilmiş, bunların aralarına da odalar yapılmıştır. Sofalar birbirlerine iki geçitle bağlanmış, bu geçidin aralarına da helâlar ve kahve ocağı yerleştirilmiştir. Odalar eli böğründelerle dışarı taşırılmış ve çift sıra pencere ile aydınlatılmıştır.


Çinili Köşk (Eminönü)

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin avlusunda bulunan Çinili Köşk, Topkapı Sarayı yapı topluluğunun bir bölümü olarak Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472’de sur içerisinde, Sarayburnu’ndaki koruluk içerisinde yaptırılmıştır.

Çinili Köşk Osmanlı sivil mimarisinin Selçuklu etkisinde yapılmış İstanbul’daki tek örneğidir. Kaynaklarda yeterince isminden söz edilmeyen bu köşkün mimarı bilinmemektedir. Fatih Sultan Mehmet (1451–1481) dönemi tarihçilerinden Tursun Bey, Çinili Köşk’ü sırçadan yapılmış bir yer olarak nitelendirmiştir. Sultan IV. Murad (1623–1640) zamanında köşk içerisinde yeni düzenlemeler yapılmış ve bu arada ayna taşından bir tavus kuşu kabartmasının bulunduğu bir çeşme de buraya eklenmiştir. Çeşmenin iki tarafındaki kitabelerde de buradan Sırça Saray olarak söz edilmiştir.

Köşk 1737 yılında kısmen yanmış ve bu nedenle de onarım sonrasında, özellikle cephe mimarisi değişmiştir. XIX. yüzyılda Aya İrini’deki müzenin yetersiz kalmasından ötürü eserler buraya taşınmıştır. 1910 yılında restore edilmiş, II. Dünya Savaşı sırasında kapatılmış, 1942’de de yeniden onarılırken 1880 yılında ön kısmına eklenen merdivenler kaldırılmıştır. Daha sonra bu onarımlar 1948–1953 yıllarında da devam etmiştir.

Çinili Köşk iki katlı taş bir yapıdır. Yapımında beyaz köfeki taşlar kullanılmış, yan ve arka cephelerinde de kırmızı tuğladan dolgulara yer verilmiştir. Köşkün Haliç’e bakan çıkmalı arka cephesinde tuğla dolguların alt katında kilim deseni biçiminde bezemeler olduğu biliniyorsa da bu kısım özelliğini yitirmiştir. Köşkün ön cephesinin ortasında bulunan çinilerle kaplı büyük bir eyvandan içeriye girilmektedir. Bu girişin yanlarında derinliği fazla olmayan kemerli nişler bulunmaktadır. Köşkün asıl katında orta mekâna açılan dört eyvanlı bir şema görülmektedir. Üzerleri kubbe ve tonozlarla örtülmüştür.

Çinili Köşk’ün en başta gelen özelliği dış cephesi ile büyük eyvanının iç yüzeyini ve içerdeki odaların bir bölümünü kaplayan çinilerdir. Mozaik tekniğinde yapılmış olan bu çiniler firuze renkli zemin üzerine kufi yazılar ve geometrik desenlerden meydana gelmiştir.

Çinili Köşk 1737 yangınından sonra bir süre saray ağalarına tahsis edilmiş, 1953 yılında İstanbul’un 500. Fetih yılı dolayısı ile Fatih Sultan Mehmet’e ait giysiler, silahlar ve fermanlar burada sergilenmiştir. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nün yönetiminde müze olarak ziyarete açıktır.


Şevkiye Köşkü (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Sarayburnu’nda Topkapı Sahil Sarayı’nın yanında bulunan bu köşk, Sultan III. Selim’in annesi Valide Sultan tarafından 1789–1791 yıllarında yaptırılmıştır. Daha önce burada bulunan Şevkiye Ocağı’ndan ötürü de bu köşke Şevkiye Köşkü adı verilmiştir. Bunun yanı sıra Serdab Köşkü ve Yeni Köşk olarak da tanınmıştır. Bu köşk Sarayburnu’ndaki 1862 yangınında yanmış, 1871 yılında arsası üzerinden Sirkeci Demiryolu geçirilmiştir.

Clarke Pouqueville, Hammer, De Beau Mont’un notlarından ve Melling’in gravürlerine dayanılarak bu köşkün Marmara surlarına oturtulmuş, ahşap duvarlı bir kat ile kâgir duvarlı bir bodrumdan meydana geldiği anlaşılmaktadır. Köşkün Osmanlı sivil mimarisinde yaygın olan sofalı eyvanlı divanhane biçiminde yapıldığı sanılmaktadır. Doğu-batı ekseninde uzanan divanhane beyzi planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Bunun yanında dikdörtgen planlı bir de eyvanı vardı. Köşkün kurşun kırma çatısı altında bu kubbenin gizlendiği görülmektedir. Sofanın güney yönünde, küçük bir aralığın arkasında padişaha ait bir oda, kuzeyinde de buna simetrik valide sultan odası bulunuyordu. Bu iki oda cepheden ileriye taşarak ana sofadan ayrılmıştır. Üç eyvanlı plan tipindeki köşkün bu bölümleri arasına da küçük odalar yerleştirilmiştir.

Bodrum katı mermer zeminli olup, ortasına fıskiyeli bir havuz ve ona bağlantılı selsebiller olduğu gezginlerin notlarından öğrenilmektedir. Sıcak yaz aylarında harem halkının serinlemek için buraya gelmesinden ötürü de köşke Sertab ismi verilmiştir.


Zeynep Hanım Konağı (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde bugünkü İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültelerinin bulunduğu binanın yerindeki bu konak, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı ve Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Kamil Hanım tarafından XIX. yüzyılın sonlarına doğru yaptırılmıştır. Bu konağın bulunduğu yerde XVII. yüzyılda yapılmış ve Mihrişah Valide Sultan’ın kethüdası Yusuf Ağa’ya ait bir konak olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.

Zeynep Hanım Konağı zenginliği ile özellikle Abdülaziz (1861–1876) döneminde ün yapmış, 1903–1909 yıllarında yetimhane ve Darü’l-Hayr-ı Âli (Sanat Okulu) olarak kullanılmıştır. Konak 1909’da Darü’l Fünun’a tahsis edilmiş, burada tıbbiye ve hukuk dışında kalan Ulum-ı Edebiye, Ulum-ı Şer’iye ve Fen bölümlerinde eğitim yapılmıştır. Y.Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi 1922 yılında konağı onarmış, 28 Şubat 1942’de yanmıştır. Günümüze bu konaktan yalnızca Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan kitabesi gelebilmiştir. Bu kitabeyi Hattat Vahdeti Efendi 1864 yılında yazmıştır.

Zeynep Hanım Konağı kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, üç katlı bir yapı idi. Yapımında ampir ve neo-rönesans üslupları egemen olmuştur. Simetrik düzendeki konağın cephesi kademeli biçimde ileriye ve geriye çekilerek hareketli bir görünüm elde edilmiştir. Kat aralarına, saçak hizasında silmeler, plasterler yerleştirilmiştir. Bu plasterlerden zemin kattakiler toskana başlıklı, ikinci kattakiler korint başlıklı olarak düzenlenmiştir. Pencereler birbirlerinden farklı biçimlerde olup, değişik ayrıntılıdırlar. Zemin kat madeni şebekeli ve yuvarlak kemerlidir. Birinci ve ikinci katlardaki pencereler dikdörtgen söveli olup, bazılarının çevresinde ion başlıklı gömme sütunların taşıdığı yuvarlak kemerler bulunmaktadır.

Konağın girişi doğu cephesinde olup, girişin ortasında dışarıya doğru çıkıntı yapan basık kemerli bir alınlık bulunmaktadır. Buradaki alınlık ve pencerelerin üzerleri kıvrımlı dal kabartmaları ile doldurulmuş, bunların ortasına da yapım kitabesi yerleştirilmiştir. Harem ve selamlık bu cephenin eksenine göre iki yana kaydırılmıştır.

Konak orta ve iç sofalı plan tipinin enine gelişmesi ile değişik bir plan düzeni ortaya çıkmıştır. Ancak bu düzen kullanım yönünden yeterli değildir. İç plan düzeni cephelere yansımamış, harem ve selamlık sofaları ile onların çevresinde farklı ölçülerde odalar sıralanmıştır. Katlar arasında üç kollu merdivenler bulunmaktadır. Konağın hamam ve servis birimleri batı cephesine yerleştirilmiştir.


Şale Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Şale Köşkü’nün ilk yapım tarihi ve mimarı kesin olarak bilinmemektedir. Yalnızca Milli Saraylar arşivi içerisinde bulunan 1879–1880 tarihli bir belgede köşkün döşenmesi ile ilgili bazı bilgiler bulunmuştur. Buna dayanılarak da köşkün bu tarihlerde bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bugünkü yapı Balyan ailesinden Sarkis Balyan tarafından 1889 yılında yapılmıştır. Bu yapılışın nedeni de Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a gelişi ile ilgilidir. Yıldız Sarayı’nın Merasim Dairesi olarak yapılan köşk, 107.000 kuruşa mal olmuştur. Bu bölümün yapımından kısa bir süre sonra ilk köşkün hamamı üzerine Nikolaki Kalfa tarafından yeni bir salon eklenmiştir. Köşkün Merasim Dairesi olarak tanınan üçüncü bölümü ise İtalyan Mimar Raimondo d’Aronco tarafından yapılmıştır. Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in ve İmparatoriçenin İstanbul’a ikinci gelişi onuruna bu bölüm yapılmıştır.

Şale Köşkü yüksek ve kâgir bir bodrum üzerine iki katlı olarak yapılmıştır. Ayrıca çatı örtüsü içerisine de çatı katları yerleştirilmiştir. Köşkün bodrumunda mutfak, depolar, çamaşırlık ve diğer servis odaları bulunmaktadır. Giriş katındaki mekânlarda sefir odası, piyanolu salon, misafir odası, teşrifat odası isimlerini taşıyan mekânlar bulunduğu bilinmektedir. Girişin karşısına gelen alandaki arka kapı Yıldız Sarayı’nın harem bahçesine açılmaktadır. Aynı zamanda bu kapı saray ile köşk arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır.

Köşkün ikinci katı törenlere özgü yapılmış ve birbirlerinden üslup farkları olan zengin bezeli mekânlardan oluşmuştur. Köşke dört basamakla ulaşılan bir sahanlıktan girilmektedir. Giriş holünde küçük, ahşap, barok üslupta bir merdiven bulunmaktadır. Rokoko üslubunda bezmelerle süslenen bu merdivenden sonra salonlara ayrı koridorlarla ulaşılmaktadır. Zemin katta dikdörtgen planlı bir banyo dairesine yer verilmiştir. Bunun üzerinde Nikolaki Kalfa’nın yaptığı ve günümüzde Sarı Salon olarak isimlendirilen özel bir bölüm bulunmaktadır.

Şale Köşkü kendine özgü mekânları ile tanınmıştır. Bunların başında 15x30 m. ölçüsündeki büyük Merasim Salonu gelmektedir. Yüksek pencerelerin aydınlattığı ve çok renkli bir bezemesi olan bu mekânın köşeleri sekizgen çıkmalarla derinleştirilmiş ve duvarlara yüksek ve geniş aynalar yerleştirilmiştir. Ayrıca duvarlarda çeşitli resimler, ahşap işçiliği örnekleri dikkati çekmektedir. Şale Köşkü’nün bir diğer mekânı da Sedefli Salon olarak isimlendirilen yemek salonudur. Sarkis Balyan tarafından yapılan bu salonda Raimondo d’Aronco’nun da bazı çalışmalar yapmış olduğu Milli Saraylar arşivindeki belgelerden öğrenilmektedir. Bu salonda kırmızı, yeşil ve altın varaklar ile büyük ölçüde mavi renkli bezemeler kullanılmıştır. Salonun sedef kakmalı kapı ve dolap kapakları ise Çırağan Sarayı’ndan getirilmiştir.

Köşkün Sırmalı Salonu klasik ve geometrik üslupta bezenmiş olup, rokoko bezemeler yer yer görülmektedir. Nikolaki Kalfa tarafından yapılmış olan Sarı Salon ise içerisindeki eşya ve bezemesi ile tamamen barok üsluptadır. Salonun tavanına elips biçiminde bir göbek yapılmış ve bunun üzerine de altın yaldızın egemen olduğu renkli bir bezeme uygulanmıştır.

Şale Köşkü salonlarındaki bezemeler, tavan resimleri ile tanınmıştır. Büyük çoğunluğunun peyzajların oluşturduğu bu resimler natüralist bir üslup taşımaktadır. R.d’Aronco tarafından tasarlanan köşkün kuzey ekindeki İtalyan mermerinden yapılmış anıtsal merdiven holü yapıya değişik bir görünüm kazandırmıştır. Bu bölümün tavanına Osmanlı İmparatorluğu’nu simgeleyen altın yaldızlı güneş ışınları yapılmıştır. Duvarlarında ise Neo-Rönesans etkisinde geometrik çerçeveler vardır.

Şale Köşkü’nün aydınlatılmasını Siemens Halske firması yapmıştır. Bu firma tarafından yapılmış olan tesisata Beykoz Fabrikay-ı Hümayun’dan özel olarak yapılmış avizeler yerleştirilmiştir. Ayrıca köşkün ısıtma donanımı ile sobaları İsveç firması tarafından yapılmıştır. Kuk Tel Detachement tarafından da telefon tesisatı kurulmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul Belediyesi tarafından Mario Serra isimli bir İtalyan işletmeciye kiralanan köşk, 1930 yılında Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na verilmiştir. Şale Köşkü müze-saray olarak 7 Temmuz 1985’te ziyarete açılmıştır.


Malta Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Yıldız Parkı içerisindeki Malta Köşkü Sultan Abdülaziz (1861–1876) tarafından kâgir olarak yeniden yaptırılmıştır. Daha önce köşkün bulunduğu yerde Yıldız Sarayı’na ait bir yapı bulunuyordu.

Malta Köşkü geniş bir teras üzerinde iki katlı bir yapıdır. Malta Köşkü isminin buraya veriliş nedeni bilinmemektedir. Osmanlı tarihinde fethedilen veya fethedilmeye çalışılan yerlerin isimleri Topkapı Sarayı’nda Bağdat ve Revan köşkleri gibi isimlerin verildiği düşünülecek olunursa Malta Köşkü’ne de bu ismin böyle bir nedenle verildiği sanılmaktadır.

Malta Köşkü içerisinde banyo ve üst katta tuvalet bulunmayışı göz önüne alınacak olunursa bu köşkün günlük gezintiler için yapıldığı sanılmaktadır. Ayşe Sultan anılarında Sultan II. Abdülhamit’in Cuma selamlığından sonra buraya piknik yapmak için geldiğini belirtmiştir. Malta Köşkü’nün tarihte kendisinden söz ettirmesi Mithat Paşa’nın tutuklanması ve yargılanması nedeni iledir. Mithat Paşa’nın hazırlık soruşturması parkın batısındaki Çadır Köşkü’nde yapılmış, Malta Köşkü’nün arkasındaki düzlüğe kurulan büyük bir çadırda da Mithat Paşa’nın yargılanması için özel bir mahkeme kurulmuştur. Bu olaylardan sonra Malta Köşkü harem gezileri için birkaç saatliğine kullanılmıştır. Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra 40 yıldan fazla bir süre boş kalmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Maliye Bakanlığı tarafından İstanbul Belediyesi’ne devredilmiştir. Köşk 1979 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile İstanbul Belediyesi arasında yapılan bir protokol ile Kuruma kiralanmış ve Kurum tarafından restore edilerek restoran ve kafe olarak ziyarete açılmıştır. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu dönemine ait mobilyaları, avizeleri, aynaları ve yağlı boya tabloları piyasadan satın alarak köşkü dekore etmiştir.

Malta Köşkü’nün mimarının ismine kaynaklarda rastlanmamıştır. Yapının mimari üslubu, bezemesi dikkate alındığında Sultan Abdülaziz’in Beylerbeyi Sarayı için getirdiği İtalyan Mimar G. Stampa’nın Fosatti’nin etkisinde kalan bir projeyi burada uyguladığı sanılmaktadır.

Mimari yönden sade bir dış görünümü vardır. Yarım daire kemerli, oldukça yüksek pencereleri bunların arasında İon üslubunda kolonlara yer verilmiş ve yapıyı da boydan boya bir korniş çepeçevre kuşatmıştır. Yapının içerisinde, alt katta havuzlu bir orta sofa bulunmaktadır. Bu sofa ve iki tarafındaki odaları üst kat merdivenlerin girişinde sağ ve sol yöndeki sel sebiller ile zengin bir görünümdedir. Yapının plan şeması simetrik olup, üst katta orta sofa ve bunun iki tarafında da odalar sıralanmıştır.

Köşk günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilmektedir.


Çadır Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Yıldız Parkı içerisindeki Çadır Köşkü Sultan Abdülaziz (1861–1876) zamanında Çırağan Sarayı bahçesinin bir parçası olarak yapılmıştır. Saray hekiminin kızı Şaire Leyla Hanım anılarında belli günlerde Haremağalarının gözetiminde personelin buradaki bahçelere çıkarıldığını anlatmaktadır. Sultan Abdülaziz’in son dönemlerinde yapılan bu köşkün padişahla ilgili bir anısı bulunmamaktadır.

Sultan II. Abdülhamit’in (1876–1909) tahta çıkışından sonra Yıldız Sarayı’na yerleşmiş, Çırağan Sarayı’na ait bazı bölümleri de bu saraya eklemiştir. Çadır Köşkü’nde Mithat Paşa ve arkadaşlarının sorguları yapılmıştır. Bu olaylardan sonra Çadır Köşkü kapatılmış, yalnızca harem gezilerinde birkaç saatliğine kullanılmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra uzun süre boş kalan bu köşk 1940 yılında İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdar’ın Çırağan Sarayı’nın arka bahçesini Yıldız Sarayı’nın ara duvarına kadar olan bölümünü Maliye Bakanlığı’ndan İstanbul Belediyesi’ne devrettirmiştir. Çadır Köşkü 1949’da İstanbul Belediyesi tarafından Markiz Pastanesi’ne kiralanmıştır. 1960 yılından sonra köşk boşaltılmış, burada Tanzimat Müzesi kurulmuştur.

İstanbul Belediyesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun 1979 yılında yaptığı protokol üzerine Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’na devredilmiş, Kurum tarafından restore edilerek yeniden düzenlenmiş ve halka açık çay salonu haline getirilmiştir. Bu arada kapalı mekân içerisindeki Tanzimat Müzesi Gülhane Parkı’nda yapılan yeni binaya nakledilmiştir. Malta Köşkü günümüzde BENKA Turizm Yat. Ltd. Şirketi tarafından işletilmektedir.

Çadır Köşkü kesme taştan beyaz ve kırmızı rengin hâkim olduğu bir cephe görünümüne sahiptir. Dikdörtgen planlı, üzeri çatı ile örtülü köşkün önünde büyük bir havuz bulunmaktadır. Bu havuzun ortasında küçük bir ada ve ona uzanan bir köprü Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından orijinaline uygun olarak yaptırılmıştır. Bu köprüde orijinal döküm parmaklıklar aynen kullanılmıştır. Bu havuzun önündeki köşke iki yönlü mermer merdivenlerle anıtsal görünümlü bir girişten sonra köşkün ana mekânına girilmektedir. Ana mekânın çevresinde küçük odalara yer verilmiştir.


Sarı Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Sarı Köşk XIX. yüzyılın sonlarında, Hıdiv İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarının Balyan ailesinden Sarkis Balyan olduğu sanılmaktadır. Köşk, Şale Köşkü’nde olduğu gibi adeta bir kuş evi görünümündedir. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından 1979 yılında restore edilerek halka açılmıştır. Köşke renginden ötürü Sarı Köşk ismi verilmiştir. Cephe görünümünde sarı renk ile birlikte beyaz renk büyük bir uyum içerisinde uygulanmıştır.

Sarı Köşk iki katlı ahşap dikdörtgen planlı bir yapıdır. Osmanlı konak mimarisi plan düzeninde olup, bir sofa etrafında salonlar ve odalar çevrelenmiştir. Denize bakan cephesinin ön kısmı altlı üstlü dörder sütunun taşıdığı balkonlarla dışarı taşırılmış, üzeri ana çatıdan ayrı olarak kırma bir çatı ile örtülmüştür. Cephe görünümünde iki sıra halinde altlı üstlü altışar dikdörtgen penceresi bulunmaktadır. Bunların arasında kalan bölümler kalem işleri ile boş yer bırakılmamacasına bezenmiştir.

Köşkün içerisinde iç içe üç ayrı salon bulunmaktadır. Köşkün üst katında üç oda bir salon, alt katında giriş holü, salon niteliğinde dört oda ve mutfak bulunmaktadır. Köşkte süsleme sanatının en güzel örnekleri sergilenmiş olup, tavanında çiçek motifleri, yağlıboya resimler bulunmaktadır.

Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun yaptığı çalışmalarla salonlar yeni baştan düzenlenmiş, köşelere sütunlar ve lambalarla köşe ışıkları serpiştirilmiş ve duvarlar tablolarla, kitaplıklarla hareketlendirilmiştir. Salonun ortasına yerleştirilen XIX. yüzyıl İngiliz üslubundaki kanepe ile de Boğaziçi’nde benzeri yapıların bir örneği burada sergilenmiştir.


Pembe Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Pembe Köşk’ün bulunduğu alan 1930’lu yıllarda S.Lütfi Tozan tarafından satın alınmıştır. Daha sonra bu alan 1940 yıllarının başlarında İstanbul Belediyesi tarafından kamulaştırılmıştır.

Emirgân Korusu içerisinde bulunan Hıdiv İsmail Paşa tarafından diğer iki köşkle birlikte yaptırılmış olan pembe köşk Osmanlı sivil mimarisi köşk plan düzeninde iki katlı bir yapıdır. Pembe renge boyandığından ötürü de Pembe Köşk ismi ile tanınmıştır. Mısır Hıdivi Abbas Hilmi döneminde burası dönemin paşalarının seyir mekânı olarak kullanılmıştır.

Köşk kareye yakın dikdörtgen planlı ve iki katlı, ahşap bağdadi sıvalıdır. Giyotin pencerelidir. Köşkün girişinde geniş bir salon ve bu salona açılan iki oda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra küçük bir oda da bu plan düzeni içerisinde diğerlerinden farklı ve gizli olarak yerleştirilmiştir. Ayrıca bu katta banyo, mutfak ve tuvalet bulunmaktadır. Giriş holünden geniş bir merdivenle çıkılan, eli böğründelerle dışarıya taşırılan ikinci katta büyük bir salon ve bu salona açılan iki büyük oda ile ara koridora açılan beş oda ile iki küçük sandık odası bulunmaktadır.

İstanbul Belediyesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu arasında yapılan protokol uyarınca Kurum’a devredilmiştir. Kurum tarafından restorasyonu yapılmış, içerisi sedirler ile onları tamamlayan madeni kap kacak ile düzenlenerek Türk evi üslubunda halkın hizmetine açılmıştır. Günümüzde protokol süresi sona ermiş ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kurum’dan geri alınmış olup bugün restoran ve kafeterya olarak hizmet vermektedir.


Beyaz Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Beyaz Köşk, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Mısır Hıdivi İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarının Balyan ailesinden Sarkis Balyan olduğu sanılmaktadır.

Köşk Neo-Klasik üslupta, kareye yakın dikdörtgen planlı, iki katlı, ahşap bağdadi sıvalıdır. Köşkün görkemli giriş kapısından sonra geniş bir salona girilmektedir. Bunun iki tarafına odalar sıralanmıştır.

Salondan iki yönlü bir merdivenle çıkılan ikinci katta alt kat planı aynen uygulanmıştır. Burada da geniş bir salon etrafına odalar sıralanmıştır. Köşkün üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür.


Huber Köşkü (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesinde, Tarabya Koyu’nun güneyinde, Yeniköy-Tarabya yolu üzerinde bulunan bu köşk 64.000 m2’lik bir koruluğun önünde yer almaktadır. Köşk XIX. yüzyılın sonlarında silah ticareti ve komisyonculuk yapan Mauser Fişenk ve Kolonya Müşterek Barut Fabrikası’nın ve Alman Krupp firmasının İstanbul’daki temsilciliğini yapan Huber kardeşlerden Auguste Huber’e aittir. Bu nedenle de Huber Köşkü ismi ile tanınmıştır.

Köşkün bulunduğu arazi Ermeni kökenli Tıngıroğlu ve Düzoğlu ailelerinden satın alınmıştır. Huber ailesi I.Dünya Savaşı sonrasında Almanların yenilmesi üzerine İstanbul’un işgalinden önce şehri terk etmişlerdir. M. Huber’in ölümünden sonra eski Maliye Nazırı Necmeddin Molla Almanya’ya Ausburg’a giderek bu köşkü satın almıştır. Mısır Prensesi Kadriye Hanım daha sonra bu köşkü satın almış, Mısır’a dönerken de Notre Dame Sion’a sembolik bir ücretle bağışlamıştır.

Köşk Boğaziçi İnşaat A.Ş.nin eline 1973’te geçmiş, 1985’te kamulaştırılmış, onarılıp döşenerek Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılmıştır.

Köşkün mimarı kesinlik kazanamamakla beraber, İtalyan Mimar D’Aranko tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla köşk genişletilmiştir. Köşkün ana binası dışında hizmetliler konutu, arabalık, ahır, iki küçük şale köşkü ve bir de serası bulunmaktadır.

Köşk kıyıya paralel güney-kuzey doğrultusunda, kâgir bir bodrum üzerine ahşap strüktürlü büyük bir konak düzeninde yapılmıştır. Yaklaşık 22.00x16.00 m. ölçüsünde köşeleri pahlı, dikdörtgen kütlevi bir görünümdedir. İki katlı yapının pahlanmış köşelerinden güneyinde zeminde oval, üst katta kareye dönüşen bir köşe elemanı bulunmaktadır. Bu köşe elemanı saçak kotundan sonra yükselerek eli böğründelerle desteklenmiş geniş bir saçak ve soğan biçimli bir kubbe ile sonuçlanmıştır. Kuzeydeki bölüm diğerinden farklı olarak ikinci katta yuvarlak planlı bir köşe çıkması bulunmaktadır. Köşeleri farklı vurgularla değişen bu elemanların dışında yapı simetrik bir plan düzenine sahiptir.

Köşkün ortasında büyük bir hol, iki yanında salonlara yer verilmiştir. İkinci kat kenarlarını çevreleyen galerilerle orta hole açılmaktadır. Bu holün üzeri geometrik desenli bir vitray ile örtülmüştür. Galerili bu salon XIX.-XX. yüzyılda birçok konakta görülen mimari motiflerle süslenmiştir.

Köşkün bahçesi çeşitli ağaçlarla, çiçeklerle ve heykellerle süslüdür. Ayrıca bahçede heykellerle bezeli bir de çeşme bulunmaktadır.


