Gönderen Konu: Evlenme Gelenekleri  (Okunma sayısı 2237 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ...:::£sra:::...

  • Yönetim K.Ü
  • Sanat Kurdu
  • *
  • İleti: 7.764
  • Karizma Puanı: 2742
Evlenme Gelenekleri
« : 09 Şubat 2008, 16:09:25 »

Evlenme Gelenekleri

Evlilik çağına gelen genç, evlenme istemini değişik biçimlerde ailesine iletir. Bulgur pilavına kaşık saplamak, babanın ayakkabısını kapı eşiğine çalmak belli başlı örneklerdir. Genellikle, anne ve babalar gençlerin bu aşamaya gel- memesine özen gösterir, evlenme çağına gelmiş gence, durumu önceden açarlar. Genelde baba ile genç arasında aracı annedir.

Yörenin kırsal kesimlerinde görücü usulü ile evlenme yaygındır. Aile büyüklerinin uygun gördüğü gelin adayı, gencin ağzı aranmak gayesiyle gence duyurulur, fikri alınır. Ağız aramada genelde anne, yenge veya kız kardeş ön plandadır. Bunun yanı sıra akrabalardan biri de aracı olabilir.

Genç için evlenme çağı askerlik öncesi olabilir. Ancak bazı yörelerde gençlerin öncelikle askerliğini bitirmiş olmaları özelliği aranır. Gencin bir meslek sahibi olması önemlidir. Bundan dolayıdır ki;

"Hele askerden gelsin de..."

"Askerliğini yapsın gelsin de öyle..., bakalım kısmet ney ise..."

"Hele bir meslek sahibi olsun..., evini çekip çevirecek para kazansın da öyle...'

"Neyle evlenecek? Elde, avuçta bir şey yok..."

"Kuru kuru evlenme olmaz, hele bir ekmeğini eline alsın bakalım" gibi sözlere araştırma sırasında sıkça rastlanmıştır.

Kızın evlenme çağıyla ilgili kesin bir yaş yoktur. Ancak 15 yaşına giren, kapısı çalınan her kızın evlenmeye hazır olduğu düşünülür. Kız babası kızını vermek istemiyorsa, kızın yaşını ileri sürebilir. Eğer kızın gelin olması isteniyorsa yaşı unutulur, bir kaç sene nişanlı olarak bekletilebilir.

Kız Beğenme ve İsteme (Görücü-Dünür)

Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi Ankara ve yöresinde de evlenme kurumunun temelleri kız beğenme ve kız isteme girişimleriyle atılır.

Evlenme çağına gelen gencin ailesi düğünlerde, bayramlarda, törenlerde, hamamda ve çamaşırhane gibi herkese açık yerlerde oğulları için kız, beğenmeye ve beğendikleri kız hakkında çeşitli yollarla oğlanın fikrini öğrenmeye çalışırlar. Bununla birlikte oğlanın da evlenmek istediği kızı aynı yollarla ailesine duyurması mümkündür.

Oğlanın ve ailesinin bir kız üzerinde anlaşmaları hâlinde, oğlanın en yakın akrabalarından bir grup kadın, kız evine dünürlüğe giderek niyetlerini açıklarlar. Kız evi buna karşılık uygun davranır ve gelenleri ümitlendirirse dünürlük sırası erkeklere gelmiş olur (Bala Karaali köyünde ise dünürlüğe gidilmeden önce "dadımlık" denen şeker, lokum gibi hediyeler gönderilir). Dünür gelmek istedikleri bildirilir.

Kız evi için, belli bir günde, oğlan babası ve yakın akrabaları, mahallenin ve köyün hatırlı kişileri ile birlikte akşam yemeğinden sonra kız evine giderler. Bir süre sohbet edildikten sonra ziyaret amacı açıklanır.

