Gönderen Konu: SANATIN AMACI - İŞLEVİ  (Okunma sayısı 37260 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ilker

  • İlker ÖZTÜRK
  • Administrator
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 8.584
  • Karizma Puanı: 1877
    • GorselSanatlar.NET
SANATIN AMACI - İŞLEVİ
« : 26 Kasım 2007, 20:57:12 »

Aslında sanatın öz amacı, kendi içinde biriktirdiği, barındırdığı tinsel (manevi) birikim yolu ile insanları harekete geçirmektir. Sanatsal bir hayalin, imgenin hazsal, coşkusal birikimi nesnenin kendi biçiminden dışarıya dağılarak, sanatı algılayan insana yansır, onların ruhuna işler.
Gorki'ye göre, uygarlığın temsilcileri üç çeşittir: İşçiler, bilginler ve sanatçılar. İşçiler demire ve çeliğe hayat verirler ve gelişme ile ilerlemenin maddi ön koşullarını sağlarlar. Bilginler doğayı araştırırlar ve birinci doğaya dayanarak ikinci bir doğanın nasıl yaratılabileceğini halka öğretirler. (Burada dinsel anlamda ki ilahi yaratıcılık kastedilmemektedir) "Sanatçılar insanın iç dünyasını yani insan ruhunu incelerler ve insanların içindeki iyiyi ve kötüyü gösterirler. Böylece bilim gibi sanat da ikinci bir doğa yaratır, yalnız şu farkla ki, bilim insanı çevreleyen doğayı değiştirdiği halde, sanat insanın içindeki doğayı değiştirir", diyen D. Fotladis sanatçının rolünü şöyle açıklar: Her büyük sanat eserinin yaratıcısı ile binlerce insan gizli işbirliği halindedir. Eser ne kadar iyi olursa, gizli yardımcıların sayısı o kadar yüksek olur. Bu nedenle her büyük eser yalnız bir kişinin değil, bütün bir ulusun dehasını kaplar. Eser bir ulusun ülkülerini, maddi ve manevi durumunu, toplumsal bünye ve evren görüşünü açıklar.
Bilgilerle kuşanmış bir sanatçı; çağının bütün sevinç ve acıların rahatça benimser; bir ülkü uğruna yapılan özverinin yüceliğini olduğu gibi, bir kadının hazin yüzündeki gülümsemenin güzelliğini de hisseder; ulusun özgürlük ve hakları uğrundaki savaşlarının kahramanca coşkunluğunu olduğu gibi, tarihi olmayan sade bir çiçeğin öyküsünü de hisseder. Ölümle korkmadan yüz yüze gelir, ve aynı zamanda elimizi sıkan ve sözden çok daha anlamlı olan dost elini de hisseder. Sanatçı kitlelerin büyük facialarını ve aynı zamanda adsız kalan küçük acılan, insanlık için kurduğu tasarılar yanında sılası olmayan özlemleri de hisseder. Sanatçı her şeyin, büyük şeylerin ve önemsiz şeylerin alıcısı ve vericisi olmalıdır.o yalnız fırtınada değil, güzelliğin her fısıldayışında ve hem içten, hem dilden gelen en hafif meltemle bile titreyen anten olmalıdır (Karaalioğlu, 1980).
Yukarıda da belirtildiği gibi sanat, insanların fanatik eğilimlerini, şiddetli tutkuların etkilerini azaltarak insanlar üzerindeki toplumsal veya psikolojik baskıları, sorunları yansıtıcı bir rol oynar. Sanat, insanların psikolojik sıkıntılarının çözümüne etken olduğundan ünlü düşünür Aristo sanat için; "tutkulardan arınma" der.

Sanatçının kendinde oluşan bilgi ve deneyimlere dayalı olarak oluşan yaşamsal sürecin gerekliliği belirli işlevselliği de birlikte getirmiştir. Dolayısıyla sanatçının bu anlamdaki yönlendirici, bilgisel, iletişimsel, değerler gibi etkinlikler sanatın işlevselliğini gündeme getirmektedir.
Sanatın işlevlerini aşağıdaki şekli ile sınıflandırılabilir. Buna göre:

a) Sanatın iletişimsel işlevi
b) Sanatın eğitimsel işlevi
c) Sanatın kültürel aydınlatıcı işlevi
d) Sanatın salt haz verme işlevi
e) Sanatın ulusallık ve evrensellik işlevi.

Tümüyle birbiriyle bağlantılı olan bu maddeler içinde sanatın en önemli işlevi, iletişimsel özelliğidir. İletişim: Kişinin kendinde biriktirmiş olduğu değerleri başkalarına ulaştırmasıdır. Başka bir tanıma göre ise; Bilgi üretme, aktarma ve
anlamlandırma sürecidir (Dökmen,1994). Sanatsal iletişim anlayışı insanlığın ilk dönemlerinden günümüze kadar büyük aşama ve değişkenlikler göstermiştir. Çünkü sanat, dilin iletişimsel olanaklarındaki kısıtlılığı ve sınırlılığı aşar.
Sanat, insan 'ile yaşantısı arasında köklü bir ilişki ve iletişim vardır. İnsanın psikolojik ve davranışsal dengeleri sağlayan önemli bir etkendir. Fischer (1995) bu durumun son derece önemli bir faktör olduğunu aşağıdaki satırlarda şöyle dile getiriyor:
"Her şeyden önce şaşırtıcı bir olayı pek sıradan bir şey sayma eğiliminde olduğumuzu unutmayalım. Hem şaşırtıcı oluşu açıkça ortada bu olayın: milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya gidiyor, sinemaya gidiyor. Neden? "Oyalanmak, dinlenmek, eğlenmek istiyorlar demek, soruyu pekiştirmekten öteye gitmez. İnsanın bir başkasının hayatına, sorunlarına gömülmesi, kendini bir resim, bir müzik parçası, ya da bir roman, oyun, film kişisi ile bir görmesi neden oyalayıcı, dinlendirici, eğlendirici olsun? Böyle gerçeklik dışı olaylara yoğunlaşmış gerçekleşmiş gibi tepki gösterelim? Ne tuhaf anlaşılmaz eğlencedir bu? Eğer yetersiz bir yaşayıştan daha zengin bir yaşayışa, tehlikelerden uzak yaşantılara kaçmak istiyoruz dersek, o zaman yeni bir soru çıkıyor ortaya: yaşayışımız neden yeterli değil? Neden gerçekleşmemiş yaşamlarımızı başka görüntülerle, başka biçimlerle gerçekleştirmek istiyor, karanlık bir salonun aydınlatılmış sahnesinde yalnızca oyun olduğunu bildiğimiz bir şeye soluğumuz kesilircesine kapılıyoruz?"
İnsan ayrı bir birey olmakla yetinemiyor, kendisince özlem duyduğu hayal bile olsa o koşulları yaşamak istiyor, gerçekte yaşamış olduğu stresli gerilimli ortamlardan bir an bile olsa kurtulmak istiyor. Bireyselliğini entelektüel etkinliklerle-sanatla bütünleştirmeye, toplumsallaştırmayı önemsiyor, özlüyor, kendince anlamlı kılan bir yaşantının gerekliliğini benliğinde hissediyor.
Selçuk Üniversitesi - Seramik - 1998
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Resim İş - 2004
Düzce Yunus Emre Ortaokulu


Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Ynt: SANATIN AMACI - İŞLEVİ
« Yanıtla #1 : 19 Aralık 2008, 23:15:39 »

Yaratýcý birey; ürünü geniþ kitlelere ne kadar iyi tanýtabilir, sergileyebilirse o kadar da etkileþim olur. Sonuçta sanatýn çýkmasý bireydedir. Etkisi doðmasýnýn yankýsý da toplumdan gelir. Kitle iletiþim araçlarýyla, büyük insan topluluklarýna doðru istenen þekilde ulaþýlmasý mümkündür.
Ýnsanlardaki düþünme olgusu, onun çevrelerindeki olaylarý keþfedip tanýmlanmasýný ve sýnýrlandýrýlmasýný saðlamýþtýr. Bu depolanan bilgi birikimi; hemcinsleriyle de alýþveriþte bulunma gereksinimiyle artmýþtýr. Ýnsaný diðer yaratýklardan ayýran özelliklerin baþýnda; düþünmenin doðal bir uzantýsý olan iletiþim gelir. Belirli bir tür insan iliþkisidir. Ýleti alýþveriþi, belirli bilgileri, düþünceleri, davranýþlarý ve olaylarý kapsar.
Ýletiþim “Bilgi”, düþünce ve tutumlarýn aktarýlmasýyla belirli bir insan topluluðu içinde benzeþme, birlik taþýyan bir ortaklýk yaratýlmasýdýr.
Ýnsanýn varolduðundan bu yana iletiþim kurma çabasý benliðinde vardýr. Ancak iletiþimin belirli bölgelerde kýsýtlý imkanlarla yapýlmasý, gruplaþmasý insan topluluklarýnýn da birbirlerini tanýmasýný kýsýtlamýþtýr. Þu anda ileri teknolojinin kitle iletiþim araçlarýna sahip olmasýna karþýn ülkeler örf, adet ve dil gibi kendi öz toplumsal belirtilerini þöyle ya da böyle sürdürebiliyorlarsa bunun tek nedeni eskiden gelen köklü iletiþimlerdir.
Eðer insan varolduðundan bu yana ön yapýsýyla, diðer yapýdaki saðlýklý baþkalaþýmlar içinde olan insanlarla iletiþim kurabilseydi, tek bir toplum, tek bir geçmiþ olacaktý.
Daha geniþ kitlelere, çevrelere seslenebilmek için çaba sarf eden insan, çaðýmýzdaki teknolojik olanaklarla bu isteðine kavuþabilmiþtir. Günümüz toplumlarýnda genel iletiþim; haber, bilgi aktarýmý, bu amaç için yapýlmýþ özel araçlarla gerçekleþmekte, bu araçlarýn iþleyiþleri hemen tüm toplumlarda kurumsal bir mekanizma ile yönetilmektedir.
Böylesi kurumlarla toplum arasýndaki, iletiþim olgusuna, kitle iletiþimi denilmektedir.
Kitle iletiþimin oluþabilmesi belirli koþullarýn doðmasýyla olasýdýr. Toplumun teknolojik düzeye gelmesi, basýlý metinlerin varlýðý ve bu metinleri tüketecek halk kitlesine baðlýdýr. Sýralanan koþullar kitle iletiþiminin  toplumlardaki tarihsel geliþmesinin belirli bir evresinde ortaya çýktýðýný göstermektedir. Bu süreç içerisinde oluþan iletiþim kurumlarýnda giderek toplumsal – siyasi bir güç öðesi niteliði kazanmaktadýrlar.
Audio – visual  araçlarla doðrudan doðruya basýn, sanatlarýn kendi kendilerini kitleye iletmek yolundaki imkan ve sýnýrlarýný aþarak kitleyle sanatlar arasýndaki yaygýn baðlantýyý kurarlar. Bu da onlarýn olgularý kendi ifade kalýplarýnýn sýnýrlarýna zorlamalarý sonucuna varýr. Bunun yaný sýra olgularý basitleþtirdikleri de söylenebilir. Kitle yararýna bir basitleþtirme haklý görülebilir. Ancak insan duyarlýðýnýn karmaþýk  ürünleri olan ve daima insan özgürlüðünün hakkýný arayan sanat eserleri bu kalýplarý sürekli olarak zorlayýp aþar,  giderek onlarýn nitelikçe daha üstün ve yoðun, yeni seviyelere ulaþmasýný saðlar. Dolayýsýyla sanatla basýn, radyo, TV gibi araçlara kendi seviyelerini yükseltmek imkanýný da verirler.
Sanat eserleri müzeler ya da koleksiyonlarda, saklanmak için meydana getirilmemiþlerdir. Sanat eserini yaratmakta böyle bir amaç yoktur. Gerçekte sanat eserlerinin korunma ve incelenme amacýyla emanet edildikleri bu çeþitten kurumlarda kendi teknik araçlarý ve imkanlarýyla sanat eserlerini kitleye tanýtmak ve ona derin bir bilinç kazandýrmakla yükümlüdürler. Eserlerin doðrudan doðruya kendilerine sahip bulunmalarýný, kurumlara hem bu imkaný verir, hem de onlarý bundan sorumlu kýlar. Buna karþýlýk sanatý kitleye iletmek görevini yüklenen haberleþme araçlarý bu iletiþimi dolaylý yaptýklarý için yapaydýrlar.  Önemli olan bu yapaylýðýn giderilmesi ve sanatýn somut niteliklerini kitleye doyurabilen tanýtýcý, eleþtirici bir tekniðin ve üslûbun geliþtirilmesidir. Haberleþme araçlarýnýn kitlenin eðitimi yolunda sanatlarý konu edinmesi, kendi özel teknik yöntemleri ile insan varlýðýnýn kendi kendisi hakkýnda bir bilince kavuþmasýný amaçlar.
Toplumsal düzenin tutarlý bütünlüðü de buna baðlýdýr. Haberleþme araçlarýnýn eðitici rolü budur. Oysa sözlüðün özel anlamý içinde bir sanat eðitimini okullar ve ilgili kurumlar yapar. Sanat dünyasýnda meydana gelen olaylarýn, sorunlarýn, önemli sanatçý kiþilerin tanýtýlýp duyurulma imkaný normal eðitim düzeyinin geliþmesi ve yaygýnlaþmasýna baðlýdýr. Araçlar bu durumda bir bakýma ancak kitlenin isteklerini cevaplamaya hazýrlanýr, nasýl ki gazeteler dergiler yazma okuma öðreten araçlar deðil, okuma yazma öðrenmiþ kiþileri ülke ve dünya gerçeklerinden haberdar eden, hatta bu gerçekler arasýnda iliþki kurmalarýný saðlayan araçlarsa. Bu yoldan belli bir toplumsal realite olarak belli, özleþmiþ bir sanat realitesinin de anlaþýlmasýný mümkün kýlarlar.



