Hünkâr İmamı Köşkü (Kadıköy)

İstanbul Kadıköy ilçesi, Acıbadem’de bulunan bu köşkün yapım tarihi bilinmemektedir. Günümüze gelemeyen köşkün XVIII. sonları ile XIX. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmeyen bu köşk, Prof. Dr. Baha Tanman’a göre Osmanlı sarayında Hünkâr İmamı olarak görev yapmış bir kişiye aittir.

Köşk Kayışdağı ve çevresine yönelik geniş bir bahçe içerisinde ve iki katlı idi. Duvar kalıntıları ve kavisli çıkmalarla genişletilmiş bir set üzerinde olduğu sanılmaktadır. Yapımında Osmanlı sivil mimarisinin merkezi sofalı dört eyvanlı plan tipinde olduğu anlaşılmaktadır. Barok üsluptaki yapının zemin ve üst katında beyzi planlı sofalar ve üç eyvanlı divanhaneler bulunuyordu. Zemin katta bulunan yan eyvanlar birer duvarla orta sofadan ayrılarak odalara dönüştürülmüştür.

Köşkün zemin katı üst kata göre daha geniş tutulmuş, kuzey kesimine de üç oda yerleştirilmiştir. Üst kattaki divanhanenin sofası ise, çatı altında gizlenen bağdadi sıvalı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Boydan boya konsollu bir silmenin çevrelediği kubbenin kalem işleri ile bezendiği anlaşılmaktadır. Sofanın kuzey yönündeki duvara da bir çeşme yerleştirilmiştir. Köşkün eyvalarındaki beşer pencere ile iç mekân aydınlatılmıştır. Eyvanların tavanları da helezoni, S ve C kıvrımlı bezeme ile kaplanmıştır. Köşkün tümü geniş bir saçakla örtülmüştür.


İmrahor Köşkü (Beyoğlu)

İstanbul Beyoğlu ilçesi Kâğıthane Sadabat Mesiresi’nde bulunan bu köşkün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Sultan Abdülaziz (1861–18076) döneminde yeniden yapılmış, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra yıkılmıştır. Bu köşkle ilgili bilgiler XX. yüzyılın başlarına ait bir kartpostaldan öğrenilmektedir. Buna dayanılarak köşkün iki katlı ve ahşap olduğu, zemin kat ile üst katta dört eyvanlı plan şemasının ve haç biçimli sofaların uygulandığı anlaşılmaktadır.

Köşkün dört cephesinde de çift kollu mermer merdivenler ve sahanlıklı girişlere yer verilmiştir. Buradan merkezi sofanın kolları ile bağlantılı küçük sofalara ulaşılmaktadır. Yalnızca bu girişlerden bir doğrudan doğruya üst kata çıkışı sağlamaktadır. Ana girişin üzerine ahşap dikmelere oturtulmuş bir balkon bulunuyordu. Yan cephelerde ise giriş sofaları dışarıya doğru hafifçe çıkıntılıdır. Cephe görünümünde sıra halinde dikdörtgen pencereler ve bunların üzerinde de ajurlu alınlıklar bulunuyordu. Geniş bir saçakla örtülü olan köşkün saçak altı ajurlu bir silme ile hareketlendirilmiştir.


Kurşunlu Mahzen Köşkü (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Karaköy Mustafa Paşa Mahallesi, Kemankeş Caddesi üzerinde bulunan bu köşk günümüze ulaşamamıştır. Köşkün yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber Hadikat-ül Cevami köşkün Sadrazam Şehit Ali Paşa tarafından 1716’da yaptırıldığını, 1819’da yangın geçirdiğini, Sadrazam Derviş Mehmet Paşa’nın da 1821–1822 yıllarında onardığını yazmaktadır.

Bu köşkle ilgili bilgiler Baker ile Lewis’in 1813 ve 1824 tarihli desenleri ile Robertson’un 1854 tarihli bir fotoğrafından edinilmektedir. İlk yapımında yalı konumunda olan köşkün yüksek kâgir duvarlar üzerine oturduğu, rıhtıma basık kemerli bir kapı ile açıldığı anlaşılmaktadır. Buradaki avludan çift kollu merdivenler ve bir geçitle arkadan köşke çıkılmakta idi. Köşkün merkezi sofalı, dört eyvanlı bir divanhanesi olduğu yine bu belgelerden anlaşılmaktadır. Denize ve arka cepheye yönelik eyvanlar eli böğründelerle dışarıya taşırılmıştır.

Köşkün pencereleri dikdörtgen şekilde olup, tüm cepheyi kuşatmaktadır. Köşkün üzeri geniş saçaklı bir çatı ile örtülmüştür.

Kaynak : http://www.restorasyonforum.com

Restorasyon:
Kahvecibaşı Köşkü (Konağı) (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesi Serencebey’de bulunan bu köşk XIX. yüzyılın başlarında yapılmış ancak, günümüze ulaşamamıştır.

Kahvecibaşı Köşkü üç katlı bir yapı olup, üç katlı harem bölümü ile tek katlı bir selamlıktan meydana gelmiştir. Cephe görünümü ile iç bezemelerinde ampir üslup egemen olmuştur. Haremin ilk iki katı orta sofalı, karnıyarık plan düzenine göre yapılmıştır. Yapımında kesme köfeki taşı, tuğla sıraları, üst katlarda ise ahşap bir sistem uygulanmıştır. Üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür. Katların ekseninde sofalar, bunun çevresinde de odalar yer almaktadır. Katlar arasına çift yönlü merdivenler yerleştirilmiştir. Bahçe yönündeki sofalara yuvarlak kemerli pencereler dizilmiş bunların üzerindeki ikinci kat pencereleri silmelerle birbirine bağlanmıştır.

Selamlık bölümü ise haremden farklı olarak simetrik olmayan bir düzende sofa çevresindeki odalardan meydana gelmiştir. Yapımında kullanılan inşaat malzemeleri haremin benzeridir.


Muzurus Paşa Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi, Amerikan Robert Lisesi arazisi içerisinde bulunan bu köşk, XIX. yüzyılın ilk yarısında Muzurus Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu yapı Muzurus Paşa Yalısının dağ köşkü niteliğinde olup, Boğaz’a karşı bir tepede yer almaktadır.

Köşk iki katlı ve ahşaptandır. Yapı planı zemin katta ve üst katta farklı plan düzeni göstermektedir. Zemin katta dikdörtgen planlı köşkün bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan mermer bir zemin bunun ucunda yer alan iki ayrı girişi vardır. Bu girişler mermer sütunlara oturan çıkmaların altına alınmıştır. Bu uzun koridorun iki yanına oturma mekânları yerleştirilmiş olup, bunların daha geç devirde buraya eklendiği sanılmaktadır. Taşlığın yanındaki hizmetkâr odaları ve helâdan sonra üç yönlü bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Buradaki merdiven kollarının köşelerine birer sütun yerleştirilmiştir. Köşkün üst katında birbirleri ile bağlantısı olan T şeklinde iki sofa bulunmaktadır. Bu sofalardan birinin ön cephesi girişin üzerine oturtulmuş olup, büyük ölçüdeki köşkün başodası buraya yerleştirilmiştir. Arka cephede ise dört küçük oda iki helâ ve bir de hizmet merdiveni bulunmaktadır. Arka cephedeki girişin üzerine bu odalardan biri genişletilerek oturtulmuştur.

Köşkün cephelerinde ampir üslubunda bezenmiştir. Özellikle cephelerdeki dikdörtgen pencerelerin ahşap pervazları ve kapakları bezemelidir. Ampir üslubunun etkisi özellikle çıkmalar üzerindeki üçgen alınlıklarda görülmektedir.


Subhi Paşa Konağı (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Saraçhanebaşı, Horhor Caddesi üzerinde bulunan bu konak, Sami Paşazade ailesinden Abdüllatif Subhi Paşa tarafından XIX. yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır. Konak Subhi Paşa’nın oğlu Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Y.Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’ye Cumhuriyet döneminde onartılmıştır. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 1966 yılında ölümünden kısa bir süre sonra İstanbul Üniversitesi’ne geçmiş, bir süre rektörlük, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü olarak kullanılmıştır. Günümüzde İstanbul Üniversitesi tarafından kullanılmaktadır.

Konak üç katlı olup, geleneksel Türk mimarisinin orta sofalı, eyvanlı plan tipindedir. Cephe görünümünde ve bezemelerinde Avrupa üslubunun barok, ampir neo-rönesans elemanlarına burada yer verilmiştir. Konağın her üç katında da bir uçtan diğer uca kadar uzanan dikdörtgen planlı büyük sofalar, bunun uzun kenarlarında karşılıklı birer eyvan yer almaktadır. Kuzey yönündeki eyvanlar kavisli bir çıkma ile cephede kendini belli etmiş, bunların içerisine üç yönlü merdivenler yerleştirilmiştir. Eyvanlarla sofa girişinde korint başlıklı ikişer sütun bulunmaktadır. İkinci katta sofanın doğu ve batısına aynı üslupta sütun ve kemerler yerleştirilmiştir.

Köşkün zemin kat duvarları düzgün kesme taştan örülmüş, birinci ve ikinci kat duvarları taş ve tuğladan olup, üzerleri sıvalıdır. Bunların köşelerine toskana başlıklı plasterler yerleştirilmiştir. Cepheler kesme taştan saçak silmesi ile son bulur. Bunların dışında cephelerde başka bir bezeme bulunmamaktadır.

Konağın Horhor Caddesi’ne açılan giriş kapısı mermerden yontulmuş plasterler ve bir de lento ile çevrelenmiştir.


Şehremini Operatör Cemil Paşa (İparlar) Köşkü (Kadıköy)

İstanbul ili Kadıköy ilçesi, Göztepe Mevkiinde, Çiftehavuzlar Cemil Topuzlu Sokağı’nda bulunan bu köşk XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır.

Biblo kadar güzel ve son derece bakımlı bahçesi olan bu köşk Cemil Paşa’nın Şehremini olmasına neden olmuştur. O dönemde Feneryolu’nda oturan Sadrazam Ahmet Muhtar Paşa bu zarif köşkü görmüş, yaptıranın zevk ve bilgisine dayanarak Cemil Paşa’yı Şehremini (Belediye Başkanı) yapmıştır.

İparlar Köşkü olarak da tanınan üç katlı köşkün yapımında mermer, köfeki taş, tuğla ve ahşap malzeme kullanılmıştır. Cephe görünümü son derece hareketli olup, üçüncü katın caddeye bakan cephesindeki dışa çıkıntı yapan bölümünün kenarları Neo-Klasik üslupta motiflerle bezenmiştir. Ayrıca yan bölümün üzerinde de oldukça iri meandr motifleri bulunmaktadır. Köşkün yan bölümleri birbirine bitişik çift sütunların taşıdığı bir revak ile çevrili olup, bunun üzeri bir balkon konumuna getirilmiştir. Bu bölümlerdeki ikinci kat pencerelerinin üzerlerine dışa çıkmalı güneşlikler yapılmıştır.


Tütüncü Mehmet Efendi (Müşir Gazi Osman Paşa) Köşkü (Kadıköy)

İstanbul ili Kadıköy ilçesi Göztepe’de yapılan ilk köşklerden birisidir. Tütüncü Mehmet Efendi ölümünden önce bu köşkü bırakmış ve Büyükada’ya yerleşmiştir. O sırada Gazi Osman Paşa ölmüş (1900) Beşiktaş Yıldız’daki konağı da yanmıştır. Bunun üzerine kızı Zatıgül Hanım bu köşkü kiralamış, daha sonra da satın almıştır.

Gazi Osman Paşa’nın büyük oğlu ve Sultan II. Abdülhamit’in damadı Nurettin Paşa bu köşkü yıktırarak yerine harem ve selamlıklı bir köşk yaptırmıştır. Bu köşk kesme taş, tuğla ve yer yer de ahşaptan olup, cephe görünümü yaldızlı oymalıdır. Ayrıca köşkün mahalle hamamı büyüklüğünde bir de hamamı vardı. Bu köşkün harem kısmı yıkılmış yerine Ticaret Bankası İkramiye Apartmanları yapılmıştır.


Köçeoğlu Köşkü (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Çengelköy’de bulunan bu köşk, İstanbul’un Ermeni ailelerinden Köçeoğulları tarafından XIX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Köşk II. Mahmut döneminde (1808–1839) Miri Emlâk’e katılmış, XX. yüzyılın başlarında o yıllarda Şehzade olan VI. Mehmet’in mülkiyetine geçmiştir. Köşkün Çengelköy’deki Köçeoğlu Yalısı ile de bağlantısı bulunmaktadır. VI. Mehmet tarafından bir takım değişiklikler yapılmış, kuzey yönüne doğru genişletilmiş ve üzerinde yer aldığı setin güneyine de yeni bir köşk daha yapılmıştır. VI. Mehmet’in ölümünden sonra varislerine geçen köşk Cumhuriyet döneminde yıktırılmıştır.

Köçeoğlu Köşkü iki katlı olup, zemin katı kâgir, üst katı ahşaptır. Burada da Osmanlı mimarisinde geleneksel olan orta sofalı, eyvanlı plan tipi uygulanmıştır. Zemin kat oldukça basık tavanlı olup burada köşeleri pahlı dikdörtgen planlı bir taşlık bulunuyordu. Girişin önündeki sahanlık üst katta da kâgir sütunlar tarafından çevrelenmiştir. Bu sütunların toskana üslubundaki başlıkları yapının dört cephesinde de kademeli çıkmaların köşelerinde uygulanmıştır. Zemin kattaki taşlığın kuzeyindeki eyvandan üç kollu bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Üst katın ortasında beyzi planlı bir sofa bulunmakta olup, bunu odalar kuşatmıştır. Çatı altında gizlenen oldukça basık bir kubbenin örttüğü sofanın güneyinde merdivenlerin kuşattığı bir sahanlık bulunmaktadır. Sofanın doğu ve batı yönlerine dışarıya taşan dikdörtgen planlı büyük bir oda ile eyvanlar arasında kalan yerlere de dört ayrı oda yerleştirilmiştir.

Köşkün cephesi zemin katta üst kattakilere göre daha küçük boyutlu pencerelerle çepeçevre kuşatılmıştır. Üst kattaki pencereler diğerlerinden daha büyüktür. İlk yapımında demir parmaklıklı olan bu pencereler ahşap panjurlarla örtülmüştür.

Köşkün girişinin önüne dikdörtgen planlı bir havuz, arkaya da suni kayalarla bezeli, üzeri köprülü küçük bir havuz yapılmıştır. Köşkün kuzeydoğu yönünde bulunan Ağalar Dairesi ile Köçeoğlu Yalısı ile birlikte yıkılmıştır.


Kavafyan Köşkü (Konağı) (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesi Bebek, Yoğurtçu Zülfü Sokağı’nda bulunan bu köşk 1751 yılında yapılmış olup, İstanbul’da ayakta kalan en eski konaktır. Yapım tarihi konağın bahçesindeki kuyu taşı üzerinde yazılıdır. Günümüze konağın yalnızca harem bölümü gelebilmiştir. Konağın ilk sahibinin kim olduğu bilinmemektedir. Günümüzde bu yapı ve bahçesi iki yandan yol ile çevrilmiştir.

Meyilli bir arazide bulunan yapının zemin katında taşlık ve cümle kapısı ile bahçe aynı seviyededir. Son derece güzel ve kaliteli bir yapı tekniği ile yapılmış olup üç katlıdır. Temelleri muntazam taş duvarlar üzerine oturtulmuştur. Zemin katında büyük bir taşlık ve iki oda bulunmaktadır. Bu taşlık köşkün altını tamamen kaplamaktadır. Bu bölümde ilk yapılışında ahır, arabalık, seyis ve arabacı odalarının bulunduğu sanılmaktadır. Taşlıktaki ahşap kemerler ve sütunlar üst katı taşımaktadır. Buradan iki kollu ahşap bir merdiven üst kata çıkmaktadır. Bu merdiven çıkıştan sonra duvarların içerisinde devam etmektedir. Ayrıca zemin katındaki avlu bahçeden üst kata çıkan ikinci bir taş merdiven daha bulunmaktadır. Bu merdiven sağdaki haremin önündeki sahanlığa ulaşmaktadır.

Köşkün asıl girişi cadde üzerindedir. Plan olarak sofa plan düzenindedir. Sofalar köşeleri pahlı ve ikişer eyvanlıdır. Dört köşeye köşe odaları yerleştirilmiştir. Üçüncü katta ise sofanın iki ucundaki eyvanlar sokağa ve bahçeye çıkmalarla genişletilmiştir. Bu katın güney tarafında Sultan II. Mahmut (1808–1839) zamanında eklenmiş olduğu sanılan eli böğründelerle dışarı taşan, Gelin Odası denen bir bölüm daha bulunmaktadır.

Köşkün Gelin Odası’nın üzerini örten bağdadi kubbe, duvar ve yüklükler çeşitli resim ve bezemelerle süslenmiştir. Konağın tüm tavanları özgün kalem işleri ile günümüze kadar gelebilmiştir. Gelin Odası’nın tavanı ve buradaki bir niş içerisindeki resimler XVIII. yüzyıl özelliklerini taşımaktadır.


Başhavuz Köşkü (Beyoğlu)

İstanbul Beyoğlu ilçesi Kâğıthane ve Kırkçeşme suyollarının birleştiği Başhavuz yanında bulunan bu köşkün yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Günümüze gelemeyen bu köşk kaynaklardan öğrenildiğine göre Sultan III. Ahmet döneminde yapılmıştır. Baron Philip Franz Gudenus’un gravürlerinde köşkün küçük bir krokisi ile dış görünümü bulunmaktadır. Buna dayanılarak köşkün küçük ölçüde ve ahşaptan olduğu Başhavuz içerisindeki suları seyretmek ve sesini dinlemek için yapıldığı sanılmaktadır.

Başhavuz’un yanındaki duvarlar üzerinde kâgir bir kaide üzerine oturtulmuş ve havuz yönüne doğru teraslarla genişletilmiştir. Böylece havuz ile bütünlük sağlanmıştır. Kasır kareye yakın dikdörtgen planlı olup, çevresi ahşap dikmelerle çevrelenmiştir. Bunların arasındaki açıklıklara da pencereler yerleştirilmiştir. Üzeri geniş saçaklı basık bir çatı ile örtülmüştür.


Bayıldım (İftar) Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Dolmabahçe Sarayı’nın arkasında bugünkü Swiss Oteli’nin yakınında bulunan bu köşk günümüze gelememiştir. Köşkü Sultan I. Mahmut 1748 yılında yaptırmıştır. Köşkü gören sultanların “Bayıldım” demesinden ötürü de köşke bu isim verilmiştir. Sultan I. Mahmut’un sevdiği ve sık sık uğradığı bu köşkte Ramazan aylarında iftar vermesinden ötürü de bazı kaynaklara İftar Köşkü olarak geçmiştir. Sultan III. Osman zamanında, 1755’te kısmen yanan köşk, daha sonra eski haline uygun olarak yeniden yapılmıştır.

Bayıldım Köşkü’nden günümüze hiçbir iz gelmemiştir. Onunla ilgili bilgiler, köşkü 1787 yıllarında gören d’Ohsonn’un XVIII. yüzyılda yapmış olduğu bir gravürden edinilmiştir. Buna dayanılarak köfeki taşından temeller üzerine ahşap malzeme ile doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen bir planı vardır. İki katlı yapının doğu ucunda her iki katta da sedirli birer divanhanesi bulunuyordu. İki kat arasında üst kat açıklıkları ile saçak arasında enli çıtalarla yapılmış yatay kuşaklara yer verilmiştir. Üst kat sofasının güneyinde iki oda olduğu, güney ve kuzeyinde ikişer oda olduğu sanılmaktadır.


Baltacı Köşkü (Konağı) (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Sultanahmet’te Yerebatan Sarnıcı’nın üzerinde bulunan bu köşk XVIII. yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Osmanlı sivil mimari özelliklerini yansıtan bu köşk günümüze ulaşamamıştır.

Zemin katın üzerinde iki katlıdır. Zemin katın büyük bir bölümünü avluya açılan büyük bir taşlık meydana getirmiştir. Bu taşlığın çevresinde servis birimleri ve üzerindeki hamamın alt yapısı bulunuyordu. Buradan bir merdivenle de Yerebatan Sarnıcı’na iniliyordu. Konak taşlık, harem ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir. Zemin katı kare kesitli ahşap dikmeler üzerine oturtulmuştur. Bu bölüm dikdörtgen planlı sofalar ve bunların çevresindeki odalardan oluşmuştur. Harem ve selamlık sofaları bir koridorla birbirine bağlanmıştır. Selamlık merdiveninin tek yönlü olmasına karşılık harem merdiveni taşlıktan iki yönlü olarak başlamaktaydı. Bu düzenleme konağın birinci ve ikinci katları arasındaki merdivenlerde de tekrarlanmıştır.

Konağın ikinci katında karnıyarık plan düzeni kullanılmış, ortadaki salonun etrafına odalar sıralanmıştır. İçerisi barok üslupta bezemelerle süslü idi. Özellikle tavan göbeklerinin bezemelerinden kaynaklarda söz edilmektedir. Bu konak bilinmeyen bir tarihte yanmış ve yok olmuştur.


Abbas Halim Paşa Köşkleri (Adalar)

İstanbul Adalar ilçesi, Heybeliada’da Abbas Halim Paşa Mahallesi’nde bulunan bu köşkleri Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu, Prens Abbas Halim Paşa (1866–1935) 1897–1899 yıllarında yaptırmıştır.

Paşaya ait olan yaklaşık 3 dönümlük arazi üzerinde üç ayrı köşk bulunmaktadır. Bu köşklerin planları Hovsep Aznavur tarafından çizilmiştir. Köşkler birbirlerinden farklı üsluplardadır. Bunlar Harem Köşkü, Selamlık Köşkü ve Bendegân Köşkü’dür.

Bu köşklerden Harem Köşkü Yeni İskele Yolu ile Abbas Paşa Sokağı’nın birleştiği yerde geniş bir bahçe içerisindedir. Abbas Halim Paşa’nın ölümünden sonra köşk Prenses Zeynep Hanım’a geçmiş, 1945 yılında yıkılmıştır.

Bu köşkün cephe tasarımı, mimari ayrıntıları ve süslemeleri Mimar Aznavur tarafından yapılmış ve eski Mısır mimarisinden esinlenilmiştir. Köşk kâgir bir bodrum üzerinde iki kat ve bir de çatı katından meydana gelmiştir. Kuzeybatıda denize bakan giriş cephesi ile yan cephelerdeki dışa taşkın bölümler eski Mısır mimarisi ile yakınlık gösterdiği gibi mabet cephelerinde kullanılmış pilonlara da burada yer verilmiştir. Aşağıdan yukarıya doğru daralan kesik piramitlere benzeyen bu pilonlar kabartma ve şeritlerle bezenmiş ve bütünü silmeler içerisine alınmıştır. Pilonların üzerinde hiyerogliflerle bezeli lotus biçiminde başlıklar bulunmaktadır. Bunlar aynı zamanda üzerindeki balkonu da taşımaktadır.

Girişten bir sahanlığa, oradan da köşkün holüne girilmektedir. İç mekân tasarımında Osmanlı sivil mimarisinin ana hatlarının ağırlık kazandığı görülmektedir. Zemin katta bulunan sofa yapıyı boydan boya kat etmekte, çevresine de salon ve odalar yerleştirilmiştir. Üst katın da bunun bir benzeri olduğu sanılmaktadır.

Abbas Halim Paşa Köşklerinden Selamlık Köşkü, Refah Şehitleri Caddesi ile Fettah Sokağı’nın köşesinde bulunmaktadır. Selamlık olarak düzenlenen, meyilli bir arsada yer alan ahşap köşk iki katlıdır. Refah Şehitleri Caddesi’nden içerisine girilen köşkün arazi konumu ile meydana getirilmiş bir bodrumu bulunmaktadır. Zemin kat bahçe yönüne doğru ahşap dikmelere oturmaktadır. Üst kat ise zemine göre biraz daha geriye çekilmiştir. Ana girişten camekânlı bir taşlığa, oradan da yapıyı boydan boya kat eden bir sofaya geçilmektedir. Büyük kemerli pencerelerle aydınlatılan, arka bahçeye yönelik sofanın iki yanına küçüklü büyüklü odalar sıralanmıştır. Osmanlı ampir izlerinin ağırlık gösterdiği bu köşk, XIX. yüzyılda Boğaz’da yapılan yalılarla benzerlik göstermektedir. 

Bu köşklerden Bendegân Köşkü Fettah Sokağı ile Yeni İskele Yolu’nun kavşağında bulunmaktadır. Burada Abbas Halim Paşa’nın oldukça kalabalık olan maiyeti yaşamıştır. Günümüze gelebilen bu yapı üç katlı ve ahşap olup, II. Meşrutiyet döneminde bir süre Sebilürreşad Rüştiyesi olarak kullanılmış, Paşa’nın ölümünden sonra da Prenses Nimet Hanım’a geçmiş 1938 yılında da satılmıştır.

Bu köşk plan olarak diğerlerine benzer şekilde ortada sofa ve çevresinde salon ile odalardan meydana gelmiştir.


İlyasko Köşkü (Adalar)

İstanbul Adalar ilçesi, Büyükada’da Çankaya (Nizam) Caddesi’nde bulunan bu köşk, Galata bankerlerinden Konstantinos İlyasko tarafından XIX. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır. Köşk XX. yüzyılın başlarında Sultan II. Abdülhamit’in yakınlarından Arap İzzet Paşa’nın mülkiyetine geçmiş, 1976 yılında da satılmış ve 1978’de de yıktırılmıştır. Bugün köşkün yerinde aynı ölçüde ve aynı plan ve cephe düzeninde yapılmış bir konut bulunmaktadır.

Sovyet İhtilali’nin öncülerinden Leon Troçki (ölm.1940) Rusya’dan Stalin’in baskısı nedeni ile İstanbul’a kaçmış 1929–1933 yıllarında ailesi ve yardımcıları ile birlikte polis koruması altında bu köşkte yaşamıştır. Hayatım isimli otobiyografisini de bu köşkte yazmıştır.

Köşk bodrum katı üzerinde iki katlı kâgir bir yapı olup, ahşap döşemelidir. Köşkün setler halinde denize kadar inen geniş bir bahçesi bulunuyordu. Bu bahçenin içerisinde kuzey-güney doğrultusunda simetrik olarak düzenlenmiştir. Güney cephesindeki zemin katı sofasına açılan giriş kapısı ortada ve geriye çekilmiş konumdadır. Bunun üzerine bir balkon yerleştirilmiştir. Bu cephede altlı üstlü dörder pencere bulunmaktadır. Yapının bütününde Neo-Klasik üslubu yansıtan şekillere, Toskana tipi sütun başlıklarına rastlanmaktadır. Köşkün iç tasarımında orta sofalı plan tipi uygulanmıştır. Zemin katta salonlar, üst katta yatak odaları ve katların ekseninde de balkonlarla birleşen sofalar bulunmaktadır. Ancak günümüzde yenilenen plan düzeninde kısmen bu mimari bozulmuştur.


