Gönderen Konu: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***  (Okunma sayısı 4106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
*** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« : 02 Mayıs 2009, 11:26:01 »



"Cennet sevmeyi bilenlerindir.”
Sadi

BANA SEVMEYİ ÖĞRET

Kerem, Aslı’ya sürpriz yapmak için ne zaman döneceğini haber vermemişti. Fakat esas sürpriz onu bekliyordu. Aslı evde yoktu. Kerem anahtarını da bulamamış, kapıda kalmıştı. Normalde o saatte Aslı’nın evde olması gerekiyordu. Hemen telefon açtı ama “Aradığınız numaraya ulaşılamıyor” uyarısıyla başının çaresine bakması gerektiğini anladı.

Anahtarı olduğuna emindi ama bulamamıştı. Önce valizinin bütün bölümlerini açtı baktı, sonra evrak dolu çantasını boşalttı kapının önüne. Tın sesiyle birlikte yere düşen anahtarını gördü. On saat yolculuk yapmıştı çok yorgundu. Bir duş alıp hemen uyumayı düşünüyordu.

Daha kapıdan içeri adım atar atmaz, evde bir terk edilmişlik havası hissetti. Yok canım, kendi kendime kuruntu ediyorum, diye düşündü. Elindeki çantaları koridora bırakıp başını kaldırdığında aynaya kırmızı rujla yazılmış “Hoş geldin. Seni karşılayamadığım için üzgünüm” yazısını gördü. “Bir gün geldiğinde beni evde bulamayacaksın, işte o zaman çok geç olacak.” Diyen Aslı’nın sesi çınladı kulaklarında. Dediğini yapmış mıydı yoksa?

Aslı gitmiş, düşüncesiyle birlikte kendini bir boşluktan aşağı yuvarlanıyormuş gibi hissetti. Gözleri yazıya takılı kaldı bir süre. Sonra boş gözlerle evi dolaştı. İçinden umutsuz cılız bir ses “Belki de şaka yapıyor, şimdi bir yerden çıkacak.” Diyordu. Son olarak baktığı salondan çıkarken korktuğu şeyi seslendirmeye cesaret etmişti. “Gitmiş”

İçindeki o cılız ses yine “Belki de birkaç gün annesinde kalıp dönecektir.” Diyordu. Şimdi anlarım diye düşünerek yatak odasına gidip elbise dolabını açtı. Aslı’nın giysilerinin olduğu bölümde sadece askılar vardı. Bütün giysilerini aldığına göre bu birkaç günlük bir gidiş değildi. Askının birinin üzerine bir kağıt yapıştırılmıştı. Aslı bir not bırakmıştı.

“Böyle olsun istemezdim ama beni sevmeyen biriyle yaşamak bana artık acı vermeye başlamıştı.”

Kerem yazıyı dönüp dönüp birkaç kez okudu. “Onu sevmediğimi nasıl düşünüyor inanamıyorum.” Dedi yüksek sesle. Yatağın üzerine oturdu. Seviyordu karısını hem de çok. Dört yıl önce evlenmişlerdi. Öncesinde de beş ay flört etmişlerdi. Evlilik sevgisinden bir şey alıp götürmemişti, Aslı’yı ilk günlerindeki kadar çok seviyordu. Fakat nasıl oluyordu da Aslı sevilmediğini düşünüyordu buna inanamıyordu.

Annesi onu ilk gördüğünde çok beğenmemişti. “Daha güzelini bulabilirdin oğlum, biraz burnu büyük, bir de bacakları çarpık gibi.” Demişti. Annesinin kusur diye saydıklarını, dikkate almamış, umursamamıştı. Ona ay gibi parlak ve güzel görünüyordu. Hele karısının çocuksu bir gülüşü vardı ona bayılıyordu.

Nerden çıkmıştı bu ayrılık. On gün önce giderken araları iyiydi. Aslı eşyalarını hazırlamış, kapıdan yolcu etmişti onu. “Bursa’dan gelirken bana kestane şekeri getir.” Demişti. Birden kestane şekeri almadığını hatırladı. Ne gerek var Bursa’dan kestane şekeri getirmeye, İstanbul’da neredeyse bütün pastanelerde kestane şekeri bulunuyor, diye düşündü. Çok isterse gider bir pastaneden alırdı. O Aslı’ya güzel bir parfüm almıştı.

Parfüm aklına gelince çantalarını hatırladı. Koridordan alıp yatak odasına getirdi. Parfümü çıkardı. Aslı’nın parfümlerini koyduğu komodinin en üst çekmecesini açtı. Boş bir çekmeceyle karşılaşacağını beklerken çekmecenin parfüm şişeleriyle dolu olduğunu görünce şaşırdı. Parfümlerini götürmemişti.