Yörenin şivesiyle, dünür (görücü) olma esnasında geçen konuşma şöyledir:

Görücü: Allahın imri, peygamberin gavli, kulu kula sebep varmış, ben de arada delilim. Allah'ın yazısı ise (...) hanıma dünürüm. Az vir çok yalvar, çok vir az yalvar, biz övünmeyiz. Allah kızının başına virsin devleti, her şiy ıscak ıscağına olur. Onu bunu alanacak oraya kurt girer, börtü böcek doğar. Sen ona tak bir toka, o da sana taksın bir toka. Ad san olu virsin. Gelin donu yinen kadın olmuş yok ya? Allah virsin başına dövleti. Gürültü harıltı olmadan. İlin uşağı, yer şuraya kor gider, çok fantazanın (fantazi) lüzumu yok. Ben bir dönür başıyım, ilin attığı daş uzak gider, el ne dirse disin sen giçimine bak. Allah razı da, hayır analım işimize, hayır gelsin başımıza. Kaderin varsa, kötü ise iyi olur; iyi ise kötü olur. Çok indallaması (terrüt) iyi olmaz. Bu senin evladın.

Kız babası: Siz nirede iseniz ben de oradayım. Araya araya bulmuşsunuz. Yetmiş ekin. At beslenirken, kız istenirken virmeli, ne münasib gördü iseniz o olsun. Sizin bana bir intikamınız yok. Allah ta mürüt itti ise ben ne mani olayım.

Görücü de bunun üzerine teşekkür ederek "Allah ümrünüze berekat virsin" der.

Kızın oğlana varmaya gönlü yoksa; bunun annesi aracılığı ile babasına bildirir. Dünürcüleri tekrar geldiğinde kız babası durumu onlara, tatlı bir dille, onları kırmayacak şekilde iletir.

Kutludüğün köyünde kız, onu istemeye gelenlerin ayakkabılarını düzeltirse, bu kızın istediği anlamına gelir. Ayakkabıları dışarı atarsa veya dağınık bırakırsa "Ben istemiyom bi daha gelmeyin" anlamına gelir. Kızın dışarı attığı ayakkabıları dünürcüler dışardan tek tek toplamak zorundadırlar. Bu kız tarafından onlara verilmiş bir cezadır. Yine aynı köyde kız dünürcülerin yanına gelip odada dinelirse (dikilirse) bu misafirlere "kalk ğit" anlamına gelir, dünürcüler de kızın istemediğini anlayıp giderler. Yine kız dünürcülere hiç gözükmezse, bu kızın istediğine dair bir işarettir. Hasanoğlan köyünde ise kız verilmeyecekse dünürcülere hiç bir ikram yapılmaz.

Söz Kesme

Genel olarak diğer yörelerde olduğu gibi Ankara'da da "kız evinin, naz evi" olduğuna inanılır. Kız evi, gönüllü olsa bile ilk dünürlükte söz vermez, ikinci, üçüncü dünürlükten sonra söz verir. Oğlan evi de kesin söz alana kadar kız evine gider. Kız verildiği anda söz kesilir. Söz kesme sırasında kıza takılacak "takı"da karara bağlanır. Nişanın ne zaman yapılacağı, hatta düğünün ne zaman yapılacağına da bu dönemde karar verilir. Söz kesme işleminden sonra kıza "sözlü" denir. Elmadağ'da söz kesme esnasında "höşmelim" yenilir. Kutludüğün köyünde ise söz kesimine "Yumurta yime" denir. Söz kesiminde sahanda yumurta yenildiği için bu ad verilmiştir. Bazı yerlerde ise "Ağız tatlılığı" adı altında lokum türü şekerlemeler yenir. Aynı zamanda söz kesimine "Söz kahvesi" veya "Son kahvesi" de denir. Genelde söz kesimi, son dünürlükten bir kaç gün sonra yapılır.

Söz kesiminde her iki tarafında yakın akrabaları bulunur. Takı veya eşya konusunda karşılıklı istekler sıralanır, anlaşmaya çalışılır. Sözlülük dönemi genelde 3-4 ayı geçmez. Bu dönem boyunca sözlü gençlerin birbirlerini görmeleri bile iyi karşılanmaz. Çoğu köylerde damat adayının gelin kızın kapısının önünden geçmesi bile yasaklanmıştır. Yine bazı köylerde damat adayı kız evine gidebilirken, gelin adayı oğlan evine gidemez. Bunun nedeni, eğer kız nikah kıyılmadan oğlan evine gider ve orada hizmette bulunursa gelin geldiği zaman evin erkeğine ısınımaz inancıdır.