Hulusi Bey Köşkü (Adalar)

İstanbul Adalar ilçesi, Heybeliada’da Lozan Zaferi Caddesi ile Bahriyeli Şükrü Bey Aralığı’nın kavşağında bulunan bu köşk dönemin tüccar ve bankerlerinden Kiryako Hacopulo tarafından kızı Eleni için 1870’lerin sonunda yaptırılmıştır. Mimarının İtalyan olduğu söylenirse de kimliği konusunda bir bilgi edinilememiştir.

Heybeliadalıların Köşk olarak isimlendirdiği bu yapı Selanik Şehremini ve Serez Mebusu Selamizâde Ahmet Bey tarafından Eleni Hacopulo’nun varislerinden 1920 yılında satın alınmıştır. Ahmet Hulusi Bey’in eşi Rukiye Seniha Hanım’ın mülkiyetine geçmiştir. Köşkte devrin ünlü kişileri dost toplantıları yapmışlar ve bu toplantılarla ilgili yorumlar o dönem basında yer almıştır. Bu toplantılara katılanlar arasında Prens Abbas Halim Paşa, Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşazade, Doktor Rıfat Hüsamettin Paşa, Hacı Sami Bey, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Selahattin Pınar, Hafız Kemal Gürses, Hafız Sadedin Kaynak ve Osman Nihat Akın, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı gibi ünlü kişiler bulunuyordu.

Hulusi Bey Köşkü eğimli bir arazide yapılmış bu nedenle de alçak bir istinat duvarı ile sınırlandırılmıştır. Bu duvarın arkasında merdivenlerle çıkılan iki kapı bulunmaktadır. Demir kanatlı ana girişin üzerinde Selamizâde Ahmet Hulusi Bey’in beyzi bir madalyonu yerleştirilmiştir. Yapı arazi meylinden ötürü altta kalan sette bodrum ve çatı katından oluşmuştur. Yığma tekniği ile inşa edilmiş köşkün taş örgülü duvarları demir gergilerle birbirine bağlanmıştır.

Köşkün asıl yapısı dikdörtgen planlı olup, burada ampir Neo-Roma üslubunun hâkim olduğu görülmektedir. Cadde üzerindeki doğu cephesi bodrum üzerine iki kat ve çekme katlıdır. Buradaki ana girişin önünde eyvan niteliğinde bir terasa yer verilmiştir. Bu terasın üzerindeki çıkma mermerden yontulmuş, yivli sütunlar üzerine oturtulmuştur. Ana girişin açıldığı zemin katın sofasının diğer ucuna da buna benzer camekânlı ikinci bir kapı yapılmıştır.

Köşk orta sofalı plan şeması şeklinde olup, zemin, üst ve çatı katındaki birimler dikdörtgen planlı sofaların etrafında sıralanmıştır. Ayrıca zemin kat sofasının kuzeyinde birbirleri ile bağlantılı iki salona daha yer verilmiştir. Zemin kat sofasının güneyinde küçük bir salon ile yemek salonu bulunmaktadır. Bu salonun arkasında yerli dolaplarla donatılmış mutfak ve servis odası vardır. Buradaki mutfak bahçeye açıldığı gibi aynı zamanda bir sarnıcın üzerine oturtulmuş ve üzeri arka bahçeye açılan bir teras olarak değerlendirilmiştir.

Köşkün cephelerinde sıralanan pencereler ahşap panjurlu ve dikdörtgen şekildedir. Bunlardan üst kattakilere üçgen alınlıklar yerleştirilmiştir. Bu alınlıklar yivli ve korint başlıklı plasterler üzerine oturtulmuştur. Köşkün içerisi Neo-Rönesans üslubunda bezemelerle kaplanmıştır. Özellikle zemin kattaki mekânların tavanları yuvarlak madalyonlar içerisine alınmış manzara resimleri, çiçek demetleri, yemek salonunun tavanları da natürmortlarla bezelidir. Üst kat sofasının tavanında bağdadi sıva üzerine kalem işi tekniği ile yapılmış yuvarlak çerçeveler içerisinde manzara resimleri bulunmaktadır.

Köşk günümüzde özgün mimari yapısını ve bezemesini korumuştur.


Agopyan Köşkü (Adalar)

İstanbul ili Adalar ilçesinde, Büyükada’da Çankaya Meydanı’nda bulunan bu köşk XIX. yüzyılın sonlarında Neo-Klasik üslupta yapılmıştır.

Köşk üç katlı olup, dıştan at nalı kemerleri ve Selçuklu sanatını yansıtan geçmeli yıldızlarla bezenmiştir. Köşkün sol yan ve arka cephesi ana cepheye göre çok daha sadedir. Simetrik bir plan düzeni olup, iç sofalı plan düzenindedir. Ahşap sütunlu çıkmalı giriş cephesinin karşısına gelen merdivenlerle üst katlara çıkılmakta olup, buradaki sofanın iki yanına odalar sıralanmıştır. Köşe odaları arasına da servis hücreleri yerleştirilmiştir.

Günümüzde Çankaya Oteli olarak hizmet vermektedir.


Çavuşoğlu Köşkü (Adalar)

İstanbul Adalar ilçesi, Büyükada’da Çankaya (Nizam) Caddesi üzerinde bulunan bu köşk XX. yüzyılın başlarında Kaptan Haralambos Çavuşoğlu tarafından yaptırılmıştır.

Geniş bir bahçe içerisinde bulunan bu köşk, yaptıranın 1922’de Türkiye’yi terk etmesi üzerine Milli Emlak’e geçmiş satış yolu ile de çeşitli şahıslar arasında el değiştirmiştir. Köşk üç katlı kâgir bir yapıdır. Zemin katına çift kollu döküm parmaklıklı merdivenle çıkılmaktadır. Buradan ulaşılan giriş sahanlığı ile bahçe arasında bulunan kot farkından ötürü yüzeyler XIX. yüzyıl Avrupa mimarisinde etkili olan yapay kayalıklarla kaplanmıştır. Köşkün cephe tasarımında ampir üslubu açıkça görülmektedir. Kat araları silmelerle üçüz yivlerle bezenmiştir. Ana girişin bulunduğu kuzey cephesinin ortasında her iki katta da geriye çekilmiş sütunların taşıdığı birer balkon bulunmaktadır. Bu sütunlardan alt kattakiler dor, üst kattakiler de ion nizamındadır. Üst kat balkonu akroterli bir alınlıkla tamamlanmıştır. Giriş cephesinde ve balkonların arkasında sofalar bulunmaktadır. Bunlardan zemin katta salonlar, üst katta ise yatak odaları bulunmaktadır. Bodrum katı tümü ile servis birimlerine ayrılmıştır.


Hacapulos Köşkü (Hükümet Konağı) (Adalar)

İstanbul ili Adalar ilçesi, Büyükada Çankaya Caddesi’nde bulunan bu köşkün XX. yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır.

Köşk 10527 m2’lik bir alanda üç katlı ahşap olarak yapılmıştır. Yapımından bir süre sonra Emperyal Oteli olarak kullanılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra 1929’dan itibaren Hükümet Konağı olarak kullanılmıştır.

Büyük bir bahçe içerisinde olan köşke mermer döşeli bir köprü ile girilmektedir. Orta sofalı plan tipinde olan köşkün sol yanına kâgir bir kule ile üzerine bir seyir balkonu yerleştirilmiştir. Sofanın çevresinde odalar yer almaktadır. Birinci katta dört büyük oda, ikinci katta on oda, üçüncü katta da dokuz oda bulunmaktadır. Otel olarak kullanıldığı sırada üzerine bir de çatı katı eklenmiştir.

Köşkün sekiz sütunlu girişinin üzeri balkon ve kapalı bir mekân olarak düzenlenmiştir. Oda ve sofaların tavanları kabartma motifler ve kalem işleri ile bezelidir.


Con Paşa Köşkü (John Avrimidis Evi) (Adalar)

İstanbul Adalar ilçesi, Büyükada’da Çankaya (Nizam) Caddesi üzerinde bulunan bu köşk Osmanlı ricalinden Con Paşa ismi ile tanınan Trasivolos Yannaros tarafından 1880 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Ahileus Poliçiş’tir.

Köşk Büyükada’nın en tanınmış köşklerinden olup, I.Dünya Savaşı sırasında Milli Emlak’e geçmiş daha sonra çeşitli kişiler arasında el değiştirmiştir. Günümüzde Borovalı ailesinin yazlık konutudur.

Son dönem Osmanlı mimarisi üslubunda üç katlı olarak yapılan köşk, önündeki caddeye paralel, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Mimarisinin yanı sıra mekân tasarımları, iç ve dış süslemeleri ile tanınan bu köşkün içerisinde, zemin katta birbirleri ile bağlantılı kabul salonlarının tavanlarında Neo-Rönesans üslubunda bezemeleri dikkat çekmektedir. Buradaki tavanlar konsollu silmelerle çevrelenmiş, içerisindeki sekizgen kasetler daire veya elips biçiminde çeşitli resimlerle doldurulmuştur. Bu resimlerin çoğu alegorik tasvirler olduğu gibi Mısır ile ilgili konulara da yer verilmiştir.

Köşkün cephe görünümünde eklektik üslubun özellikleri görülmektedir. Dikdörtgen çerçeveli pencereler ahşap panjurlarla örtülmüş olup, bunların tümü ampir üslubunu yansıtmaktadır. Cephe görünümü balkon ve çıkmaların yanı sıra köşelere yerleştirilmiş yüksek, kesik piramit biçiminde külahlarla hareketlendirilmiştir. Ayrıca çinko levhalarla örtülen bu külahların tepesine küçük akrotelli kubbecikler yerleştirilmiştir.

Kaynak : http://www.restorasyonforum.com

Restorasyon:
Ayasofya Türbeleri (Eminönü)

Ayasofya Müzesi’nin avlusunda beş Osmanlı padişahının türbesi bulunmaktadır. Bunlar Sultan II. Selim (1524–1574), Sultan III. Murat (1546–1695), Sultan III. Mehmet (1566–1603), Sultan İbrahim (1615–1648) ve Sultan I.Mustafa’nın (1591–1639) türbeleridir. Beş Osmanlı padişahının aynı yerde gömüldüğü tek yapı da Ayasofya’dır. Bu türbeler Mimar Sinan, Mimar Davut ve Mimar Dalgıç Mehmet Ağa’ya aittir. Bu türbelerde Osmanlı sanatının en güzel örnekleri bir araya getirilmiştir.


Sultan II. Selim Türbesi

Sultan II. Selim’in ölümünden üç yıl sonra 1577’de yapılan türbesi Mimar Sinan’ın eseridir. Dışarıdan mermer kaplı, kare planlı, çifte kubbeli bir yapıdır. Yüksek ve iki bölümlü kubbe kemerlerin yardımıyla içeriden sekiz sütun üzerine oturtulmuştur.

Türbenin basık kemerli kapısı üzerinde, çini üzerine kartuşlar içerisine alınmış iki beyitli bir kitabe bulunmaktadır:

“Rıhlet etti Hazret-i Sultan Selim
Ana rahmet ide Rabbü’l-Âlemin

Geçti evlâd-ı kiramıyla o Şah
Rahmetü’İlahi aleyhim cemain

Yaptılar bir türbe-i cennet misal
Dense lâyık kasr-ı Firdevs-i berin

Hatif-i Kutsi dedi tarihini
Türbe-i Sultan Selim pâk-i din 984.”

Bu türbe iç düzenlemesi itibarı ile Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’ne benzeyen Mimar Sinan’ın ilginç yapılarından bir örnektir. Türbe köşeleri genişçe pahlanmış bir gövde üzerinde yükselen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. İçten kare planlı olan türbenin duvarlarında sekizgen bir plan şekli uygulanmış ve bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanarak pandantifli kubbeyi taşımaktadırlar. Böylece Kanuni Sultan Süleyman türbesinde olduğu gibi, üst yapı itibarı ile sekizgen bir orta mekân elde edilmiş ve iç kısmında sandukaların çevresini dolaşan bir galeri elde edilmiştir.

Geniş saçaklı, üç kemerli revakın ardından girişteki iki büyük çini pano dikkati çekmektedir. Buradaki firuze, mavi renkli çiniler XVI. yüzyılın en güzel örneklerini yansıtmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında İstanbul’da dişçilik yapan S.Doringy isimli bir Fransız, zamanının bir Evkaf Nezareti’ne başvurarak türbenin eksik çinilerini tamamlamak istediğini belirtmiş ve kendisine izin verilmiştir. S.Doringy bu çinilerin hakikileri yerine Yeni Cami Hünkâr Kasrı’nda olduğu gibi panolardan birini sökerek götürmüş ve yerine bir taklidini yağlı boya ile yapmıştır. Günümüzde bu çini pano Louvr Müzesi’nde sergilenmektedir.

Türbenin içerisi zeminden 4.50 m. ye kadar yükseklikte çinilerle kaplıdır. Pencere ve dolapların arasındaki yüzeyler, alt pencerelerin kenarına kadar beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, kırmızı, lacivert renkte çiçek ve yapraklarla süslüdür. Firuze zemine beyaz Çin bulutları ile işlenmiş bordürler pencere ve dolap kapaklarını çevrelemektedir. Pencerelerin üzerinde lacivert zemine beyaz celi-sülüs yazı ile yazılmış ayetlerden oluşan geniş bir yazı kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır. Pandantiflerin ortasına da İsm-i Celâl ve Cihar yar-ı Güzi’nin isimlerini oluşturan yuvarlak madalyonlar yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde 41 sanduka bulunmaktadır. Bunlar Sultan II. Selim’in büyük ve yüksek sandukasının yanı sıra, III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan, Sultan II. Selim’in kızları Gevherhan Sultan, İsmihan Sultan ve Sultan III. Murat’ın cülüsünde (tahta çıkışı sırasında) boğdurulan Sultan II. Selim’in şehzadelerinden Şehzade Süleyman, Osman, Cihangir, Mustafa, Abdullah ile Sultan III. Mehmet’in boğdurduğu 21 erkek kardeşi ile Sultan III. Murat’ın oğulları ile kızlarına aittir.


Sultan III. Murat Türbesi

Ayasofya haziresindeki Sultan III. Murat’ın (1546–1695)Türbesi, ölümünden sonra Mimar Davut Ağa tarafından yaptırılmıştır. Türbe Sultan II. Selim ile Şehzadeler Türbesi’nin arasındadır. Türbenin yapımına 1595 yılında başlanmış, Mimar Davut Ağa’nın yanı sıra Dalgıç Ahmet Ağa da kendisine yardımcı olmuştur. Davut Ağa’nın 1598’de ölümü üzerine türbeyi Mimar Dalgıç Ahmet Ağa 1599–1560 yılında tamamlamıştır.

Türbenin dışı mermer kaplı, altıgen planlı olup, üzeri iç ve dış olmak üzere iki kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbeler doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. Burada Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan II. Selim türbelerinde uyguladığı sistem tekrar edilmiştir. İç mekânda altı sütun ortadaki sandukalar ile dış duvarlar arasındaki koridoru meydana getirmiştir.

Türbenin içerisindeki duvarlar sekilerden itibaren 4.20 m. yüksekliğe kadar XVI. yüzyılın mercan kırmızısı rengindeki çinilerle kaplıdır. Pencere ve dolapların etrafı çiçekli bir bordür ile çevrelenmiş, aralarda kalan duvar yüzeylerine kırmızı palmet, yeşil kıvrık yaprak, mavi şakayık ve Çin bulutlarından oluşan çiniler yerleştirilmiştir. Bunlar renk, kalite ve kompozisyon yönünden yapıldığı dönemin en güzel örnekleri arasındadır. Pencerelerin üzerinde lacivert zeminli, beyaz ve celi-sülüs ile yazılmış Besmele ve ayetleri kapsayan bir yazı kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır. İç mekândaki büyük sivri kemerler kalem işleri ile boyanmıştır. Pandantiflerin ortasına birer dairevi madalyon yerleştirilmiş ve buraya Esma-i Hüsna yazılmıştır. Kubbe yazı ve çeşitli motiflerle bezelidir. Ortada Besmele ile birlikte Fatiha suresinin bulunduğu bir madalyon yer almaktadır. Ayrıca İsmi Celâl ve İsmi Nebi’nin tekrarlandığı kufi bir yazı şeridi de dikkati çekmektedir.

Türbenin abanoz ağacından yapılmış kapısı Türk ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Kapının sağ ve sol kanatlarındaki “Küllü nefsin Zâikatü’l- mevt sümme ileyna terceün” ayetinin yazılı olduğu sedef kakmalı kareler Dalgıç Ahmet Ağa’ya aittir.

Türbede çeşitli ölçülerde 50 sanduka bulunmaktadır. Sultan III. Murat başta olmak üzere, hasekisi ve Sultan III. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, III. Murat’ın kızları Fahri, Mihriban ve Fatma sultanlar ve ayrıca 20 kızı, Sultan I.Ahmet’in şehzadesi Kasım, Sultan III. Mehmet’in tahta çıktığı sırada öldürülen 20 şehzadesi, 20 kızı, Sultan İbrahim’in bir şehzadesi ve iki kız gömülüdür.

Türbenin yanında Sultan III. Murat’ın oğullarının gömülü bulunduğu dıştan sekizgen, içten dört köşeli Şehzadeler Türbesinde Padişahın dört oğlu ile kızı gömülüdür.


III. Mehmet Türbesi

Ayasofya haziresinde bulunan Sultan III. Mehmet’in türbesini Mimar Dalgıç Ahmet Ağa yaptırmıştır. Bu türbe de Kanuni Sultan Süleyman, Sultan II. Selim ve Sultan III. Murat türbelerinde uygulanan mimari sistem küçük değişikliklerle tekrar edilmiştir. Dalgıç Ahmet Ağa’nın eseri olan bu türbe dıştan mermer kaplı, içten de sekiz köşeli plana sahiptir. Türbenin üzerini örten iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelen kubbe, doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. Sonraki dönemlerde Sultan III. Mehmet’in ölen kızları için giriş kapısının iki yanına yeni bölümler eklenmiştir.

Türbenin önünde üç kemerli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın zamanla bazı değişikliğe uğradığı, sütun başlıkları ve duvarlar üzerindeki resimlerden anlaşılmaktadır. Giriş kapısı XVIII.-XIX. yüzyılın barok özelliklerini yansıtmaktadır. Bu da bu bölümün yenilendiğine işaret etmektedir.

Türbenin içerisi muntazam sekizgen bir plan göstermekte olup, sekiz mermer sütun, sekiz büyük kemerle birbirine bağlanarak pandantifli iç kubbeye dayanak sağlamaktadır. Böylece Kanuni türbesindeki iç mekânın düzeni burada bir kez daha tekrarlanmıştır. Baklavalı başlıklara oturtulan kemerler duvarlarla ve çok yüksekteki bağlantı kemeri ile birleştirilmiştir. Türbenin içerisi İznik işi çinilerle kaplanmıştır. Alt sıralardaki pencere ve dolapların arasında kalan duvarlar tamamen çinilerle kaplıdır. Ancak bu türbe çinilerinde sonraki dönemlerde yapılan eklemeler de görülmektedir. Türbe içerisinde kalem işleri görülmemekte olup, onların yerini yaprak-çiçek kompozisyonları almıştır. Pandantiflerin ortasında yeşil zeminli yuvarlak madalyonlara altın yaldızla Lafsa-i Celâl, İsm-i Nebi, Cihar yar-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri yazılmıştır. Madalyonların çevresi de lotuslar ve rumi kıvrımlarla doldurulmuştur. Kubbe göbeğinde madalyon içerisinde bir ayet bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde ve dışında çeşitli yerlere yerleştirilmiş kitabe ve yazılar bulunmaktadır. Bunlardan kapının basık kemeri üzerinde iki satır halinde altı kartuş içerisine yazılmış kitabesi okunmaktadır:

“Ruh-ı pak-i Hazreti Sultan Mehmed Han içun-farz-ı ayn oldu şam u seher her salihe daima firdevs-i a’ladâ meşam canına
İrişe Gülizar-ı kutsiden muattar rayiha-azm-i Firdevs ettiğine hükmüya tarihtir. Okuyun Sultan Mehmed can-i çün Fatiha.”

Bunun yaı sıra türbenin dışta batı cephesine, alt pencere ile orta sıradaki pencerelerin arasındaki yüzeye üç satır halinde, her mısraı ayrı bir kartuş içerisine alınmış uzun bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabeden türbenin Sultan I. Ahmet tarafından babasının ölümü üzerine yaptırıldığı ve binanın 1608–1609 yıllarında tamamlandığı yazılıdır. Buna dayanılarak türbenin Sultan III. Mehmet’in ölümünden beş yıl sonra tamamlandığı anlaşılmaktadır.

Türbede Sultan III. Mehmet’in yanı sıra Sultan I. Ahmet’in annesi Handan Sultan, Sultan I. Ahmet’in üç oğlu ve on dört kızı ile Sultan III. Murat’ın kızı Ayşe Sultan gömülüdür. Giriş revakının iki yanındaki mekânlarda da Sultan III. Murat’ın kızları gömülüdür.


Sultan İbrahim ve Sultan I. Mustafa Türbesi

Ayasofya’nın Bizans Çağı’na tarihlenen vaftizhanesi fetihten sonra bir süre camiye dönüştürülen yapının kandillerinin yanmasını sağlayan yağhane olarak kullanılmıştır. Sultan I. Mustafa’nın 1623 yılında ölümü üzerine gömülmesi için yer bulunamamış, naşı bir süre bekletildikten sonra vaftizhane türbeye dönüştürülmüş ve oraya gömülmüştür.

Sultan İbrahim’in 1648 yılında ölümünden sonra O da Sultan I. Mustafa’nın yanına gömülmüştür. Bu türbenin kubbedeki kalem işi dışında bezemesi bulunmamaktadır. Duvarlardan bir parçası üzerinde Bizans döneminden kaldığı sanılan bir fresko izi bulunmaktadır.

Vaftizhane ile Ayasofya arasında küçük bir iç avlu bulunmaktadır. Bu avlu içerisinde Bizans döneminden kalma bir vaftiz teknesi ile Osmanlı döneminden kalan yağ küpleri görülmektedir.

Bu vaftizhane ve sonra türbeye dönüştürülen bölüm, ana yapının güneybatı köşesinde, kare planlı ve anıtsal bir yapıdır. Üzeri dıştan kasnaksız kurşun kaplı, basık bir kubbe ile örtülüdür. İçeride köşelerde, kare dış duvarların içlerine dört eksetra oyulmuş ve böylece binanın üzeri sekizgene dönüştürülmüştür. Duvarlarda sekiz niş bulunmakta olup, iç kısımdaki sekizgen planı daha da belirginleştirmektedir. Bu nişlerden doğudaki hafifçe dışa taşkın olup, bir apsis oluşturmaktadır.

Vaftizhanenin batısında kalan narteks bölümü üzeri çapraz tonozlu üç bölüm halindedir. Vaftizhanenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bazı iddialara göre I.Iustinianus, bazı iddialara göre de II. Theodosius zamanından kalmadır. Mimari işçiliği ve kullanılan elemanlar bugünkü Ayasofya’dan farklıdır.

Türbede Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim’den başka Sultan IV. Murat’ın kızı ve Melek Ahmet Paşa’nın eşi Esmahan Kaya Sultan, I. Ahmet’in kızı, Bayram Paşa’nın eşi Hanzade Sultan, I. Ahmet’in kızı ve Kenan Paşa’nın eşi Atike Sultan, Sultan İbrahim’in kızı ve İbşir Paşa’nın eşi Buy-unus Ayşe Sultan, Sultan İbrahim’in oğlu Şehzade Selim, Sultan IV. Mehmet’in oğlu Şehzade İbrahim ve Sultan II. Ahmet’in oğlu Şehzade İbrahim gömülü bulunmaktadır. Türbe içerisinde toplam on sekiz sanduka bulunmakta olup, bunların dışındakilerin kime ait olduğu bilinmemektedir.


Sultan I. Ahmet Türbesi (Eminönü)

Sultan I.Ahmed’in (1603–1617) Türbesi, Sultanahmet Külliyesi’nin kuzeydoğu köşesinde bulunmaktadır. Duvar ile çevrili olan türbenin arkasında bir darülkurra, revakların önündeki köşede daha önce sebil olan ve XIX. yüzyılda muvakkithaneye dönüştürülen, günümüzde Türbeler Müzesi Müdürlüğü olarak kullanılan bir yapı bulunmaktadır.

Sultan I.Ahmed’in 1617’de ölümünden sonra Sultan I.Mustafa (1617–1618/1622–1623) döneminde 1617–1618 yıllarında türbenin yapımına başlanmış, Sultan II. Osman (1618–1622) döneminde 1619’da tamamlanmıştır.

Türbe XVI. yüzyıl türbelerinden ayrı bir mimari üslup göstermektedir. Bu yapıda iç koridorlu mekân düzeninden ve çift cidarlı kubbeden vazgeçilmiştir. Girişin karşısına bir çıkıntı yapılmıştır. Kare planlı olan yapının cepheleri mermerle kaplanmış olup, köşeler pahlanarak yumuşatılmıştır. Bu pahlanan kısımlar üstte mukarnas dolgular ile son bulmaktadır. Türbe cephelerdeki üç sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler ahşap kapaklı dikdörtgen söveli, üst sıra pencerelerse sivri kemerli ve şebekelidir. Türbenin yan cephelerine açılan farklı boyuttaki bu pencereler asimetrik bir görünüme sahiptir. Sultan I. Ahmed’in sandukasının hizasına rastlayan pencereler diğerlerinden daha büyük tutulmuş ve böylece farklı bir görünüm elde edilmiştir.

Türbenin üzeri çokgen bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Türbe girişi üç bölümlü bir revak görünümündedir. Bu revakın üst örtüsü önde dört, arkasında duvarlara gömülü iki sütun üzerine oturmaktadır. Buradaki mukarnas başlıklı mermer sütunlar iki ayrı renkli taştan örülmüş ve bunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Bu kemerlerin ortasında ayna tonoz, iki yanında da birer kubbe bulunmaktadır. Üst örtünün içerisi bitkisel kalem işleri ile bezenmiştir. Türbe giriş revakı daha geniş tutulmuş ve iki yanına da mermer korkuluklu sekiler yerleştirilmiştir. Türbe girişi basık kemerli bir kapı olup, bunun üzerinde üç satırlık on iki kartuşlu bir kitabeye yer verilmiştir:

“Hüsrev-i Cennet-mekân hakan-ı Firdevs-i aşiyan
Daver-i Cemşid ferdray-ı hurşid i’tila
Yani Sultan Ahmed ol Şah-ı Süleyman kadr kim
Şahlar olurlar idi dergehine çehresa
Gördü kim bu alem-i fani değil Cay-i karar
Can atıp firdevse kıldı azm-i aklim-i beka
Şahbaz ruh-ı paki arşa pervaz eyledi
Oldu cism-i pakine bu merkad-i ca dilguşa
Habgahın adın kıl ya Rab o şah-ı adilin
Cennet-i a’lada lutfunla müyesser kıl lika
Türbe-i ulyasının ihtimamına tarihdir
Türbe-i Sultan Ahmed evc-i ı’lliyyin ola
1028 (1619).”

