Gönderen Konu: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ  (Okunma sayısı 4832 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı **aslı**

  • KENDİSİ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.373
  • Karizma Puanı: 1342
  • ...SENLE BEN, BATI-DOĞU; AMA DÜNYA YUVARLAK...

                 Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri

Son yıllarda 17 Nisan'da Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünün kutlanması sevindirici. Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?

Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı. Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti. Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kurulmaya başlanır.

Amaç Neydi?

Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir. Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır. Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.

Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu. Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.

Çağın En İleri Eğitim Modelidir

Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireyler eolayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engelleyebildiler.

Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında 1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin, yani Tonguç Hocanın Köy Enstitüleri’nin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanı Birleşmiş Milletler’de Köy Enstitüleri ile ilgili birçok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde, Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir.

14 Nisan 2005 Perşembe günü Prof. Dr. Emre Kongar'ın Çukurova Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kolu’nun davetlisi olarak 3 saati aşkın süren mükemmel konferansını dinleyince olayın ne denli önemli olduğunu anladım. Sayın Kongar'ın konferansında insanlık tarihinin geçirdiği tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinin yanında dünyadaki gelişmelere ve soğuk savaşın ülkemiz üzerindeki etkilerini dinleyince bir kez daha Köy Enstitüleri’nin niçin kapatıldığını daha iyi anladım.

Batı Bu Modelden Neden Korktu?

1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.

Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz inancında değilim.

Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?

O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.

Köy Enstitüleri Projesi’nin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denemeye ne dersiniz!
 
İbrahim Ortaş

Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi

Çevrimdışı saffet53

  • Yeni Üye
  • İleti: 2
  • Karizma Puanı: 1
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #1 : 25 Ağustos 2007, 11:45:34 »
ibrahim bey biraz da ziraat ile ilgili araştırma yapsa kendi için iyi olurdu vesselam...

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #2 : 31 Ağustos 2007, 22:35:26 »
zaten ülkemizde varmıki şahlanarak yükselecek bir çalışmanın önü kesilmemiş olsun nerde verim vur beline kazmayı bakalım ne zaman akıllanacağız işte köy enstitüleride kaybettiğimiz insan yetiştirme kaynaklarından birisi yazık oysaki devamlılığı sağlansa kırsaldaki insanların amaç ve gayelerini daha yükseğe çıkaracak bir yapılanma amaç ve gayelerin yükselerek devam etmeside tabiki gebe olduğumz ülkelerin işine gelmez böyle keserler önümüzü
çok çalışmak zamanı

TRİWRİ

  • Ziyaretçi
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #3 : 01 Eylül 2007, 01:58:12 »
KÖY ENSTİTÜLERİ EĞİTİM MODELİNE OLAN TALEP ARTIYOR 
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ Çukurova Üniversitesi,

[email protected] mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
 
Köy Enstitüleri her ne kadar "Köy öğretmeni ve köyün gereksinimi olan diğer meslek sahibi kişileri yetiştirmek" ise de temelde çağdaş demokratik bir toplum yaratmaktır. Demokrasi ve çağdaşlaşma okuma yazması olmayan, yurttaş bilinci olmayan kişiler ile sağlanamaz. Bunu göre cumhuriyetin o dönemdeki yöneticileri köylüyü her yönden hayata hazırlamayı planlamışlardır. Ancak Atatürk´ün de mücadelesini verdiği gericilik kısa sürede üretime yönelik eğitimin farkına vararak kısa yoldan engellemek için gerekçelerini oluşturmuşlar. Köylü çocuğu ilk defa dünya klasikleri okuyor, müzik yapıyor, el işi ile yaratıcılığının farkına vardırılıyor. Tarım eğitimi sayesinde doğa ile tanışarak gerçek üretici yapılıyor, sonra bu üretici ruhlu, sanatçı insanlar dünya ile iletişimi kısıtlı olan köylülere yaşamı öğretmeye gidiyor. Onlara kültür ve eğitim ve iş yapmayı, yeni tarım teknikleri öğretmektedir. Köy Enstitüleri Anadolu köylüsünün güneşi oldu, bu sayede dünyaya açılacak kapıları oldu. Okuyan çocukları sayesinde okul gördüler, meslek sahibi oldular. Kısacası okuyarak dünyayı tanıdılar.
 
DÜNYAYA ÖRNEK GÖSETİRLECEK TEK MODELİMİZİDİR
UNESCO halen bu projeyi gelişmekte olan ülkelere önermektedir. Ord. Prof. Ziya Karal bunun "Tarih boyunca Türklerin dünya uygarlığına yaptığı tek özgün katkı" olduğunu belirtiyor. Her ne kadar o dönemde köy enstitüleri köylüyü köyünde tutmaya çalıştığı için eleştirildiyse de temelde Türkiye tarihinin o dönemleri tam da "soğuk savaş" dönemine denk düşmektedir.
Atatürk´ün belirttiği gibi "köylü milletin gerçek efendisi" sözü tam da Köy Enstitüleri tarafından gerçekleşeceği sırada defteri dürülerek köylerdeki efendilik toprak ağalığına feda edildi, kültür ve çağdaşlaşma ise istenmedi. Özgüvenli ve donanımlı olarak köye geri gelen gençlerin köylüyü gerçek efendi yapma istemi feodal toprak ağaları nezdinde anında rahatsızlık yarattı. Türkiye batı ile bütünleşme ile ileriye doğru hedeflediği çağdaşlaşma sürecinden geriye döndürüldü. Türkiye´nin o dönemde benimsediği ağır sanayi hamlesi ile bir taraftan uçak yapmayı benimserken diğer taraftan ve köylüyü her yönü ile donanımlı olarak eğiterek yeniden köye göndererek üretici ve yaşamdan zevk alarak yaşamı anlamlı kılmayı amaçlıyordu.
Kim bilir Köy Enstitüleri yurt sathında yaygınlaşsaydı, toplum belki şimdi okuryazar sorunu yaşamıyor, köylüsü mutlu, işçisi üretken, okumuşu farkına varılabilirlik kapasitesi yükselmiş, ülkede huzursuzluk değil barış ve şiddetsiz kültürel alt yapısı gelişmiş bir birini anlayan ve değer veren yurttaşların ülkesinde idareci değil yaşam bilinci gelişmiş düşünürler tarafından daha sağlıklı olarak yönetilirdi.
 
YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLERİ DERNEĞİ KURULDU
Son yıllarda Köy Enstitüleri konusu yaygın bir şekilde yeniden işlenmeye başlandı. Prof. Dr. Kemal Kocabaş başkanlığında yürütülen Yeni Kuşak Köy Enstitüleri son yıllarda ciddi bir çalışma ile Köy Enstitüleri mantığını ve ülkemiz önemini Yeniden İMECE dergisi ile anlatmaya çalışmaktadırlar. Yeni Kuşak Köy Enstitüleri hakkında geniş bilgi [email protected] mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ; [email protected] mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ;Web:www.yenikusakizmir.net, adreslerinden temin edilebilir.
KAVGEL Köy Enstitüleri Araştırma ve Eğitim Geliştirme Derneği "iş içinde, üretken, özgür, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için eğitim ve yaşam" sloganı ile Doç. Dr. Güler Yalçın başkanlığında İstanbul´da bir etkinlik ile Köy Enstitülerini işlediler. 8 Nisan günü Prof. Dr. Oğuz Makal´ın hazırladığı Köy Enstitüleri belgesel ve resim sergisi ile Adana´da panel ile birlikte işlenerek konunun önemi anlatılmaya çalışıldı.
 
 
GENÇ ÜNİVERSİTENİN BÜYÜK BAŞARISI
Geçen yıl Süleyman Demirel Üniversitesi ile birlikte Gönen Köy Enstitüsü binalarını restore etiler ve Köy Enstitüleri Müzesini açtılar. Müzenin kapısında Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç büstlerini koydurttular. Ayrıca bu yıl Süleyman Demirel Üniversitesi Köy Enstitüleri Araştırma Merkezini YÖK´ten geçirerek bir ilki gerçekleştirdiler. Gönlümde geçen 21 Köy Enstitüsünün en yakındaki üniversitelerin Eğitim Fakültelerine bağlanması. Restore edilerek eğitim ve uygulamam alanı olara değerlendirilmesidir.
Bu konuda Süleyman Demirel Üniversitesinde bir ilk olarak Köy Enstitüleri Araştırma Enstitüsünü başlatmış olmanın verdiği heyecan ve değişik üniversitelerden gelen genç araştırıcıların gözlerinde bir parıltı ve bir şey yapma şevkini görmek üniversitelerimizin olanak verildiği zaman bir şeyler yapılacağına olan inancı yeniden canlandırmaktadır. Bu anlamda kurumunu heyecanlandıran, öğretim üyelerine güven veren, yaratıcılıklarının önünü açan yöneticileri hep değerli görmüşümdür. Bu bakımdan son yıllarda bazı üniversite rektörlerimizin sınırlar ve sorumluluklar çerçevesinde bir şeyler yapmak istediğini görüyorum. Hataları ve eksiklikleri de olsa yine de şevklerine ve projelerine destek olmak gerekir.
 
KÖY ENSTİTÜLERİ ARAŞTIRMA MERKEZİ VE MÜZESİ
15-17 Nisan tarihleri arasında Süleyman Demirel Üniversitesi bir ilki daha gerçekleştirerek Burdur Eğitim Fakültesi, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri ile birlikte iki günlük bir Köy Enstitüleri penceresinden günümüz eğitim sistemi konulu çalıştay düzenlendi. Çalıştaya benim de içinde olduğum üç ayrı çalışma gurubu günümüz eğitim sisteminin sorunları ve çözüm önerilerini aşağıdaki sonuç bildirgesi ile açıklamıştır. 17 Nisan günü üniversitenin genç ve atılımcı rektörünün büyük katkıları ile şenlik havası içinde Gönende anlamlı bir kutlama gerçekleşti. Kutlamada ilgimi çeken en önemli şey, Gönenden de mezun olmuş o günün köy enstitülü ihtiyar delikanlılarının sevinciydi. Müzeye konulan anı defterine göz yaşları içinde anlılarını yazan bu delikanlıları izledim yazdıklarını göz ucu ile okudum. Hepsi hayat dolu. Geçmişte yaptıklarını anlatırken gözlerinin içi parıldıyor. Hepsi konuşmaları ile enstitülerin kendilerine kazandırdığı üreticilik, özgüven ve yaşama anlamlılık kazındıran müzik eğitiminin önemini belirtiyorlar. Prof. Dr. Özcan Demirel ve arkadaşlarının hazırladığı "Eğitimde Çoklu Zekâ Kuram ve Uygulamaları" konulu çalışmadaki "Eğitimde Çoklu Zekâ Uygulamaları ve Köy Enstitüleri" bölümünü okurken olayı daha iyi anladım. Sistem insan beynini, ellerini vücudunu aynı anda geliştirmeyi hedeflemiştir. Bu gün üniversitelerde uygulamayı düşündüğümüz probleme dayalı öğrenme anlayışı o gün hayata geçirilmiştir. Bu sistemde mezun olan insanların üretici olma duygu ve düşüncelerinin özgüvenleri ve yaşama bağlılıkları üzerinde çalışmaya değer niteliktedir. Erken dönemde, küçücük de olsa bir şeyler yapabilme veya bir müzik aleti çalabilmenin kişi üzerinde yarattığı özgüvenin insanın ileri yaşlardaki önemi daha iyi anlaşılıyor. Şimdi geriye dönüp bakıldığında sistemin yetiştirdiği insanların halen şevkle yaşama anlam katmaları doğru bir eğitim gerçekleştirdikleri görülmektedir.
 
KÖY ENSTİTÜLERİ ARAŞTIRMA MERKEZLERİ KURULUYOR
 
Toplantıya katılan çok sayıda eğitimcinin Türk eğitim sistemi ve geleceği ile ilgili önerileri aşağıda sunulan bildirgede ifade edilmiştir. Etkinliğin son gününde YÖK Başkan vekili Sayın Prof. Dr. İsa Eşme´de "ilk kez SDÜ´de bir üniversitenin bünyesinde Köy Enstitüleri Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulduğunu bunu takiben Gazi Üniversitesi´nde Hasan Ali Yücel Araştırma ve Uygulama Merkezi Kurulduğunu ve yakında İzmir´de de İsmail Hakkı Tonguç Araştırma ve Uygulama Merkezini kurmayı düşündüklerini ve bu konuda çalışmaların sürdüğünü belirtiler. Ayrıca eğitim fakültelerine Felsefe, Bilim Tarihi, Türk Eğitim Tarihi vb. dersleri programa koymak için çalıştıklarını belirtiler.
Umarım felsefe ve bilim tarihi dersi tüm üniversitelerimizde zorunlu ders olarak okutulur. Ülkemizin geleceği güçlü bir fen okur yazarlığının sağlanmasından geçmektedir. Bu inançla, üretici, yaratıcı, insan ve doğa merkezli bir eğitimin ülkemizde yaşatılması dileği ile...
 