Çekmecede bir de not vardı. “Bu kaçıncı parfüm hediye getirmen, kolay hediye değil mi? Gir bir süpermarkete al çık. Ben senden kestane şekeri istemiştim. Almak için uğraşsaydın belki azıcık yorulurdun ama beni önemsediğini bana hissettirirdin. Eğer beni gerçekten sevseydin benim isteklerimi önemserdin.”

Kerem kendini, sırlar dünyası ile ilgili çekilen bir dizide başrol oyuncusu gibi hissetti. Aslı kestane şekeri değil de parfüm getireceğini nasıl bilmiş de yazmış, erdi mi acaba diye düşünürken kendi kendine güldü.  Bunu bilmek için ermiş olmaya gerek yok ki neredeyse her iş gezisi dönüşü parfüm getirmişim, biraz daha dayansaymış bir parfümeri dükkânı açarmış, diye kendi kendine kızarak çekmeceyi kapattı.

Bu aptallığımın üstüne bir soğuk su içeyim, birkaç lokma bir şey atıştırayım açlıktan öleceğim, siye söylenerek mutfağa doğru gidiyordu ki ev telefonu çalmaya başladı. Aslı arıyor olabilir mi diye heyecanla salona doğru koşarken düştü. Düşmesiyle kalkması ve telefonu kapması bir oldu. “Ayşe teyzeyi verir misin?” diyordu karşıdaki ses. “Ayşe teyze yok, Ahmet amca versem olur mu?!” diye bağırarak kapattı telefonu.

Ne diyorum ben ya. Belli ki yanlış numara çevirmiş, ayıp ettim, diye düşünüp söylediğine pişman oldu. Yorgunum, açım ve karım tarafından terk edildim, ben ne yaptığımı biliyor muyum, diye kendi kendini teselli etti. Bu arada telefonun altındaki kağıt dikkatini çekti. Aslı bir not da buraya bırakmıştı.

“Tam beş gün oldu senden bir telefon gelmeyeli. Aramandan vazgeçtim bir mesaj bile atmadın. Sana bunu defalarca söyledim, beni habersiz bırakma, bir kez de sen düşün, beni ara diye. Ben aramasam senden hiç ses çıkmıyor. Kaç gündür arayamaz mıydın, nasılsın canım diyemez miydin? Beni sevmiyorsun işte, sevseydin merak ederdin."

Beş gün olmuş muydu Aslı’yı aramayalı. Yok canım o kadar da olmamıştır daha yeni konuşmuştuk, diye düşünürken bir yandan da kaç gün önce konuştuklarını hesaplamaya çalışıyordu. Aslı hesapları doğru yapmıştı. Gerçekten de en son beş gün önce konuşmuşlardı onda da karısı aramıştı.

İyi de bu onu sevmediğini göstermiyordu ki. Karısı hep aklındaydı, illa telefonla araması gerekiyor muydu? Of ya, bu kadınlar ne kadar detaycı, diye söylendi. Sonra da kendi kendine kızdı. İnsan beş gün karısını aramaz mı ya insaf? Nasılsın, bir şeye ihtiyacın var mı, seni özledim demez mi? Ben terk edilmeyi hak etmişim, dedi kendi kendine.
Aslı, başka not bıraktı mı acaba, diye dikkatli gözlerle evde araştırma yapmaya başladı. Salonda sehpanın üzerindeki televizyon kumandasının altından bir kağıt görünüyordu. Yanılmamıştı, kumandayı kaldırınca bir not da oradan çıktı.

“Yokluğumda beni arayacağını pek zannetmiyorum. Televizyonun, kumandan ve bilgisayarın yani sevgililerin var nasıl olsa.”

Karısının haksızlık ettiğine inanmak istiyordu ama onun haklı olduğunu gayet iyi biliyordu. Gerçek sevgili yanında dururken, o yalancı sevgililerle zaman geçirmişti. Televizyon ve bilgisayara baktı, gözüne düşman gibi göründü. Onlar karısının yerini tutabilir miydi? Demek ki gerçek sevgili olmayınca yalancı sevgililerin tadı olmuyormuş, diye düşündü.
Kerem hem not kağıtları arıyor hem de bir not daha bulmaktan korkuyordu. Çünkü bulduğu notlar içini acıtıyordu. Bir not kağıdı da pencerenin kenarındaki saksının altından görünüyordu. Kağıdı alıp kendini koltuğun üzerine bıraktı.