Türbenin ahşap kapı kanatları üç bölüm halindedir. Bu kapıda kündekari teknik uygulanmış, geçmelerin içerisi sedef, fildişi ve bağa ile kaplanmıştır. Türbenin girişi üzerine bir mahfil yerleştirilmiş, buraya çıkışı sağlayan merdiven giriş kapısı ile dolap nişi arasına yerleştirilmiştir. Türbenin üzerini örten kubbeye geçiş duvarlardan dışarı taşan sekiz sivri kemer ve bu kemerlerin mukarnaslı üçgenleri üzerine oturtulmuştur.

Sultan I. Ahmet Türbesi çini, kalem işi ve ahşap işçiliğinin güzel örneklerini bir araya getirmiştir. Alt sıra pencerelerin üzerlerine kadar zeminden çiniler ile kaplıdır. XVII. yüzyıl sıratlı tekniğindeki bu çinilerde bitkisel kompozisyonlara ağırlık verilmiştir. Çini panoların üzerini lacivert zemine beyaz sülüs hat ile yazılmış Mülk suresine yer verilmiştir. Bu ayet kuşağı bütün türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır. Çinilerin üzerinde kalan bölüm ise zengin kalem işleri ile bezenmiştir. Kubbenin ortasına madalyon içerisine Fâtır suresinin 41. ayeti; pandantiflerdeki madalyonlar içerisine de Esma-ül Hüsna yazılmıştır.

Türbede Sultan I. Ahmet, oğulları Sultan II. Osman, Sultan IV. Murad, Kösem Valide Sultan (Mahpeyker Sultan), I. Ahmed’in, II. Osman’ın, IV. Murad’ın ve Sultan İbrahim’in kızları ile oğulları gömülüdür.

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.


Sultan II. Mahmud Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Çemberlitaş’ta Divanyolu Caddesi üzerinde bulunan Sultan II. Mahmut Türbesi çevresinde büyük bir alanı kaplayan, adeta bir Osmanlı anıtsal mezarlığı görünümündedir.

Türbe sebil, muvakkithane ve hazireden meydana gelmiş olup, bunun bir kenarında bulunan Sultan II. Mahmut Türbesi, Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) 1 Temmuz 1839’da ölümünden sonra yapılan görevlendirmelerle 1839’da yapılmış ve 11 Kasım 1840’ta açılmıştır. Türbenin mimarları Ebniye-i Hümayun kalfalarından Ohannes Dadyan ve Bogos Dadyan’dır. Türbenin mali ve idari işlerinden de bina emini Bekir Abdülhalim Efendi sorumlu olmuştur. Türbedeki kitabeleri de Hattat Mehmet Haşim Efendi yazmıştır. Türbenin dış avlu kapısı üzerindeki kitabe de Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’ye aittir.

Sultan II. Mahmut Türbesi ve hazireye açılan kapıların üzerinde Şair Ziver’in söyleyip, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı kitabelerden birinci kapı üzerindeki kitabede;

“Fevz ve şevketle muammer eylesin
Şehriyar-ı asrî Hay Müsteân
Zâtı eslâf-ı selâtine onun
Hayrla hayru’l-halefdir bî-gümân
Vâlidî Mahmûd Han’ın kabrine
Türbe inşa kıldı ol Şah-cihan
Öyle âlî türbe kim Cennet gibi
Dâima olmuş makam-ı kudsiyan
Fatiha İhlâs okundukça Hudâ
Rûh-ı Han-ı Mahmud’u kılsın şadümân
Ziver’â tarihim oldu cevherîn
Türbe-i Mahmud Han kasr-ı Cinan / 1255”

İkinci kapı üzerindeki kitabede ise;

Menba‘-ı mâ’i’l-hayât ma‘dele’t-şâh-ı cihân
Hazret-i Abdülmecid Hân sâye-i Rabb-i Celîl
Hayr-ı cârîsi o şâhın meşreb-i pâkîzesi olmuş
Su gibi olmuş revân bulsa seza ecr-i cezîl
Vâlid-i zî-şânın rûh-ı şerîfi içün o Şeh
Eyledi ihyâ bu mevkî‘den sebîl-i bî-adîl
Rûh-ı Mahmûd Hân garîk-i rahmet olsa var yeri
Türbesi firdevs olup oldu sebîli selsebîl
Ya ilâhî teşne-gan etdikce bunda nûş-ı âb
Rûh-ı Hân-ı Mahmûd’u kıl seyrâb-ı in‘âm-ı cemîl
Cevher-i târihime su verdi Ziver-i feyz-i cûd
Buldu kevser ruh-ı Han-ı Mahmud içün zîbâ-sebil / 1256.” Yazılıdır.

Divanyolu Caddesi üzerinde, cephede, Çemberlitaş yönündeki köşede bulunan türbe sekizgen planlı olup, ön bölümü cadde üzerine taşmış ve buraya birkaç basamak merdiven yerleştirilmiştir. Türbenin Sultanahmet yönündeki köşesine de bir çeşme yerleştirilmiş, böylece yuvarlak pencereli mezarlığın duvarlarında bir kenarda türbe, diğer kenarda da çeşme ve her ikisi arasındaki sebil ve giriş kapısı ile bir bütünlük sağlanmıştır.

Mezarlık alanına giriş anıtsal bir kapı görünümündedir. Türbe, kapılar ve sebil araları birbirlerine eşit uzunlukta dörder yuvarlak şebekeli pencerelidir. Sebilin her iki yanındaki pencereler arkadaki başka bir mekâna da bağlı olduklarından madeni şebekelerin arkasına ayrıca ahşap aksam yerleştirilmiştir. Bunların arkasında Muvakkithane ile Hünkâr Dairesi’ne yer verilmiştir. Türbeye giriş bu yapının içerisindendir.

Sekizgen planlı olan türbenin yan yüzeyleri kenarlarından biraz içeriye çekilmiş, plasterlerle hareketlendirilmiştir. Saçak altına kadar uzanan bu plasterler antik çağın korint üslubuna benzemektedir. Plasterler arasındaki yüzeylere yarım daire kemerli pencereler ve bunların üzerine içleri boş kartuşlar yerleştirilmiştir. Pencere kemerlerinin üzengi hizasında bir silme türbeyi çepeçevre kuşatmakta, sonra da uzun cephenin pencereli duvarlarının üst bitimine bağlanmaktadır. Bu silmelerin türbe plasterleri üzerlerine rastlayan bölümlerine de palmetli bir friz yerleştirilmiştir. Ayrıca saçak altındaki yüzeylere çifter kılıçlı birer kalkan kabartmasına da yer verilmiştir. Bu kalkanların bitiminde meşale şekilleri görülmektedir.

Bütünüyle mermer kaplı olan cephenin tasarım ve uygulama düzeni madeni parmaklıklarda ve sebilim alemlerinde de görülmektedir. Türbe 17 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi kalem işleri ile bezenmiş, çiçek sepeti kabartmaları, armalarla süslenmiştir.

Türbe içerisinde on sekiz sanduka bulunmaktadır. Burada Sultan II. Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid gömülü bulunmaktadır. Sultanların sandukaları madeni ve sedef şebekeler içerisine alınmıştır. Yalnızca Sultan II. Mahmud’un madeni sanduka şebekesi özenli biçimde yapılmıştır.

Türbe’ye girişteki uzun koridorun iki yanında bulunan odalardan sol taraftaki Nevfidan Türbesi olarak isimlendirilir. Ayna tonozla örtülü olan bu odanın tavanı alçı kabartmalarla bezenmiştir. Bu bezemelerde, saksı içerisinden çıkan çiçek demetleri ve etrafında çelenklerden gelişen süslemeler dikkat çekicidir. Burada asıl türbe içerisinde gömülü bulunan üç Osmanlı padişahının eşleri ve çocuklarına ait sandukalar bulunmaktadır. Girişin sağındaki oda ise kendi içinde ikiye bölünmüş olup, burasının türbe ziyaretine gelen sultanların dinlenme yeri olduğu sanılmaktadır.

Türbenin içerisinde beyaz renk egemen olup, yalnızca bezeme olarak kubbe içerisinde alçı kasetli dekorasyon dikkati çekmektedir. Diğer Osmanlı türbelerinde görülen ayet kuşağına burada da yer verilmiştir. Siyah zemin üzerine altın yaldızlı Hud Suresinden ayetler yazılmıştır. Bunun yanı sıra kapı üzerindeki kitabede Rahman Suresi’nden ayetler, kubbe kasnağı çevresinde Lafz-ı Celâl, İsm-i Nebi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri madalyonlar içinde yazılmıştır.

Türbenin içerisi rahleler, Kuran-ı Kerim, Şifa-i Şerifler, Ecza-i Şerifler, çeşitli levhalar, beratlar, Sultan II. Mahmud’un tuğralı Kâbe örtüsü, ipek seccadeler, halılar, İran şalları, şamdanlar, avizeler ile bezenmiştir. Bunlardan kubbeye asılı kristal avize İngiltere Kraliçesi Viktorya tarafından gönderilmiştir. Kapının iki yanındaki altın yaldızlı duvar saatleri de Fransa İmparatoru III. Napolyon’un hediyesidir.

Türbe, Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki eşyaların büyük bir kısmı envanterlenerek Türbeler Müdürlüğü deposuna kaldırılmıştır.

Sultan II. Mahmud Türbesi’nin yanındaki avlu 1861 yılından sonra hazireye dönüştürülmüş ve büyük çoğunluğunu 1840–1920 tarihleri arasında görev yapmış önemli devlet adamları ve yazarların, şairlerin mezarları oluşturmaktadır. Burada 150’ye yakın son dönem Osmanlı taş işçiliğini yansıtan, hat ve tarih yönünden önemli mermer lahit ve mezar taşı bulunmaktadır. Burası açık hava mezar müzesi görünümündedir. Burada gömülü olanların başında; Ahmed Fethi Paşa, Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Süreyya Paşa, Damat Hasan Hüsnü Paşa, Sadullah Paşa, Mehmed Tevfik Paşa, Said Halim Paşa, Şevknihal Kadın, Revnak Kadın, Ferahnuma Kadın, Talha Ağa, Ahmed Raşid Zeynel Efendi; Hasan Fehmi Bey, Ahmed Samim; Muallim Naci, Ziya Gökalp gelmektedir.

Türbe kompleksinin önünde bulunan Sebil caddeye taşmış olup, avlunun iki ana giriş kapısının ortasında bulunmaktadır. Beyaz mermer kaplı sebil dört sütun üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin içerisi dilimlere bölünmüş ve her bir dilimin içerisine çiçek demetlerinden oluşan alçı kompozisyonlar işlenmiştir.

Sebilin iki yanındaki odalara avludan girilmektedir. Sebile geçişi sağlayan avlunun sağında kalan bölüm Muvakkithane olup, burada Ahmed Eflâki Mevlevi Dedesi ilk muvakkit olarak görev yapmıştır. Bu bölüm uzun yıllar Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün restoratörü Y.Mimar Sedat Çetintaş’ın çalışma ofisi olarak kullanılmıştır.


Sultan II.Beyazıt Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Beyazıt Meydanı’nda Sultan II. Bayazıt yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe, Bayazıt Camisi’nin güneyinde, dış avlusunda bulunmaktadır. Türbeyi II. Bayazıt’ın (1481–1512) oğlu Yavuz Sultan Selim (1512–1520) caminin Kıble yönündeki boş alana yaptırmıştır. Türbenin mimarı kesinlik kazanamamakla birlikte Mimar Hayreddin olduğu sanılmaktadır. Sultan II. Bayazıt saltanatı oğlu Yavuz Sultan Selim’e bıraktıktan sonra Dimetoka’ya gönderilmiş, ancak çorlu yakınlarında ölmüştür. Bundan sonra İstanbul’a getirilerek kendi adına yaptırdığı camisine gömülmüştür. Sultan II. Bayazıt’ın 26 Mayıs 1512’de ölümü dikkate alındığında türbenin de 1513 yılının sonlarında veya 1514 yılının başında tamamlandığı sanılmaktadır.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi formunda, köfeki taşından sekizgen planlı olup, her kenarı 5.35 m. ölçüsündedir. Üzeri sağır sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe Mimar Sinan öncesi Osmanlı devri mimarisi ile Klasik Osmanlı mimarisi arasında bir geçit teşkil etmektedir. Türbenin her kenarında altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Türbeyi son derece güzel aydınlatan bu pencerelerin alt sıradakiler dövme demir parmaklıklı, dikdörtgen şekildedir. Bunların üzerinde tahfif kemerlerine yer verilmiştir. Üst sıra pencereler Klasik Osmanlı mimarisinde yaygın biçimde kullanılan basık sivri kemerlidir.

Giriş kısmındaki geniş saçaklı holün orijinali günümüze gelememiş, burası XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yenilenmiştir. İki renkli taşlardan yapılmış kapı kemerinin üzerinde Besmele yazılıdır. Kapı kanatları kündekâri tekniğindedir. Ayrıca altın yaldızlı madeni kabaralarla süslenmişse de bunların hemen hemen hepsi yerlerinden sökülerek çalınmıştır. Kapı kanatlarının üst kısmındaki kitabelerde “Dünya ahiretin tarlasıdır” anlamında bir hadisi şerife yer verilmiştir.

Türbenin dış cephesinde yeşil ve somakilere de yer verilmiş ve böylece Osmanlı türbe mimarisindeki sadelikten kısmen uzaklaşılmıştır.

Türbe içerisindeki kalem işleri barok üslupta XVIII.-XIX. yüzyılda yapılmıştır. Bu kalem işlerinin Tanzimat döneminde yapıldığı ve 1940’lı yıllardan sonra caminin onarımı sırasında yenilendiği bilinmektedir. Ayrıca alt pencerelerin üzerlerine madalyonlar içerisinde manzara resimleri yapılmış, yine madalyonlar içerisinde Esma-ül Hüsna’ya yer verilmiştir.

Sultan II. Bayazıt’ın sandukası türbenin ortasına tek olarak yerleştirilmiştir. Sanduka sedef kaplamalı bir şebeke ile çevrilmiştir. Bu sandukanın üzerinde sarı simlerle Maraş işi tekniğinde Sultan II. Bayazıt’ın doğum, cülüc, saltanat süresi ve ölüm tarihini içeren bir kitabe işlenmiş, bunun üzerine de celi-sülüs yazı ile Kelime-i Şahadet ve Kuran’dan alınma diğer bölümler işlenmiştir.

Türbe İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, içerisindeki Kuran-ı Kerim, Lihye-i Saadet, şamdanlar, rahleler, levhalar ve kandiller müze deposuna kaldırılmıştır.

Sultan II. Bayazıt Türbesi’nin sol tarafında kızı Selçuk Sultan’ın, sağında ise Tanzimat döneminin önde gelenlerinden Mustafa Reşit Paşa’nın türbeleri bulunmaktadır.


Kanuni Sultan Süleyman Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Süleymaniye Camisi’nin avlusunda bulunan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, ölümünden sonra yapılmıştır. Kanuni’nin Zigetvar Savaşı’nda, kalenin düşmesinden birkaç saat önce 6–7 Eylül 1566 yılında ölmüştür. Sokullu Mehmet Paşa Kanuni’nin ölümünü orduda karışıklık çıkmaması amacı ile gizlemiş, iç organları sultanın öldüğü yere gömülmüş, cesedi İstanbul’a getirilmiştir. Padişahın ölümü Belgrat’a yaklaşırken açıklanmış ve tabut 400 kişilik Vezir Ahmet Paşa’nın komutasında İstanbul’a götürülmüştür. Süleymaniye Camisi önünde üçüncü defa namazı kılınmış ve caminin mihrabı önüne gömülmüştür.

Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520–1566) öldüğü Zigetvar’da bir makam türbesi yapılmıştır. Sultan II. Selim’in (1566–1574) emri ile Budin Valisi Sokullu Mustafa Paşa aynı yerde bir türbe yaptırmıştır. Sonraki yıllarda Sultan IV. Mehmet (1648–1687) bu türbeyi onarmıştır. Osmanlıların Macaristan’dan çekilmesinden sonra bu türbe yıktırılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’daki türbesini oğlu Sultan II. Selim yaptırmıştır. Mimar Sinan’ın eseri olan bu türbe sekizgen planlı olup, köşeleri hafifçe pahlanmıştır. Sekizgen gövdenin alt kısmını geniş bir saçak altında dolaşan sivri kemerli bir revak çepeçevre sarmıştır. Bu revak iki mermer kemerlerin üzerine oturduğu baklava başlıklı 29 sütun tarafından taşınmaktadır. Sütunların aralarına Bursa kemerli korkuluklar yerleştirilmiştir. Bu revakların arkasında dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli pencereler bulunmaktadır. Pencerelerin iki renkli sivri kemerli alınlıkları mermer ile kaplanmıştır.

Türbenin sekizgen gövdesinin üzerinde iki renkli mermerlerle örülmüş geniş bir sivri kemer içerisinde üçlü pencere gurupları bulunmaktadır. Bunlardan ortadaki pencereler yanlardakinden daha geniş ve daha yüksektir. Pencere kemerleri sivri formlu ve iki renk mermer örgülüdür. Türbenin cephesi mukarnaslı bir friz ve palmetli bir tepelikle sonlandırılmıştır. Üst örtü iç içe iki kubbe şeklinde olup, kasnaksızdır.

Türbenin giriş revakı üç kemerlidir. Bunun sağ ve soluna birer kemer daha eklenmiştir. Bunun sonucu olarak da giriş revakı beş kemerli görünüm kazanmıştır. Ortadaki revak dizisinin kemerleri yandakilere göre daha sivri ve daha yüksektir. Giriş revakının kemerleri mukarnas başlıklı sütunlar üzerine oturtulmuştur. Ayrıca revaklar mermer şebekelerle çevrilmiş, revakın tavanı mermer plakalarla kaplanmıştır. Bu bölüm dıştan geniş bir çatı ile örtülmüştür.

Türbenin içerisi de sekizgen planlı olup, üzerini örten kubbe geniş pandantifler üzerine oturtulmuştur. Bu pandantifler mukarnas başlıklı kırkızı porfir ve beyaz mermer sekiz sütun tarafından taşınmaktadır. Türbenin içerisi XVI. yüzyılın çinileri, kalem işleri ve ağaç işçiliğinin örnekleri ile bezenmiştir. Giriş kapısının iki yanına bitkisel kompozisyonların egemen olduğu çini panolar yerleştirilmiştir. Abanoz kapı kanatları sedef ve fildişi kakmalarla bezenmiş, bunların üzerine Kelime-i Tevhit yazılmış ve geometrik süslerle de bezenmiştir. İç mekân duvarları yarıya kadar çini ile kaplanmıştır. Burada beyaz zemin üzerine lacivert, firuze ve kırmızı renklerin ağırlıklı olduğu bitkisel kompozisyonlu çiniler boş yer bırakmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır. Ayrıca çinilerin üzerinde tüm mekânı çepeçevre dolaşan bir ayet frizi bulunmaktadır. Pandantiflerin yüzeylerine de Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır.

Kubbe kalem işleri ile bezenmiş, altın yaldızlı madalyonlar da dikkati çekmektedir. Burada rumi ve hatayilerin yanı sıra bezemeleri birleştiren düğümlerin ortalarına parlak cisimler yerleştirilmiştir.

Türbede Kanuni’den başka II. Süleyman, II. Ahmed ve hasekisi Rabia Sultan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, II. Süleyman’ın annesi Saliha Dilaşub Sultan ve II. Ahmed’in kızı Asiye Sultan gömülüdür.


Sultan III. Mustafa ve Sultan III. Selim Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Laleli’de Ordu Caddesi üzerinde bulunan bu türbe Sultan III. Mustafa’nın 1763 yılında yaptırmış olduğu Laleli Camisi ismi ile tanınan imaret, sebil, muvakkithane, han, hamam ve dükkânlardan oluşan külliyenin bir bölümüdür. Yapı topluluğunun mimarı Tahir Ağa’dır.

Sultan III. Mustafa (1757–1774) Laleli’de yaptırdığı bu külliyenin yanına daha önce kendisi için bir de türbe eklemişti. Bu nedenle 1774 yılında öldüğü zaman kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Sultan III. Selim de (1761–1808) 1808’de öldüğü zaman babası olan Sultan III. Mustafa’nın bu türbesine gömülmüştür.

Mermer kaplı ongen planlı tek kubbeli, barok üsluptaki türbenin üç cephesi önündeki Ordu Caddesi’ne yöneliktir. Türbe girişinde üç gözlü revak bulunmaktadır. Türbenin avlu giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Mehmet Vasfi Efendi’nin Fecr suresinin 27–30. ayetleri yazılıdır. Giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Mehmet Vasfi’nin Ankebut suresinin 57. ayeti yazılıdır. Giriş kapısının iç kısmında Mehmet Vasfi’nin koyu yeşil zeminli kabartma harfler ve altın varakla Haşr suresinin 2. ayeti yazılmıştır. Caddeye bakan türbenin güneydeki üç penceresi basık kemerli olup, bunların köşelikleri mermerden kabartma yaprak ve çiçek motifleri ile bezenmiştir. Süsleme yönünden son derece zengin olan türbenin içerisindeki birinci kat pencereleri yayvan kemerlerle çevrilmiş pencere aralarına XVI. yüzyıla tarihlenen, piyasadan toplanmış mercan kırmızısı, mavi ve beyaz renklerin egemen olduğu çiniler yerleştirilmiştir. Bu pencereler üzerine yine Mehmet Vasfi Efendi’nin Zümer suresinin 49–53; 73–73 ve Saffad suresinin 180–182. ayetleri yazılmış ve bunlar bir kuşak halinde iç mekânı çepeçevre dolanmıştır.

Türbede Sultan III. Selim ve Sultan III. Mustafa’nın sandukaları bulunmaktadır. Bu sandukalar sedef kakmalı, ahşap korkuluklarla çevrilmiştir. Onların yanı sıra, Sultan III. Mustafa, Sultan III. Selim’in şehzadeleri ve kızlarına ait sekiz sanduka daha bulunmaktadır. Bunlar Sultan III. Mustafa’nın kızları Hibetullah, Mihrimah, Mihrişah sultanlar ile torunu Şerife Havva Sultan’a aittir. Türbe haziresinde ayrı bir türbede ise Sultan III. Mustafa’nın eşi Adilşah Kadın gömülüdür.


Sultan I.Abdülhamid Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Hobyar Mahallesi’nde, 4.Vakıf Han’ın karşısında bulunan Sultan I.Abdülhamid Türbesi, Sultan I.Abdülhamid (1774–1789) tarafından 1776–1777 yılında yaptırdığı imaretin bir bölümünü oluşturmaktadır. Sultan I. Abdülhamid burada bir cami yaptırmak istemiş ancak, Yeni Cami gibi şehrin en kalabalık semtinde bulunan bu büyük mabedin yanına bir imaret yapılmasının daha hayırlı olacağını düşünmüş ve bu imareti yaptırmıştır. Bu imaretin yanına medrese, sebil, çeşme, kütüphane eklemiştir. İmaretin Bina eminliğini Mustafa Ağa, mimarlığını da Beylerbeyi Camisi’ni yapan Mehmet Tahir Ağa yapmıştır. Meşrutiyetin ilk yıllarında bu imaret Evkaf Nazırı Hayri Efendi tarafından yıkılarak ortadan kaldırılmış, yerinde yalnızca türbesi kalmıştır. İmaretin sebili bugün Gülhane Parkı karşısında bulunmaktadır.

İmaretin bir bölümünü oluşturan Sultan I.Abdülhamid’in Türbesi’nin bulunduğu yerde bir manastırın bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Abdülhamit döneminde arsa halindeki yere bu yapı topluluğu yapılmıştır. Türbe mermer işçiliği yönünden son derece muntazam ve barok üsluptadır. XIX. yüzyılda J.P.Von Hammer; “bu türbe güzel ve asil bir stilde inşa edilmiştir. Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın güzel türbesini geçemese de binanın tazeliği ve yeniliği görülmeye değer” diye anılarında bu türbeden söz etmiştir.

Sultan I. Abdülhamid’in türbesi köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, tümü ile mermerden yapılmıştır. Önünde avlusu bulunan türbenin dış avlu kapısı üzerine sülüs yazı ile Ankebut suresinin 57. ayeti yazılmıştır. Bu avludan üç gözlü bir revak ile türbeye girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerinde celi-sülüs yazı ile Hattat Mehmet Emin’in yazmış olduğu Fecr suresinin 27.-30. ayetleri bulunmaktadır. Dıştan iki katlı görünümdeki bu türbenin katları birbirinden düz kornişli bir silme ile ayrılmıştır. Üzeri kubbeli olan türbe, 26 pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi kalem işleri ile süslenmiştir. Kuzey duvarının ortasına Peygamberin ayak izini kapsayan mermer bir pano yerleştirilmiştir. Pencere ve dolapların üzeri ile türbeyi çepeçevre kuşatan bir yazı kuşağı görülmektedir. Mermer üzerine sülüs yazı ile yazılmış olan bu kuşakta Mülk suresine yer verilmiştir. Kubbeyi taşıyan pandantiflerin içerisine de madalyonlar halinde İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çehar yâr-i Güzin ile Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır. Ayrıca kubbe içerisindeki yuvarlak madalyona da “Yâ âlimen bi-hâli aleyke ittikâli” yazısı dört kez yazılmıştır.

Türbe içerisinde Sultan I. Abdülhamid’den başka oğlu Sultan IV. Mustafa (1807–1808), Şehzade Ahmet (1778), Şehzade Süleyman (1786), Şehzade Mehmet (1784), Şehzade Murat (1785), Şehzade Mehmet Rüştü (1851), Şehzade Abdülmecit, Şehzade II. Murat, Şehzade Beyazıt, Ayn-ı Şah Sultan (1780), Rabia Sultan (1780), Melik Şah Sultan (1781), Mevhibe Sultan (1851), Fatma Sultan (1785), Alem Şah Sultan (1785), Emine Sultan (1790), Saliha Sultan (1786), Rabia Sultan (1781), Emine Sultan (1809) gömülü bulunmaktadır.


Şehzade Mehmet Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda Şehzade Külliyesi’nin Kıble avlusunda bulunan Şehzade Mehmet Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1543 yılında ölen oğlu için yaptırılmıştır.

Şehzade Mehmet Manisa’da Vali iken Çiçek Hastalığı’ndan 23 yaşında ölmüştür. Şehzadenin cenaze namazı Bayazıt Camisi’nde kılınmış ve daha sonra burada yapılacak türbesinin olduğu yere gömülmüştür. Bundan sonra Kanuni Sultan Süleyman Mimar Sinan’a Şehzade Mehmet için görkemli bir türbe, türbenin yanına da bir cami yaptırmasını istemiştir. Mimar Sinan’ın yaptırmış olduğu ilk selâtin külliyesi olan bu yapı topluluğu cami, medrese, tabhane, sıbyan mektebi, imaretten meydana gelmiş olup, 1544 yılında yapımına başlanmış 1548’de de tamamlanmıştır.