Nişan ve Düğüne Davet (Okuntu)

Eski Ankara nişan ve düğünlerinde davet (okuntu) işini herkesi iyi tanıyan okuyucu kadınlar yapardı. Okuyucu kadın, elindeki listeye göre evleri gezerek davet işlemini yapardı. Bu olay halk arasında okuntu olarak adlandırılır. Bu gelenek hâlen bir çok köyde sürdürülmektedir. Günümüzde davetiye kullananlar bile davetiye yetişmediği zaman bu işleme başvurmaktadırlar. Okuyucu kadın kapı gezerken davet edilenlere çam sakızı çoban armağanı bir takım küçük hediyeler sunar. Genelde lokum türünde şekerlemeler okuntu olarak kullanılır. Elmadağ ve civar köylerinde (Karacahasan, Edirge) nişan veya düğün sahibi bir top kumaş alır, okuyucu kadın bunu parça parça keserek okuduğu kimselere davetiye olarak dağıtır. Kutludüğün köyünde ise "Kahya" adı verilen kişiler okuntu işlemini yaparlar.

Bala Karaali köyünde ise okuntuluk olarak havlu, peşkir, mendil verildiği gözlemlenmiştir.

Kalecik'in Akkuzulu ve Arkbörk köylerinde ise gömlek, basma, ayakkabı gibi hediyeler verildiği görülmüştür. Bu hediyelere "yolluk" adı verilmektedir.

Nişan (Takı, Şerbet İçme)

Nişan, sözkesiminden sonraki 3-4 ay içerisinde yapılır. Nişan gününe çoğu zaman söz esnasında karar verilir. Nişan töreninden önce bütün hazırlıklar tamamlanır.. (Başlık bozma). Başlık bozmaya kız ve erkek tarafından birer gurup toplu bir şekilde gider. Oğlan evi nişan için, kız evinin bütün halkına, aynı zamanda kızın bütün yakın akrabalarına ayrı ayrı hediyeler alır. Nişanın bütün masraflarını oğlan evi karşılar. Hatta Kutlu Düğün köyünde nişanda kız evinin yemek pişirmek için kullanacağı yakacağa kadar bütün masrafları oğlan evinin karşıladığı araştırmalarımız sırasında gözlemlenmiştir. Oğlan evinden nişan için gelen malzemeleri getirene "yolluk" adı altında havlu, mendil gibi hediyeler verilir. Ayaş'ın Gökler köyünde ise başlık bozma işlemine nişan eksiği denir. Samanpazarı Ankara köyleri tarafından hâlen başlık bozmak için gidilen ve köylülerin gereksinimlerine en iyi şekilde karşılık veren bir ticaret merkezidir.

Eski Ankara'da nişan, oğlan evinin misafirlerinin toplu olarak kız evine gitmesiyle başlardı. Kız anası misafirleri karşılar, okuyucu kadının getirdiği bürüncekli sini ortaya konulan bir masa üzerine bırakılır, kız tarafı da gereken hürmeti gösterirdi. Önce bir yorgunluk kahvesi içilir, şeker ikram edilir, nişanın uğurlu ve hayırlı olması için dua ve ilahiler okunarak dağılınırdı. Kız evi tarafından okuyucu kadına yemeniler içine sarılmış bahşiş verilirdi. Güveye gecelik, içlik, çorap, mendil, başına çelkilik yemeni, acem şalı, yağlık ve uçkuru; kaynanaya da gömlek, mendil mahrama; görümceye gömlek ve üzerine çerçeve konarak okuyucu ile gönderilirdi. Ağırlık alındıktan sonra komşulara dikiş dağıtılırdı. Hediye getirenlere keten don, gömlek dikilirdi. Tüm bunları kız anası düzenlerdi.