SANATIN KÜLTÜREL ÝÞLEVÝ
Sanat, bilindiði gibi, duyularý yoðunlaþtýrmasý, yaþamý aydýnlatmasý ve yorumlamasý açýsýndan insanlarýn ve toplumlarýn hem kimlik kazanmalarýnda, hem de kimliklerinin tanýmlanmasýnda kültürün en somut aracý niteliðindedir.1
“Kültür” kavramýný tanýmlamak güçtür. Þu temel kavramlar karþýlýðýnda kullanýlan soyut bir sözcük olarak karþýmýza çýkar:
I)   Kültür, bir toplumun ya da bütün toplumlarýn birikimi, uygarlýðýdýr.
II)  Kültür, belli bir toplumun kendisidir.
III) Kültür, bir dizi sosyal süreçlerin bileþkesidir.
IV) Kültür, bir insan ve toplum teorisidir.
   XIX. yy. ikinci yarýsý ile XX. yy. ilk çeyreðindeki “kültür” sözcüðü bilimsel literatürde uygarlýk karþýlýðý olarak alýnmaktadýr.
   Bu arada Voltaire, kültüre yeni bir anlam verir. Bu yeni tanýma göre kültür; “düþünme, seçme ve eleþtirici gücümüzün geliþtirilmesini saðlayan bilgi ve bilincimizin bir bütünü ve bileþkesi olarak eðitim kavramýna yaklaþmaktadýr”.
   Eðitim karþýlýðýnda kullandýðýmýz “kültür”, uygarlýk anlamýna kullandýðýmýz “kültür”’ün bir parçasý ama tümü deðildir. Bu üç anlamýn yaný sýra kültürün bir de “halka yönelik olan plastik ve yazýlý sanatlarla, seyir ve sahne sanatlarýný kapsayan” bir dördüncü anlamý vardýr.
   O halde, “kültür” sözcüðünün dört ayrý anlamý olduðu görülmektedir:
1.   Bilimsel alanda kültür: Uygarlýk.
2.   Beþeri alanda kültür   :  Eðitim.
3.   Estetik alanda kültür  :  Güzel Sanatlar.
4.   Teknolojik ve Biyolojik Alanda : Üretme, çoðaltma ve yetiþtirme.2

Kültür “bir topluluðun bütün yaþantýsýný ifade eden, özel bir anlamda kullanýlan ve Sosyal Antropologlar tarafýndan geliþtirilen” bir sözcük olarak da karþýmýza çýkar.3

Kültürün pek çok tanýmlamasý ve açýklamasý yapýlabilir ise de þöyle bir tanýmlamayý esas almak hem içerik açýsýndan, hem de tanýrlýk açýsýndan yararlý olabilir: Kültür; “belirli bir toplumun, üyelerinin doðada bulabileceklerinden daha fazla doyum saðlayabilmeleri için, baþardýðý tüm maddi ve davranýþsal düzenlemelerin örüntüsüdür, toplumun üyesi olarak insanýn geliþtirdiði tüm bilgi, inanç, sanat, ahlak, adet, yetenek ve alýþkanlýklarla toplumsal kurallarý kapsar.4
Fakat bu taným içeriði gereði dar kapsamlý olup ulusal ve uluslar arasý düzeyde verimli bir kültür politikasý oluþturmaya yetmez. Çünkü yine taným gereði sadece “belirli bir toplum”u alýr. Bu nedenle kültürü, böyle her toplum için yapýlabilecek ve oðul bir anlam taþýyacak tanýmlamalardan ayrý deðerlendirmek ve tüm toplumlarý, tüm insanlarý içeren, onlar için geçerli olan bir tanýma oturmak kaçýnýlmazdýr. Bu “tekil anlamda kültür”ün5 bir tanýmýdýr ve kiþilerin insan olma olanaklarýný geliþtiren etkinliklerin  tümü þeklinde ifadesini bulur.6
Sanatýn ve kültürün iliþkisi sürekli ve karþýlýklýdýr. Bu iliþki bütünü yaratanlar arasýndaki iliþki niteliðindedir. Yani, hem kültür ile sanat hem de kültürün diðer öðeleri ile sanat arasýndaki sürekli ve karþýlýklý bir iliþki vardýr. Kültür ve sanat iliþkisinde biri diðerini hem teþvik edici hem de bulunulan düzeyin göstergesi niteliðindedir. O halde birini diðerinden ayrý düþünmek olanaksýz sayýlmalýdýr.
Bireysel ya da toplumsal bir kiþilik söz konusu ise bu kiþiliðin saðlamlýðý ve saygýnlýðý onu yaratan kültürle ve bu kültürün bir iþareti sayýlan sanatla ölçülebilir.
Fakat, bu ölçmede yapýlacak belli hatalar bizi çok farklý sonuçlara götürebilir ki, bunun en somut zararý da gelecek için konulacak ana amaçlarýn saptanmasýnda kendini gösterir.