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, yapı topluluğunun en erken bitirilen bölümüdür. Osmanlı mimarisinin en güzel türbelerinden birisi olup, sekizgen planlıdır. Üzeri yivli bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin dış cepheleri zeminden saçak kornişine kadar yarım sütunlarla birbirlerinden ayrılmış, üzerine kırmızı taştan bir silme yerleştirilmiştir. Buradaki silmelerden sonra palmet motiflerinden bir friz yapıyı çepeçevre dolanmıştır. Kubbe ile tambur arasında kalan bölüme de küçük ölçüde palmetlerden meydana gelmiş bir akrotel frizi yerleştirilmiştir.

Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Toplam 30 pencere ile türbe aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, sivri kemerli ve pembe porfir alınlıklıdır. Üst sıra pencereler yine dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış olup, sivri kemerlidir. Buradaki kemerler alternatifli olarak kırmızı ve beyaz taşlardan örülmüştür. Alt ve üst pencereler arasında celi-sülüs yazı ile Fatiha, Tekasür, İhlâs ve Zümer surelerinin ayetlerini içeren bir friz dolaşmaktadır.

Türbenin doğusunda üç gözlü bir revaktan giriş kapısına ulaşılmaktadır. Renkli mermerden geçme olarak yapılmış bu kapı silmelerle yumuşatılmış ve Bursa kemerli bir niş içerisine alınmıştır. Kapı kemerinin üzerinde de dikdörtgen kitabesi yer almaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Sonunda, kulhuvellahü ehad hakkı için bu âlem sarayında havas ve avamdan hiçbir kimse baki kalmayacaktır. Bu âlemden, temiz inancı olan Şehzade de geçmiştir. Hay ve Samed olan Cenâb-ı Hak ebedi âlemde Ona rahmet etsin ki, ahrette Allah’ın izniyle asude olsun, rahat uyusun. Padişahın ömrü uzun olsun. Ezeli olan Allah’ın ilhamı ile onun vefat tarihi şu oldu: Sultan Mehmed’in merkadi firdevs-i ebed olsun. Sene 950 (1543).”

Türbe son derece zengin bir bezemeye sahiptir. Giriş kapısının iki yanında, dış duvarlar üzerinde birbirine benzeyen iki çini panoya yer verilmiştir. XVI. yüzyılın bitkisel motifli bu çinilerinin üzerine lacivert zemine sülüs yazı ile “Allah’tan başka İlah yoktur” ve “Doğru konuşan Emin olan Muhammed O’nun peygamberidir” ibaresi yazılıdır. Giriş kapısının sağ ve solundaki mermer zeminli panolar üzerine celi-sülüs yazı ile Rad suresi ile Zümer suresi yazılmıştır. Ayrıca alt sıra pencerelerin üzerine bir kuşak halinde Esma-ül Hüsna yazılmıştır. Türbe içerisindeki çiniler gri, kırmızı, kirli beyaz renklerde olup, çeşitli çiçeklere, kıvrık dallara, lotus ve palmetlere yer verilmiştir.

Şehzade Mehmet’in sandukası üzerinde dört ayaklı, fildişi kakmalı bir taht bulunmaktadır. Bu taht Kanuni Sultan Süleyman tarafından konulmuş ve ölümünden sonra Şehzade Mehmet’in padişah olmasını istediği simgelenmiştir.

Türbede Şehzade Mehmet’ten başka kardeşi Şehzade Cihangir (1553), Şehzade Mehmet’in kızı Hümaşah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir başka sanduka daha bulunmaktadır.


Şehzade Mahmut Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzadebaşı Camisi’nin avlusunda Şehzade Mehmet Türbesi’nin kuzeybatısında bulunan bu türbe, Sultan III. Mehmed’in (1595–1603) oğlu Mahmut ile annesine aittir. Şehzade Mahmut ve annesi 1603 yılında öldürülmüş, bundan ötürü de türbenin bu yılda yapıldığı sanılmaktadır.

Türbe altıgen planlı olup, ilk yapımında birbirlerine bağlı altı sütunun taşıdığı kubbeli açık bir türbe şeklinde idi. Sonraki dönemlerde kapalı türbe haline getirilmiştir. Doğu yönündeki basık kemerli kapısı önünde revak için yapıldığı sanılan çokgen gövdeli iki sütun görülmektedir. Türbenin köşelerinde çokgen gövdeli sütunlar ve bunların taşıdığı sivri kemerlere yer verilmiştir.

Türbenin iç kısmındaki bezemesi bozulmuş ve orijinalliğini yitirmiştir.


Hürrem Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesindeki Süleymaniye Külliyesi’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin yanında bulunan bu türbe 1558 yılında Hürrem Sultan için Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1558 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Türbe kesme köfeki taşından, dıştan sekizgen, içten onaltıgen planlıdır. Türbenin giriş cephesi dışında her cephede altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üzerlerinde hafif sivri sağır kemerlere yer verilmiştir. Mermer pencere alınlıklarının etrafını pembe mermerden bir bordür çevirmektedir. Sivri kemerli üst sıra pencerelerin yuvarlak kemerli açıklıkları bulunmaktadır. Türbenin tüm pencereleri silmeler içerisine alınmış ve böylece cepheye hareketlilik verilmiştir.

Türbenin önündeki giriş revaklı olup, önde dört, arkada iki sütunun taşıdığı bu revak düz çatı ile örtülmüştür. Buradaki mukarnas başlıklı sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmış ve kilit taşları üzerine de rozetler yerleştirilmiştir. Basık kemerli giriş kapısı üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Türbenin üzeri yuvarlak kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kasnağın üzerine de kabartma olarak ayetler yazılmıştır.

Türbenin içerisi sıratlı ve renkli sır tekniğinde çinilerle bezenmiştir. Bitkisel motifli bu çiniler mercan kırmızısı, lacivert ve firuze renklerde olup, aralarında Türk çini sanatında çok rastlanmayan siyah renge de yer verilmiştir. Dış cephede, kapının iki yanındaki çini panolar altta lacivert, firuze ve beyaz renklerin kullanıldığı mermer taklidi şeklindedir. Bunların üzerindeki sivri kemerli panoda bahar dalı, altında lale, karanfil gibi çiçeklerden meydana gelmiş kompozisyonlara yer verilmiştir. Köşe dolgularında mavi zemin üzerine beyaz konturlu Çin bulutları görülmektedir. Bunların üzerine de lacivert zemine beyaz sülüs yazı ile ayetler yazılmıştır. Türbenin içerisi üst sıra pencerelerin altına kadar çinilerle kaplıdır. Pencere alınlıkları çinilerle kaplı olup, burada beyaz zemin üzerine kırmızı, siyah, firuze ve lacivert renklere yer verilmiş, hatayi ve hançer yaprakları tüm yüzeyi doldurmuştur. Pencerelerin üzerine de beyaz sülüs yazı ile yazılı ayetler yerleştirilmiştir. Burada kapının iki yanındaki çinilerden farklı olarak renkli sır tekniğinin kullanıldığı da görülmektedir.

Türbede çini süslemeler dışında ağaç işlerine ve kalem işlerine de geniş yer verilmiştir. Kubbe içerisinde kalem işinden bitkisel kompozisyonlar yapılmıştır. Kapı kanatlarında, pencere kanatlarında, sanduka şebekelerinde ağaç işçiliği kullanılmış, özellikle kündekâri tekniği hemen hemen tüm ağaç işlerinde kullanılmıştır.

Türbe içerisinde Hürrem Sultan’dan başka Sultan II. Selim’in şehzadesi Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan’ın kızı Hanım Sultan gömülüdür.


Hatice Turhan Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Safiye Sultan’ın 1598’de yapımını başlattığı, Kösem Sultan’ın girişimlerine karşılık yarım kalan ve sonra, Hatice Turhan Sultan tarafından 1665’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan Hatice Turhan Sultan Türbesi 1663 yılında yapılmıştır. Mimarı Yeni Cami’nin de mimarı olan Mustafa Ağa’dır. Yeni Cami’nin güneyinde yer alan türbe ile cami arasında bir yol geçmektedir. Türbe Valide Sultan adına yapılmışsa da, daha sonra buraya Sultan IV. Mehmet ve padişah ailesinden bazı kişiler gömülmüştür. Hatice Turhan Sultan, Sultan İbrahim’in eşi, Sultan IV. Mehmed’in de annesidir.

Mimari yönden Sultanahmet Türbesi’ne benzeyen bu türbe kare planlı bir mekân ile türbenin ön cephesinde 15.00x15.00 m. ölçüsünde bir revaktan meydana gelmiştir. Bu revak kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak örülmesinden meydana gelen sivri kemerler ve duvara bitişik payelere dayanmaktadır. Revakın orta bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Revak çini süslemeli ve kalem işi süslemeler ile bezelidir. Buradaki beyaz zeminli dikdörtgen panoların ortalarına kırmızı ve soluk yeşil renkte şemseler yapılmış ve içleri çiçek demetleri ile doldurulmuştur. Panoların köşelerinde ise kırmızı renkte dolgu motifleri bulunmaktadır.

Türbe kapısının sağ tarafında mealen “Ey kapılar açan Allahım, bize hayırlı kapılar aç” yazısı yer almaktadır.

Türbe kesme taşlardan yapılmış revakın yer aldığı cephe dışında iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, demir lokmalı parmaklıkları vardır. Üst sıra pencereler sivri kemerli alçı şebekelidir.

Türbenin içerisi çini ve kalem işleri ile bezenmiştir. Burada İznik işi çinilere yer verilmiştir. Pencerelerin üzerindeki yazı kuşağı ile sonuçlanan bölümün üzerindeki duvarlara ve yapıyı örten kubbe klasik malakâri süslemelerle bezelidir. Buradaki orijinal bezemeler 1959 yılında yapılan restorasyon sırasında ortaya çıkarılmıştır. Klasik madalyon ve rozetlerden oluşan bu bölümdeki kalem işleri orijinal kalem işlerinin tekrarı olarak XIX.-XX. yüzyıl arasında yapılmıştır. İç mekânı çepeçevre kuşatan çini kuşakta Mülk suresinin 1.30. ayeti yazılıdır. Türbenin batı duvarı içerisine iki satırlık talik yazılı bir kitabe bulunmakta olup, bu kitabe Sultan IV. Mehmet’in türbeye gömülmesi sırasında buraya konulmuştur.

Kitabe:

“Mehemmed Han-ı Rabi ibn-i İbrahim-Ferruh-dem
Onunla bulmuştu izz ü şevket tahtı Osmanî
Hitab’ı ircil ahir erince canib-i Hak’tan
Müşerref eyledi ruhu revanı bağ-ı rıdvanı
Kemal üzre bulup kadr-ü ayarın ehl-i İrfanın
Müsahip eylemişti Fenn-i abd-i senahanı
O yerde yattığınca Hazret-i Hak eyleye daim
Serir-i ma’delette Gazi Sultan Mustafa Hanı”

Türbenin önündeki revakın sağ tarafına Sultan III. Ahmet zamanında bir kütüphane yaptırılmıştır. Ayrıca türbenin yanına sonradan Havatin ve Cedid Havatin denilen iki türbe daha yapılmıştır.

Türbede, Sultan IV. Mehmed, Hatice Turhan Sultan’ın yanı sıra Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmet ve Sultan I. Mahmut gömülüdür. Bunların yanı sıra III. Ahmet’in kızları Sabiha, Rukiye ve Naile Sultan, III. Ahmet’in oğulları Mehmet, Abdülmelik, Mustafa, Murat; Sultan II. Mustafa’nın oğulları Şehzade Süleyman, Şehzade Ali, Şehzade Mehmet, Şehzade Hasan, kızları Emetullah ve Fatma sultanlar; III. Ahmed’in kadınlarından Zeynep Kadın olmak üzere 44 mezar bulunmaktadır.

Kaynak : http://www.restorasyonforum.com

Restorasyon:
Havatin Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Hatice Turhan Sultan Türbesi’nin batı yönündeki çıkıntılı kısmına eklenmiş olan bu türbenin ne zaman yapıldığı konusunda bir belgeye rastlanmamıştır. Türbe içerisinde bulunan sandukalardan en eskisi 1845 tarihlidir. Ancak, türbenin mimari yapısı bu tarihten daha önceki bir devre işaret etmektedir.

Türbe kesme taştan 7.55x7.67 m. ölçüsünde olup, dışarıya çıkıntı yapan bir blok görünümündedir. Güney kenarının ortasındaki dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış, önünde de iki sekiz köşeli bir sütun bulunan girişi vardır. Türbenin içerisi mimari ve sanat tarihi yönünden herhangi bir özellik göstermemektedir. Hatice Turhan Sultan Türbesine dayandığı doğu kenarında iki pencere bulunmaktadır. Bu pencerelerin iki yanına birer dolap nişi yerleştirilmiştir. Ancak bu durum yapı ile bir uyumsuzluk göstermektedir. Bunun dışındaki kenarlarında yine dikdörtgen söveli ikişer pencere daha bulunmaktadır. Bu pencerelerin arasına da birer dolap yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde 17 sanduka bulunmakta olup, bu sandukalardan dördü sedef kakmalı parmaklıklar içerisine alınmıştır. Sandukalardan 12’si Sultan Abdülmecit’in kızları ve şehzadelerine aittir. Diğer beş sanduka ise Sultan Abdülaziz’in kızı Esma Sultan’ın oğlu Hasan Bedreddin Efendi ile İkbal ve Kadın Efendilere aittir.


Cedid Havatin Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Hatice Turhan Sultan Türbesi’nin batı yönündeki çıkıntılı kısmına eklenmiş olan bu türbenin ne zaman yapıldığı konusunda bir belgeye rastlanmamıştır. Bu türbe Havtin Türbesinden sonra yapılmış ikinci bir ilavedir. Bu nedenle de yapının bütünüyle bağdaşmayacak bir görünümdedir.

Türbeye batı yönündeki bir kapıdan ve Havatin Türbesinin kuzeyindeki bir pencereden içerisine girilmektedir. Bu bölüm 8.61x11.39 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Kuzeybatı bölümü pandantifli bir kubbe ile örtülmüş, kubbeyi oturtmak için de doğu ve güney yönüne kemerler atılmıştır. Türbenin içerisi doğu ve batı kenarındaki yuvarlak kemerli iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbenin pandantifleri, kasnağı ve kubbesi kalem işleri ile bezenmiştir. Ayrıca doğudaki pencerelerin üzerindeki frizde de bir şehir manzarası, karşısındaki yere de Mekke ile Medine’nin temsili resimleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Sultan V. Murad’ın ve ayrıca 21 sanduka bulunmaktadır. Sultan V. Murad’ın sandukası türbenin güneydoğu köşesine yerleştirilmiş, etrafı mermer ve madeni bir şebeke ile çevrelenmiştir. Bunun dışında türbede Sultan Abdülmecid’in, Sultan Abdülaziz’in ve Sultan II. Abdülhamid’in kadınları, kızları ve şehzadeleri gömülüdür.


Hatice Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzade Camisi’nin Kıble yönündeki avlu içerisinde Hatice Sultan’ın Türbesi bulunmaktadır. Hatice Sultan’ın kim olduğu konusunda kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbenin kitabesi de olmadığından bu konuda ileri sürülen iddiaların ne derece doğru olduğu da bilinmemektedir. Sicil-i Osmanî’de bu türbenin Yavuz Sultan Selim’in (1512–1520) kızına ait olduğu yazılıdır. Haluk Şehzuvaroğlu’da Sultan III. Murad’ın (1574–1595) kızı olduğunu belirtmiştir. M. Çağatay Uluçay Sultan III. Murad’ın bu isimde bir kızı olmadığını yazmıştır. Hatice Sultan Şehzadeler Türbesinde gömülüdür. Bazı araştırmacılar da burada Yavuz Sultan Selim’in kızı Hatice Sultan’ın çocuklarının gömülü olduklarını ileri sürmüşlerdir.

Türbe sekizgen planlı, kesme köfeki taşından tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe doğrudan doğruya sekizgen gövdenin üzerine oturtulmuş, saçak hizasında da iki sıralı kirpi saçak dizisine yer verilmiştir. Dış cepheler birbirinden köşeli sütunlarla ayrılmıştır. Duvarların alt tarafı köfeki taşından, üst tarafı da tuğladan örülmüştür. Cephelerde altlı üstlü pencereler bulunmaktadır. Bu pencerelerden alt sıradakiler demir parmaklıklı ve dikdörtgen söveli, üst sıradakiler de sivri kemerlidir. Yalnızca giriş kapısının bulunduğu yüzde pencereye yer verilmemiştir. Türbenin içerisinde herhangi bir bezeme unsuruna rastlanmamaktadır.

Türbe içerisinde dört sanduka bulunmaktadır.


Mustafa Reşit Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Beyazıt Camisi’nin haziresinin güney köşesinde, Yeniceriler Caddesi üzerindedir. Türbe Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın 1858’de ölümünden hemen sonra G.Fossati’nin planına göre yapılmıştır.

Mustafa Reşit Paşa beş defa sadrazamlık yapmış, Tanzimat Fermanını ilan etmiştir. Sultan II. Mahmud’un yanında önemli görevler almıştır. Londra elçisi, Hariciye Nazırı olmuştur.

Osmanlı türbe mimarisinden farklı bir planda olan türbe, 6.00x6.00 m. ölçüsünde kare planlı bir yapı olup, üzeri prizma şeklinde pandantiflere oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kesme taştan yapılmış olan türbe, hazire duvarlarının dışında, 2 m. lik bir podyum üzerine oturtulmuştur. Türbenin her cephesinde birbirinden farklı bir uygulama görülmektedir. Batı cephesinde tek penceresi vardır. Doğu yönünde saçaklı bir girişi iki sütun üzerine oturtulmuştur. Böylece bu cepheye küçük bir portal görünümü verilmiştir. Kuzey cephesinde büyük bir pencere açıklığı vardır. Türbenin asıl cephesi güneyde olup, burası diğerlerine göre daha farklı bir özenle yapılmıştır. Yapı köfeki taşından olmasına karşılık burası mermer kaplanmıştır. Üç büyük pencere de bu cepheyi diğerlerinden ayıran bir başka özelliktir.

Türbenin içerisi son derece sade olup, yalnızca pandantiflerde alçı kabartma süsler ve akantus yaprakları bulunmaktadır. Kubbe içerisine de kalem işleri yapılmıştır. Türbenin pencereleri birbirinden ayıran kemerleri taşıyan ayaklarına bitkisel bezemeler, akantus yaprakları, rozetler yapılmıştır.

Türbede Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, oğulları Mehmet Cemil Paşa, Ali Galip Paşa ve Salih Bey gömülüdür. Türbenin kuzey cephesine bitişik olan demir şebekeli açık mezar da Reşit Paşa’nın kızı Adile Sultan’a aittir.


Mahmud Nedim Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Cağaloğlu Babı Âli Caddesi üzerinde bulunan Mahmud Nedim Paşa Türbesi, Mahmud Nedim Paşa’nın ölümünden sonra 1883’te yapılmıştır. Mahmut Nedim Paşa (1818–1883) Osmanlı Sadaret Mektubî Kaleminden yetişmiş, Nezaret Müsteşarlığı valilikler ve nazırlıklar yapmış, 1871–1872 ve 1875–1876 yıllarında iki kez sadrazamlık yapmıştır.

Türbe XIX. yüzyılda yapılmış benzeri türbeler gibi kare planlı olup, üç cephesi birbirinin eşidir. Bu cephelerde birbirinin eşi yarım daire kemerli birer büyük pencere, iki yanında da derinliği az olan birer niş bulunmaktadır. Cephelerin kenarlarında kompozit başlıklı plasterlere yer verilmiştir. Giriş cephesi köfeki taşından, oldukça düzgün ve sade bir işçilik göstermektedir. Giriş kapısı üzerinde kitabe bulunmamaktadır. Türbenin kitabeleri güneydoğu cephesinde olup, kasnakta Kuran’dan Al-i İmran, Embiya ve Fecr surelerinin ayetleri; yarım daire biçimindeki pencere kemeri alınlığında da “Necib Paşa-zade Sadr-ı Esbak Mahmud Nedim Paşa merhumun ruhiçün Li’ilahi l-Fatiha. Sene 1300 fi Recep” yazısı bulunmaktadır. Türbeyi örten kubbenin pandantifleri üzerine eklektik üslupta kalem işleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Mahmut Nedim Paşa ve kimliği bilinmeyen bir kişiye ait, iki ahşap sanduka bulunmaktadır.


Mahmud Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Mahmutpaşa’da Mahmut Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1474 yılında yapılmıştır. İstanbul türbelerinin en erken örneklerinden birisidir.

Mahmut Paşa, Fatih Sultan Mehmet devri sadrazamlarından olup, Sultan II. Murad (1446–1451) zamanında saraya alınmış ve Şehzade Mehmed’in yanına verilmiştir. Fatih Sultan Mehmed padişah olunca da önce Ocak Ağası, daha sonra Rumeli Valisi olmuş, İstanbul’un fethedildiği 1453 yılında da sadrazamlığa getirilmiştir. İstanbul’un fethi sırasında önemli rol oynamış, 16 yıl sadrazamlıkta bulunmuş, zamanında Sırbistan’ın büyük bir kısmı, Bosna ve Midilli ele geçirilmiştir. 1469 yılında sadrazamlıktan azledilmiş, 1472’de yeniden sadrazamlığa getirilmiş, 1474 yılında da öldürülmüştür. İstanbul’da kendi ismini taşıyan semtte cami, medrese, hamam, kütüphane yaptırmıştır. Sofya’da da birçok vakıf eseri bulunmaktadır.

Mahmut Paşa Türbesi köfeki taşından, sekizgen planlı, tek kubbeli bir yapıdır. Türbenin üzeri 7.37 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Her kenarında dikdörtgen söveli iki sıra halinde 15 pencere bulunmaktadır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler de sivri kemerli, alçı şebekelidir. Türbenin dış cephesi sırlı mozaik çiniler ile kaplıdır. Bu çiniler firuze ve lacivert renklerde yıldız ve poligonal biçimdedir. Bu çiniler alt pencerelerin üzerinden başlayarak ikinci kat pencereleri de kapsayarak tüm türbeyi çepeçevre kuşatmaktadır.

Türbenin içerisine mermer merdivenli eyvan şeklinde bir portalden girilmektedir. Bu cephe 1827 yılında sundurma şekline sokulmuş ve orijinalliği bozulmuştur. Türbenin giriş kapısı üzerindeki orijinal kitabesi 1827 yılında yapılan onarım sırasında sökülmüş ve yerine iki satırlık bir kitabe konulmuştur.

Türbenin orijinal sökülen kitabesi:

“Sahip’ül-hayrat Mahmud’ül-hisal
Menba’ül-eltaf-i memduh’ül-kemal
Sadık’üs-Sultan Mahmud el-Kerim
Rahe mazlumen ila dar’el-na’im
Fate merhumen ve tarihu beda
Mate Mahmudü şehiden zâhida.”

Türkçe onarım kitabesi:

“Mücevher söyledim tarih-i tamiri üdüb icab
Münevver Türbe-i Mahmud Paşa oldu Zinetyab.”

Mahmut Paşa Türbesi Sultan I. Abdülhamid tarafından 1785, Sultan II. Mahmud zamanında 1827 ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da 1960 yılında onarılmıştır. Türbenin içerisinde Mahmut Paşa ile oğlunun sandukası bulunmaktadır.


Mimar Sinan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Süleymaniye yapı topluluğunun yanı başında Salis ve Rabi Medreselerinin köşesinde, Fetva Yokuşu ile Mimar Sinan Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır.

Mimar Sinan 1556 yılında Süleymaniye Külliyesini tamamladıktan sonra bu türbeyi yaptırmıştır. Türbenin yanında bulunan Mimar Sinan’ın evi ile sıbyan mektebi günümüze gelememiştir. Mimar Sinan türbesini kendi mülkü olan arsasının en uç noktasına yapmıştır. Yaptığı her eserde yeni değişiklikler deneyen Mimar Sinan bunu kendi türbesinde de uygulamıştır.

Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri ile kendi türbesi karşılaştırıldığında bu türbenin oldukça basit ve mütevazı bir görünümdedir. Büyük olasılıkla Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahın yanına gösterişli bir türbe yapmaktan kaçınmıştır. Bununla beraber türbesini mimari yönden son derece ahenkli ölçülerle, adeta bir yüzük taşı gibi bulunduğu üçgen alanın en uç noktasına oturtmuştur.

Türbe yontma köfeki taşı ile mermerden yapılmıştır. Mimar Sinan Caddesi’ndeki avlu duvarına on bir, Fetva Yokuşu’na da geometrik şebekeli beş mermer pencere açılmıştır. 1940 yılında yapılan onarım sırasında buradaki avlu duvarları yıkılmış, lotus ve palmetlerden meydana gelen bir frizle sonuçlanarak yeniden yapılmıştır. Bazı eski resimler avlu duvarının onarım öncesi durumu ile ilgili bazı fikirler vermektedir. Bunlara göre muntazam olmayan kaba yontma taş duvar üzerine yine taş bir friz geçirilmiş ve bunu pencere dizisi izlemiştir. Orijinal pencere dizisi ile bugünkü pencereler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının önündeki hacet penceresinin üzerine yekpare mermerden bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabe sülüs yazılı on beş kartuşlu Nakkaş Sai’nin eseridir.

Kitabe:
“Ey iden bir iki gün dünya sarayında mekân
Cay-i asayiş değildir âdeme milk-i cihan
Han Süleyman’a olub mimar bu merdi Güzin
Yapdı bir cami verir Firdevsi âlâdan nişan
Emri şahile kılub su yollarına ihtimam
Hızr olub abıhayatı âleme kıldı revan,
Çekmece cisrine bir tâkı muallâ çekdi kim,
Aynıdır âyinei devranda şekli Kehkeşan
Kıldı dört yüzden ziyade mesçidi âli bina,
Yapdı seksen yerde cami bu aziz kârdan.
Yüzden artuk ömr sürdü akıbet kıldı vefat
Yatuğu yeri Hüda kılsın anın bagı cinan
Rıhletinin Sâi-i dâi tarihini
Geçdi bu demde cihandan pîri mimaran
Sinan 996.”

Mimar Sinan’ın mermer sandukasının üzeri birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir tonoz ile örtülmüştür. Kemer ayaklarının masif görünüşleri keskin hatlarla, köşelerde de sütuncuklarla gizlenmek istenmiştir. Türbenin üzerini örten tonozun ön kısmı da kubbemsi bir şekilde dışarıya taşırılmıştır.

Sandukanın baş ve ayak taşları yekpare mermerdendir. Baş taşının üzerindeki burma kavuğu da son derece sanatkârane biçimde yontulmuştur.

