Gönderen Konu: Çağdaş Sanat İdeolojisi  (Okunma sayısı 3052 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.584
  • Karizma Puanı: 1877
    • GorselSanatlar.NET
Çağdaş Sanat İdeolojisi
« : 05 Temmuz 2007, 12:32:17 »

Türkiye’de son zamanlarda sanatta ciddi kamplaşmalar oluşmakta, yanı sıra ardı arkası yıllardır kesilmeyen ve bir türlü de kurulamayan müze lakırdıları devam etmekte. Yanlışların yapılmaması için, özellikle bir duruşun belirlenmesi de şart. Özellikle ülkemizde bu duruş, dolayısıyla sanat ideolojileri teşkil edilmediği içindir ki, yapay zeminler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Çağdaş Türk Görsel Sanatları üzerine, bugünlerde bazı kimselerce yapılan çok öznel ve o denli de yanlışları beraberinde getiren kategori çalışmaları ölçeğinde dünyada nelerin olduğuna bakmamanın cezası çekilmekte.Bütün bunları neden söyleme gereksinimi duyuyorum; çünkü küreselliği kabullenen bugünün dünyası bizim, kendi sanatçımızı da bu küresel sürece dahil ederek değerlendirmemizi zorunlu kılmaktadır. Çağdaş Türk Görsel Sanatlar ortamı için hem dünya ölçeğinde bir kıstas, hem de Türkiye'de sanatçının yerini bilmesi açısından “üsluba” dayanan bir kategoriye gitmek en doğrusudur. Bu gidişe dair bazı yaptırımların olduğunu da unutmamalıyız. Bir kere böylesi bir kategoriye hak etmeyenlerin, yani sanata yaklaşamayanların hiç girmemesi gerekmektedir. Bu yönde “dünya standartları” ve “yapıt-sanatçı ölçeğinde” ortaya dört kategori çıkmaktadır. Öncelikle bu dört kategori ana başlıklarıyla şunlardır:
1.Çağdaş İkonografi ve Analojiyle ilişkide olma
2.Soyut ve soyutlamayla yeni-modern bir ilişkiye girme
3.Yeni figür olgusundan hareket etme
4.Yeni bir dışavurumun savunuculuğunu yapma.
Şimdi bu yazımda konuyu dağıtmamak açısından ve üzerinde tam anlamıyla bir yol kat ettiğime inandığım birinci kategori için açıklamalarda bulunmak istiyorum. Diğer üç kategorinin de farklı üç yazı konusu olduğunu belirtmek istiyorum.çağdaş ikonografi ve analojiyle ilişkide olma<BR>Burada sözünü ettiğim iki kavram da öncelikle yapıta/yapıtlara bir tipolojik süreç yüklemektedir. Bir sanatçı düşünün ki, bu iki özellikten birine yaklaşsın. Her iki yaklaşımda da o sanatçının, yapıtları arasında bir bütünlüğe sürüklenişine tanık olacaksınızdır. Bu kategoriye yaklaşan sanatçılarda genel anlamda “anlambilimsel sorgulamaların özgün bir dil altında gelişmiş olduğuna”, “yapıtı oluşturan plastik elemanlarla girişilmiş bir kombinasyon sürece”, “bazı bilinçli, aynı zamanda ısrarlı, yerli yerinde tekrarlara”, “kendi içinde gelişmiş olan bir sözlüğe” vb. gibi özellikleri göreceksiniz. İkonografi ve analojiyi çağdaş sanat bağlamında yakalayabilmek tabii ki zor bir mesele. Fakat bunlara açılım getirilebildiği takdirde, konuya muhatap sanatçı ve yapıtları, direkt dünya sanatı ölçeğinde ciddi biçimde yerini alacaktır.Yaratıda deneyselliğe açık bir yapı altında gelişen ve müthiş bir kompozisyon gücü isteyen bu kavramlar, bir bütünlük içindeki ayrıntılarda saklamaktadır kendini. Bunu anlamak, algılayabilmemiz için ise, yakın bulduğumuz sanatçıların yapıtları üzerinde çözümleme süreçleri yaratmalıyız. Bu mantıkta her bir yapıt, sürecin bir parçası olarak var olacaktır. Yani yapıtın bir bölümünde aradığınız ne ise, o yerini alabilecekken, yapıtın genel şeması da olaya el koyabilecektir. Analoji meselesinde de gerçekten yapılabilecek tümel ve tikel analojik çözümlere olanaklı dünya ölçeğinde rahatlıkla bir yere oturabilecek sanatçılarımız var. Bu konu kapsamında tümel analoji meselesinin, ilgili sanatçıların kendi yapıtları çerçevesinde, yapıtlarının birbiriyle olan ilişkileri ve kurdukları diyaloglarının üzerine yapılabilecek isabetli çözümlemelerle sonuca gidebileceğini söyleyebiliriz. Tabii bu uygulamanın gereklerinden biri ciddi bir kompozisyon gücüdür. Tikel analojik yapılanmalarda ise sanat tarihi devreye sokularak, tarihin her hangi bir katmanında var olan bir sanatçı ve yapıtlarıyla, kendi sanatçımız arasında duygulanım sürecinde bir ilişki koordinatının oluşup oluşmadığına da bakılarak olaya netlik kazandırılabilir. Bütünüyle bu paragrafta söylediklerimi Abdurrahman Öztoprak resimleri çok rahat biçimde doğrulamaktadır. Onun parça-bütün ilişkisi, devreye soktuğu ışık, beraberindeki müthiş kompozisyon ve kombinasyon gücü ile önem noktası