Damadın giysileri usta bir terziye verilir, geceliği, içliği, gömleği para karşılığı diktirilirdi. Çorap, mendil, başına has iyisinden çelgilik, yemeni ve acem şalı damat için alınan hediyeler arasında olurdu. Damada ayrıca yağlık ile yıldız işlemeli uçkuru almak da adettendir.

Daha sonra okuyucu, gelin evindeki hazırlıklara yardımcı olması amacıyla komşuları gelin evine çağırırdı. Burada yataklar hazırlanır, dikişler dikilirdi. Ev sahibi tarafından yemekler yapılır ve bulunanlara ikram edilirdi. Zaman zaman burada bulunan kadınlar ve kızlar kendi aralarında köşe oyunu, deli kız oyunu gibi oyunlar oynarlardı.

Düğün Öncesi Hazırlıklar

Düğün tarihi, dünürler (hısımlar) arasında belirlendikten sonra, düğün hazırlıkları başlar. Önce düğün yemekleri hazırlanır. Ankara ve civar köylerinde düğün yemekleri hazırlanır.

Ankara ve civar köylerinde düğün yemekleri büyük farklılıklar göstermez. Genelde yoğurt çorbası, etli kuru fasulye veya etli patates yemeği, zeytinyağlı, yoğurtlu yaprak dolması, haşlama et yemeği, tatlı olarak da pişmaniye baklava veya zerde pilavı düğün yemeklerini oluşturur. Düğün yemeklerinde et çokça kullanıldığı için, düğün sahibi (oğlan evi) ekonomik durumu ne olursa olsun bol miktarda hayvan keser. Ayrı olarak muhabbette (dernek) içki ile yenilmek üzere bol miktarda meze hazırlanır. Düğün sahibi özellikle yemek ve meze konusunda elinden gelen çabayı sarfeder.

Kutludüğün köyünde davet edilenlerin hepsine birer havlu ya da mendil hediye edilir. Davetliler ise bir paket çay ve bir paket şekerle düğün evine gelirler. Eğer köy dışından okunut yapılan misafirler varsa köy halkı, gelecek misafirleri, ağırlamak (konuk etmek) için, kendi aralarında paylaşırlar. Düğün boyunca bu misafirlerin her türlü ihtiyacı ev sahibi tarafından karşılanır. Bundan amaçlanan düğün evinin yükünü biraz olsun hafifletmektir.

Eski Ankara da ise düğün öncesi, okuııut yapan kişi şeker külahları ile mumları, bir tepsiye dizer, kolduğuna alıp okuntuya çıkardı.

"Darısı başınıza olsun, yahut darısı çocuklarınıza olsun, çocuğunuz yoğ ise bilinize olsun. Çarşamba günü kına gecesine, cuma günü de duvağına (mevluduna) buyuracağınız. Filan kadının selamı var, azını çoğa sayacağınız" derlerdi. Davet edilen (okunan) kadın ise, "pekala sen de selam söyle, o benim hatırımı almış azı çoğu olmaz" diye davete karşılık verirdi.

Kadın da akşam kocasına "bize filancadan ağırlık geldi, ne alacaksan al da götürelim" derdi. Kimisi bir sini içinde entarilik koyar, üstüne de bürüncük örter, bir hammal çağırır, hammal yanına adam katar düğün olacak eve giderdi.

Okuntuyu çağrılan; "azımızı çoğa sayın, gücenmem, Allah hayırlı etsin düğüne mi kakdınız? değeri bu değildi amma, elimizin darlığına rast geldi" gibi sözlerle düğün yapacak evi hem kutlarlar hem de gönüllerini alırlardı. Düğün yapacak ev sahibi ise "Allah berekat versin, pek memnun olduk; Ne olacaktı pek çok zamet etmişsiniz, darısı çocuklarınızın başına.

"Düğüne de geliverin; zere (sakın) gelmemek itmen, biz yine adam göndeririz" gibi sözlerle karşılık verirlerdi.