Ölçme hatalarýný en genel olarak iki grupta deðerlendirebiliriz, bunlar:
a.   Kiþiliðin psiþik yapýsý.
b.   Teknik tanýmlamalar ve kavramlar üzerine yetersiz bilgi, hatalý yorum.

a.   Kiþiliðin Psiþik Yapýsý:
Kiþiliði öðretmeden önce öðrenmek ve bunun içinde J.J. Rousseau’nun dediði gibi, “Kiþi insanlarý incelemek istediði zaman yakýnýna, insaný incelemek için ise gözlerini uzaklara çevirmek” durumundadýr. Yani kendi çevresinin insanýný deðil, diðer toplumlarýn insanýný izlemelidir ki neyiz, ne oluyoruz ve ne olacaðýz kestirebilelim. Ýnsanýn varlýðýný kendimize göre deðil, kendi kendine göre anlamak gerekir.
Gerçek boyutta bir nesne ya da tanýmaya çalýþtýðýmýz zaman olanýn tersine, parçalardan önce bütünü alýrýz. O zaman da görünüm, tutum ve davranýþlar kiþiliðin psiþik yapýsý için en görünür ip uçlarý olur. Oysa ki bu tutum ve davranýþlarýn altýnda yataný kestirmek, bu tutum ve davranýþlara neden olan, onlarý pekiþtiren etmenleri tanýmak kaçýnýlmazdýr:
b.   Teknik tanýmlamalar ve Kavramlar:
Bunlarýn hemen baþýnda “kültür” kavramý üzerinde durmak gerekir. “Kültür Emperyalizmi” ya da “Milli kültür” gibi yanlýþ yorumlamalarla örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri hatta ýrk, renk, coðrafik özellikleri birbirine karýþtýrma gerek bireysel,  gerek toplumsal kimlik açýsýndan son derece tehlikeli sonuçlar doðuracaktýr. 1
Kültür, içgüdüsel veya biyolojik deðildir. Her bireyin doðumdan sonraki yaþantýsý içinde kazandýðý alýþkanlýklar, davranýþ ve tepki eðilimleridir.2




Darwin’in evrim kavramýnýn toplumsal düþünceye belirgin bir etkisi olmuþtur. Bu kavram sonucunda toplumlarýn kültürlerinin birbirlerinden farklýlýðýný, bir toplumun üyelerinin diðer toplumun üyelerinden daha deðiþik biyolojik bir yapýya sahip olmasýna dayandýrmaktaydý. H. Spencer bu konudaki fikirleri ile kültür kavramýnýn doðmasýna neden olmuþutur.3

Kültür, bireyin bütün ile birleþmesinin ürünü olduðuna göre, bu birleþmede sanata da insansal, kültürel ve toplumsal görevler düþer. Bu görevlerin baþýnda: “Bireyin bütünle böylece kaynaþmasý için vazgeçilmez bir araçtýr sanat”.
Ýnsanýn, sýnýrsýz birleþme, yaþantýlarý  ve düþünceleri paylaþma yeteneðini yansýtýr. Böyle toplumsal tarihsel varlýðý, kültüre  bu ölçüde katkýsý olan sanatýn, artýk bir burjuva toplumu sanatý olmayacaðý, toplumcu bir sanat olacaðý açýk olarak ortaya çýkar.
Kültür insanýn iþ – eylem temeline dayanarak, üretici güçlerinin geliþmesiyle nasýl güçlü, tarihsel olarak meydana gelen “yapma”,  “ikinci” bir deðer yarattýðýný gösterir.4









Kültür, sanat yapýtlarýnýn korunmasý, yaygýnlaþtýrýlmasý, algýlanmasý, incelenmesi ve deðerlendirilmesi süreçleri içinde olmak üzere, toplumdaki tüm sanatsal yaþamý kuþatýr.1
Kültür, örgütlenmiþ birliklerde gruplarda ya da toplumlarda yaþayan insanlarca yaratýlýr ve ortaklaþa paylaþýlýr. Bir grubun üyeleri tarafýndan paylaþýlan alýþkanlýklar, kabul edilen davranýþ, tutum ve deðerler, o grubun kültürüdür.2
Kültür kavramý belli toplumdaki kültürel öðeleri, kurum ve süreçleri ve bunlarýn karþýlýklý iliþkilerini temsil eder. Ama harita nasýl coðrafik bir bölgenin küçük ve soyut bir modeli ise “kültür kavramý da toplumsal yapý ve kurumlarýn kendisi deðil, kavramsal ve soyut bir modelidir”.3
Kültürel veya anlamlý olgular düþünce sahibi insanlarýn dünyasýnda bulunur. Bu insanlar birbirleri ile anlamlý olarak karþýlýklý etkileþim içindedirler. Sonsuz sayýdaki “maddi taþýyýcýlar” (bütün fizik, biyolojik nesne ve enerjiler) aracýlýðý ile toplumsal – kültürel olgular, anlamlý deðerlerini, kurallarýný yaratýp, iþleyip biriktirerek nesnelleþtirirler. 4
Bir birey ya da grup belli bir kültür olgusuna ancak onun ideolojik biçimi içinde sahip olabilir.
Görüldüðü gibi, herhangi bir kültür olgusu þu biçimler halinde ortaya çýkmaktadýr:
a.   Salt Ýdeolojik.
b.   Ýdeolojik ve Davranýþsal.
c.   Ýdeolojik ve Maddi.
d.   Ýdeolojik, Davranýþsal ve maddi.
Özetlemek gerekirse:
I)   Bireylerin ya da gruplarýn sahip olduklarý anlamlarýn, deðerlerin, kurallarýn toplamý, onlarýn ideolojik kültür’lerini,
II)   Anlamlý eylemlerin toplamý aracýlýðý ile beliren ve gerçekleþen salt anlamlar – deðerler – kurallar, bireylerin veya gruplarýn davranýþ kültür’ünü,
III)   Bütün öteki taþýyýcýlar, maddi, biyolojik þeyler ve enerjilerin toplamý aracýlýðý ile dýþlaþan, katýlaþan ve toplumsallaþan ideolojik kültür olgularý ise bireylerin veya gruplarýn maddi kültür’lerini oluþtururlar.
 Böylece bir kimsenin veya grubun toplam ampirik kültürü bu üç kültür düzeyinden oluþmaktadýr: Ýdeolojik, Davranýþsal ve Maddi.5
















