Gönderen Konu: kollarınız var mı ?  (Okunma sayısı 947 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

isas

  • Ziyaretçi
kollarınız var mı ?
« : 24 Eylül 2007, 15:44:17 »

"Babam bana hiç aferin demedi hocam!"

Gözlerine baktım çocuğun, ışıl ışıl parlıyor sanki.
Yüreğin gözlerine yansımı adeta.
O yaşlar hiç yakışmıyordu gözlerine.
Yüreğinde yanan ateş "gözlerinde" yaşa dönüşüyordu.
"Ne oldu oğlum?" dedim.
Gözkapaklarını sıktı. Hıçkırmaya başladı.
Sustum. "Kocaman adam ağlar mı?", dedirtmemek için dişlerimi sıktım. Sesimin titremesine engel olamadım. "Ağla oğlum" dedim. "Ağla! Gözyaşları, yürek yangınına yetişen itfaiyecilerdir. " Mardin de çok yorulmuştu benim itfaiyecilerim diyesim geldi. Ama ne demek istediğimi anlamayacaktı . Sadece sustum. Rahatlamasını bekledim.
Hıçkırıkları yavaş yavaş azalmaya başladı. Eline bir kağıt mendil verdim. Burnunu sildi. Son birkaç damlayı da silince yangının hafiflediğini anladım.
"Neyin var oğlum!" dedim.
"Babam" dedi yutkundu.
"Bir şey mi oldu babana?" diye korkarak sordum.
"Yok hocam!" dedi.
"Dövdü mü baban seni?" diye sordum.
"öyle bir şey değil hocam. Nasıl anlatsam.." dedi ve sustu.
Birkaç dakika boşluğa baktıktan sonra "Hani siz ban biraz önce 'ne oldu oğlum?' dediniz ya.."
Sesi yine titredi.
"Babam bana hiç "oğlum" demiyor. Ya da ben hatırlamıyorum hocam! "Hep eleştiriyor beni. Hiçbir şeyimi beğenmiyor. Babam bana bir defa bile 'aferin oğlum!' demedi."
Daha fazla konuşmadı.
Sadece o mu? Bende konuşmadım.

* * * * * *

Her şeyin sözlük tarifi var belki. Ama "sevgi" kavramını nasıl anlatırız ki? Her şeyin bir alternatifi var mutlaka. Ama "sevgi" duygusunun yerini neyle nasıl doldurabilirsiniz ki?
Mesleğe ilk başladığım yıldı galiba. On dört yaşlarında bir öğrencim sık sık odama gelip "Hocam size sarılabilir miyim?" diye sorardı. Her seferinde ayağa kalkardım ve onu kucaklardım. önceleri bunu niye yaptığını anlamamıştım. Mesleğe yeni başladığımdan olsa gerek, yüreğini ısıtmak için bana sarıldığını bilmiyordum. ,..
Ama bu öğrencimin niçin ağladığını çok iyi biliyordum.

* * * * * * *

Bu yazıyı kaleme alırken Halil Bey geldi aklıma.
Halil Bey 1999 Gölcük depreminde evini, büyük kızını ve iki kolunu kaybetmişti. Halil Bey şimdi diyor ki; "Allah (c.c.) bize iki kolu çalışmaktan öte sevgiyi göstermek için vermişti Bize verilen iki kolun en mühim görevi sevdiklerine sarılmakmış Yüreğimizdeki sevgiyi tanımak için kullanılan elleri, ben dövmekte ve hakarette kullandım."

Hali Bey'in bende resmi yok. Ama nice zamandır
bende bulunan bu fotoğrafı, zihninizde bu sevgi ve
ilişkiyi canlandırması açısından paylaşmak istedim.

Sonra da adeta haykırıyor Halil Bey ve diyor ki;
"Ey iki kolu sağlam insanlar! En sevdikleri hâlâ yanında olanlar! Durmayın sarılın. Benim protez kollarım yüreğimi yavruma taşımıyor."
Ne kadar acı bir isyan. Allah hiçbir anneye, hiçbir babaya böyle bir acı yaşatmasın. Evladını kucaklamak istediği halde kolları olmadığı için evlatlarını bağrına basamayan bir babanın çektiği sıkıntıyı tarif etmek imkânsızdır.

* * * * * * *

Baktım yerinden kalktı öğrencim. Odadan çıkacak. Anladım ki derdini anlatarak rahatlamıştı O kapıyı varmadan ben yanına koştum. Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirirken kendime çektim ve sarıldım. Sanki benden ilk hamleyi bekliyormuş gibi oda bana sarıldı. Bağrıma bastım. O küçük kalbinin atığını hissediyordum.

Sizin kollarınız var mı?

çocuklarınız da varsa bence hemen kucaklayın onları.

Halil Bey'in isyanını tekrar okuyun

Kendi kollarını değil, evlatlarının sıcaklığını özlüyor Halil Bey.

Yavrunuzun yüreğini ısıtın
Tabi kendi yüreğinizi de.