“Bana ‘Çiçeğim, dilberim, güzelim, kadınım, karanfilim, yarim, minik fettan köftem’ derdin. Ne çok özledim o sözleri. Duymayalı ne çok zaman oldu. O tatlı sözler çiçeğinin suyu, havası, sevgisiydi. Eğer çiçeğini hala sevseydin beslerdin, ilgilenirdin onunla.”

Ben çiçeğimi seviyorum, diye inledi. Ona güzel sözler söylemeyi niye bırakmıştı, bilmiyordu. Uzandığı koltukta uzun uzun düşündü. Ara ara çıkan tartışmalardan, kavgalardan sonra bir süre birbirlerine kırgın kaldıkları için, o aralarda bilinçsizce bırakmış olabileceğine hükmetti.

Bütün evi dolaştı, başka bulamadı. Bir duş alıp dinlenmek için banyoya girdi. Duşa kabinin kapaklarını açınca karşısına duvara yapıştırılmış bir not çıktı.

“Biliyorum ben de mükemmel bir kadın değilim. Hatalarım var, düzeltmek için de gayret gösteriyorum. Çünkü seni çok seviyorum, keşke sen de beni sevseydin.”

Kerem uzun süre duşun altından çıkmadı. Kendini cezalandırmak ister gibi dayanabildiği en yüksek ısıda yıkandı. Eve geldiğinde yorgundu, şimdi ise bütün gücü tükenmişti. Pelte gibi kendini yatağın üstüne bıraktı, artık düşünemez olmuştu. Orda uyuya kaldı.

İki saat sonra uyandığında üşümüştü. Yorganın ucunu kaldırıp yatağın içine girince kağıt gibi bir şeyin üstüne yattığını fark edince ışığı açtı. Yatağın içinde de Aslı tarafından bırakılmış bir not olduğunu gördü.

“Çok isterdim, yaşlılıktan derimiz buruştuğunda bile seninle uyumayı ve seninle uyanmayı. Olabilseydi biliyorum ki kalbim ve bedenim seni sevmekten asla yorulmayacaktı. Ama olmadı, kısmet buraya kadarmış.”

Kerem Aslı’nın yastığına sarılıp kokladı. Karısının kokusu vardı üzerinde, bu kokuyu da sahibini de kaybetmek istemiyordu. Uykusu kaçmıştı. Midesi kazınıyordu ama kadın olmayan bir evin dolabında ne olabilirdi ki? Dolapta olsa olsa soğuk su olur, diye düşündü. Belki su açlığımı bastırır, diyerek açtı buzdolabının kapağını.

Boş bir dolapla karşılaşacağını beklerken, dolabı dolu görünce şaşırdı. Meyve sebze ve iki tencere de yemek vardı. Birinde pilav, birinde yeşil fasulye vardı. Yeşil fasulyeyi çok severdi. Tencereyi eline alınca tencerenin altından not yazılı bir kağıt çıktı. Tencereyi masanın üzerine koyup notu okudu.

“Fasulye ve pilav pişirdim, gelince aç kalma diye. Biliyorum çok seversin, afiyet olsun.”

Kerem çok duygulanmıştı. Fasulyeyi yerken gözlerinden akan yaşlara hakim olamadı. Giderken bile beni düşünmüş, diye ağladı. Sevdiğini düşünmek çok zor bir şey değildi işte. Sevgi emek isterdi, karısının elinden gelen emeği gösterdiğini biliyordu.

Kendini çiğ fasulye gibi hissetti. Fasulyenin lezzetini bulması için ayıklanması pişirilmesi yani emek verilmesi gerekiyordu. Oysa o emek vermeden lezzetli yemekler yemeği beklemişti.

Bir mobilya fabrikasında ürün geliştirme bölümünde çalışıyordu. Kendi kendine çok kızıyordu şimdi. Ağaca, demire, nasıl şekil veririm, geliştiririm diye düşündüğünün yüzde biri kadar bile evliliği üzerine kafa yormadığı için. Sevdiği kadına sevilmediğini hissettirdiği için. Sevdiğini kaybetmeden onu anlamadığı için.

Karısını sadece kendi keyfine göre sevdiği için. Aslı kaç kez ona, nasıl sevilmek istediğiyle ilgili yol göstermişti, fakat bu güne kadar hiç ciddiye almamıştı. Kaybetmeden anlamadığı için kendine çok kızıyordu. Hayatındaki en önemli varlığa, en az değeri vermişti.