SANATIN EKONOMÝK ÝÞLEVÝ
Sanat alanýnda “Sanatsal karakter” korunmakla birlikte, gittikçe belirginleþen sunu (arz) ve istem (talep) iliþkilerinin aðýr basýp ön plana çýktýðý çalýþma ve düzenlemeleri kapsar. Bu tür çalýþma ve düzenlemeleri kapsar. Bu tür çalýþma ve düzenlemelerde “üretim – pazarlama – daðýtým – tüketim iliþkileri sanatsal iliþkilerle iç içe olmakla birlikte daha aðýr basar, daha ön plandadýr”.
Sanatýn ekonomik iþlevi son zamanlarda gittikçe daha belirgin bir nitelik kazanmaya baþlamýþtýr.1
Toplumsal iliþkiler, tarihsel olarak oluþup kurulmuþ, özgül zaman ve mekan koþullarý altýnda toplumsal biçimler içinde geliþen insanlar arasý iliþkilerdir. Toplumsal yapý bu iliþkilerce yapýlanmaktadýr. Toplumsal yapý içerisindeki insan iliþkileri amaçlara, deðerlere, kalýplara ve normlara dayanmakta; insanlarý karakterleri ve özleri toplumsal iliþkilerin oluþturduðu biçimler tarafýndan etkilenmektedir. Toplumsal biçimlere ise, son tahlilde þekil veren ekonomik alandaki üretici güçler ile üretim iliþkileri arasýndaki iliþkilerce belirlenen o toplumun içinde bulunduðu ekonomik yapýdýr. Ekonomik etkenin toplumsal yapýyý ve iliþkileri belirleyiciliði tek olmasa bile temeldir... “ama çeþitli üst yapý öðeleri – sýnýf mücadelesinin siyasal biçimleri ve sonuçlarý hukuksal biçimler, anayasalar, siyasal, hukuksal, felsefi teoriler, din anlayýþlarý ve bunlarýn daha sonraki doðmatik sistemler halindeki geliþmeleri, hepsinde tarihsel mücadelelerin (ve toplumsal oluþumlarýn b.cü) üzerinde etki yaparlar ve bir çok durumda aðýr basarak onun biçimini belirler”.2
Ekonomi ise bir zorunluluk olarak kendine yol açmaya baþlar. Belirleyici  diðer etmenlere etkide bulunarak onlarý harekete geçirir ve biçimleri zorlar. Sözü edilen etmenlerin kendi aralarýndaki iliþkilerinin zorlanan biçimi yeni belirlemelere doðru yol alýr ve bu devirim süreklilik gösterir. Toplum evrimleþir ve toplumda karþýt öðeler çatýþma gösterirler. Bu karþýt öðeler asýl olarak ekonominin yapýlanmasýna rengini veren, üretim araçlarýna mülkiyet olarak sahip olup, gelirinin tamamýna yakýnýný ele geçirme hakkýna toplumsal mülkiyet olarak sahip olup, gelirinin tamamýna yakýnýný   ele geçirme hakkýný toplumsal kurallarýn düzenlenmesi yoluyla gerçekleþtirmesine karþýn geliri üretim araçlarýný elinde bulunduran – dolayýsýyla toplumsal, resmi ve resmi olmayan kurallarý yapýlandýran – sýnýfça belirlenmesine baðýmlý olanlardýr. Ýþte bu çatýþmadýr ki toplumdaki  tüm sosyal – kültürel (sanatsal) üretim ve tüketimi belirlerler.1
Çatýþma ve belirleme süreklilik içinde her zaman zora ve bire bir karþý karþýya olma biçiminde görülemeyeceði gibi uçlarýn uzlaþmaz aþamasýnda ki bunun deðiþik belirtilerinden söz etmek mümkündür, yeniden oluþa sürüklenir. Temel karþýt uçlardan toplumun genel kurallarýný belirleyici role sahip olan taraf, son derece önemli bir gücü elinde bulundurmaktadýr: Karþý uca ve onun katmanlarýna yönelik kullanabileceði “ideolojik hegemonya”. Çünkü, iletiþim araçlarýnýn kullanýlmasýndan insanlar arasýndaki iliþkilerdeki kurallar bütününün nasýllaðýna dek tüm deðer belirleyici iþleve sahip araçlarýn iþleyiþi, en son durumda ekonomik gücü (diðerine ve diðerlerine göre) çok fazla olanýn karara yetkisinde bulunmaktadýr. “Ýdeolojik hegemonya , toplumdaki siyasal ve ekonomik iktidar yapýsýnýn, gündelik yaþamak , þiddete ve zor kullanýma her an baþvurma zorunluluðuna sürüklenmeden etkinlikle iþlemesine; iþlevlerini yerine getirmesine yarayan kültürel bir yapýnýn kurulmasýný amaçlar.2
Sanat da toplumun maddi üretim güçlerinin ve bunlarýn zorunlu kýldýðý insanlar arasý iliþkilerin belirlediði toplumsal bir olgudur.
Sanat ile bilimin, toplumsal gücün örgütlenmesinin birbirine baðýmlý iki biçimi olduklarý ve her ikisinin de çalýþma sürecinden doðduklarý genellikle benimsenmektedir.3
Çalýþma süreci ise, insanýn temel yaþam süreçlerinden biridir. Ýnsan, çalýþma yoluyla doðayý bilinçli bir biçimde denetimi altýna almaya yönelerek, gereksinimlerini karþýlamayý amaçlar.
Çalýþma her þeyden önce, hem insanýn, hem de doðanýn katýldýðý ve insanýn kendisi ile doða arasýndaki maddi tepkileri kendi rýzasýyla baþlattýðý, düzenlediði ve denetlediði bir süreçtir. Ýnsan, doða ürünlerini kendi gereksinimlerine uygun kýlýnmýþ bir biçimde elde edebilmek amacýyla, kollarýný ve bacaklarýný, kafasýný ve ellerini gövdesinin doðal güçlerini harekete geçirerek, doðanýn bir gücü olan kendisini doðanýn karþýsýna çýkarýr...Ýnsanlar üretim sýrasýnda yalnýzca doðayý deðil, birbirlerini de etkilerler. Ancak belirli bir biçimde iþbirliði yaparak ve etkinliklerini birbirleriyle deðiþ tokuþ ederek üretimde bulunabilirler.
Üretim yapabilmek için birbirleriyle deðiþ tokuþ ederek üretimde bulunabilirler. Üretim yapabilmek için birbirleriyle belirli baðlar kurmak, birbirleriyle belirli iliþkiler kurmak zorundadýrlar. Ýþte insanlarýn doða üzerindeki etkileri. Yeni üretim ancak bu toplumsal baðlar ve iliþkiler içinde gerçekleþebilir.4
Çaðýmýz toplumlarýnda sanat ve sanatsal üretimi deðerlendirirken, tüm bu yapýsal deðiþkenler ya da toplumsal yapýnýn bu niteliklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Bir teknolojik toplumun sanatý, nasýl ki bir geleneksel toplumun sanatýndan farklýysa, ayný biçimde az geliþmiþ bir toplumun sanatý da geliþmiþ bir toplumun sanatýndan farklýdýr. Ekonomik, toplumsal ve kültürel yapýya göre biçimlenen sanat, kültürel yapýnýn biçimlenen sanatý, kültürel yapýnýn bir öðesi olarak kültürle birlikte toplumsal yapýyý da etkilemektedir. Bu etkileþim doðrusal deðil, dinamik – diyalektik bir etkileþimdir.5
Özellikle üretim biçiminin deðiþmesine koþut olarak sanatýn toplumsal iþlevi deðiþmektedir. Örneðin feodal üretim biçiminden kapitalist üretim biçimine geçiþle birlikte sanatsal yaratýlarýn karmaþýklaþtýðý, bilimsel teknik geliþmeye baðlý olarak yeni sanat ürünlerinin ortaya çýktýðý ve gittikçe sanat üretiminin bir endüstri dalý haline dönüþtüðü görülmektedir.
Kapitalistleþme sürecinde bilim bir üretici güç durumuna gelirken,sanatýn bir meta durumuna yöneldiði görülür; sanat daha çok  bir tüketim maddesidir. Ancak kapitalist toplumlarda bir tüketim maddesi olarak sanatý öteki tüketim maddelerinden ayýran, sanat yapýtýnýn toplumsal deðer deðil, zengin koleksiyoncularýn ve giriþimcilerin kazanç hesaplarýdýr. Ayrýca moda deðiþikliklerinin ve reklamlarýnýn da sanat üzerinde önemli etkileri olduðu görülmektedir.6
Estetik yenilik, yalnýz belirli bir görünüþ alanýndaki moda olayýný deðil de, tüm görünüþ akýnýnda meydana gelen kökten bir deðiþmeyi dile getirir. Bu deðiþme fenamenleri arasýnda sýký bir ilgi bulunur. Söz geliþi, “yeni bir elbiseye renkçe uygun yeni çorap ve ayakkabý, uygun bir çanta yeni bir makyaj katýlýr. Hatta moda, giyinmenin  dýþýnda, ev eþyasýna kadar uzanýr”. Bu yalnýzca duyarlýkta meydana gelen deðiþmedir. Her þey, bu duyarlýk deðiþmesinin, estetik yeniliðin ürünüdür, ama, tüm deðiþmeleri gerçekleþtiren üretim güçleridir.“Kravatlar, etekler, gömlekler, pantolonlar, ayakkabýlar,
Möbleler vb. meta dünyasýnýn yaratýcý doðasýnýn bir parçasý olarak görünürler. “Estetikçe birbirinden farklý meta kuþaklarý, havanýn deðiþmesi, gibi doðal olarak deðiþirler”. Böyle bir deðiþmeyi gerçekleþtiren üretici güçler, her kuþakta ideal bir müþteri, estetikçe yeniliðe açýk ideal bir alýcýyý meydana getirmeyi amaçlar. Görüldüðü gibi, Meta’ýn görünüþü, estetik deðeri, ekonomik temelde belli baþarýlara ulaþmak için araç olarak kullanýlýyor.7
   














