Gönderen Konu: ... Daniel Buren ...  (Okunma sayısı 8177 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fîģũ®âtĩƒ

  • :)
  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 5.203
  • Karizma Puanı: 1637
... Daniel Buren ...
« : 28 Ocak 2009, 16:40:25 »



1938 doğumlu Fransız ressam ve heykeltıraşa sanatın kapılarını açan, Fransa’da bulunan “Ecole des métiers de l’art” (sanat meslek okulunda) aldığı dekorasyon ve resim eğitimi olmuştur.
Sanat hayatı boyunca da resim, heykel, enstalasyon ve sesli yapıtlar gibi çok çeşitli ifade yollarına başvurmuş ve kendi döneminde yeni yeni oturmaya başlayan kavramsal sanat anlayışının getirdiği bir gereklilik olarak da pek çok eserinin yanına açıklayıcı notlar; yani bir nevi “izleme ve algılama talimatını” yazılı olarak iliştirmeyi uygun görmüştür.

Cesaretli ve yeterince kalender bir adam olarak Daniel, sanatını sergileme mekanı olarak öncelikle şehir sokaklarını kullanmayı uygun bulmuş, sanatın her mekanda, her anda ortaya konulabileceği fikrinden yana olmuş ve geceleri gizlice şehrin reklam panolarını, sokak duvarlarını, hatta ev damlarını ünlü ve sanatına münhasır siyah-beyaz veya renkli şeritleriyle donatmakta bir sakınca görmemiş..

Fotoğraflar: Jeffrey Debany
Fung Collaboratives'in İzniyle
The Snow Show için birlikte yarattıkları projeyi Daniel Buren şöyle anlatıyor:
“Genel fikir zihnimde karla bağdaşan iki histen ortaya çıkmıştır: İzler ve örtme.

Hepimizin bildiği gibi karın ‘saflığı’ sonsuza dek dokunulmamış olarak kalamaz. Bu ‘saflık’ o kadar sıradışı bir noktadadır ki, herhangi bir şey anında geçişinin izini bırakır. Bu, karın kendisinin rüzgarla bir ağaçtan düşmesinin oluşturduğu iz, bir hayvanın veya bir kuşun izi, arkada bıraktığımız kendi ayak izlerimiz, rüzgarın izi veya güneşin erittigi kardan akan bir damla suyun izi olabilir.

Bir cismi kaplayan karın kütlesi aynı zamanda o cismin izlerini de taşır (bir odun parçası, çit, bir evin çatısı, ağaç, araba..vs).

Fikrin merkezinde olan örtme ve yeni şekiller oluşturma her zaman etkileyicidir. Karlı bir geceden hemen sonra, elektrik tellerinin (birkaç santimetreye kadar çıkabilen) karın ağırlığının göstermelerinin yanı sıra, karın telleri yeniden şekillendirişine ve tellerin çok güzel, uzun, nazik, beyaz kıvrımlar oluşturarak manzara üzerine çaprazlar çizişine tanık oluruz. Ta ki güneşin işinları (veya güçlü bir rüzgar) bu geçici ‘mucizeyi’ bozana dek..”


Sanat eseri kavramına getirdiği bu bambaşka tanımdan da anlaşılacağı gibi, geleneksel kültüre kafa tutan bir adam olarak bilinen Buren’e ün kazandıran çalışması ise, Paris’teki Palais-Royal (Kraliyet Sarayı) için yaptığı siyah-beyaz kolonlar olmuştur. Buren’i ve onun sanatını anlayan pek çok kimseye göre bu kolonlar, geleneksel sanat anlayışının ta kendisini yansıtan ve onların bakış açısına göre artık yaşamayan bu saraya can getirmiş ve onu yeniden hayatın içine çekmiştir.





Buren, çalışmalarında kendi ortaya koyacağı esere başat rolü vermektense, yapıtı meydana getireceği mekana birincil önemi verir ve gerekirse eserin boyutlarını, malzemesini içinde bulunacağı yapının özelliklerine göre belirler. Bu da sanatta illüzyonizme karşı tavrından ve sanat yapıtının gerçekliğe tam anlamıyla dahil edilerek vücuda getirilmesi gerektiğini vurgulayan anlayışının bir getirisidir.

Buren’in Cézanne’a olan hayranlığı ise sanat anlayışına yansıttığı farklı bir noktanın daha anlaşılmasında kilit olarak değerlendirilebilir: Cézanne’da görülen, eserin gerçek bir varlığı temsil yeteneğinin; yani illüzyonizmin değerinin indirgenerek sanatta görsel-resimsel olanın ön plana çıkarılması fikri Buren’in sanat anlayışında da yer etmiş düşünce biçimidir. Örneklemek gerekirse; bir Cézanne tablosunda yer alan elma, artık doğadaki elmanın yerini tutma kaygısının çok uzağında, yalnızca resimsel ve çizgisel özelliğiyle öne çıkan bir elemandır. Yani; o elmanın bir hacminin, gerçeğe yakın bir görüntüsünün olmasında çok, masaya yapışık, biçimi yassıltılmış şekilde ortaya konmasını tercih eder Cézanne. Aynı çaba Buren’in düz şeritlerden ibaret eserlerinde de görülür; artık sanat eseri izleyicide bir gerçeklik hissi uyandırma amacını gütmez, tam tersine onu, yalın ve hiçbir nesneyi ya da kimseyi temsil etmeyen çizgilerle baş başa bırakır.










Onun yapıtları, değil dışarıdan bir şeyleri kendine dahil etmeyi, onları anımsatacak bir görüntü vermeyi bile reddederler.





C.Tugba Gürkök ;Cey Plastik Sanatlar Dergisinin Temmuz/Ağustos 2005 sayısında yayınlanan yazısından kısa alıntılar yapılmıştır.
alıntıdır
alıntı

Çevrimdışı Aź€Сãn

  • Tecrübeli
  • ***
  • İleti: 462
  • Karizma Puanı: 228
  • Ex nihilo nihil fit...
Ynt: ... Daniel Buren ...
« Yanıtla #1 : 28 Ocak 2009, 18:34:40 »

Paylaşım için teşekkürler Hale öğretmenim, 340a +1
http://www.azimeayazici.blogspot.com/

Kırılmış aynada kalan çocuk gölgesiydi zaman...

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Ynt: ... Daniel Buren ...
« Yanıtla #2 : 28 Ocak 2009, 22:26:11 »
teşekkürler halem oldukça detaylı ve örnekli bir paylaşım olmuş karizman eklendi
çok çalışmak zamanı