Türbe içerisinde üç mezar daha bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı soldaki mezarın Mimar Sinan’ın ikinci karısı Gülruh Hatun’a, sağdakinin de torunu ve aynı zamanda vakfının mütevellisi Derviş Çelebi’ye ait olduğunu ileri sürmüştür. Türbe içerisindeki üçüncü mezar Neo-Klasik devrin öncülerinden Mimar Ali Talat Bey’e aittir. Ali Talat Bey 19 Ekim 1922’de öldüğünde arkadaşları onu hayran olduğu Mimar Sinan’ın yanına gömmüşlerdir. Bu mezarın üzerine kendi arzusu ile de ismini belirten bir kitabe konulmamıştır. Türbenin ucuna da Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılan bir sebil yerleştirilmiştir.

Mimar Sinan’ın Türbesi 1938 yılında İstanbul Vakıflar Başmimarı Vasfi Egeli tarafından onarılmıştır.


Keçecizade Fuad Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Çemberlitaş, Binbirdirek Mahallesi, Peykhane Caddesi’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekte olup, tartışmalıdır. Fransa’da 1869’da ölen Keçecizade Fuad Paşa’nın ölmeden önce bu türbenin tasarımını yaptırdığı, ölümünden sonra da inşa edildiği ileri sürülmektedir.

Keçecizade Fuad Paşa Tanzimat dönemi Osmanlı sadrazamlarından olup, Şair Keçecizade Mehmet İzzet Efendi’nin oğludur. Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane-i Askeriye’yi bitirmiş, Hekim Yüzbaşı olarak Trablusgarp’a gitmiş, 23 yaşında hekimliği bırakarak Bab-ı Âli Tercüme Odasına 1837 yılında girerek diplomatlığa başlamıştır. Büyük Reşit Paşa son derece mükemmel Fransızca bilen Fuad Paşa’yı himayesine alarak Mütercimievvel ve Londra elçiliği başkâtibi yapmıştır. Bundan sonra 1844’te Madrid muvakkat elçisi, Diva-ı Hümayun tercümanı, Bükreş ve Petersburg elçiliklerinde bulunmuştur. 1851&eth;e Hariciye Nazırı olmuş, 1853 yılında askeri kumandan unvanı ile Yanya’ya gönderilmiş ve burada asayişi bozan Yunan çetelerini ortadan kaldırmıştır. İstanbul’a dönüşünden sonra Meclis-i Tanzimat Reisi, ikinci kez Hariciye Nazırı olmuş, 1859’da Şam İhtilalini bastırmak üzere askeri kumandan olarak Suriye’ye gönderilmiştir. Şam’daki ihtilali bastırdıktan sonra 1861 yılında sadrazamlığa getirilmiştir. Bunun ardından Seraskerlik ve ikinci kez sadrazam olmuş, Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatine katılmıştır. Fransa’nın Nice şehrinde 1868 yılında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilmiş ve türbesine gömülmüştür.

Türbe sekizgen planlı olup, dış cephesindeki mermer süslemeleri Endülüs mimarisinden etkilenmiştir. At nalı şeklindeki kemerli pencereleri son derece özenli bir işçiliği yansıtmaktadır. Kademeli taş kaide üzerinde çokgen planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin kapı ve pencerelerinde Mağrip üslubu kemerleri gotik silmelerle beraberlik sağlamıştır. Köşe sütunları yine Mağrip mimarisinde karşılaşılan moresk başlıkları ile dikkati çekmektedir. Pencere şebekelerindeki bezemeler Endülüs Elhamra Sarayının bezemelerini andırmaktadır. Türbenin sağır cepheleri de boş yer kalmamacasına bezemelerle kaplıdır.

Bu türbe aynı zamanda batı etkili XIX. yüzyıl Osmanlı mimarisinin ilginç örneklerinden birisidir.

Türbe içerisinde Keçecizade Fuad Paşa ile kime ait olduğu bilinmeyen iki sanduka daha bulunmaktadır.


Aynü’l-Hayat Hanım Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Laleli, Ordu Caddesi’nde bulunan bu türbe Sultan III. Mustafa Camisi’nin (Laleli Camisi) avlusunda 1764 yılında yaptırlmıştır. Aynü’l Hayat Hanım, Sultan III. Mustafa’nın eşi, Mihrimah Sultan’ın da annesidir.

Türbe barok üslupta yapılmıştır. Kesme köfeki taşından olan türbenin ön cephesi yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütun ile üç bölüme ayrılmıştır. Ortadaki giriş kapısının iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir. Cephe sütun başlıklarının üst noktasına kadar mermerden, kemerler ve üst kısmı tuğla ve taştan örülmüştür. Pencereleri dönemin vitrayları ile kaplıdır.

Son derece sade bir yapı olan türbe içerisinde Aynü’l Hayat Hanım’dan başka, Sultan III. Selim’in başkadını Şefizar Hanım’ın (1791) sandukası da bulunmaktadır.


Baba Cafer Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Zindankapı’da Zindan Hanı içerisinde olan türbe, asıl ismi Seyyit Cafer olan ve halk arasında Baba Cafer olarak tanınan Seyyit Cafer’e aittir. Seyit Cafer’in yaşamı ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Onunla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi ile Hafız Hüseyin’in Ayvansaray-i Mecmua-i Tevarih isimli eserinde bazı bilgiler bulunmaktadır. Bunlara dayanılarak Baba Cafer’in Bağdat doğumlu ve İmam Hüseyin soyundan olduğu, Sıddıkiye Tarikatına mensup olduğu öğrenilmektedir.

Abbasi halifelerinden Harunu Reşit (789–809) döneminde Baba Maksut ile birlikte İstanbul’a Müslümanlar ile Bizanslılar arasındaki gerginliği gidermek amacı ile gönderilmiştir. İstanbul’da o zamanlar Bizanslıların egemenliği altında olup, Kocamustafapaşa’da da bir Müslüman mahallesi bulunuyordu. Baba Cafer ile birlikte gelen heyet bu Müslümanlarla Bizanslılar arasındaki anlaşmazlığı gidermek amacı ile İstanbul’a gelmiştir. Baba Cafer Kocamustafapaşa’da birçok Müslüman’ın öldürüldüğünü, cesetlerinin gömülmesine izin verilmediğini görmüş ve bunun üzerine Bizans İmparatoru I. Nikeforos’un huzuruna çıkarak gördüklerini anlatmıştır. İmparator Baba Cafer’in söylediklerini dinlemiş, ancak “Allah’a inanan insanların böyle gaddarlık yapamayacağını” söylemesi üzerine imparator kızmış ve onu zindana attırmıştır. Baba Cafer ile birlikte gelen Baba Maksut İmparatoruz yola getirmiş ve bütün Müslüman şehitlerinin gömülmesini sağlamıştır.

Kaynaklara göre Baba Cafer zindanda bazı kerametler göstermiştir. Baba Cafer’in ölümü ile ilgili bir takım rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre; İmparator tarafından zehirletilmiş, diğeri; kendi eceliyle ölmüş, bir diğeri de Bizans askerleri tarafından öldürüldüğüdür. İmparator Baba Cafer’in cesedini zindana gömdürmüş, bu arada zindancının Müslüman olup, Ali ismini aldığını öğrenince de onu da öldürerek Baba Cafer’in yanına gömdürmüştür.

Baba Cafer’in kerametlerinin çokluğundan söz edilir. Bunlardan birine göre Bizans İmparatoru Nikeforos’un emriyle zincirlenmiş, bir süre sonra zindancı zincirin olmadığını görmüş ve onu tekrar zincire vurmuştur ancak, bu zincir de yok olmuştur.

Baba Cafer Türbesi, İstanbul şehir surlarının Haliç kulelerinin bitişiğinde bir zindan içerisindedir. Türbe dikdörtgen planlı, tahta zeminli olup, üzeri beşik tonozla örtülüdür. Türbenin içerisine Zindan Han’dan dar ve demir bir kapıdan girilmektedir. Bu kapı 1990 yılında Zindan Hanı’nın restorasyonu sırasında kapatılmıştır. Türbe içerisinde bir su kuyusu bulunmaktadır. Aydınlatılması beş küçük mazgal deliği ile sağlanmıştır. Sultan II. Mahmut zamanında bu türbe onarılmış ve bunu belirten bir kitabelerden biri demir kapının arkasına, diğeri de sokak kapısının üzerine konulmuştur.

Demir kapının arkasındaki kitabe:

“Şâh-ı kerrar şiyem Hazret-i Sultan Mahmud
Hüsn-i hulk ile odur fahr-i mülûk-i İslâm
Devr-i Fatih geçeli işbu makam-ı Rûşen
Olmamışken himem (tevsi’ine?) mazhar-i tâm
Kıldı tecdidine ferman o müceddid unvan
Câ’fer’in rühunu şâd eyledi ber vech-ı merâm
Öyle Câ’fer ki Hassan tenine kılınmış idi
Tâbiin ahdi şehidâ bu mahal içre niyâm
Gel de ihlâs ile ol cay-i icâbettir bu
Sübhagerdâni dua şâh-i Cihan’a müdâm
Âlem oldukça nazargâh-i velî agâh
Dâim itdün şeh-i devran-ı Hüda-yi Alâm
Bende-i sâdıkı Es’ad dedi zibâ tarihi
Merkad-i Câ’feri yapdı ne güzel şah-i enam.
1250 (1834–1835).”

Sokak Kapısı üzerindeki kitabe;

”Merkadi Hazreti Cafer radiyallahü anhü
1298 (1881)
Gel ziyaret kıl niyaz et Câferül-ensâriye
Müptelâyi derd olanlar biavnillah olur hoş
Gerek ekdar gerek emraz nedenlü hüznü endişe
Nâmurâdı bernürâd ider iden eyle gûş
Kıraat eyle üç ihlâs dahi surei Fâtiha
Bu âli Ali Babayı saksın eyleme ferâmûş
Eğer mü’min eğer gayri alub bir katre âbından
Hâsılı câhi necatden her kim eylerse nûş.”

Türbe içerisinde Baba Cafer ile Zindancı Ali’nin sandukaları bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Bosnalı İbrahim Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde, Şehzadebaşı Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbe 1603 yılında Dalgıç Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Bosnalı İbrahim Paşa, Sultan III. Murad (1574–1595) devri sadrazamlarından olup, aslen Bosnalıdır. Enderun’da yetişmiş, Yeniçeri Ağalığı, Diyarbakır (1574), Şam (1581) ve Mısır (1583) valiliklerinde bulunmuş, 1584 yılında Sultan III. Murad’ın kızı Ayşe Sultan ile 1605’te evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra 1586’da Kaptan-ı Derya, 1587’de ikinci vezir ve Sadrazam olmuştur. İbrahim Paşa 1595–1596 ve 1598 yıllarında üç kez sadrazamlık yapmıştır. Son sadrazamlığı sırasında Serdar-ı Ekrem olmuş, Tiryaki Hasan Paşa’nın yardımı ile Kanice Kalesi’ni ele geçirmiş, 1601 yılında Belgrat seferinde ölmüştür. Cesedi İstanbul’a getirilmiş ve daha sonra türbesinin yapılacağı mezara gömülmüştür.

Türbe dıştan sekizgen, içten de on altıgen planlıdır. Üzeri duvarlar üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülüdür. Kesme taştan yapılan türbenin kuzey cephesinde dördü serbest, ikisi de duvara gömülü mukarnaslı sütunların taşıdığı saçaklı bir revak bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde kitabesi vardır:

Kitabe:

“Eyledi Mimarbaşı Ahmed Ağa ihtimam
Rıhletine haşimi Dai dedi tarih anın
İde İbrahim Paşa adn-i alâ-yi makam
Hatıf-i Haybi dedi tarih-i itmamın anın
Oldu sahn-ı adrı İbrahim Paşa’ya mekân
1012 (1613).”

Ayrıca giriş kapısı üzerinde Kelime-i Şahadet yazılıdır. Basık kemerli abanozdan sedef kakmalı kapının iki tarafındaki panolara bitkisel motifler yerleştirilmiştir. Bunlardan sağ taraftaki panonun üzerine celi-sülüs ile “Amentü bi’llâhi ve Melâiketihi ve kütübihi ve Resulihi ve’l-yevmi’l-âhiri” yazılıdır. Sol taraftaki pano üzerine de Kassas suresinin 84. ayeti yazılmıştır.

Türbenin giriş cephesi dışında her cephesinde altlı üstlü birer penceresi vardır. Bunlardan alt taraftaki pencereler düz, üsttekiler sivri kemerlidir. Bu pencereler arasına mermer üzerine Bakara suresinden Ayet’el Kürsi’nin 155 ve 156. ayetleri yazılmıştır.

Türbe içerisinde alt ve üst pencereler arasında İznik çinileri duvarları kaplamıştır. Alt pencereler üzerindeki çini ayet kuşağı mavi zeminli olup, üzerine beyaz yazı ile Mülk suresi yazılmıştır. Kubbe döneminin malakari süslemeleri ile bezenmiştir.

Türbede İbrahim Paşa ile küçük yaşta ölen oğlu ve kızına ait iki mermer lahit bulunmaktadır.


Destari Mustafa Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı’nda, Şehzadebaşı Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1611 yılında Destari Mustafa Paşa’nın sağlığında kendisi tarafından yaptırılmıştır.

Destari Mustafa Paşa Sultan I. Ahmet (1603–1617) devri vezirlerinden olup, Enderun’da yetişmiş, Mirahorluk, Beylerbeyliği, Sadaret Kaymakamlığı, Kubbe Vezirliği ve Vezirlik yapmıştır. Saraya damat olmuş, 1614 yılında öldürülmüştür.

Türbe kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Üzeri dışa taşkın sekizgen bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin yanında ayna tonozlara yer verilmiştir. Türbenin caddeye yönelik cephesine iki sıra pencere açılmıştır. Bunlardan alt sıradakiler dikdörtgen söveli, üsttekiler de kaş kemerlidir. Sonraki yıllarda türbeye üç sütunun taşıdığı, düz çatılı bir ziyaret mekânı eklenmiştir. Caddeye açılan pencerelerin üzerine 20 satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir. Giriş kapısı üzerinde de 12 satırlık bir başka kitabe daha bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde, girişin bulunduğu duvar dışındaki diğer üç duvara ve pencere aralarına çini panolar yerleştirilmiştir. Bunlar İznik işi çiniler olup, beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, kırmızı ve firuze renklerde narçiçekleri, palmetler, kıvrık dallara yer verilmiştir. Kubbenin içerisi ile pandantif ve tonozların da kalem işleri bezendiği günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır.

Türbe içerisinde Destari Mustafa Paşa’dan başka Ayşe Sultan ve üç çocuk lahti bulunmaktadır. Bunlardan üzerinde hançer motifi olan lahit Paşanın oğluna aittir. Diğerleri de Paşanın kızlarına aittir. Günümüzde türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Ekmekçizade Ahmet Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi Alemdar Mahallesi’nde Kovacılar Caddesi ile Taştekneler Sokağı’nın birleştiği köşede Molla Hüsrev Camisi karşısında bulunan bu türbe, yanındaki medrese ve sebil ile birlikte 1606–1618 yıllarında Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimarının Sedefkâr Mehmed Ağa olduğu sanılmaktadır.

Ekmekçizâde Ahmet Paşa Edirneli bir sipahinin oğludur. Sultan I. Ahmet (1603–1617) zamanında Rumeli Beylerbeyi (1607) olmuş, ardından Halep Valiliği görevinde bulunmuş, 1618 yılında ölmüş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Ekmekçizâde Ahmet Paşa’nın Şehzadebaşı’ndaki külliyesinin yanı sıra Edirne’de de çeşitli eserleri bulunmaktadır.

Türbe, medrese ile sebil arasında bulunmaktadır. Kesme taştan kare planlı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin içerisinde yapıldığı dönemi yansıtan XVII. yüzyıl kalem işleri bulunmaktadır.

Türbede Ekmekçizâde Ahmet Paşa, eşi Hanım Sultan, kızı Fatma Sultan, yakınlarından Ahmet Vasıf Efendi, Vasıf Efendi’nin eşi, torunu Siret Bey, Siret Bey’in eşi ve Hafız Mehmet Efendi’ye ait sekiz sanduka bulunmaktadır.


Fatma Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Şehzadebaşı Caddesi’nde, Şehzade Camisi avlusunda bulunan bu türbe 1588 yılında yaptırılmıştır. Fatma Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mehmed’in kızı, Hümaşah Sultan’ın Ferhat Paşa’dan olma kızıdır.

Türbe baldaken tarzında yapılmış olup, kare planlıdır. Etrafı açık, dört yuvarlak sütunun üzerine oturan kubbelidir. Aşağıdan yukarıya doğru daralan mermerden baklava başlıklı dört sütun sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Türbenin giriş kapısının ön yüzünde Kelime-i Şahadet yazılıdır. Türbeye batı cephesindeki basık kemerli yekpare mermerden yapılmış bir kapıdan girilmektedir.

Türbe içerisinde Fatma Sultan’ın sandukası bulunmaktadır. Ayrıca Fatma Sultan’ın kocası Şehrizor Beylerbeyi Mehmet Bey’in sandukası da bulunmaktadır.


Kesikbaş Hüseyin Ağa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, İshak Paşa Mahallesi’nde, Küçük Ayasofya Camisi’nin haziresi içerisinde bulunan bu türbe 1510 yılında yaptırılmıştır. Hüseyin Ağa Sultan II. Bayazıt (1481–1512) devri Darüssaade Ağalarından olup, kapıcılık görevinde bulunmuş, rivayete göre de 1510 yılında öldürülmüştür. Bunun da nedeni Hüseyin Ağa’yı çekemeyenler vergi kaçakçılığı yaptığını padişaha şikâyet etmişler. Padişah da bunun üzerine başının vurulmasını istemiştir. Küçük Ayasofya Camisi’nin bulunduğu yerde başı vurulmuş, rivayete göre ayağa kalkan Hüseyin Ağa kesik başını alarak bugünkü türbenin bulunduğu yere gelmiş ve orada ölmüştür.

Türbe sekizgen planlı, klasik üslupta, tuğla ve kesme taştan yapılmıştır. Duvarları iki sıra tuğla bir sıra da moloz taştan örülmüştür. Duvarlarında sivri hafifletme kemerleri içerisine her sırada birer tane olmak üzere iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Ahşap çatının üzerine boynuz şeklinde bir alem yerleştirilmiştir.

Türbede Hüseyin Ağa’dan başka Mehmet Kamil Efendi (1911) sandukası ile kimliği bilinmeyen bir sanduka daha vardır.


Koca Ragıp Mehmet Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Laleli Ordu Caddesi’nde bulunan bu türbe ismini taşıyan kütüphanenin bahçesinde 1761 yılında yapılmıştır.

Koca Ragıp Mehmet Paşa Sultan III. Osman (1754–1757) ve Sultan III. Mustafa (1757–1774) devri sadrazamlarından olup, Enderun’da yetişmiş Sadaret Mektupçuluğu, Reisül-Küttablık, Halep Beylerbeyi ve Sadrazamlık yapmıştır. Sultan III. Ahmed’in (1703–1730) kızı Saliha Dlâşup Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Sadrazamlık görevinde iken yaşlılığından ötürü kendisine Koca unvanı verilmiş ve 1762 yılında da ölmüştür. Hayatta iken 1761 yılında yaptırmış olduğu kütüphanesinin yanındaki türbeye gömülmüştür.

Koca Ragıp Mehmet Paşa Kütüphanesi’nin bahçesindeki türbe altıgen planlı, açık türbe şeklinde yapılmıştır. Barok üsluptaki türbe üç basamaklı bir podyum üzerinde altı mermer sütun ve bunların arasındaki altı yuvarlak kemerlidir. Sütunların arası dövme demir şebekeli olup, aynı zamanda üst örtüdeki kubbe yerine de demir bir başlık oturtulmuştur.

Türbenin içerisinde Koca Ragıp Mehmet Paşa’nın lahdi bulunmaktadır. Bu lahdin baş taşı üzerinde de kitabesi yazılıdır:

“Hüvel baki
Sahib’ül Hayrat ve’l hasenat
El merhum’ül Mağfurun leh el muhtaç
İlâ rahmet-i Rabbi gafur es Seyyid
Sadrazam Muhammed Ragıp Paşa
Tabe serahü birrevâih il-cenneti
Ruhu için Fatiha sene 1176 (1782).”

Türbede ayrıca Koca Ragıp Paşa’nın torunu Mehmet Emin Bey’in 1763 tarihli lahdi de bulunmaktadır.


Koca Sinan Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu üzerinde, Yeniçeriler Caddesi’nde bulunan Koca Sinan Paşa Türbesi kendi ismini taşıyan külliyesinin bir bölümündedir. Külliye ile birlikte türbeyi Mimar Davud Ağa 1593 yılında yapmıştır.

Koca Sinan Paşa Sultan II. Selim (1566–1574), Sultan III. Murad (1574–1595), Sultan III. Mehmed (1595–1603) dönemlerinde beş defa sadrazamlık yapmıştır. Enderun’dan yetişmiş sarayda Çeşnigirbaşı görevinde bulunmuş, bundan sonra Mirimiran olmuş ve ardından Erzurum, Halep, Mısır Beylerbeyliğine tayin edilmiştir. Sultan II. Selim zamanında Yemen seferine katılmış ve Yemen’i fethettiği için de kendisine Yemen Fatihi unvanı ile Vezirlik rütbesi verilmiştir. Ardından Tunus’u da fethetmiştir. İran seferinde Serdar ve Sadrazam olmuştur. Bu dönemde yaşlı olduğundan ötürü de kendisine Koca Sinan Paşa denilmiştir. Sinan Paşa 1596 yılında ölmüş ve kendi adına 1593 yılında yaptırdığı külliyesi yanındaki türbeye gömülmüştür.

Koca Sinan Paşa’nın türbesi dıştan on altıgen, içten sekizgen planlıdır. Kesme taştan yapılmış olan türbenin giriş kapısı önünde beş mermer sütunun taşıdığı üzeri meyilli bir revak bulunmaktadır. Buradaki sütunlar kaş kemere benzeyen dilimli kemerlerle birbirine bağlanmış, ayrıca köşelere de sütunlar yerleştirilmiştir. Türbenin cephesi oldukça hareketli bir görünümdedir. Cephenin alt kısmı dikdörtgen formda, demir parmaklıklı, sivri kemerli, geometrik motifli pencerelerle hareketlendirilmiştir. Pencerelerin üst kısımları iki renkli taşla örülmüş, alçı şebekeli pencereler arasında kalan yüzeylere de sağır pencereler yerleştirilmiştir. Bunların üzerinde tüm cepheyi çepeçevre dolanan mukarnaslı bir kuşak ile palmetli bir frize yer verilmiştir. Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Bunlardan alt kat pencereler dikdörtgen söveli, üst sıradakiler ise müzeyyen küçük pencerelerdir.

Türbenin üzeri on altıgen kasnaklı sivri bir kubbe ile örtülmüştür. Bezeme olarak dikkat çeken bir özelliği bulunmamaktadır.

Yuvarlak kemerli mermer söveli bir kapıdan girilen türbenin kitabe yeri boş bırakılmıştır. Türbenin içerisinde de dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır. Yalnızca kubbe içerisine sülüs yazı ile Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Bunun dışında kalan yüzeyler kıvrık dal ve bitkilerle bezenmiştir. Bu bezeme kubbenin ortasından kubbe eteğine kadar devam etmektedir.

Türbe içerisinde Koca Sinan Paşa’nın sandukası dışında iki adet daha ahşap sanduka ile biri kitabeli iki mermer çocuk lahdi bulunmaktadır. Bu sandukalar üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları bilinmemektedir. Türbenin çevresindeki hazirede dönemin önemli kişilerine ait mezar taşları bulunmaktadır.

Koca Sinan Paşa Türbesi İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Köprülü Mehmed Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Divanyolu Caddesi üzerinde bulunan bu türbe Köprülü Mehmet Paşa’nın sağlığında 1661 yılında yapılmıştır.

Köprülü Mehmet Paşa Sultan IV. Mehmed (1648–1687) devri sadrazamlarındandır. Köprülü Fzıl Ahmet Paşa ile Fazıl Mustafa Paşa’nın babasıdır. Enderun’da eğitim görmemesine rağmen devlet görevlerinde bulunmuştur. Hüsrev Paşa’nın hazinedarı olmuş, Şam, Kudüs, Trablusşam valiliği yapmış 1650 yılında da vezir olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinde, IV. Mehmed’in yaşının küçük oluşundan ötürü Devlet Hatice Turhan Valide Sultan tarafından yönetiliyordu. Bu dönemde Köprülü Mehmed Paşa sadrazam olmuş ve bu sadrazamlığı kabul etmek için de dört şart ileri sürmüştür. Bu şartların padişaha arz ettiklerinin kabul edilmesi, istediği kişileri kullanması, işlerinde bağımsız olması ve aleyhinde yapılacak dedikodulara önem verilmemesi idi. Mehmed Paşa’nın bu şartlarının kabul edilmesi üzerine 1656 yılında sadrazamlık görevine başladı. O dönemde İstanbul başta olmak üzere Osmanlı topraklarında asayişsizlik ve rüşvet çoğalmıştı. Ordu gücünü kaybetmeye başlamış, Venedikliler Çanakkale Boğazı’nı kontrol altına almaya başlamışlardı. Köprülü Mehmed Paşa bu zor günleri aşmış ve imparatorluğu canlandırarak itibarını güçlendirmiştir. Güçlü bir donanma kurarak Çanakkale Boğazı’na yeniden hâkim olmuş, Erdel beyinin isyanını bastırmış ve Anadolu’daki eşkıyaları sindirmiştir. 25 yıl sadrazamlık yaptıktan sonra 1661 yılında ölmüştür. Vasiyeti üzerine de oğlu Fazıl Ahmet Paşa Onun yerine getirilmiştir.

Köprülü Mehmed Paşa’nın türbesi sekizgen planlı olup, sekiz stalaktitli yuvarlak mermer sütunun taşıdığı kafesli kubbeli açık türbe şeklindedir. Sütun araları bronz şebekelerle birbirlerine bağlanmıştır. Türbeye bronz şebekeli bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının üzerinde sülüs yazı ile bir ayet bulunmakta olup, ayrıca sütun aralarına da kartuşlar içerisinde beş ayrı kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:

“Mekâbiri Eshab’ül hayrat
Sadr-ı Azam-ı esbak Köprülüzade merhum
Fazıl Ahmed Paşa ruhu için Fatiha- 1087 (1676)
Sadr-ı Azam-ı esbak merhum ve magfurunleh
Köprülü Mehmed Paşa ruhu için Fatiha-1072 (1661)
Köprülü-zade Sadr-ı Şehit Mustafa Paşa validesi
Merhume Ayşe Hanım ruhu için Fatiha-1085 (1674)
Mekabiri Eshab-ül hayrat.”