Çeyiz Asma

Çeyiz asma genillikle Pazartesi günü yapılır. Kızın kendi eliyle işledikleri (danteller, örgüler, entariler iç ve dış çamaşırları) bir odaya gerilmiş ipe iğnelerle iliştirilerek yakın akraba ve çevresine gösterilir. Çeyiz serilerecek ipi genillikle damadın annesi getirir. Gerilen ipe serilecek çeyiz işlemini iki kız üstlenir. Duvarın dört köşesindeki çeyiz halkaları ipe bağlanır. Ankara'nın bazı bölgelerinde üç sıra yemeni, peşgir (havlu) ve çevre takılırken duvarın sağına soluna esvab, altına da havlu takılır. Kapının arkasına da elbiseler asılır. Gelin ayakkabısı siniye dikilir. Kız tarafı zengin ise iki tane sini ayakkabısı olur. Çeyizin yanında gümüş eşyası da olur. Yatak, yorgan ve bakır eşyalar ya çeyiz yanında ya da salonda bekletilir. Çeyiz görmeye gelen kadınlar serili çeyiz altında kahve içerler.

Haymana Güzelce Kale köyü ve Civarında Çeyizin Odaya degil Evden eve Gerilen ipe Serildiği görülmüştür.

Düğün

Geleneksel kültürün değerleriyle örülmüş olan yerleşme alanlarında toplumsal yaşamın en önemli olaylarından biri düğünlerdir. Kentlerde ve köylerde insanların günlük yaşamlarını derinden etkileyen düğün olayı çevresinde büyük bir gelenek, görenek ağı oluşturmuştur. En çok kurallaştırılmış töreler düğünlerle ilgilidir.

Ankara düğünleri Oğuz Türklerinin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında kalmış olup, günümüzde bu özellikler yavaş yavaş yitirilmektedir. Eski Ankara düğünleri perşembe günü başlar, tam bir hafta sürerdi. Bir hafta boyunca davul, zurna, saz çalınır, çeşitli oyunlar düzenlenir, misafirler ağırlanırdı. Düğün davul ile başlar, davulcu zeybeği andırır bir şekilde döne döne oynar, gelenler davulcunun etrafında halka oluşturur, seyre dalarlardı.

Ayrıca düğün simgesi olarak uzun üç çatalayak çalı bulunur, üstüne ocak demiri yerleştirilir, onun üstüne de ekmek saçı koyulurdu.

Düğünler önceleri bir hafta sürerken, günümüzde çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerle üç-dört güne indirilmiştir. Ankara'da düğünler genelde perşembe veya cuma günü başlar. Birinci gün oğlan evine üzerine elma, portakal veya soğan türünde simgelerin takıldığı düğün bayrağı, damat evine asılır. Buna "Bayrak Kaldırma" denir.

Bayrak kaldırmada bir de "Bayrak Ekmeği" denilen bir yemek verilir. Bala Karaali köyünde ise bayrağın üstüne yemeni takılır. Perşembe günü bayrak dikilmesiyle birlikte oğlan tarafı yakın akrabalarını yemeğe davet eder. Bu bayrak yemeğine ise "Danışıklı Yemek" adı verilir.

Ayaş Gökler köyünde ise düğün bayrağı, sancak biçiminde parlak pullarla gelin tarafından hazırlanır. Bu bayrak düğün evine kız evi tarafından getirilip, takılır.

Hasanoğlan, Kutludüğün gibi köylerde düğünün ilk gününün (cuma) akşamı kız kınası yapılır. Güdül Yeşilöz köyünde ise kız kınası bir hafta önceden yapılır.

İkinci gün düğünün en hareketli günüdür. Gün boyunca davullar çalınır, halaylar çekilir, yemekler yenir. Oğlan ve kız kınası genelde ikinci günü akşamı olur.

Köçekçe Saçı (Hediye gönderme): Eskiden özellikle zengin düğünlerinde köçek tutmak adetti. Gerek kına , gecesinde gerekse duakta tutulan köçek kadınlardan birisi tef çalıp diğeri oynardı. Ayrıca bu köçeklerin kendine özgü giyinişleri de vardı (altlarına uçlar, kıvrım kıvrım olan eteklik, üstüne kolları büzmeli çarlık içliği giyip, bellerine kuşak bağlarlar ve göbeğin üstüne uçları sarkan bir mendil sokarlardı). Köçek kadınların, oğlan evinin hediyesini (saçı) kız evine götürmesi düğün sahibine ayrıcalık sağlardı. Akşama oğlan evi kız, evine gelirken gurubun önünde maşalama davul bulunur; kız ve oğlan evinin davetlileri ayrı ayrı odalarda ağırlanırdı.