SANATIN EÐÝTÝME KATKISI
   Sanatýn eðitimsel iþlevi, sanatýn bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik iþlevlerinin düzenli, saðlýklý, etkili, verimli ve yararlý bir biçimde gerçekleþmesini saðlar ve bunlara iliþkin düzenlemeleri kapsar.
   Bu iþlevlerin insan yaþamýndaki vazgeçilmez yeri ve önemi nedeniyledir ki sanat, insanlýk tarihinin en eski çaðlarýndan beri, hem çok etkili bir eðitim aracý, hem  de
Çok önemli bir “eðitim alaný”dýr.1
   Sanat yapýtýnýn doðal bir eðitim aracý olarak kavranabilme kapsamý içinde ünlü sanat tarihçisi ve eleþtirmeci Herbert Read, “sanat yapýtý kiþiliðin kurtuluþudur” dereken, sanatsal olgularýn, mekanikleþen bir toplumda insana kiþiliðini kazandýran araçlar olduðunu da hesaba katmaktadýr.
   Çaðdaþ uygarlýk içinde en önemli olaylardan biri hýzlý kentleþmedir. Büyük kentlerin birer sanat ve kültür merkezi olarak örgütlenmeleri, üretici emeðe en büyük duyarlýlýk katkýsýný yapar. Kentsel endüstri üretiminin t emelinde, çaðdaþ sanatsal iþlevlerin üretimi artýran etkileri yer alýr. Bu noktada sanat ve kültürün, sosyo – ekonomik etken karþýsýnda, ona hýz ve yön veren, bir anlamda onu karþýlýklý olarak belirlemeye yönelik bulunan deðeri de saptanabilir. Yerel çevrenin özgün ayrýcýlýklarý sanat eðitimini çok ilgilendirir. Bu ayrýcalýklarýn kavranabilmesinee biçimsel karþýlaþtýrma yöntemleri de yol gösterir. Bu yöntemler; sanatla diðer sosyo – ekonomik etkenler arasýndaki benzerlik ve ayrýmlarda irdelenmeye çalýþýlýr.2
   Sanatýn eðitsel iþlevi, doðrudan doðruya, insanlara yaþantý veriþi üstüne kuruludur; yani sanatýn eðitsel gücü, kiþinin kendi yaþamý ile bir olay, bir oluntu, bir etkilenim arasýnda bir iliþki kurulmasýna dayanýr.
   Sanat insan bilincini kendi bütünselliði içinde biçimlendirip dönüþüme uðratabilmektedir. Buysa, gözleme ile psikolojinin, dünya görüþü ile dünyayý çizimin kanýlar ile kiþiliðin birliði içinde olmaktadýr. Böylece, sanat, yalnýzca anlamanýn bir yolu ve yetiþmenin bir aracý olarak deðil, ayný zamanda toplumda öngörülmüþ çýkarlar doðrultusunda insanýn yaþam deneyimlerini ilerletmesi ve zenginleþtirmesinin de bir biçimi tarzý olarak iþlemektedir.
   Sanat insanlarý eðitmenin en etkin araçlarýndan biridir. Sanatýn eðitsel iþlevi, mantýksal kanýtlar, bakýlacak örnekler getirme yoluyla deðil, daha çok insanlarýn somut yaþam deneyimlerinin amaçlý bir doðrultuda ilerletilmesi yoluyla gerçekleþir; çünkü sanat, insanýn somut yaþamý içinde duyup yaþayamayacaðý þeyleri duyup yaþamasýný saðlar. Kiþinin toplumsal eðitimi içinde, somut yaþam deneyimleri baþ rolü oynar, sanata onun yerini alamaz. Ama, insanýn pratik yaþam etkinliði içinde edindiði deneyimler ise sonludur. Zaman ve mekanla sýnýrlýdýr. Ýþte sanat burada bizim yardýmýmýza koþar.
   Sanatçý toplumsal düþüncelerin bir taþýyýcýsý olduðunu, toplumsal çýkarlarýn bir temsilcisi olduðunu bilsin istemez, insanlarý oraya, o kendi yardýmýyla toplumun onlarý  götüreceði yere doðru götürür. Bu bakýmdan sanat insanlarýn toplumsal eðitiminin de bir aracý olmaktadýr; çünkü sanatýn insan ruhu, bilinci ve istemi üzerindeki etkisi, her zaman için somut tarihsel, sýnýfsal bir doðrultu   gösterir. Ünlü psikolog L. S. Vigotski, çok yerinde dile getirir bunu: “Sanat”, der Vigotski, “toplumun kullandýðý bir silahtýr; sanatýn yardýmýyla toplum, bizim en gizli kalmýþ, en kiþisel yanlarýmýzla toplumsal yaþam alaný arasýnda bir iliþki kurmuþ olur. Sanat, bizim geleceðe karþý tavrýmýzýn, ileriye iliþkin amaçlarýmýzýn örgütleniþidir.
   Sanat aslýnda, bilincin bütün mekanizmalarýnýn “açýlýp çalýþmasý”nýn en etkin bir aracý olarak karþýmýza çýkmaktadýr.1







