Gönderen Konu: Canlılık ve Biyogenez  (Okunma sayısı 979 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Oº°melocum°ºO

  • Uzman
  • *****
  • İleti: 1.098
  • Karizma Puanı: 449
  • e-fenciiii
Canlılık ve Biyogenez
« : 02 Eylül 2007, 19:59:39 »

Eski Yunan filozofu Aristo (M.Ö. 384-322), 2000 yıldan daha fazla bir zaman önce, canlının ilk meydana gelişi üzerinde düşünmeye başlamıştır. Aristo canlının kendiliğinden var olabileceğine, yani cansız maddelerden kendiliğinden oluştuğuna inanıyordu. Bu, canlının oluşumu üzerine ileri sürülen Abiyogenez (spontan jenerasyon, kendiliğinden oluşum) hipotezidir. Abiyogenez hipotezi, cansız maddenin kendi kendine canlı olabileceğini ileri sürer.

Aristo’nun Abiyogenez hipotezi, döllenmiş yumurta gibi bazı madde parçalarının, bir aktif öz taşıdığını var sayar ve bu aktif öz, şartlar uygun olduğu zaman bir canlı yaratabilecektir. Aristo aktif özü bir madde gibi düşünmeyip, daha çok bir iş yapma yeteneği olarak kabul etmiştir. Günümüzdeki enerji terimi de buna benzer bir kavramdır. Enerji de, bir madde ya da bir hareket olmayıp, bir iş yapma yeteneğidir. Aristo’nun “Historia animalium” adlı kitabında Abiyogenez üzerine yazdığı yazı:

“…Bunlar gerçeklerdir, yalnızca hayvanların çiftleşmesinden değil toprağın çürümesinden de her şey gelişebilir … ve bitkiler arasında da olay aynı şekilde ilerler. Bazıları tohumdan, diğerleri sanki doğal kuvvetler tarafından kendiliğinden oluşumla gelişir. Bitkiler çürüyen topraktan ya da bitkilerin bazı bölümlerinden meydana gelirler.”

Abiyogenez teorisi yandaşları insanlar, Aristo’dan yıllar sonra bile, Abiyogenez fikrine inanmaya devam etmişlerdir. Abiyogenez teorisine göre bir canlı, şekli kendisinden tümüyle farklı diğer bir canlıdan, hatta cansız maddelerden oluşabilir. Örneğin; 13. yüzyılın başlarında insanların bir bölümü, kazların okyanus kıyısındaki köknar ağaçlarından oluştuğuna inanıyorlardı. Bu inanç, 250 yıl öncesine kadar devam etmiştir. Doğudan gelen bazı gezginler bile içinde kuzu bulunan ve kavuna benzer meyveleri olan ağaçlardan söz etmişlerdir.

17. yüzyılda yaşayan JEAN BAPTISTE VAN HELMONT, bir kirli gömlekle, birkaç buğday başağını aynı yere koyarak, 21 gün sonra burada farelerin meydana geldiğine ilişkin bir deney yapmıştır. Bu deneyde, insan terinin aktif öz olduğu düşünüldüğünden, kirli gömlek kullanılmıştır. Bu inanç, bu gün anlamsız gelebilir. Buna karşın, bu fikre inananlar o zamanın cahil olmayan kişileriydi. Hatta bunlar, okumuş aydın kişiler arasında bulunuyorlardı. Bu yanlış yorumlar, bilginin yapısının önemli bir yönünü ortaya koymuştur. Aristo’nun Abiyogenez açıklamasında da olduğu gibi; gerçekler değil inançlar açıklanmıştır. Her nekadar doğrudan gözlemler yapılmış ise de; bu gözlemler, Abiyogenez inançlarına göre yorumlanmıştır. Burada van Helmont’un açıklamalarına bakarsak gerçekleri şöyle sıralayabiliriz: Kirli bir gömlek, buğday taneleri, 21 gün sonra farelerin görünüşü. van Helmont yukarıdaki gerçeklerden bir anlam çıkartmıştır. Ancak, deneyinin kontrolü yoktur. Kirli gömlek ve buğday başaklarını sıkıca kapalı bir kutuya koymuş olsaydı, 21 gün sonra elde edeceği sonuç çok daha farklı olurdu. Kontrol deneyi, farelerin dışarıdan geldiğini ve kendiliğinden oluşmadıklarını gösterecekti. van Helmont, kendi kendisini sorgulamamış, hatta kirli gömlek ve buğdaydan oluştuğunu sandığı fareleri görünce, bunların normal doğumla meydana gelen farelere tümüyle benzemesine çok şaşırmıştır.

van Helmont’un çalışmaları, günümüz bilim insanları için iki yönden uyarıcıdır. Birincisi, bilim insanları bir deneyin sonuçlarını etkileyebilecek tüm faktörleri kontrol etmeye ve tanımaya çalışmalıdırlar. Yani, deneylerin tüm değişkenlerini kontrol etmelidirler. İkincisi, bilim insanları ana fikirlerinin gerçekleri yorumlamada da etkili olabileceğini unutmamalı ve kendi fikirlerini de sorgulamalıdırlar. Günümüz bilim insanı, gerçekleri organize etme ve yorumlamada yararlı olabilmek için, fikirlerini tekrar tekrar kontrol etmeli, eksiği ya da yanlışı ortaya çıkarsa, bu fikirlerinden vazgeçmeye ya da değiştirmeye hazır olmalıdırlar.