ÇALIŞTAY BİLDİRİSİ
 
15-17 Nisan 2006 tarihinde Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörlüğü, SDÜ Burdur Eğitim Fakültesi, SDÜ Gönen MYO, SDÜ Köy Enstitüsü Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Genel Merkez ve Şubeleri ile Burdur Fakir-Der´in işbirliği ile Köy Enstitülerinin kuruluşunun 66. yıldönümü etkinlikleri kapsamında Gönen Köy Enstitüsü Meslek Yüksek Okulunda  Okulöncesinden Ortaöğretime Türk Eğitim Sisteminin Yeniden Yapılanması Sürecinde Yeni Bakış Açıları" Çalıştayı  21 üniversiteden gelen 90 kişinin katılımıyla gerçekleşen çalıştay sonuç bildirgesi
 
Eğitim Yönetimi Grubu
Eğitim Sistemi ile İlgili Alınan Kararlar
Burdur Eğitim Fakültesinin üzerinde çalıştığı model üzerinde çalışılması uygun bulunmuştur.
Buna göre;
Okul Öncesi ve İlköğretimin Yapılandırılması
1.                  Okul öncesi eğitimin aşamalı olarak (72- 61ay, 60- 49ay ve  48- 36 ay) zorunlu hale getirilmesi,
2.                  Fırsat ve olanak eşitliğinin sağlanması (öncelikle kırsal kesimden başlamak üzere)
3.                  1–9 sınıflar arası bir bütün olarak temel eğitim içinde ele alınması,
4.                  7.,8.,9. sınıfların çocuğun yeteneklerinin tanındığı yönelme sınıfı olarak değerlendirilmesi,
5.                  Yaygın eğitimin ilköğretimden sonra başlayacak şekilde düzenlenmesi,
Ortaöğretimin Yapılandırılması
6.                  Orta öğretimin tek bir yapı olarak biçimlendirilmesine ve çok programlı bir yapılanma oluşturulmasına, matematik ve dil ağırlıklı bir program oluşturulmasına,
7.                  Ortaöğretimin 12 yılı tamamlayacak biçimde zorunlu hale getirilmesi,
8.                  İlköğretimden sonra her düzeyde yatay ve dikey geçişlerin bir prensip olarak benimsenmesine,
Yüksek Öğretimin Yapılandırılması
9.                  Yüksek öğretime geçişte olgunlaşma sınavı uygulanmalı başarısız olanlar mesleki ve teknik yüksek öğretim ile yaygın öğretime yönlendirilmesi
10.              Eğitim fakültelerinin stratejik planlama dahilinde oluşturulması
11.              Üniversite toplum işbirliğinin geliştirilmesi
12.              Yüksek lisans eğitiminin tek bir yapı halinde yeniden yapılandırılması
13.              Lisans üstü öğretimin tekleştirilip, biçimlendirilmesi,
14.              Araştırma Görevlilerinin yetiştirilmesinde  yurt dışına yetiştirmek amacı ile gönderilmeleri düzenlenmesi, beyin göçünü engelleyecek biçimde biçimlendirilmesi,
15.              Öğretim üyesi olanların ve olacak öğretim elemanlarının en azından öğretmenlik formasyon derslerini alması
 
Yönetsel Yapılanma
16.              İlköğretim okul yönetimi üçlü kademe esasına göre (1. 2. 3. sınıflar, 4. 5. 6. sınıflar ve 7. 8. 9. sınıflar) yapılandırılması. Okul yerleşkesi bu yapıya göre şekillendirilmesi.
17.              Yerleşke modeli temelde benimsenmekle birlikte koşullar uygun olmadığı yerlerde daha esnek bir yapılaşmaya gidilmesi,
18.              Okul yönetim  kurulunun yanında okul kurulunun oluşturulması,
19.              İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin yetkilerinin güçlendirilmesi,
20.              Eğitim Politikaları Kurulu isminin Eğitim Öğretim Üst Kurulu şeklinde düzenlenmesi, ve bakanlık uygulamalarını bu kurula onaylatması 
21.              Eğitim Öğretim Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı Genel, Meslek ve  Teknik Öğretim Şubelerinin kaldırılarak Ortaöğretim Şubesi olarak yeniden düzenlemesi,
22.              İnsan Kaynakları Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı hizmetiçi eğitim ve kariyer planlaması şubelerinin kaldırılarak, İnsan kaynaklarını Geliştirme Şubesinin oluşturulması, Planlama Şubesi yerine İnsan Kaynakları planlama Şubesinin oluşturulması,
23.              Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü´ne bağlı Burs ve Kredi Şubesinin Kaldırılması, Yapım, Bakım, Onarım Şubesinin Oluşturulması,
24.              Bakanlık örgüt yapısı ile, il ve ilçedeki yapılanmaları birbiri ile tutarlı hale getirilmesi ve bakanlık merkez örgüt yapısının temel alınması
Finansman
25.              Eğitime, GSMH %5´in altına düşmeyecek şekilde kaynak ayrılması,
26.              İlke olarak Eğitimin bir kamu hizmeti olarak sunulması
Konuları karara bağlanmıştır.

Program Geliştirme Grubu
 
Eğitim Sistemi - Program Geliştirme
nProgram politikası ve sürdürülebilirlik
nMEB - Üniversite işbirliği
nAB - eğitim programları uyumu
nProgramlar arası yatay ve dikey geçişler
nÖrgün ve yaygın eğitim programları - AB
nKöy Enstitüsü Modeli (KEM) esin kaynağı
Program Geliştirme Çalışmaları
Program Geliştirmeyi etkileyen faktörler
nKentleşme - KEM
nEğitimin demokratikleşmesi – KEM
nOtomasyon
nEkonomi
nGirişimcilik
nEkip çalışması - KEM
Program Geliştirme Süreci
nProgramın hedefi
                         Programın başat felsefesi - KEM
            Öğrenme hedefleri (Bilişsel - Duyuşsal hedefler)
nÖğretme – Öğrenme Süreci
            Öğrenme kuram(lar)ının belirlenmesi - KEM
            Öğrenme yaşantılarının kazandırılması
            (Öğrenen merkezli, işbirlikli, eleştirel, yansıtıcı, yaratıcı düşünme  ve problem çözme becerileri ile   sorgulayıcı ve yapılandırmacı öğrenme modelleri)
            Öğrenme kuramlarının işe vuruk hale getirilmesi
            *Öğretmeyi bırak öğrenmeye bak!  - YKEM
Program Geliştirme Süreci
nSınama durumlarının düzenlenmesi (Ö.D.)
Program değerlendirme
            *Program değiştirme değil, program değerlendirmeye dayalı geliştirme
                        * Hem süreç hem de ürüne dayalı değerlendirme
Öğrenci başarısını değerlendirme
                        *Programa girişte, süreçte ve çıkışta değerlendirme
                        *Alternatif değerlendirme teknikleri
Öğretmen Eğitimi
nYenilenen programlara uygun öğretmen eğitimi
nEğitim fakültelerinin yapılandırılması
nÖğretmen yetiştirme politikası: Nitelik ve istihdam - KEM
nBilimsel süreç becerilerinin kazandırılması


Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Hizmetleri Çalışma Grubu Raporu
"PDR Çalışma Grubumuz", Türkiye Cumhuriyeti´nin eğitim sorunlarını ülkenin gerçekleri ve gereksinimlerini göz önünde bulundurarak; bilimin ışığında öğrenciyi temel alan, onu koşulsuz kabul eden, gizilgüçlerinin keşfedilmesini önemseyen, başarısızlığı değil başarıyı değerlendiren ülkemize özgü Köy Enstitüsü modelinin dayandığı felsefe kapsamında aşağıdaki saptamalarda bulunmuş ve bazı öneriler geliştirmiştir: 
Başlangıcından bugüne Milli Eğitim sistemimizdeki PDR hizmetlerinin, etkili ve verimli bir düzeye ulaştığı söylenemez.
Geçen zaman içerisinde okulöncesi ve ilköğretim kademelerinde PDR hizmetlerine gereken önem verilmemiş ve bu alanda pek fazla ilerleme kaydedilmemiştir.
Ortaöğretim açısından soruna yaklaşıldığında, PDR hizmetlerinin şu anki okul türü yapılandırması ile pek de işlevsel olamadığı görülmektedir. Bu durum ise büyük ölçüde farklı okul türlerine dayalı mevcut ortaöğretim yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Eğitim sisteminde PDR hizmetleri okulöncesi eğitimden ortaöğretimin sonuna dek bütünsel ve ardışık bir yaklaşımla ele alınıp yeniden yapılandırılmalıdır.
PDR hizmetlerinden beklenen verimin alınabilmesi için, program türlerine dayalı ortaöğretim kurumu örgütlenmesi sağlanmalıdır. Öğrenci merkezli eğitim anlayışına dayalı ve öğrenci akışını düzenleyen etkili bir yönlendirme yaklaşımıyla ders geçme ve kredi modeli esas alınmalıdır.
Köy Enstitüsü modelinin dayandığı temel felsefe çerçevesinde aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir:
PDR hizmetlerinden beklenen verimin alınabilmesi için, program türlerine dayalı ortaöğretim kurumu örgütlenmesi sağlanmalıdır. Öğrenci merkezli eğitim anlayışına dayalı ve öğrenci akışını düzenleyen etkili bir yönlendirme yaklaşımıyla ders geçme ve kredi modeli esas alınmalıdır.
Köy Enstitüsü modelinin dayandığı temel felsefe çerçevesinde aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir:
Ülkemizde 35 yılı aşkın bir geçmişe ve geleneğe dayanan "Okul Temelli PDR Hizmetleri" modelinden vazgeçilmemeli ve her okulda öğrenci oranına göre psikolojik danışman istihdam edilmesi hedefi korunmalıdır. Bu oran; ilköğretimde 1/500, ortaöğretimde 1/250 olması tercih edilmelidir.
Okulöncesinde, ilköğretimde ve ortaöğretimde PDR hizmetleri Kapsamlı Gelişimsel PDR Modeli (rehberlik programı, bireysel planlama, müdahale hizmetleri ve sistem desteği) çerçevesinde yeniden örgütlenmeli ve bu bağlamda psikolojik danışmanların görev tanımları yeniden belirlenmelidir.
Yeni gelişmeler çerçevesinde okullarda PDR hizmetlerinin daha etkili ve yeterli bir biçimde sunulabilmesi için MEB´in rehber öğretmen kadrosu yerine psikolojik danışman kadroları ihdas edilmelidir.
Bu kadrolarda görev yapacak Psikolojik Danışman; okullarda öğrencilerin akademik, mesleki, kişisel/sosyal alanlardaki gelişimini ve uyumunu kolaylaştıran ve destekleyen kişidir.
Psikolojik danışman; üniversitelerin "psikolojik danışma ve rehberlik" alanında en az lisans eğitimi almış kişidir.
Avrupa birliğine uyum sürecinde toplumdaki talepler ve PDR alandaki yeni açılımlar dikkate alınarak lisans programının süre ve içerik açısından yeniden gözden geçirilmeli,  5 yıla çıkarılarak zenginleştirilmelidir.
PDR hizmetleri, MEB bünyesinde ayrı bir kurul ya da genel müdürlük olarak örgütlenmelidir.
Öğrenen merkezli eğitim sistemi uygulamalarının gereği olarak; Bakanlık merkez teşkilatından başlayarak il, ilçe milli eğitim müdürlüklerinde görev yapan yönetici ve denetleyicilerin, Psikolojik Danışma ve Rehberlik anlayışına sahip olmaları için hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim olanakları artırılmalıdır.
Öğrenen merkezli eğitim sürecinde; PDR hizmetlerinin ekip çalışması yoluyla sunulduğu gerçeğinden hareketle, okul yönetici ve öğretmenlerine hizmet öncesi eğitimleri sırasında gerekli ve yeterli PDR anlayışı kazandırılmalıdır.
Okullarda PDR hizmetlerini teftiş edecek denetleyiciler, PDR alanında en az lisans derecesine sahip olanlardan seçilmelidir.
Okul PDR hizmetlerinin işleyişini düzenleyen yönetmelik ve yönergeler ile okuldaki diğer yönetmelik ve yönergeler (örneğin, ödül ve disiplin yönetmeliği) arasındaki çelişki ve tutarsızlıklar giderilmelidir.
PDR Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde okul PDR uygulamalarında kullanılacak rehberlik programları, yayınlar, bireyi tanıma, ölçme ve değerlendirme araçları vb. materyalleri geliştirecek etkin bir birim oluşturulmalıdır.
Okul PDR hizmetlerinin etkililiğinin değerlendirilmesi (uygulamadaki sorunlar, aksaklıklar vb.) ve geliştirilmesi amacıyla geniş tabanlı araştırmalar planlanmalı ve bu araştırmaların gerçekleştirilmesi için MEB, Üniversiteler ve Türk PDR-DER işbirliği yapmalıdır.
 
SERBEST GRUP ÇALIŞTAY RAPORU
Niçin Buradayız? Ne İstiyoruz?
SDÜ Rektörlüğü, YKKED, Fakir-Der ve Gönen Mezunları Kültür ve Dayanışma Derneği, ortaklaşa KE´nin 66. kuruluş yıldönümü etkinliklerinde "Okul Öncesinden Ortaöğretime Türk Eğitim Sisteminin Yeniden Yapılanması Sürecinde Yeni Bakış Açıları Çalıştayı"nda buluştular.
            Türk Eğitim Sisteminin güncel sorunlarını Köy Enstitüleri deneyiminden bakarak tartışan grubumuz aşağıdaki saptama ve önerilerin Çalıştay Sonuç Bildirgesinde yer almasına karar vermiştir.
 