teşkil eden bazı renklerle olan ilişkisi, bir süreçte bazı resimlerinin Fra Angelico resimleriyle kurduğu bağlar (Özkan Eroğlu, Abdurrahman Öztoprak-Duygulanım Resimleri, İstanbul, 1999, Bilim Sanat Galerisi Yayınları, ss. 166-196), gibi özelliklerinin hepsi analojik yanları ve değerleri olarak elimizdedir. Öztoprak söz konusu analoji meselesini tam anlamıyla çözmüş bir sanatçımız olarak bu yönde dünya ölçeğinde zirveye oturmuş bir isimdir. Bunu biz değil, yapıtları söylemektedir. Bir sanatçı düşünün ki tikel analoji platformu çerçevesinde sanat tarihi bilimini de işin içine alarak olayı çözüme kendi yapıt dizisi içinde götürebilsin. Tabii işin bu yönü biraz da tanrının bir insana yüklediği sanatçı kisvesiyle de ilgilidir. Yani bu noktada meydana gelen metafizik yaklaşımlı bir sanatçı ve yapıt sistematiğini de görmemiz gerekmektedir. Yani Öztoprak’ın ulaştığı nokta, zorlu bir yolun sonunda elde edilmiş bir sanatçı zaferine de işaret etmektedir. Özellikle yapıtları bağlamında tümel analoji açısından ve kompozisyon, kombinasyon gücü bağlamında değeri olan bir başka sanatçımız da Zekai Ormancı’dır. Sanatçı, belki de çok az kişinin bildiği ilk yaratılarına neden olan kolajlarıyla dikkat çekmelidir. Kendi bütünlerini meydana getiren parçalarının yine kendi içinde plastik açıdan bir sözlük oluşturduğunu görürüz. Her parçanın biraz daha deforme olduğunu, idealize edildiğini, başkalaştırılarak kullanıldığını hissederiz. Bunlar ana toplamda, yani sonuca doğru giderken kendi içinde bir dil bütünlüğüne de ulaşmaktadır. Belki de Öztoprak’ın yapıtlarına oranla- ortak bir ivmeyi ucundan da olsa yakalamalarına rağmen- daha genç bir sanatçı olan Ormancı’nın yapıtlarında, tikel analoji süreci çözümleyemediğiniz sürece duygulanıma ulaşamayacak, belki de bir ölçüde bu sanatçının daha katı kaldığına da tanıklık edebileceksiniz. Fakat ne olursa olsun orijinal yanlarını görmezlikten gelemeyip, ya da başka deyişle dünya sanatı kapsamında düşündüğünüzde Ormancı’nın haklı yerler işgal ettiği yargısını da bozamayacaksınız. İkonografik boyutta gösterge kabul edilebilecek işaretlerin değeri çok fazladır. Var olan işaretlere sanatçısı tarafından bir duyarlılık dahilinde yüklenebilecek öznel katkılara, çözümleyici-izleyicinin kattıkları da dahil olduğunda, dikkati çekebilecek mantıklı katmerleşmeler işi sonuca götürmeye yardımcıdır. Çağdaş sanatımızda bunun en güzel örneklerinden birine Özdemir Altan’ın “Soyağaçları” ismi altında topladığı resimlerinde tanık olmaktayız. Bu durumda Altan’ın sadece bu dönemiyle, -hatta diğer dönemleri rafa kalkarak- Çağdaş Türk resminde öne çıktığını söyleyebilir, dünya sanatı bağlamında da bir yer edindiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Resimlerde kullanılan Almanca “İch bin Maler (Türkçesi ressamım)”, ya da “Özdemirrrrrrr” gibisinden uzatmalar tutarlı işaretlerdir ve buna benzer daha bir çok ibare bu dönem resimlerinde birçok bilinçli plastik tekrarlar arasında bir dil olmayı becerdiğinden ve bir sözlük oluşumuna hayır dememekle, ikonografinin çağdaş boyutlarına rahatlıkla hizmet vermektedir. Bu paralelde 90’lı yıllarda çıkışına tanık olduğumuz Deniz Orkuş’un da resimlerindeki “Andy Warhol” isimli pop sanatçısının, yine ismiyle oynayarak yarattığı sözcüksel alımlamaya dair notlamaları, yanı sıra “Paris” ismiyle ilgili yaklaşımları, ya da yerli yerinde gazete kesmelerinden yarattığı dünyası da bir sözlük oluşumunun ta kendisi, sanatçının dünyasına dönük açıklamaları da içinde barındırdığından kanımca önemlidir. sonuç olarak:Artık çağdaş boyutta, bu dört kategoriden birine uyup, bir bölümüyle de olsa, yeni olana ulaşan çalışmalar kendisini yapıt, onu ortaya koyanı ise sanatçı statülerine ulaştırır. Bu eylemin dışında kalıp, söz konusu ettiğim dört kategoriden birine uygunluk gösterip yeniye ulaşamayan kimse ise, ilgili eğilimde çalışma üretmekle kalır, sadece ustalığını göstermekle yetinir veya yetinmeyebilir de. Söylemek istediğim bir şey de sorunumuz, iyi bir ayrıştırmadan uzak durarak, çağdaş sanatçılarımızı dünya platformuna tanıtacak kimseleri ortaya çıkartamamış olmamızdır. Doğru olanı araştırıp, bulalım, daha sonra bunu kendi ortamımıza nasıl yaklaştırabileceğimizi düşünelim, işte o zaman sorun kendiliğinden çözülecektir.
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.