BÝREY VE SANAT
Toplumsallaþma bir kültürel deðiþme ve kültürel oluþmadýr ve doyuma dönüktür. Bu oluþum süreci hem kiþilik deðiþmesine hem de bu kiþilik deðiþmeleri ile toplumsallaþma yeni kültürel deðiþmenin ya da oluþmanýn bir üst düzeyde cereyan etmesi saðlanabilir. 1
Kiþilik ve kiþilikteki deðiþme temelde psikolojik bir olgudur. Psikologlara göre kiþilik, bireyin özel ve ayýrýcý davranýþlarýný içermektedir. Bu özel ve ayýrýcý davranýþlara raðmen toplumla ahenk içinde olma toplumsallaþma, toplumsallaþma ile ortaya çýkan özel ve ayýrýcý davranýþlar da toplumsal kimlik, ya da karakteristik olmaktadýr. Bunlarýn tümünün temelinde de yine psikolojik bir kavram olan “doyum” yatar. Doyum ise, belli bir alanda –ki burada kültür kabul edilmelidir bu alan- hissedilen açlýðýn, ya da eksikliði kaygý yaratan bir boþluðun doldurulmasý demektir.2
Bir bireyin, ya da bir toplumun belli bir kimlik kazanmasý onun kiþiliðinin dinamik anlamada þekillenmesi demektir.
Bu þekillenmede ise belki de ilk akla gelen temel iki öðe, yetenekler ve toplumsal öðrenmelerdir. Þüphesiz toplumsal öðrenmeler ve bu öðrenme durumunun yarattýðý, ya da bu öðrenmeler için düzenlenen ortam, yeteneklerin, ya da potansiyel güçlerin ortaya çýkmasýnda en büyük etken ise de, yeteneklerde toplumsal öðrenmenin düzeyini ve süresini kontrolü altýnda tutan en büyük kiþilik özelliklerindendir. Eðer bu ikili düzen içinde, yetenekler iyi yönlendirilmez ise, yani kiþilik þekillenmesi gerçekleþmez ise, bu potansiyel gücün yani enerjinin kolayca yön deðiþtirmesinden karþýt enerjinin kendi aralarýnda uzlaþabilmelerinden ve deðiþik anlamlarýn birbirine yaklaþýp, bilinçlenmeye yetecek derecede enerjiyi toplayabilmelerinden ötürü, kendine özgü mantýk dýþý bir mantýk ve anlatým biçimi ortaya çýkar.3
Toplumsallaþma gerek bireysel, gerek toplumsal kimlik kazanma ve böylece doyum saðlama hem kýsýr, hem de istenmeyen ya da beklenmeyen yönde olur.