SAPTAMALAR
1)      Günümüz eğitim sistemi eşitsizlik, adaletsizlik ve güvensizlik üretmektedir. Bunun başlıca nedenleri Köy Enstitülerinin kapatılması, öğretim birliğinden uzaklaşılması, Cumhuriyet´in temel ilke ve değerlerinin içinin boşaltılmasıdır.
2)            Bugünkü eğitim sistemi; ezberci, hantal, yenilenmeye, değişime kapalı, bilim dışı, katılımı dışlayan, öğretmen merkezli, dayatmacı ve eleyicidir. İlköğretim okullarımızda uygulamaya sokulan yeni öğretim programları eğitim sistemimizin nitelik sorunlarına yeterli yanıt verememektedir. Bu programda eğitimin bütün bileşenleri bu çalışmalara katılmamış, eğitim fakültelerinin çoğu tartışmanın dışında tutulmuştur.
3) Eğitim sistemimiz üretimden tüketime, kamusaldan özele, yurttaştan müşteriye doğru başkalaştırılmış ve eğitim hak olmaktan çıkarılmıştır.
4) Ülkenin eğitim bütçesi yetersizdir. Var olan kaynaklar da dengesiz dağıtılmaktadır.  Okullarımızın fiziki yapısı eğitimin özüne ve doğasına uygun değildir.
5) Türk Eğitim Sisteminin nitelikli öğretmen yetiştirme sorunu vardır. Öğretmenlik bir meslek olmaktan çıkartılmış saygınlığı ortadan kaldırılmıştır.
6) Öğrencilerimizin okulları ve öğretmenleriyle iletişimi bozulmuştur. Öğrenciler çoktan seçmeli sınavlar dersler ve kurslar arasına sıkıştırılmıştır. İnsan olma, yurttaş olma, dayanışma, birlikte üretme, paylaşma duygularından kopartılmıştır. Bunların sonucunda, programlardaki sanat, kültür ve beden eğitimi derslerinin yetersizliği de şiddeti arttırmıştır.
7) Eğitim sistemimizde tüm süreçlerde demokrasi ve katılım sorunu vardır.
8) Eğitim kadrolarında uzmanlık yerine yandaşlık ve sadakat temel alınmakta, eğitim giderek siyasallaşmaktadır.
9) Taşımalı eğitimde köylerde kasabalarda okullar kapanmakta, eğitim halktan uzaklaşmakta, öğrenciler tehlikeler içinde okullara taşınmaktadır. Taşımalı eğitim kız öğrencilerin temel eğitim alma hakkını sınırlandırmaktadır.
 
ÖNERİLER
1.                  Eğitim evrensel bir insanlık hakkıdır.
Köy Enstitüleri eğitim hakkının tam olarak kullanılmasına yönelik özgün bir örnektir. Bugün bu hakkın sağlanması sosyal devletin olmazsa olmaz görevi kılınmalıdır.
a. Ülkenin her bir köşesinde okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınarak yaygınlaştırılmalıdır.
b. YİBO´lar yoksul halk çocukları için bir umuttur. Bu okullarda günümüzde iyi bir eğitim olanağı sunulamamaktadır. Sistemde yapılacak iyileştirmelerle, Köy Enstitüleri deneyiminden yaralanılarak sayıları ve olanakları gözden geçirilerek, bölgesel özellikler dikkate alınarak yaygınlaştırılmalıdır.
c. 3–15 yaş arası tüm çocuklarımızın bölgesel ve coğrafi özelliklerine göre, eğitim öğretim görebileceği, yaşam bilgisini kazanabileceği "çocuk köyleri" (evleri) kurulması düşünülmelidir.
2.                  Bu hakkın kullanımının içeriği, ulusaldan evrensele uzanan, laik, demokratik, bilimsel, nitelikli, eleştirel akla dayalı, üretici bir eğitim sistemi olarak yapılandırılmalıdır. Eğitim bu anlamda sosyal devletin görevidir.
3.                  Yeni ilköğretim programları Cumhuriyet´in özgür yurttaş kimliğine uygun bir anlayışla yeniden değerlendirilmeli ve tüm eğitim bileşenleri bu tartışmalara katılmalı ve yaygın halk eğitim programlarıyla uyumlu kılınmalıdır.
4.                  Köy Enstitülerinde olduğu gibi çocuklarımıza, kendileri olacak, onların yaratıcılığını geliştirecek, kültür sanat ders ve etkinlikleri, kitap okuma – tartışma saatleri, beden eğitimi dersleri yaygın bir şekilde programlarda uygulamaya sokulmalıdır.
5.                  Öğretmen yetiştirme sorunumuz mutlaka gözden geçirilmeli, ülkemizin özgün öğretmen yetiştirme modellerinden yararlanarak öğretmen yetiştirme ile ilgili yeni arayışlar geliştirilmeli, öğretmen yetiştirme üniversitesi kurulması tartışılmalıdır.
6.                  21 Köy Enstitü fiziksel koşulları, mekanları yok olmaya yüz tutmuş durumdadır. SDÜ´nin bu konudaki çalışmaları örnek alınmalı, buralar yaşayan eğitim kurumlarına dönüştürülmelidir. Eğitim merkezleri, müzeleri veya en yakın eğitim fakültelerinin bir bölümü bu yerlerde açılmalıdır.
7.                  Yüksek öğretim kurumlarında eğitim tarihi çerçevesinde "Köy Enstitüleri ve Tonguç" adlı bir ders konmalıdır, araştırma konusu edilmelidir.
8.                  Meslek liselerinin uygulama ağırlıklı bir yapıya bürünebilmesi için enstitü kapsamında değerlendirilerek yeniden yapılandırılmalı, öğrencilerin buraya yönlendirilmeleri sağlanmalıdır.
9.                  Eğitim dili Türkçe olmalıdır. Çocuklarımıza ilk ve orta öğrenimde mutlaka iyi bir yabancı dil öğretilmelidir. Yabancı dil öğrenme süreci yüksek öğretime taşınmamalıdır.
10.              17 Nisan Eğitim Bayramı olarak kutlanmalıdır.
 

Çevrimdışı nes.rin

  • Onursal
  • Çalışkan
  • *
  • İleti: 731
  • Karizma Puanı: 380
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #4 : 01 Eylül 2007, 11:13:46 »
Köylere Öğretmen Yetiştirme Meselesinin Tarihçiği