Türbe içerisinde Köprülü Mehmed Paşa’nın yanı sıra oğlu Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Sultan II. Mustafa’nın kızı Ayşe Sultan’ın mezarları bulunmaktadır.


Kuyucu Murat Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt’ta Vezneciler Caddesi’nde bulunan bu türbe, Kuyucu Murat Paşa’nın 1601 yılında yaptırdığı medresenin yanında yer almaktadır.

Kuyucu Murat Paşa Sultan I. Ahmed (1603–1617) dönemi sadrazamlarındandır. Enderun’dan yetişmiş, 1557’de Mısır valisi Mahmud Paşa’ya Kethüda olmuş, Sinan Paşa ile 1571’de Yemen seferine katılmış ve Yemen Beylerbeyi olmuştur. Daha sonra Şarkîkaraağaç başta olmak üzere çeşitli sancaklarda görev yapmıştır. Üç defa Diyarbakır valisi olmuş, İran savaşı sırasında esir düşmüşse de kaçmayı başarmış ve İstanbul’a dönmüştür. Bundan sonra Kıbrıs, Diyarbakır ve Halep valiliklerinde bulunmuştur. Macaristan seferine 1606’da katılmış ve aynı yıl Derviş Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur. Sadrazamlığı sırasında Anadolu’daki isyanları bastırmış, İranlılarla yapılan savaşları kazanmıştır. Kuyucu Murad Paşa 1611 yılında ölmüş ve sağlığında yaptırmış olduğu medresesinin yanındaki türbesine gömülmüştür.

Türbe kesme taş ve tuğladan örülmüş kare planlı bir yapıdır. Üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. Altlı üstlü iki sıra halindeki pencereler ile aydınlatılmıştır. Bu pencereler alt sırada dikdörtgen, mermer söveli ve sivri mermer alınlıklıdır. Üst sıradaki pencereler ise kaş kemerlidir.

Türbeye güney cephesindeki revaklı bir kapıdan girilmektedir. Buradaki revakın üzerine “Allah’ın selamı üzerinize olsun, iyi insanlar olduğunuz için Cennete girin ve orada kalın” anlamında bir yazı yazılmıştır. Ayrıca kapının üzerinde celi-sülüs yazı ile mermer zemine Zümer suresinin 73. ayeti yazılmıştır. Türbenin içerisi son derece sade olup, bezeme elemanına rastlanmamaktadır.

Türbede Kuyucu Murad Paşa’dan başka Cağaloğlu Sinan Paşazade Mahmud Paşa (1642) ve Abaza Mehmed Paşa’nın (1638) mezarlarının yanı sıra üç ahşap sanduka ile bir de çocuk lahdi bulunmaktadır.


Nuruosmaniye Türbesi (Şehsuvar Sultan Türbesi) (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi, Nuruosmaniye Camisi avlusunda olan Şehsuvar Sultan (Nuruosmaniye) Türbesi Mimar Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfa tarafından 1755 yılında yapılmıştır.

Şehsuvar Sultan, Sultan II. Mustafa’nın (1686–1703) kadınlarından olup, Sultan III. Osman’ın (1754–1757) da annesidir. Şehsuvar Sultan 1756 yılında öldükten sonra Nuruosmaniye Camisi’nin avlusundaki türbesine gömülmüştür.

Türbe Sultan I. Mahmud’un (1730–1754) başlattığı ve Sultan III. Osman’ın tamamladığı külliyenin bir bölümüdür. Caminin doğusunda bulunan bu türbe aslında Sultan I. Mahmud için yaptırılmış, yapı çalışmaları tamamlanmadan ölünce de kardeşi Sultan III. Osman tarafından Hatice Turhan Valide Sultan Türbesi’ne gömülmüştür. Sultan III. Osman’ın ölümünden sonra tahta çıkan Sultan III. Mustafa (1757–1774) Nuruosmaniye Türbesi’ne Onu gömdürmemiştir. Türbeye Sultan III. Osman’ın annesi Şehsuvar Sultan gömülmüştür.

Türbe kesme köfeki taşı ve mermerden yapılmıştır. Barok üslubun tüm özelliklerini yansıtan türbe köşeleri yuvarlatılmış kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sonradan bitişiğine dikdörtgen bir mekân eklenmiştir. Türbe altlı üstlü 22 pencere ile aydınlatılmıştır. Barok üslubun özelliklerini yansıtacak biçimde kubbe kasnağı geniş tutulmuş ve burası dıştan petek, içten de vitraylarla aydınlatılmıştır.

Türbe içerisine üzeri üç kubbeli bir revaktan girilmektedir. Bunlardan ortadaki kubbe diğerlerine göre daha yüksektir. Revak dört sütunludur. Türbe içerisinde alt pencerelerin üzerinde bir yazı frizi çepeçevre dolaşmaktadır. Burada mermer üzerine siyah zemine sülüs yazı ve altın varakla Ahkaf suresinin 15.-19. ayetleri ile Nuh suresinin 28. ayeti, Saffat suresinin 180.-182. ayetleri yazılıdır. Türbenin içerisi çiçek dalları, istiridye kabuğu motiflerinden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir.

Türbe içerisinde Şehsuvar Sultan’la birlikte kim oldukları bilinmeyen 10 sanduka daha bulunmaktadır.


Rüstem Paşa Türbesi (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesi Şehzadebaşı’nda, Şehzade Camisi’nin avlusunda, Şehzade Mehmet türbesinin yanında bulunan bu türbe, Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlarından Rüstem Paşa’ya aittir. Mimar Sinan tarafından 1561 yılında yapılmıştır.

Rüstem Paşa Enderun’dan yetişmiş, Silahtar olarak göreve başlamış, sonra da İmrahor, Rikab Ağası ve Diyarbakır Valiliği yapmıştır. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra Anadolu Beylerbeyi (1538), Vezir (1539) ve bir süre sonra da Kubbealtı II. Veziri olmuştur. Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’nın yerine 1544’te Sadrazam olmuş 1553’te de azledilmiştir. Bunun ardından 1555’te yeniden Sadrazam olmuş ve öldüğü 1561 tarihine kadar da bu görevi sürdürmüştür. İstanbul’da Rüstem Paşa Camisi’ni yaptırmış, ayrıca Anadolu ve Rumeli’nin birçok yerlerinde de çeşitli hayır eserleri bulunmaktadır.

Rüstem Paşa Türbesi kesme köfeki taşından, sekizgen planlı, tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe doğrudan doğruya duvarların üzerine oturtulmuştur. İçerisi altlı üstlü ikişer pencere ve toplam 17 pencere ile aydınlatılmıştır. Yalnızca giriş cephesinde üst pencereler bulunmaktadır. Pencerelerin tümü dikdörtgen silmelerle çerçevelenmiştir. Bu silmelerin üzerlerine sivri kemerli pencereler yerleştirilmiştir.

Türbenin giriş revakı altı adet baklava başlıklı, birbirlerine kemerlerle bağlı, beyaz mermer sütunlardan meydana gelmiştir. Bu revakın üzeri çatı ile örtülüdür. Giriş kapısı dikdörtgen niş şeklinde olup, kırmızı ve beyaz taşların alternatifli olarak sıralandığı yuvarlak kemer şeklindedir. Bu girişte kündekâri tekniğinde XVI. yüzyıl ahşap işçiliğini yansıtan iki kanatlı kapısı vardır. Girişin üzerindeki mermer zemine celi-sülüs yazılı kitabesi yerleştirilmiştir.

Kitabe:

“İlahi çünkü kıldın ehli takva
Kıl ona cennet-i Firdevs-i me’va
Bu dem hafiften ilham oldu tarih
O da olsun cennet-i adn mesva
967 (1559).”

Bu kitabenin her iki yanına Besmele yazılmıştır.

Türbe süsleme bakımından oldukça zengindir. İçerisi XVI. yüzyıl çinileri ile kaplıdır. Pencere üzerinde mavi zemin üzerine beyaz renkte celi-sülüs yazılı bir yazı frizi çepeçevre dolaşmaktadır. Burada Bakara suresinin 255. ayeti ile Zümer suresinin 53. ayeti yazılmıştır. Kubbenin içerisine de devrini yansıtan kalem işleri yapılmıştır.

Türbede Rüstem Paşa ile oğluna ait iki sanduka bulunmaktadır.


Selçuk Sultan Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt’ta, Beyazıt Camisi’nin avlusunda bulunan Selçuk Sultan Türbesi, Yavuz Sultan Selim tarafından 1512 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hayreddin’dir.

Selçuk Sultan, Sultan II.Bayazıd’ın (1481-1512) kızı, Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) de kardeşidir. Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey ile evlenmiştir. 1512 yılında ölmüş ve bu türbeye gömülmüştür. Yaşamı süresince bazı hayratlar yapmıştır. Serez’de medrese, cami ve ribat yaptırmış, mallarını bu yapılara vakfetmiştir.

Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunu yansıtan türbe, kesme taştan, sekizgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Giriş kısmı mermer sövelidir. İki sıra halinde 14 pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir. Bunun dışında çinilere yer verilmemiştir. Günümüze gelebilen kalem işleri XIX. yüzyıla aittir. Bu bezemede kıvrık dal ve yapraklar, rumiler görülmektedir. Duvarların kubbe ile birleştiği yere madalyonlar içerisinde İsm-i Celâl ile İsm-i Nebî ve Cehar yâr-i Güzin yazılmıştır.

Türbe içerisinde Selçuk Sultan’a ait ahşap şebekeli sanduka bulunmaktadır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup ziyarete açıktır.


Şeyh Vefa Türbesi (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesi, Vefa Caddesi’nde, Vefa Camisi’nin avlusunda bulunan Şeyh Vefa Türbesi Sultan II. Bayazıd (1481–1512) döneminde, 1490–1491 yıllarında yaptırılmıştır.

Şeyh Vefa Konyalı olup, Zeyniye Tarikatının şeyhidir. Asıl ismi Mustafa bin Ahmet’tir. Edirne’de Debbeğlar İmamı Şeyh Muslihiddin Hanifi’den, Abdüllatif Kutsi Hazretlerinden ders almıştır. İstanbul’da Vefa semti civarında yaşamış, etrafa yaptığı iyilikler ve kerametleri ile tanınmıştır. Mısır ve hicaz’a gitmiş, hac dönüşü Rodos Şövalyeleri tarafından esir edilmiş, bunu duyan Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından kurtarılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Konya’ya dönmek istemişse de Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine İstanbul’da kalmış bugünkü Camisi’nin bulunduğu yere yerleşmiştir. Şeyh Vefa 1490 yılında ölmüş İstanbul’da Vefa semtinde ismini taşıyan külliyesi ile Konya’daki bir camisini Fatih Sultan Mehmet veya Sultan II. Bayazıd Onun adına yaptırmıştır. Makam-ı Sülük, Saz-ı İrfan, Evrad-ı Vefa, Ruzname-i Vefa isimli kitapları bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli şiirleri de vardır.

Şeyh Vefa Türbesi 1490–1491 yıllarında yapılmış, 1909 yılında yanmış, daha sonra 1979, 1988 ve 1996 yıllarında onarılmıştır. Yanan camisi de 1994 yılında yeniden yapılmıştır.

Türbe kesme taştan ve tuğladan 8.30x8.30 ölçüsünde kare planlıdır. Duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan örülmüş, üzeri de dört yöne doğru meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Türbenin söve ve lentoları ile kemerleri mermerdendir. Pencereleri üzerine tuğladan hafif sivri kemerler yapılmış, alınlıkların içerisi tuğla ile doldurulmuştur. Türbenin yay kemerli giriş kapısı üzerinde iki satırlık Farsça kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

”Sırlar Kâbesi’nin harimini parlatan o çera küçük ve büyüğün geçtiği köprüden geçti”.

Ayrıca türbenin hacet penceresi üzerindeki bir levhada da; “Muslihüddin Ebü’l Vefa mana ehlinin evliyanın uyduğu kimsedir. Mezarının toprağı, âşıkların gözlerine sürmedir” yazılıdır. Şeyh Vefa Türbesi’nin çevresindeki hazirede başta Şair Nef-i olmak üzere Sultan II. Beyazıd dönemi âlimleri gömülüdür. Türbenin girişinde ise Sultan II. Bayazıd ve Yavuz Sultan Selim’in hocası Ataullah Efendi ile Emin Seydi Ahmet gömülü bulunmaktadır.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.

Kaynak : http://www.restorasyonforum.com

Restorasyon:
Fatih Sultan Mehmet (Sultan II. Mehmet) Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde, Fatih Camisi’nin Kıble avlusunda bulunan ilk türbe Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra yapılmıştır. Yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bu türbe 1766 depreminde cami ile birlikte yıkılmıştır. Cami ve türbeyi Sultan III. Mustafa (1757–1774) devrin barok üslupta, geniş saçaklı ve revaklı olarak Mimar Mehmed Tahir Ağa’ya 1766 yılında yeniden yaptırmıştır. Hüseyin Ayvansarayi’nin belirttiğine göre türbenin ikinci kez yapımına 6 Aralık 1766’da başlanmış ve 27 Nisan 1767 yılında tamamlanmıştır. Buna göre türbe 4 ay 22 günde tamamlanmıştır. Cami ise 1771 yılında tamamlanmıştır. Cami öncekinden daha genişletilmiş bu arada Fatih Sultan Mehmed’in gömülü olduğu bölümün mihrap altında kaldığı, türbeden mihrap altındaki asıl türbeye uzanan bir dehliz bulunduğu ve bugünkü türbenin ise sembolik olarak yapıldığı iddia edilmiştir.

Türbe 1782 Cibali yangınında içerisindeki eşyaları ve sandukası ile birlikte yanmıştır. Bunun üzerine Sultan I. Abdülhamid (1774–1789) türbeyi yeniden onartmıştır. Yanan sanduka yenilenmiş, kapı söveleri üzerine de bu onarımı belirten 1784 tarihli bir kitabe yerleştirilmiştir.

Kitabe:

“Cenab-ı Hazret-i Abdülhamid Han kaldırıp tekrir
Bu pûr nur merkade bû âyeti vazetti ibret gir h.1199.”

Türbe Sultan Abdülaizi döneminde bir kez daha onarılmış, içerisine altın varaklı nakışlar ve sürme pencereler yapılmıştır. Meşrutiyet döneminde Sultan V. Mehmed Reşat (1909–1918) türbenin iç bezemelerini, kalem işlerini bir İtalyan dekoratöre yeniden yaptırmıştır. Bundan sonra İstanbul’un 500. Fetih Yıldönümü Kutlamaları sırasında 1953 yılında, sonra da 2004 yılında yeniden onarılmıştır.

Türbe kesme taştan, 11.35 m. çapında bir daire çevresinde on kenarlı bir plana sahip olup, cephesi tamamen mermer kaplıdır. Üzeri kubbe ile örtülmüştür. Giriş kısmında kapı üzerinde Barok üslupta çok sık kullanılan dalgalı, ahşap bir saçaklık iki sütun üzerine yerleştirilmiştir. Bu sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Sütunların yüksek kaideleri ile köşelerinde yaprak motifleri bulunan başlıkları vardır. Revakın arkasındaki iki renkli mermerden örülmüş kemerin üzerine de bir Besmele yazılmıştır. Zengin dekorasyonlu bu revaktan sonra camekânlı bir bölüme girilmektedir. Buradaki kapının üzerine Ankebut suresinden alınmış olan ve mealen her canlı ölümü tadacaktır anlamında sözler yazılmıştır. Türbenin üzerini örten kubbe yarım daire kenarlara ve pencereler arasındaki ayaklara dayanmaktadır.

Türbenin içerisi, kubbe ve duvarlar XIX. yüzyılın sonlarına ait kalem işleri ile bezenmiştir. Burada Rumiler, palmet ve lotus motifleri de görülmektedir. Pencerenin üzerine gelen yere de pano halinde Hattat Abdülfettah Efendi’nin yazdığı Fetih suresinin ilk beş ayeti celi-sülüs ile yazılmıştır. Pandantiflere de İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Cihar-yar Güzin, Sa’d ve Sait isimleri madalyonlar içerisine yerleştirilmiştir. Bunların çevresi Rumilerle bezenmiştir. Türbe girişinin sağındaki levhaya Abdülhak Hamid Tarhan’ın “Merkad-ı Fatih’i Ziyaret” isimli şiiri yazılıdır.

Fatih Sultan Mehmed’in sandukasının etrafı gümüş bir çerçeve içerisine alınmıştır. Sanduka sim işlemeli bir puşide ile örtülmüştür. Baş ve ayakucuna gümüşten birer şamdan yerleştirilmiş, kubbeye büyük bir avize asılmış, pencereler de hakiki kadife perdelerle örtülmüştür. Türbe içerisinde Fatih Sultan Mehmed’in dışında başka bir mezar bulunmamaktadır.

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, 1953 yılından bu yana ziyarete açıktır.


Yavuz Sultan Selim Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Yavuzselim’de, Yavuz Sultan Selim Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1520 yılında Mimar Acem Ali’ye Yavuz Sultan Selim’in gömüldüğü yerin üzerine yaptırılmıştır. Yavuz Sultan Selim Camisini de Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında yaptırmıştır.

Yavuz Sultan Selim, Sultan II. Beyazıt ile Gülbahar Hatun’un oğlu, IX. Osmanlı padişahıdır. Sarayda iyi bir eğitim görmüş, Sultan II. Beyazıt hayatta iken kardeşleri Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmet ile mücadele etmiştir. Yavuz Sultan Selim babası II. Beyazıt’a yaptığı baskı sonucunda kendi lehine Onu padişahlıktan feragat ettirmiş ve tahta geçmiştir. Yavuz Sultan Selim Osmanlı devleti için tehlikeli gördüğü Safevilerle mücadele etmiş, 1514 yılında İran’a karşı yaptığı seferde Çaldıran Savaşını kazanmıştır. Bundan sonra Dulkadirbeyliğini topraklarına katmış, 1516’da Mısır seferine çıkmış, Sina çölünü 13 günde geçmiştir. Mısır’da Memluk Sultanı ile Merc-i Dabık Savaşını, ardından 1517’de Ridaniye Savaşını kazanarak Kahire’ye girmiştir. Bu sefer sonucunda Halifelik unvanı ile Hz. Muhammed’in kutsal eşyalarını alarak İstanbul’a getirmiştir. Bundan sonra Ayasofya Camisi’nde yapılan törenle de Abbasi son halifesi III. Mütevekkilden Halife unvanını almıştır. Döneminde Osmanlı topraklarını 6.557.000 km.ye çıkarmıştır. Avrupa’ya doğru son seferine çıkarken Edirne’de rahatsızlanmış ve 22 Eylül 1520’de ölmüştür. İstanbul’daki türbesinin bulunduğu yere gömülmüştür.

Yavuz Sultan Selim Türbesi kesme taştan sekizgen planlı olup, Klasik Osmanlı mimari üslubundadır. Türbenin üzeri dıştan yivli bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe girişinin önünde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış dört yuvarlak sütunun taşıdığı, üzeri düz saçaklı, üç gözlü bir revak yer almaktadır. Revak sütunlarından baştakiler yeşil, ortadakiler pembe renktedir. Revakın sağ ve soluna birer çini pano yerleştirilmiştir. Bu çiniler XVI. yüzyılın ilk yarısına ait sır altı tekniğinde panolardır. Çini panonun üzerine iki satır halinde lacivert zemin üzerine beyaz yazı ile türbeyi Yavuz Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı yazılıdır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu mübarek türbenin yapılmasını büyük sultan, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, karaların ve denizlerin sahibi, her iki Haren-i Şerif’in hamisi Sultan Süleyman Han bin Selim Han bin Bayazıd Han emretti. Allah onun mülkünü ve saltanatını daim kılsın.” 

Bu yazının altında da bu mübarek imaretin Muharrem ayının 928 senesinde tamamlandığı yazılıdır. Diğer çini panoda ise üstte Yusuf suresinin 101. ayeti, altta da Şuara suresinin 87–89. ayetleri yazılıdır.

Türbenin giriş cephesi dışında kalan diğer cepheleri iki katlı pencerelerle hareketlendirilmiştir. Pencerelerden üst kattakiler sivri kemerli ve alçı şebekelidir. Kırmızı renkli taşlarla da çerçeveler içerisine alınmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen mermer söveli olup, bunların üzerlerine içleri boş sivri kemerli alınlıklar yerleştirilmiştir.

Türbenin içerisi pencere bordürleri, payeler, kubbe kasnağı XIX. yüzyıl kalem işleri ile bezenmiştir. Orijinal kalem işlerinin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır. Kubbe içerisinde kalem işleri ile tam ortasına girift yazı ile Ra’d suresinin 3.ayeti yazılmıştır. Pandantiflerdeki yuvarlak madalyonlarda ise Lafsa-i Celâl, Hz. Muhammed, Çehar yar-Güzin ve Hz. Muhammed’in torunları olan Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır.

Türbe ağaç işleri yönünden de son derece zengindir. Giriş kapısı XVI. yüzyılın özelliğini yansıtan kündekâri tekniğinde bir kapıdır. Kapının üzerine Esma-i Hüsna, Hüvel Hallak-ül Baki; Küllü nefs-in zakaikat’ül-Mevt sözleri yazılıdır. Ayrıca türbe içerisinde Kâbe’nin bir maketi, Muhiddin Arabi’nin söylediği kerametle ilgili bir taş, Hacı Kâmil Akdik’in talik yazısı, Abdülhak Hamid’in de Yavuz Sultan Selim’in Kabrini Ziyaret isimli şiiri bulunmaktadır.

Türbe içerisindeki yapıldığı döneme ait kandiller ve askıların yerine II. Meşrutiyet döneminde görkemli bir avize konulmuştur. Yavuz Sultan Selim’in sandukası, sedef kakmalı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir. Bu sanduka üzerinde kadife üzerine sırma ile işlenmiş Kelime-i Tevhit yazılı XIX. yüzyıla tarihlenen bir örtü bulunmaktadır. Ayrıca Mısır seferi dönüşünde Şeyhülislâm İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur ile kirlenen ve Yavuz Sultan Selim’in vasiyeti üzerine ölümünden sonra sanduka üzerine serilmiş kaftanı bulunmaktadır.

Türbe içerisinde yalnızca Yavuz Sultan Selim’in sandukası vardır. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, ziyarete açıktır.


Sultan Abdülmecid Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde Yavuz Sultan Selim Camisi’nin arkasındaki hazirede yer alan Sultan Abdülmecid (1839–1861) Türbesi’nin yapım kitabesi bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla bu türbe padişahın ölümünden önce 1861 yılında yapılmıştır. Mimarının kim olduğu kesinlik kazanamamakla beraber dönemin önemli mimarlarından Garabet Balyan tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin Yavuz Sultan Selim Türbesi’ne yakın olmasının nedeni de Sultan Abdülmecid’in bu padişahı sevmesinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.

Sultan Abdülmecid Sultan II. Mahmud ile Bezmialem Valide Sultan’ın oğlu olup, 31. Osmanlı padişahıdır. Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma süreci hızlanmış ve yeni gelişmeleri izleyerek onları Osmanlıda uygulamak istemiştir.

Sultan Abdülmecid Türbesi alçak bir su basman üzerine kesme taştan sekizgen planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Sekizgenin kenarları 3.20 m. uzunluğundadır. İlk yapıldığı dönemde önünde ahşap bir revak bulunuyordu. Bu revak günümüze gelememiştir. Giriş kapısı üzerinde Hatta Hulusi Efendi’nin Kuran’dan alınma Sad suresinin 50. ayeti 1910 yılında yazılmıştır.

Türbenin giriş cephesi dışında her yüzünde iki sıra halinde altlı üstlü pencerelere yer verilmiştir. Bu pencereler alt sırada dikdörtgen lentolu olup, üsttekiler alttakilere göre daha küçük olup, kaş kemerlidir. İç kısmı oldukça zengin bir bezemeye sahiptir. Hattat Şevki Efendi’nin celi-sülüs yazı ile yazmış olduğu sekiz ayet kitabesi giriş kapısından başlayarak tüm türbeyi çevrelemiştir. Burada Yusuf suresinin 96. İsa suresinin 79. Rahman suresinin 26.-27.-46. Yusuf suresinin 62. Hud suresinin 73. Rahman suresinin de 26. ayetleri yazılıdır. Ayrıca duvarların köşelerine de celi-sülüs yazı ile Esma-ül Hüsna, İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çehar yar-Güzin ve Hasan ile Hüseyin isimleri yazılıdır. Kubbe devrine uygun kalem işleri ile süslenmiştir.

Türbedeki muhteşem avize, Galata Mevlevihanesi’ndeki Divan Edebiyatı Müzesi’nin kuruluşu sırasında oraya götürülmüş ve semahaneye asılmıştır. Bunun yanı sıra sandukanın gümüş şebekesi de Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne kaldırılmıştır. Sandukası üzerindeki feste bulunan değerli sorguç da Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Türbenin içerisindeki levhalar İstanbul Türbeler Müzesi’nin deposundadır. Bu eserlerin türbeden alınmasının nedeni de hırsızlığa karşı alınan bir önlemdir.

Türbe içerisinde Sultan Abdülmecid’den başka padişahın oğulları Şehzade Abdüssamed (1855), Şehzade Seyfeddin (1856), Şehzade Burhaneddin (1876) gömülüdür.

Sultan Abdülmecid Türbesi’ne bitişik olarak Sultan Abdülmecid’in kızı ve Mahmud Celaleddin Paşa’nın eşi Cemile Sultan’ın (1913) ve Sultan Abdülmecid’in hanımlarından Servet Seza Sultan’ın (1878) açık türbeleri bulunmaktadır.


Ahmet Cevat Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Emir Buhari Camisi’nin bahçesinde olan Ahmet Cevat Paşa Türbesi, paşanın ölümünden kısa bir süre sonra eşi tarafından Mimar Kemalettin Bey’e 1900 yılında yaptırılmıştır.

Ahmet Cevat Paşa, Sultan II. Ahmed dönemi sadrazamlarındandır. Küçük yaşta yetim kalmış, Şeyhülislam Atıfzade Hüsameddin Efendi tarafından yetiştirilmiştir. Bursa ve İstanbul’da yaptığı ilköğreniminden sonra Erkan-ı Harbiye’yi birincilikle bitirmiştir. Kolağası rütbesi ile padişahın yaverliğini yapmış, Osmanlı Rus Savaşına katılmış ve orada Süleyman Paşa’nın yaveri olmuştur. 1884 yılında Çetine’ye sefir olmuş ve Mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltilmiştir. Daha sonra Girit’te asayişi sağlamış, Sultan II. Abdülhamid, hizmetine karşılık onu Müşirliğe 1891 yılında da Sadrazamlığa getirmiştir. Sadrazamlığı üç yıl sürmüş ve 1900 yılında İstanbul’da ölmüştür. Vasiyeti üzerine de Emir Buhari Dergâhı karşısında anne ve babasının gömülü bulunduğu mezarlığa gömülmüştür. Sonradan aynı yere türbesi yapılmıştır.