Şimdi o yokken, işinin de paranın da bir anlamı görünmüyordu gözüne. Aslı’dan özür dilese geri döner miydi? Hatalarını düzeltme imkanı verir miydi ona? Ne yapmalı, onun gönlünü tekrar nasıl kazanmalıydı? Uzun uzun düşündü. Karısının ne istediğini düşündü. Sevildiğini duymak, görmek ve hissetmek istiyordu. Hatalarını anladığını Aslı’ya nasıl anlatabilirdi? Onu sevdiğini ama nasıl sevmesi gerektiğini bilemediğini nasıl anlatabilirdi? Bütün sorun sevmeyi bilememesindeydi.
Göstermediği sevgi, sevinç vermez olmuştu. Sevginin sesi, tadı, kokusu olmayınca varlığı yetmemişti. Sevindirmeyen sevgisi, yok olmaya doğru yolculuğa mahkum olmuştu.

Ona onun ne istediğini anladığını ve yapmaya gayret göstereceğini anlatan bir mesaj yazmaya karar verdi. Mesajı yazdı ve aynı mesajı Aslı’nın bıraktığı not sayısı kadar dokuz kez gönderdi. Arrtık her şey Aslı’nın vereceği cevaba kalmıştı. Kerem mesaja şöyle yazmıştı:

“Ne olur gel, bana sevmeyi öğret.”




Sema MARAŞLI-Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabından alıntıdır.
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı Кą®Уą

  • PINAR
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 1.388
  • Karizma Puanı: 315
  • HAYALLERİME ZİL ÇALMASIN...
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #1 : 02 Mayıs 2009, 12:02:45 »
sevgili şermin...
oldukça uzun geldi  ilkbaşta,ama güzel olduğunu hissedip okudum büyük bir keyifle....
paylaşım için teşekkürler...çok hoştu...
sevdiklerimize sevildiklerini tüm içtenliğimizle hissettirebilmemiz umuduyla....+1
http://img23.imageshack.us/img23/7602/karyaz.jpg


                                                                                                    süslü meleğim...KARYAM...

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #2 : 02 Mayıs 2009, 12:06:09 »
Pınarcım, çok teşekkür ederim ilgine ve yorumuna...  340a
bu ikili ilişkiler oldukça önemli hayatımızda,
bir tane daha paylaştım az önce onu da okumanı şiddetle tavsiye ederim canım...  340a
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı B૯ηбüL

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.432
  • Karizma Puanı: 1631
    • seyfullah sünbül
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #3 : 02 Mayıs 2009, 12:50:52 »
Harikaydı ..diğerinide gözlerim dinlenince okuycam tatlım,hem karizma engelide bitsin öyle :)..teşekkürler şermincim..+1

Çevrimdışı lüƃǝşʎɐ

  • Ayşe+:)
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.608
  • Karizma Puanı: 1293
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #4 : 02 Mayıs 2009, 13:01:32 »
İnsan ilişkilerinde mutlu olabilmenin yolu karşımızdakini mutlu etmektir zaten...küçücük ayrıntılarda saklı herşey.Sadece yapmamız gereken o küçük ayrıntıları yaşamımızın bir parçası haline getirebilmekte.

mesela işte bu  340a sadece bir tuşa bastım. ;) hiç zor olmadı. 322s

bu güzel yazı için teşekkürler şermincim  340a 340a 340a 340a +1

Çevrimdışı duяudoğ@

  • DENİZ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.254
  • Karizma Puanı: 1284
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #5 : 02 Mayıs 2009, 13:05:13 »
çok güzeldi şermincim,bir çırpıda bitiverdi,herkezin yüreğine dokunan çok anlamlı bir yazıydı ,teşekkürler cnm +1

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #6 : 02 Mayıs 2009, 13:07:13 »
Bengülüm, sen yorma kendini, yazı biraz uzun evet ama çok anlamlı. beğenmene sevindim canım... teşekkür ederim ilgine...  340a
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #7 : 02 Mayıs 2009, 13:09:16 »
Ayşegülcüm ve Denizcim beğenmenize çok sevindim. Ben de okurken çok duygulanmıştım. Çok anlamlı geldi ve paylaşmak istedim... İlginiz için çok teşekkür ederim....  340a
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana

Çevrimdışı Fîģũ®âtĩƒ

  • :)
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.203
  • Karizma Puanı: 1637
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #8 : 05 Mayıs 2009, 18:40:56 »
çok güzel bir hıkayeydi çok duygusal ve bir o kadarda anlamlı mesajlarla dolu ; teşekkürler sermınım paylaşım için :)

Çevrimdışı •« Mа√i »•

  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 3.646
  • Karizma Puanı: 1013
  • Güzel Bakan Güzel Görür.
Ynt: *** BANA SEVMEYİ ÖĞRET ***
« Yanıtla #9 : 05 Mayıs 2009, 19:34:13 »
 insan okurken gerçekten duygulanıyor, teşekkür ederim canım güzel ilgin ve yorumuna... 340a
"Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek cevabım vardır. Lakin, lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye." Mevlana