            Cumhuriyet devrine gelinceye kadar köylere öğretmen yetiştirerek köyü de modern anlamda ilkokula kavuşturmak meselesi önemli bir iş olarak ele alınmadığı için  köylerde açılan dinsel karakterli okulların çoğu medresede yetişmiş hocalar tarafından idare edilirdi. Tanzimat hareketi, medreseye ek olarak okullar açarakyeni hamleler yapmayı  hedefliyordu. 1848 tarihinde İstanbul`da ilk kez açılan  Darülmuallimin bu anlayış ve hareketin doğurduğu sonuçlardan biridir. Fakat bu kuruluşlar da öğretmen açığını kapatma ve sonuca ulaşma bakımından başarılı olamadı. Köylere öğretmen yetiştirme meselesi, sık sık gündeme gelmesine rağmen  Trablusgarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşının yol açtığı kargaşa ortamından dolayı konuya zaman ayrılamadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kuruluşundan sonra bu mesesle zaman zaman tekrar ele alınmış, hem basında hem de mecliste yazı ve söz konusu haline getirilmiştir.1936 yılında Saffet Arıkan`ın Kültür Bakanlığı sırasında bu mesele yeniden ele alındı.Onu memleket ölçüsünde süratle çözmek için yeni metotların gerekliliği anlaşıldı.Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen okulları açılmaya başlandı.Deney okulu denilen bu okullardan iyi sonuç alınınca, 1940 yılında Hasan Ali Yücelin Maarif Vekilliği sırasında çıkan 3803 sayılı kanun hükümlerine uyularak yepyeni esaslarla köy enstitüleri kurulmaya başladı. Türkiye köylerinde ilköğretim meselesini planlı bir şekilde kısa süre içerisinde ve modern pedagojinin gerektirdiği ilkeler çerçevesinde halletmek amacı güden ve 21 köy enstitüsünün açılmasını sağlayan bu hareket, ilköğretim tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir.         

 

                                                Kuruluş Gerekçesi

Hazırlıkları 1935’te başlatılıp 1937’de denemesine girişilen ve 1940’ta yasallaşan Köy Enstitüsü sistemi; Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıdır. 17 nisan 1940’ta kabul edilen, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’na göre “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliğince  köy enstitüleri açılır.”  Bu yasa hükmüne göre enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı olmayıp öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler,  meslek elemanları yetiştirmektir.

Yasanın yaptığı bu yalın tanımın gerisinde Köy Enstitülerinin kuruluşuna temel olan çok önemli gerekçeler bulunmaktadır. 1935 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun yüzde 80’inin yaşadığı köylerde okul sayısı yok denilecek kadar azdır. Bu okullara kentlerden bulunup gönderilen az sayıda öğretmen de köylerde tutunamamakta ve başarılı olamamaktadır. Köy insanının eğitim gereksinmesi sadece okur yazarlıkla sınırlı değildir; bulaşıcı hastalıklarla savaşamamakta; üretimini ilkel yöntemlerle yapmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın ağır yükünü çeken köylüler henüz demokrasiyi yaşatacak cumhuriyet yurttaşı niteliğine kavuşamamıştır. Kısacası köylüler, uygar toplumun tüm nimetlerinden yoksundurlar.

Asıl önemlisi, 1930-40’larda köye hizmet götürmek çok zordur. Cumhuriyetle birlikte girişilen köye hizmet çabaları; ya köylünün beklentilerine uymadığı ya da becerilemediği için yarım kalmıştır. Başarı için köylünün dilinden anlayan yeni bir aydın tipine gereksinme vardır. Bu da köylünün kendi içinden çıkarılabilecektir. İşin bu “püf” noktasını ilk yakalayan ve kendisi de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguç’tur. Büyük güçlüklerle öğrenim olanağı bulan Tonguç, Köy Enstitüsü Sisteminin hem kuramcısı, hem de kurucusudur. Onu, Atatürk’ün eski kurmaylarından Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan göreve getirmiş, sonraki Bakan Hasan Âli Yücel de onun girişimlerine sahip çıkmıştır.

Tonguç’a göre “köylüye birşey öğretebilmek için, ondan birçok şey öğrenmeli”ydik. Şöyle diyor:

“Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek, ... duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lâzımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvelâ büyük âlimler, artistler değil kahramanlar anlayacaklar, sonra âlimlere ve sanatkârlara anlatacaklardır. Türk köyü, daha belki yirmi beş yıl âlim değil, kahraman isteyecektir. Bataklığı kurutmak, sıtmalıya kinin rejimi yaptırmak, trahomlunun gözüne ilâç damlatmak, okul binasını yapmak, yaralının yarasını sarmak, gebeye çocuğunu doğurtmak, pulluğun nasıl kullanılacağını veya tamir edileceğini öğretmek, bozuk köprüyü yapmak, ıslah edilmiş tohumu tarlaya saçmak, fidan dikerek onu büyütmek ve step köylüsünün ‘dal’ diye adlandırdığı ağacı hakikaten ağaç hâline getirmek; ulemanın işi değil, kahraman teknisyenler ordusunun işidir... O  bu kahramanları içinden yetiştirmeğe mahkûm. Bütün felâketlere katlanarak, ıstırabı zehir yutar gibi yutarak çalışan ve başlarının üstünde şereflerle örülü birer taç taşıyan bu kahramanlar köyü dile getireceklerdir... O zaman yeni sesler duyacağız. Bu seslerden ürkmeden onları dinlemek lâzımdır. Köyden yeni renk ve seda getirenleri saygı ile karşılamak gerekir. Hakiki köyü ve memleketi o zaman anlayacağız...”

Yine Tonguç’a göre:

“Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi, mihaniki surette ‘köy kalkınması’ değil, manalı ve şuurlu bir şekilde ‘köyün içten canlandırılması’dır. Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler, şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir.” (1939)

Görüldüğü gibi, kimi iddiaların aksine Tonguç, iş başına, yeterli kuramsal bilgi donanımına ve siyasal bilince sahip olarak gelmiştir.Tonguç, köylünün kurtuluşunu, onun kendi gücünde görmektedir:

“Köylüyü, köyden başlayarak, ta Kamutay’a  varıncaya kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflarından başka bir şart aramaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini, realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakikî bünyesine uygun bir şekle getirmek... Köylü vatandaşlarda... cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu, aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak... lâzımdır.”

                                                         Kuruluş ve Gelişim

O zaman dönemin tek partisi  olan Cumhuriyet Halk Partisi, 1935’te topladığı Büyük Kurultay’ında, devlet eliyle başlatılan “plânlı endüstrileşme” hareketine koşut bir “plânlı” olarak “köyü kalkındırma” hareketi başlatma kararı da aldı. Yeni bakan Arıkan, eğitimcilere  danışarak Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirdi. Tonguç, önce ciddî bir köy incelemesi yaptı; rakamları ve eski yapılanları değerlendirdi; 20 yıllık bir plân taslağı hazırladı. Bu plâna göre 1954 yılında öğretmen, koruyucu sağlık hizmeti, tarım teknisyeni ulaşmamış köy kalmayacaktı. Bunu başarmak hiç de kolay değildi. Herşeyden önce, açılacak enstitülere okur-yazar köy çocuğu,  öğrenci bulmak büyük bir sorundu.