Toplumlar da bireyler gibi ister-istemez bir geliþim eðrisi içindedirler. En azýndan yaþanýlan anda, ya da zaman dilimi içinde bireyin fizyolojik ve biyolojik geliþmesinin zihinsel bir geliþmeyi de doðal olarak yaratacaðý ön yargýsý ile bu geliþim eðrisi içinde olunulduðu kabul edilir.  Toplumsal geliþmenin niteliksel ve niceliksel boyutlarý içinde ayný þeyler söylenebilir. Oysa maddi geliþmeye paralel manevi, zihinsel ve ruhsal bir geliþme, biyolojik geliþmeden, niceliksel geliþmeden çok toplumsallaþma sürecinin kurumlarýyla iliþkilidir. Geliþmenin ilk çaðlarýnda ruhsal enerjinin kaygan olmasý, anýnda doyum aramasý bu doyumu saðlayan nesne bulunmadýðýnda, enerjinin d uygulara ve hayalimsi görüntülere baþvurmasý olaðandýr.4
Bireyin geliþmesinde ve süper egosunun oluþmasýnda ana – baba ve yakýn çevre hem bekçilik hem yönlendiricilik yaparsa, bir toplumun oluþmasýnda ve kimlik kazanmasýnda da sosyal kurumlar ve siyasi organlar bu görevi üstlenirler. “Görevi yerine getirmedeki eksiklikler, ihmal, hatalý tutum toplumlarýn, kýsa sürede görülmeyen, ya da kýsa sürede önemi kavranmayan fakat zaman süreci içinde bazý kimlik bunalýmlarýna düþmesine, yön deðiþtirme ya da dýþa vurum, kopuntu ve diðer benzerleri gibi ruhsal bozukluklara düþmesine neden olabilir.5










BÝREY  VE SANAT
Birey olarak insan, biyopsiþik,   toplumsal ve kültürel bir varlýk olup, biliþsel, duyuþsal ve deviniþsel boyutlarýyla kendine özgü bir bütündür.1
Yapýsý ve yaradýlýþý gereði insan, saðlýklý, dengeli, uyumlu ve doyumu yaþama; yaþamýný en iyi biçimde düzenleyip sürdürme ve geliþtirme;  bunun için gizil gücünü  (Potansiyelini) harekete geçirip kullanma ve yeteneklerini geliþtirip yetkinleþtirme; bu yolda gerekli fýrsat ve olanaklardan yararlanma; giderek kendini gerçekleþtirme ve aþama gereksinimi içindedir.
Ýnsan bütün bu gereksinimlerini en iyi biçimde karþýlayabilmek için, güncül günlük “yaþam bilgisi”nin ötesinde, hem “gerçeði ve doðruyu”, hem “yararlý ve kullanýþlýyý”, hem de “özgünü ve güzeli” arar. Her biri kendine özgü bir bilgi alaný olan “bilim”, “teknik” ve “sanat”, iþte insanýn bu k”durmak – dinmek” bilmeyen arayýþlarýnýn birer ürünü ve sürecidir.2
Birey olarak insan, sanatsal çevresiyle iletiþim ve etkileþimde bulunulan, sanatla ilgili bir takým temel davranýþlar kazanýr; bu davranýþlarý kazandýkça, sanatla ve sanatsal çevresiyle daha duyarlý, daha bilgili ve bilinçli, daha verimli bir iletiþim içine girer; bunlara baðlý olarak da, gittikçe daha ileri, daha kapsamlý ve karmaþýk sanatsal davranýþ örüntüler geliþtirir. Kazanýlýp geliþtirilen bu tür davranýþlar giderek bireyin öteki yaþam alanlarýna yansýr.
Ýnsanýn sanatla doðrudan iliþki  doðumdan itibaren oluþmaya ve bebeklik döneminde belirginleþmeye baþlar, çocukluk döneminde hýzlanýp yoðunlaþarak, yetiþkinlik döneminde kökleþip derinleþerek geliþir, yaþamý boyunca sürer.3
Sanatýn gösterdiði bu subjektivizm, insanýn bireyselliði ile ilgili bir subjektivizm de deðildir. Ýnsan, burada bireysel olarak deðil de, tüm insan olarak, tüm eylem varlýðý olarak, tarihsel bir varlýk olarak anlaþýlmalýdýr. Böyle insanlýða ve tarihselliðe dayalý bir subjektivizm her þeyden önce doðaya karþý konmaktadýr. Bununla üzerinde durulmak istenen de, insanýn toplumsal bir varlýk olarak sanatý yaratmasýdýr. Sanatýn objesi her zaman insansal ve toplumsaldýr.
“Doða  görünüþlerinde ve doða olaylarýnda sanatýn objesi olarak karþýmýza çýkan olgu”  sanat yaratmasýnýn çok özel bir biçimde toplum ilkesine girdiðini gösterir.1
« Son Düzenleme: 19 Aralık 2008, 23:17:05 Gönderen: ...:::£sra:::... »
çok çalışmak zamanı

Çevrimdışı yoldaş

  • Yönetim K.Ü
  • Üstad
  • *
  • İleti: 14.457
  • Karizma Puanı: 4092
  • görsel tasarım uzmanı
Ynt: SANATIN AMACI - İŞLEVİ
« Yanıtla #2 : 05 Haziran 2010, 12:12:47 »
Aslında sanatın öz amacı, kendi içinde biriktirdiği, barındırdığı tinsel (manevi) birikim yolu ile insanları harekete geçirmektir. Sanatsal bir hayalin, imgenin hazsal, coşkusal birikimi nesnenin kendi biçiminden dışarıya dağılarak, sanatı algılayan insana yansır, onların ruhuna işler.

paylaşımlar için teşekkürler