Neo-Klasik üsluptaki türbe, kesme taştan kare planlı, kubbeli bir yapıdır. Önüne dikdörtgen planlı bir giriş eklenmiştir. Kubbe duvarların kenarlarına yerleştirilen sekizgen sütunların taşıdığı kemerler üzerine oturtulmuştur. Türbe girişi mermerden olup, stalaktit başlıklı sütunların meydana getirdiği bir eyvandan girilmektedir. Burada celi-sülüs yazı ile kitabesi bulunmaktadır.

Kitabe:
“Sadr-ı Esbak ve yaveri Ekrem merhum Ahmed Cevad Paşa’nın türbesidir. Sene 1318 (1900).”

Giriş kapısındaki diğer kitabe Hattat Hafız Mehmet Nuri Efendi tarafından yazılmıştır.

Kitabe:
“Rahmetullahi alâ sahibi hâzihi’l-medfen
Hazreti Ahmed Cevat Paşa âli-cay kim
Üç sene hem on buçuk ay verdi sadra zib ü fer
Daima her mansıbda sıdk ile hizmet edip
Kıldı ibrazı meâsır ol hidivi nâmıver
Seyyidü’l-Kevneynden artık Cevad gel emrini
Alem-i manâda etmiş Firdevse sefer
Layıh oldu leyle-i Miracda tarih –i tam
Hak ede Ahmed Cevad Paşa’ya cinanı makar murtaza sene 1319 (1900).”

Türbede Ahmed Cevad Paşa ile kız kardeşi Hace Sare Hanım (1916) gömülüdür.


Âşık Paşazade Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Haydar Mahallesi, Cibali Caddesi, Esrar Dede Sokağı’nda bulunan Âşık Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan türbe, XV. yüzyılda yapılmıştır. Âşık Paşa Külliyesi eski saray Ağalarından Abdullah Oğlu Hüseyin Ağa tarafından Derviş Ahmet veya Âşık Paşazade olarak tanınan Şeyh Ahmet Efendi adına yapılmıştır.

Âşık Paşazade ismi ile tanınan Şeyh Ahmed Efendi Osmanlı tarihçisi olup, ünlü Âşık Paşazade Tarihi’ni yazmıştır. Âşık Paşa’nın soyundan geldiği için de bu isimle tanınmıştır. Konya’da Sadreddini Konevi Tekkesi’nde bulunan Şeyh Abdullah Makdisi’den, Mısır’da Seyyid Ebu’l Vefa Hazretlerinden ders almış ve Rumeli Sancak Beyleri’nden İshak Paşa’nın himayesine girmiştir. Sultan II. Murad’ın (1446–1451) Macaristan seferine katılmış, Kosova Savaşı’na katılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’a yerleşerek öğrenci yetiştirmiştir.

Türbe Âşık Paşazade Camisi’nin Kıble yönünde birbirleri ile sonradan birleştirilmiş kare planlı iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan Âşık Paşazade’nin mezarının üzerindeki türbe 16.00x16.00 m. ölçüsünde kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü bir yapıdır. Bu kubbe mukarnaslı konsollar, sivri tromplar ile desteklenmiş ve on iki köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Türbenin basık kemerli girişi avluya açılan doğu yönündedir. İçerisi demir parmaklıklı, dikdörtgen söveli, iki sıralı pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbenin diğer türbe ile arasında kalan üçgen planlı, cadde üzerindeki cephesine de üçlü bir pencere grubu yerleştirilmiştir. Bir bakıma ziyaret penceresi niteliğini taşıyan bu pencerelerden ortadaki sütunçelerle bir niş içerisine alınmıştır. Üzerinde de hafifletme kemerinin aynası ve geometrik bir mermer şebeke bulunmaktadır. Cadde boyunca basık kemerli bir dış kapısı daha bulunmaktadır.

Âşık Paşazade’nin ahşap sandukası türbenin güney kesiminde, her iki türbe arasındaki üçgen alanın bulunduğu yerdedir. Burada Âşık Paşazade’den başka soyundan gelen dokuz kişi daha gömülüdür. Bu mezarların kime ait oldukları bilinmemektedir.

Kesme köfeki taşından yapılmış olan bu bölümün güneybatısında da Seyyid Velayet’in torunlarından Mehmet Çelebi’nin gömülü olduğu 7.00x7.00 m. ölçüsünde daha küçük bir türbe vardır. Bunlardan Âşık Paşazade’nin türbesi mihrap ekseni üzerine yerleştirilmiş, diğer türbe de Cibali Caddesi üzerine yerleştirilmiştir. Her iki türbenin bu konumundan ötürü iki bölümün arasında üçgen planlı bir ara mekân meydana gelmiştir. Seyyid Velayetin türbesi yapı üslubu olarak Âşık Paşazade Türbesi ile aynı özellikleri taşımaktadır. Türbenin doğu yönündeki basık kemerli bir kapıdan içerisine girilmektedir.

Türbe içerisinde on iki mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan birisi eşi Rabia Sultan’a, diğeri soyundan gelen şeyhlerden Sait Efendi’ye aittir. Diğer on mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir.


Balâ Süleyman Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Silivri Kapı Veledi Karabaş Mahallesi’nde, Tekke Maslahı ve Balâ Tekkesi Sokağı’nda, Balâ Süleyman Ağa Camisi’nin içerisinde bulunan bu türbe XV. yüzyılda yapılmıştır.

Balâ Süleyman Ağa, Fatih Sultan Süleyman (1444–1446; 1451–1481) devrinde yaşamış, İstanbul’un fethine katılmış, daha sonraki savaşlarda da topçu başı olarak görev yapmıştır. Yaşamı ile ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Balâ Süleyman Ağa, kendi ismini taşıyan bugünkü külliyesini 1453–1457 yılları arasında yaptırmıştır. Külliyenin bulunduğu yerde kâgir duvarlı, ahşap çatılı küçük bir mescidi, dergâhı ve kuyusu bulunuyordu. Ölümünden sonra da bu mescidin yanına gömülmüştür. Zamanla harap olan Balâ Mescidi ve tekkesi Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde, Sultan II. Mahmud’un saraylılarından Sazkâr Kalfa tarafından Nakşibendî Tarikatı’na bağlı cami-tevhidhane olmak üzere eskisinden daha büyük ölçüde, camisi de kubbeli olarak yeniden yapılmıştır. Camiye bitişik Süleyman Ağa’nın türbesi ile harem dairesini, derviş hücrelerini, mutfak ve kiler gibi müştemilatı da yaptırmıştır. İstanbul’da büyük bir hasara neden olan 1894 depreminde Balâ Külliyesi harap olmuş, Sultan II. Mahmud’un kızı Adile Sultan tarafından yenilenmiştir. Daha sonra Sultan II. Abdülhamid tarafından genişletilmiş, Perestu Kadın Efendi de yapının duvarına bir de çeşme eklemiştir.

Türbe yapı topluluğunun kuzeyinde, kesme ve moloz taştan düzgün olmayan bir plan tipinde yapılmıştır. Cami içerisindeki bir odada yer alan türbenin dördü batıya, üçü kuzeye açılan yedi penceresi vardır. Türbenin dış cephesinde basık kemerli pencereleri ile ahşap saçağı arasına Ömer Faik Efendi’nin istifli bir sülüs yazısından oluşan bir kuşak bulunmaktadır.

Türbede Balâ Süleyman Ağa’dan başka eşi, Şeyh Ali Efendi, Mekke Şeyhlerinden Muhammed Sait Can Efendi, Şeyh Ali Efendi’nin eşi Sıdıka Hanım ve Şeyh Mehmet Sadedin Efendi’ye ait olmak üzere altı mezar bulunmaktadır.


Bayram Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Haseki’de Cerrahpaşa ile Keçi Hatun Mahallesi’nin sınırları içerisinde bulunan Bayram Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan türbe, 1634–1635 yıllarında Hassa Baş Mimarı Kasım Ağa tarafından yapılmıştır. Bayram Paşa Külliyesi cami, medrese, sıbyan mektebi, tekke, hazire, sebil, çeşme, dükkânlar ve türbeden meydana gelmiştir.

Bayram Paşa, Sultan IV. Murad (1623–1640) dönemi vezirlerinden olup, Yeniçeri Ocağı’nda yetişmiş, 1622 yılında Turnacıbaşı, 1623’te Zagarcıbaşı olmuştur. Aynı yıl Yeniçeri Kethüdası ve bir süre sonra da Yeniçeri Ağası olmuştur. Sultan I. Ahmed’in kızı Hanzade Sultan ile evlenerek saraya damat olmuştur. Bundan sonra Kubbe Vezirliği, 1625’te Mısır Valisi olmuş, 1628’de yeniden Kubbe Vezirliğine getirilmiştir. Veziriazam Hüsrev Paşa’nın entrikaları ile gözden düşerek azledilmiştir. Bir süre sonra da yeniden Sultan IV. Murad tarafından Kubbe Vezirliğine getirilmiştir. 1633’te Rumeli Beylerbeyliği, İkinci Vezirlik görevlerinde bulunmuş, Sultan IV. Murad ile birlikte Revan seferine katılarak Sadaret Kaymakamı olmuştur. Bundan sonra Veziriazamlığa getirildiği 1636 yılında Bağdat seferi sırasında Urfa yakınlarında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilerek yaptırmış olduğu külliyeye gömülmüştür.

Bayram Paşa Türbesi kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup ön tarafında tonozlarla genişletilmiş ahşap direkli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın ahşaptan kare kesitli yüksek kaidelere oturan yuvarlak ahşap direkleri düşey çubuklarla hareketlendirilmiştir. Üzerlerinde kompozit başlıklar bulunmaktadır. Dış cephesi kesme köfeki taşı ile kaplıdır. Duvar köşelerine köfeki taşından birer sütun yerleştirilmiştir. Türbenin her cephesinde biri altta, diğeri üstte olmak üzere birer pencere yerleştirilmiştir. Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen planlı, üst sıra pencereler de alçı şebekeli sivri kemerlidir. Türbe içeriden üç yöne doğru eyvanlarla genişletilmiştir. İçerisi kalem işleri ile bezelidir. Kubbeye celi-sülüs yazı ile Fatır suresinin 41. ayeti, pandantiflere de Allah, Muhammed, Çehar-Yâr-ı Güzin, Hasan ve Hüseyin isimleri yazılıdır. Duvarlarda lacivert zemin üzerine beyaz harflerle yazılmış bir ayet kuşağı çepeçevre dolaşmaktadır.

Türbenin kuzeybatısına bir de sebil eklenmiştir. Türbe içerisinde Bayram Paşa tek başına gömülü olup, bahçesinde dergâh şeyhlerine ait mezarlar bulunmaktadır.


Benlizade Ahmet Raşit Efendi Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Çarşamba’da Darüşşafaka Lisesi bahçesinin duvarına bitişik olan bu türbe yanındaki sebil ile birlikte Kazasker Benlizade Ahmet Raşit Efendi tarafından 1800 yılında yaptırılmıştır.

Benlizade Ahmet Raşit Efendi XVIII. yüzyıl devlet ricalinden olup, Kazaskerlik yapmıştır. Rumelihisarı’nda, Anadoluhisarı’nda ve Büyük Çamlıca’da çeşmeleri, Çarşamba’da sıbyan mektebi ve sebili bulunmaktadır.

Ahmet Raşit Efendi’nin türbesi kare planlı, kesme taş ve moloz taştan yapılmış küçük bir türbedir. Üzeri kubbeli olan bu türbe ve yanındaki sebilin mermerleri barok üsluptadır.

Türbede Benlizade Ahmet Raşit Efendi ile ailesinden iki kişinin mezarı daha bulunmaktadır. Ancak bu mezarların kime ait oldukları bilinmemektedir. Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğü’nün yönetiminde olup, harap bir durumdadır.


Cerrah Mehmet Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Cerrahpaşa’da Cerrah Mehmet Paşa’nın Mimar Davut Ağa’ya yaptırmış olduğu külliyenin bir bölümünü oluştan türbe 1593 yılında yapılmıştır. Cerrah Mehmet Paşa Külliyesi cami, türbe, çeşme ve çifte hamamdan meydana gelmiştir.

Cerrah Mehmet Paşa Sultan III. Mehmet (1595–1603) dönemi sadrazamlarındandır. Enderun’da cerrahlık öğrenmiş, Sultan III. Mehmet’i sünnet etmiştir. Topkapı Sarayı’ndan Yeniçeri Ağası olarak çıkmış, bir süre sonra vezir olmuş, 1595 yılında da Hadım Hasan Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur. Sadrazamlığı sırasında hastalanmış ve 1604 yılında ölmüştür.

Cerrah Mehmet Paşa’nın sağlığında yaptırdığı külliyenin avlusunun kuzeybatısında, avlu duvarına bitişik olan türbe sekizgen planlıdır. Kesme taştan kare planlı olarak yapılmış türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Her cephesine altlı üstlü birer pencere açılmıştır. Bunlardan alt kat pencereleri dikdörtgen mermer söveli, üst kat pencereleri de sivri kemerlidir. Doğu cephesindeki türbe girişinin önünde önceden bir ahşap revak bulunuyordu. Bu revak günümüze gelememiştir. Türbenin içerisi oldukça sade olup, beyaz badanalıdır.

Türbe içerisinde Cerrah Mehmet Paşa ile iki oğluna ait toplam üç sanduka bulunmaktadır.


Davud Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa, Hobyar Mahallesi, Davutpaşa Camisi’nin avlusunda, caminin Kıble yönünde yer alan bu türbe külliye ile birlikte 1485 yılında yapılmıştır.

Davud Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446, 1461–1481) devri vezirlerinden olup, Enderun’dan yetişmiştir. Çirmen Sancak Beyi iken gösterdiği başarıdan ötürü Ankara Sancak Beyi (1470), Anadolu Beylerbeyi olmuş, 1477 yılında Süleyman Paşa’nın yerine Rumeli Beylerbeyi olmuştur. Veziriazam Karamani Mehmet Paşa ile olan anlaşmazlığından ötürü azledilmiş, Bosna Sancak Beyliğine gönderilmiştir. Sultan II. Bayazıd (1481–1512) döneminde yeniden Rumeli Beylerbeyliğine atanmış, çok geçmeden de vezir olmuştur. 1483 yılında İshak Paşa’nın yerine Veziriazam olmuştur. On dört yıl süren Veziriazamlıktan sonra, bu görevden alınarak Dimetoka’da ikamete mecbur edilmiş ve 1498’de orada ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Davutpaşa Külliyesi’nde daha önce yapılmış olan türbesine gömülmüştür.

Türbe sekizgen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Türbenin içerisi 7.36 m. çapında, daire şeklindedir. Üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Türbenin doğusunda dört sütunun taşıdığı tek kubbeli bir revak bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde Arapça celi-sülüs yazı ile Şeyhülislâm İbn-i Kemal Efendi’nin söylediği bir kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:
“Atak-ullâh yâ Derviş Davud
Bi-envâ’el-recâ-i mimmâ ledeyh
Felemmâ mâte enni kaled tarih
Kema hiye rahmet-ullaki aleyh.”

Türbenin basık kemerli kapısından sonra içerisi son derece sadedir. Beyaz badana ile sıvanmış olan türbenin yalnızca kubbe göbeğinde ve alt sıra pencerelerin alınlıklarında kalem işi kalıntıları görülmektedir.

Türbede Davud Paşa’nın sandukası bulunmaktadır. Günümüzde harap bir durumdadır.


Ebu Şeybetü’l Hudri Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Ayvansaray, Atik Mustafa Paşa Mahallesi, Toklu Dede Sokağı’nda bulunan bu türbe, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446, 1461–1481) döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından diğer türbeler ile birlikte yaptırılmıştır.

Ebu Seybetü’l Hudri Hazretleri Eshab-ı Kiram’dan olup, Arap ordularının İstanbul’u kuşatmasına katılmış, 693 yılında İstanbul surları önünde 86 yaşında ölmüştür. Halk arasında Peygamber’in sütkardeşi olarak tanınmaktadır.

Türbe Sultan II. Bayazıd, Sultan II. Mahmud, Sultan Abdülaziz ve Sadrazam Çorlulu Ali Paşa tarafından onarılmıştır. Son onarımını Vakıflar Genel Müdürlüğü 1975–1977 yıllarında yapmıştır. Türbe moloz taştan, dikdörtgen planlı olup, üzeri Ahmed’ül Türbesi ile ortak çatıyla örtülüdür. Kapı ve pencereleri kesme köfeki taşından olan türbenin pencereleri demir parmaklıklarla örtülüdür. Türbe kapısı üzerinde Sultan II. Mahmud tarafından 1835’te yeniden yapıldığını belirten bir kitabe vardır. Bu kitabeyi Vakanüvis Sahaflar Şeyhizade Mehmed Esad Efendi yazmış, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi de uygulamıştır.

Kitabe:

Dâver-i ashâb-ı sîret Şah-ı Mahmudü’Şiyem
Zatıdır girdâr-ı hayr-âsâr ile her dem elif
Hazret-i Bû Şeybeti’l-Hudrî’ye ta’zim eyledi
Türbesin tecdid ile ol şâh-ı âgâh û arîf
Gel hulûs ile duâ kıl zâhidâ tebcilile
Merkad-ı pâk-i sahabîdir bu me’vâ-yı şerîf
Tasliye zeylinde yâd oldukça ashâb-ı Güzin
Nazm-ı ahdi ol şehinşâhın ola nusret-redîf
Oldu dildâde melâik Es’adâ târihine
Merkad-ı Bû şeybe’yi Şâh-ı cihan yaptı latif
Sene 1251 (1835).”

Türbe içerisinde mermer sanduka ile ayakucunda da bir kuyusu bulunmaktadır. Ebu Seybetü’l Hudri Hazretlerinin mezarı dışında türbede başka bir mezar bulunmamaktadır. Yalnızca haziresinde Fatih Sultan Mehmet döneminden günümüze kadar uzanan mezarlar bulunmaktadır. 1990 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından surlar onarılırken türbe de onarılmıştır. Günümüzde ziyarete açık bulunmaktadır.


Gazanfer Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi, Kırkçeşme Mahallesi’nde, Bozdoğan Kemeri’nin yanında, Atatürk Bulvarı üzerinde olan bu türbe, yanındaki medrese ve sebilden oluşan yapı topluluğu ile birlikte 1596 yılında yapılmıştır.

Gazanfer Ağa Sultan III. Mehmet (1595–1603) devri Has Odabaşısı ve Kapı Ağasıdır. 1603 yılında ölmüş ve sağlığında yaptırmış olduğu türbesine gömülmüştür.

Türbe kesme taştan, on iki gen planlı olup, üzeri kasnaksız bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler demir parmaklıklı, dikdörtgen mermer söveli olup, üzerlerinde sivri kemerler bulunmaktadır. Üst sıra pencereler ise sivri kemerli alçı şebekelidir. Türbenin medreseye bitişik olan batı yönünde alt sıra pencereler yerine altı dolap nişi yerleştirilmiştir. Üst sıra pencerelerin üzerine bezeme olarak Rumilerden meydana gelen kalem işleri yapılmıştır. 

Türbe içerisinde Gazanfer Ağa’nın yanı sıra kimliği bilinmeyen iki kadın mezarı daha bulunmaktadır.

Gazanfer Ağa yapı topluluğu günümüzde Karikatür Müzesi olarak kullanılmaktadır.


Gazi Osman Paşa Türbesi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesinde, Fatih Camisi avlusunda bulunan Gazi Osman Paşa Türbesi, Gazi Osman Paşa’nın 1900 yılında ölümü üzerine Harbiye Nezareti Ebniye-i Askeriye Mimarlığına atanmış olan Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanan projeye göre aynı yıl yaptırılmıştır.

Gazi Osman Paşa Plevne Kahramanı olarak tanınmıştır. Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve İdadisi’nden sonra 1852 yılında Harbiye’den mezun olmuş, Batı Anadolu’nun, özellikle Bursa yöresinin haritasını yapmış, Cebelilübnan, Girit ve Yemen’de görev yaptıktan sonra Paşalığa yükselmiştir. Manastır Fırka Komutanlığı’na 1875 yılında getirilmiş, 1876 Osmanlı-Rus Savaşı’nda başarılarından ötürü Müşirliğe yükselmiştir. Rusların Osmanlılara yeniden savaş ilan etmeleri üzerine Vidin ve Rahova’yı savunmakla görevlendirilmiş Rusların Plavne’yi kuşatmasında beş ay süren büyük bir savunma yapmıştır. Bu savaşta yaralanmış ve esir düşmüştür. Rus Çarı II.Alexander paşaya büyük saygı göstermiş ve kılıcını almamıştır. İstanbul’a dönüşünde Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) Gazi unvanı vermiştir. Bir süre Mabeyn Müşavirliği yapmış, 5 Nisan 1900’de ölmüştür. Vasiyeti üzerine de Fatih Camisi haziresine gömülmüştür.

Gazi Osman Paşa’nın türbesi Neo-Klasik üslupta, kare planlı olup üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Yarım küre biçimindeki kubbe basık ve yuvarlak bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kare plandan kubbeye geçiş küçülen ve köşelerde küçük, yarım kubbeciklerle tamamlanan kemerlerden oluşmuştur. Giriş cephesi dışında üç cephesine birer pencere açılmıştır. Giriş cephesi mukarnaslı iki sütunun taşıdığı bir kemer şeklindedir. Türbe oldukça sade olup, yalnızca sandukasının çevresinde ahşap bir şebeke bulunmaktadır. Bu şebeke akantus yaprakları, çiçek ve palmetlerle bezenmiştir.

Türbede Gazi Osman Paşa tek başına gömülüdür.


Gülbahar Hatun Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesinde, Fatih Camisi haziresinde, Fatih Sultan Mehmed Türbesi’nin güneydoğusunda bulunan Gülbahar Hatun Türbesi, Gülbahar Hatun’un 1492 yılında ölümünden sonra yapılmıştır. Türbe1766 yılında deprem sonucunda yıkılmıştır. Sultan III. Mustafa tarafından Fatih Camisi’nin yeniden yapımı ile birlikte bu türbe de yeniden yapılmıştır. Mimarı Mehmed Tahir Ağa’dır.

Gülbahar Hatun Fatih Sultan Mehmed’in eşi ve Sultan II. Bayazıd’ın annesidir. Sulatan II. Bayazıd’dan sonra Gevherhan Sultan’ı da dünyaya getirmiştir. Şehzade Bayazıd’ın tahta çıkması ile Valide Sultan olmuş ve 1492 yılında ölmüştür.

Türbe eski kalıntılarına dayanılarak aynı planda yapılmıştır. Sekizgen planlı ve tek kubbeli olan türbe kesme taştandır. Oldukça sade görünümlü türbeyi her kenarda altlı üstlü birer pencere aydınlatmaktadır. Alt sıra pencereleri dikdörtgen söveli olup, yuvarlak kemerli alınlıklara sahiptir. Üst sıra pencereler yuvarlak kemerli dışlıklara sahiptir. Türbeye giriş kuzey cephede olup, düz mermer bloktan oluşan yuvarlak kemerli kapı dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Türbe Cibali yangını (1782) sırasında zarar görmüş ve Sultan I. Abdülhamid tarafından onarılmış ve bu onarımı belirten kitabe giriş kapısı üzerine konulmuştur.

Kitabe:
“Cennet mekân Firdevs-i aşiyan merhum ve makfurun leh
Fatih Sultan Mehmed Han tabe sera hazretlerinin
Zevce-i muhteremeleri valide-i mâcid merhum ve
Magfurun leh Sultan Bayazıd Veli Han
Merhume ve makfurun leha Gülbahar Hatun türbe-i şerifleridir 1196 (1781).”

Türbenin içerisi son derece sade olup, yalnızca kubbeye XVIII. yüzyıl üslubunda kalem işleri yapılmıştır.

Türbe içerisinde Gülbahar Hatun dışında Gevherhan Sultan ve kim oldukları bilinmeyen iki kadına ait sanduka bulunmaktadır.


Gülüştü Münire Valide Sultan Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesinde, Fatih Camisi’nin mihrap önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla Sultan Abdülmecid (1839–1861) döneminin sonlarına doğru yapılmıştır.

Gülüştü Münire Valide Sultan, Sultan Abdülmecid’in eşi ve son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed’in (Vahdeddin) (1918–1922) annesidir. 1861 yılında ölmüştür.

Osmanlı türbe mimarisinde ender yapılmış olan yuvarlak planlı bir yapıdır. Silindirik gövdenin üzerinde dar bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülmüştür. Kesme köfeki taşından yapılmış olan türbenin alt sırasında dokuz, üst sırasında da on dört penceresi vardır. Doğu yönünde basık kemerli giriş kapısı vardır. İç mekân siyah renkte kalem işleri ile bezenmiştir. Burada akantus yaprakları, vazolardan çıkan bitkisel motifler tüm duvarları kaplamıştır.

Türbe içerisinde Gülüştü Münire Valide Sultan’dan başka V. Mehmed Reşat’ın eşi Dürrüaden Kadın (1909), Sultan Abdülmecid’in Gülüştü Valide Sultan’dan doğan kızları Zekiye Sultan (1856), Fatma Sultan (1857), Sultan Abdülmecid’in Verdcenan Kadın’dan doğan kızı Münire Sultan (1862), Sultan Abdülmecid’in başkadını Şehime Sultan (1857), Sultan Abdülmecid’in ikinci kadını Şerefnaz Hanım, Sultan Abdülmecid’in İkbali Ceylanyar Hanım (1856), Sultan Abdülmecid’in üçüncü ikbali Nesrin Hanım’dan doğan kızı Behice Sultan (1848) gömülüdür.


Habeşi Mehmet Ağa Türbesi (Fatih)

İstanbul Fatih ilçesi, Çarşamba’da Mehmed Ağa Camisi’nin haziresinde bulunan bu türbe Habeşi Mehmed Ağa’nın sağlığında, 1585 yılında Mimar Davud Ağa tarafından yapılmıştır.

Habeşi Mehmed Ağa’nın yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Yalnızca 1582 yılında Babüssaade Ağası olduğu, 1598 yılında öldüğü bilinmektedir. Türbesinin yanına da kendi ismini taşıyan bir cami yaptırmıştır.

Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri gömme sütunlara dayanan sekiz kenarlı ahşap bir kasnak üzerindeki kubbe ile örtülmüştür. Türbenin ön cephesindeki giriş kapısının iki yanında birer alt pencere, yukarda da üç tepe penceresi bulunmaktadır. Girişin arkasındaki cephede ise iki sıra halinde üç pencere, yan cephelerde de yine iki sıra halinde ikişer penceresi bulunmaktadır. Giriş cephesinin önündeki iki sütun türbenin önünde ilk yapıldığı dönemlerde bir revak olduğuna işaret etmektedir. Ancak bu revak günümüze gelememiştir.

Türbenin içerisi son derece sade olup, duvarlarda kalem işi izlerine rastlanmaktadır.

Türbe içerisinde Habeşi Mehmed Ağa’nın sandukası dışında başka bir sanduka bulunmamaktadır.

Kaynak : http://www.restorasyonforum.com

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git