Tonguç, klâsik eğitimcilerin direnişlerine karşın, ilk olarak, askerliğini yapmış okur-yazar gençlerden seçtiği bir grubu “Eğitmen” sanıyla köylerde “geçici öğretmen” olarak görevlendirmek üzere, 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde dört aylık bir kurs açtı. Ankara köylerinde görevlendirilen ilk 84 eğitmen başarılıydı. Eğitmen kursları ülkenin başka yerlerinde de açılarak çoğaltıldı. Eğitmen adayları, açılacak Köy Enstitülerinin ilk binalarını da yapmışlardı. Kendi köylerine giden eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl okutup mezun ederek yenilerini alıyorlardı. Eğitmenleri “gezici başöğretmenler” iş başında da yetiştiriyorlardı. Eğitmenler ayrıca, köyde çıkan sağlık sorunlarını kaymakamlığa iletmek ve köylüye modern tarım tekniklerini öğretmek, akşam okulları ile yetişkinlere de okuma-yazma, hesap ve yurttaşlık öğretmekle de yükümlüydüler.

İkinci bir önemli adım olarak, 1937-38 öğretim yılında Eskişehir/Çifteler ve İzmir/Kızılçullu’da, “deneme” olarak iki “Köy Öğretmen Okulu” açıldı. 1940’a kadar açılan bu tip 4 okul, yasa çıkınca “Köy Enstitüsü” adını aldı ve değişik bölgelerde yeni Köy Enstitüleri açıldı. Enstitüsü sayısı 1945’te 20’ye, 1948’de 21’e çıkarıldı. Enstitüler, bölge esasına göre kurulmuştu. Her Enstitünün sorumlu olduğu 3-4 il vardı. Enstitüler, bu illerin köylerinde eğitmenlerin yetiştirdiği öğrencilerden seçerek öğrenci alıyor, bunlar enstitülerde ilkokulu tamamlayarak Enstitü öğrencisi oluyorlardı. Enstitü öğrencileri, üçüncü sınıftan sonra “öğretmenlik” ve “sağlık” kollarına ayrılıyordu. “Köy Sağlık Memuru” ve “Köy Ebesi” yetiştiren Sağlık Kollarının öğrencisi daha azdı. Enstitü girişimi evrimini tamamlayamadığı için öğretmenlik ve sağlık bölümünden başka bölüm açılamadı.

                  Karşılaşılan Sorunlar ve Enstitülerin Kapanışı

Köy Enstitülerinin en önemli sorunlarından biri kendi yönetici ve öğretmen kadrosunu oluşturamamaktı. Hizmete uygun yüksek okul, ilköğretmen okulu ve her türlü orta dereceli meslek okulları mezunları öğretmen olarak atandığı gibi, hiç okur-yazar olmayan kişilerden, enstitülere yararlı olabilecek becerisi bulunanlar da “usta öğretici” olarak atanıyorlardı. Kuşkusuz kadro sorunu  böyle çözümlenemezdi. Bu sorunu kökten çözmek, köy eğitimi ile ilgili diğer personeli yetiştirmek ve bir “Köy İncelemeleri Merkezi” olmak üzere, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bir de “Yüksek Köy Enstitüsü” açıldı.

Köy Enstitüleri, II. Dünya Savaşı’nın sınıra dayandığı, ülkede kuraklık-kıtlığın kol gezdiği bir dönemde kuruldu. Ülke kaynakları her yönden kıttı. Varolan para ve ürünün de önemli bir kısmı çıktı-çıkacak savaş için ayrılıyordu. Kurtuluş Savaşı’ndan arta-kalan çocukların oluşturduğu erkek iş gücü de yeniden askere alınmıştı. Köylerde kadın ve çocuklar kalmıştı. Enstitüler “çocuk iş gücü” ile kuruluyordu. Köylüler, tek dayanağı çocuklarını okula vermek istemiyorlardı. Hele kız çocuk bulmak çok zordu. Bir yandan da her bulaşıcı hastalık çocukları alıp götürüyordu. Bugün “Enstitülerde çocukların ezildiğini” eleştiri konusu yapanlar, yaşanan koşulları ve köyde kalan çocukların bulaşıcı hastalıktan kırılıp geçtiğini hesaba katmamaktadırlar. Oysa bu çocuklar, Enstitünün yorucu işlerini yaparken, çağdaş yöntemler kullanarak kendi yetiştirdikleri ürünlerle daha iyi beslenebiliyor, hastalıkları iyileştiriliyordu. Bu koşullarda Enstitülerde 700 bina yapılmış, binlerce dekar boş arazi işlenip ekime açılmış, binlerce hayvan ve milyonlarca ağaç yetiştirilmiştir. Bunları yapmasalar, yaşıtları gibi köylerde sefil olacaklar, yeni doğanlar da on yıllarca okumaz-yazmaz ve bilimin aydınlığından uzak kalacaklardı.

Köy Enstitüleri, istismarcıların ve bazı çıkar çevrelerinin etkisiyle 1946’dan sonra özgün yapılarından saptırıldı. Tonguç’un “Enstitülerin Kalbi” dediği Yüksek Köy Enstitüsü 1947’de kapatıldı. 1950’den sonra kız ve erkek öğrenciler ayrı enstitülerde toplandı; sağlık kolları kapatıldı. 1953’te programları, klâsik ilköğretmen okullarınınki ile birleştirildi. 1954 yılında çıkarılan 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri tümden kapatılıp yerlerinde klâsik “İlköğretim Okulları” açıldı.

                                         Köy Enstitülerinde Uygulanan Eğitimin Özellikleri

1953 yılına kadar Köy Enstitülerinin öğretim süresi ilkokul üzerine 5 yıldır. Öğrencilere yazları en çok 45 gün izin verilirdi. 1946’ya kadar uygulanan Enstitü programlarında öğretmenlik bölümünün haftalık ders yükü 44 saattir. Bunun yarısı genel kültür ve meslek derslerine, dörtte biri iş ve dörtte biri de tarım etkinliklerine ayrılıyordu. Her “Enstitülü”nün öğretmenlik diplomasında bir “İş” (demircilik, yapıcılık, ev işleri gibi), bir de “Tarım” (meyvecilik, kümes hayvancılığı gibi)“ek” branş olarak belirtiliyordu.

Enstitülerde tarım ve iş derslerinin içeriği, o yörede geçerli tarım türü ve zanaatlara göre, ilgili enstitü öğretmenler kurulunca belirlenirdi. Bu ders ve etkinlikler mevsimlere göre düzenlenir, enstitünün tüm işleri öğretmen ve usta öğreticilerin rehberliğinde öğrenciler tarafından yapılırdı. Yeni kurulan enstitülere, önce kurulanlar tarafından “yardım ekipleri” gönderilirdi. Böylece dayanışma, kültürel etkileşim, gezi-gözlem gibi olanaklar sağlanırdı. Tüm etkinliklerde köy yaşamıyla bağlantı kurulur, köyde modern yaşamın kurulmasında işe yarayacak bilgi ve beceriler kazandırılırdı.

Köy Enstitüsü programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin doğal hakkı sayılıyordu. Her sabah güne cimnastik ya da halk oyunları ile başlanırdı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması zorunlu idi. Halk kültürünün tüm malzemesi enstitülere taşınıp işleniyordu.

Enstitülerde her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları piyes, müzik, gösteri, halk oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi.

Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından vazgeçilmez koşuldu. Tonguç’un geliştirdiği ve Köy Enstitüsü Sistemi’nde benimsenen “İş Okulu” anlayışı, el becerileri ile sınırlı bir yaklaşım olmayıp öğrenciyi etkin ve yaratıcı kılacak tüm etkinlikleri kapsardı. Serbest okuma, müzik, beden eğitimi vb. çalışmalar da iş okulunun unsurlarıydı. Bu sistem, kuramsal bilgi ile uygulamayı iç içe yürütüyordu. Enstitülerde, bulunabilen teknolojinin yoğun olarak kullanılması esastı.

                                                 Çıkarılabilecek Dersler

Köy Enstitülerini, 1940’lı yıllardaki özgünlüğü ile kurma düşüncesi gerçekçi değildir. Tonguç , bugün yaşasaydı bugünün koşullarına göre bir enstitü kurardı. Onun dünya görüşü ve gerçekçiliği bunu gerektirir. O, bugün bir enstitü kursaydı; orada çocuklar değil, gençler bulunur, öğrenciler okullarına cep harçlıklarıyla değil emekleriyle “katkı” yaparlardı. Bu enstitüde yine “serbest okuma” saatleri bulunur, çocuklar ve gençler doya doya roman, öykü, şiir, genel kültür kitapları okurlar, zamanlarını test çözerek tüketmezlerdi. Bu enstitü; müziği, resimi, sporuyla her zaman neşeli, sevilen ve özlenen bir yuva olurdu. Öğrenciler laf dinlemezler, araştırır, bulur ve tartışırlardı. Okullarını ağaçlandırıp çiçeklendirirler, çevreyi korurlardı. Güç durumdaki arkadaşlarına yardım ederlerdi. Boş zamanlarını kaset dinleyerek değil çalgı çalarak; takım fanatikliği ile değil spor yaparak değerlendirirlerdi. Bu enstitünün kuşkusuz bilgisayarları da bulunurdu.Kısacası, Cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke gerçekleri ve çağdaş eğitim-bilimin verileri arasında yapılmış başarılı bir sentezin ürünü olan Köy Enstitüleri; köy insanının, bilimin aydınlığında, bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiştirmeye yönelik bir harekettir.

Köy Enstitüsü hareketi; kendi ülkemizin beyin gücü, yaratıcılığı ve yurtseverliği örgütlenerek, toplumun en yoksul çocuklarının kendi emekleriyle ücretsiz öğrenim görebileceklerini, kıt olanaklarla da çağdaş eğitimin olabileceğini, demokrasinin sözle değil yaşanarak öğrenilebileceğini kanıtlamıştır.

                                           

 

 

                                               ÖNSÖZ

Geri kalmış ya da gelişmekte olan uluslar, eğitim çıkmazlarından çok zor kurtulur.İlk olarak, kökleşmiş düzenleri yoktur. İş başına gelenler, kendi görüşlerini ve siyasal özlemlerini uygulamak ister ama, genellikle görev süreleri buna yetmez.Cumhuriyetin ilk 74 yılındaki eğitim bakanlarının sayısı 54, görev ömürleri bir birbuçuk yıl arasındadır.Bu süre, bakanlığı tanımaya bile yetmez. Adları belleklerde kalan Mustafa Necati 4 yıl, Saffet Arıkan 3 yıl, Hasan Ali Yücel 8 yıl bakanlık yapmışlar ve dönemleri eğitim tarihine altın harflerle yazılmıştır. Kuşkusuz, başarıda yeteneğin payı da büyüktür. Hasan Ali Yücel  yeteneğini, zamanı, ortamı çok iyi kullanarak unutulmaz, unutulamaz bir bakanlık dönemini ulusumuza armağan etmiştir. Hasan Ali Yüceli ve köy enstitülerini tanıyoruz.Bu konuda yeterince belge ve yapıt sergilenmiş, bu dönemin deneyleri birçok geri kalmış ülkeye örneklik etmiştir
[/URL]
[

TRİWRİ

  • Ziyaretçi
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #5 : 01 Eylül 2007, 11:28:07 »
ibrahim bey biraz da ziraat ile ilgili araştırma yapsa kendi için iyi olurdu vesselam...

İnsanlara laf yetiştireceğine sende katkıda bulun. Yurdum insanı böyle işte bol bol konuşur icraatta birşey yok.

Çevrimdışı **aslı**

  • KENDİSİ
  • Yönetim K.Ü
  • Uzman
  • *
  • İleti: 4.373
  • Karizma Puanı: 1342
  • ...SENLE BEN, BATI-DOĞU; AMA DÜNYA YUVARLAK...
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #6 : 01 Eylül 2007, 11:37:28 »
hocam taşlamak kolaydır..icraat zor! o yorum niye yapıldı anlamadım...anlamak da istemiyorum...çünkü herkes düşünerek ve söylediği sözün altını doldurarark konuşmuyor maalesef!

Çevrimdışı Hülya&Fatih

  • FATİH
  • Aktif Üye
  • **
  • İleti: 114
  • Karizma Puanı: 33
  • Merhaba Güzel İnsanlar
Ynt: ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #7 : 02 Eylül 2007, 23:30:24 »
Köy Enstitülerimiz hakkında vermiş olduğunuz değerli bilgilerden dolayı teşekkür ederim.
Buraya alıntı da olsa değerli paylaşımlar yapan, kendi özgün fikirlerini neden sonuç ilişkisi içinde bizlerle paylaşan, açılım ve katkı sağlayan her kim ve hangi görüşten olursa olsun benim için değerlidir. Ancak yorum yapmayıp, olumsuz ve nedensiz açıklamalarda bulunan gereksiz kişileri ciddiye almamanın en doğru yaklaşım olacağını düşünmekteyim.
Hiç Kimseyi Küçümseme, Kendini Önemse

enncici

  • Ziyaretçi
ülkemizin kaçırdığı en büyük proje:KÖY ENSTİTÜLERİ
« Yanıtla #8 : 13 Aralık 2007, 16:24:58 »
    Öncelikle Fatih Öğetmenimin yazdıklarına aynen katılıyorum.
    Köy Enstitüleri Cumhuriyet Devrimlerinin devamı niteliğindedir. Önemlidir, önemsenmelidir. Bu gün bile böyle bir projeye acil gereksinim vardır. Ülke 2000 li yılarda fakat hiç bir alanda Millileşememiştir,  Atatürk devrimlerinin önü kesilmiştir. Ülke Milli kültürünü oluşturamamış, amaçsız ,dağınık ve savruk bir devlet yapılanması sözkonusudur. Üzülerek görüyoruz ki geriye gidiş hızla devam etmektedir.
« Son Düzenleme: 13 Aralık 2007, 16:28:12 Gönderen: cicizynp »