Kına Gecesi

Kız Kınası: Davet evinden "Kınacılar" adı verilen kadınlardan oluşan grup, bir davulcu eşliğinde kız evine giderler. Oğlan evi kınada konuklara dağıtılmak üzere çerezle birlikte (kuruyemiş, kuru üzüm, iç üzüm, fıstık, şeker, lokum) kına da götürür. Eski Ankara kına gecelerine köçekler de çağrılır; böylece misafirleri coştururlardı. Kına gecelerinde müzisyen olarak "def" çalan kadınlar görülmektedir. Bu kadınlar hem def çalar hem türkü söylerler.

Sıra kına yakmaya geldiğinde odanın ortasında üst üste konmuş yastıklardan bir taht kurulur, gelinin yüzü bürüncekle örtülür ve iki genç kız gelinin iki elinden tutarak onu yüzü kıbleye dönük olarak oturtur. Kına özellikle yaşlı bir kadın tarafından yakılır. Ancak bu olay kutsal sayıldığından kınayı yakan kişinin halk diliyle "uğursuz" yani dul veya çocuksuz olmaması gerekir. Kına yakan kadın "Bismillah diyin karın kınayı, çağırın gelsin anayı" diye seslenir. Bunun üzerine gelinin anası bir yandan sevinç bir yandan da kızından ayrılmanın üzüntüsü ile gözyaşlarını tutamayarak ağlar. Kızında annesiyle birlikte ağlaması adettendir. Ağlamaması durumunda kızın gözlerine soğan sürülür. Konuklar ise bu arada kına havları söylerler. Kına bir tas içinde karılmış olarak getirilir ve önce sağ el, sonra sol el ve en sonunda aynı sırayla ayaklara yakılır. Eskiden avuçlardan birine bolluk ve bereketi simgeleyen küçük bir altın konulurdu. Avuca konan bu altın, güveyi (damat) yemeğinde çorba içine atılır, damat altını alarak, kesesini bereketli olsun diye kesesinden dibine diktirirdi.

Kına yakılmadan önce, ellere ve ayaklara düzenli şekiller oluşturacak biçimde ipler bağlanır. Özellikle ayaklara mihraplı olarak kına yakılmasına özen gösterilir. Kınayı yakmak büyük bir özen de beceri gerektirir. Çizgiler bozuk olursa, gelin kızın geçiminin de bozuk olacağına inanılır.

Kına yakılmış eller ve ayaklar önce yünle, daha sonra bezlerle bileklerden sarılarak bağlanır. Gelin, iki genç kızın yardımıyla ayakları yere değdirilmeden sırt üstü yatılırı, böylece yattığı yerden oyunları seyrederek uyur. Sabah olunca el ve ayaklarındaki bağlar çözülür.

Kına gecesinde sesi güzel olan kız veya kadınlardan birisi tarafından kına yakılırken, hasret ve ayrılığı anlatan, aşağıda bir kaç örneği verilen, türküler, söylenir.

Atladım çıktım eşiği

Sofrada kaldı kaşığı

Yarenim gınan kutlu olsun

Bunda dirliğin datlı olsun

Ekinimi soktum astara

Elimi kesti testere

Yarenim gınan kutlu olsun

Bunda dirliğin datlı olsun

Dağdan keserler ardıcı

Hani bu kızın sağdıcı

Yarenim gınan kutlu olsun

Bunda dirliğin datlı olsun

Dağdan keserler cevizi

Hani bu kızın çeyizi

Yarenim gınan kutlu olsun

Bunda dirliğin datlı olsun

Ankara'nın elvan elvan oyası

Bakamadım yüzüne karnım doyası

Aman allı gelin, nice oldu

Aman ayrılmamız güç oldu

Bir başka kına yakma türküsü

Altın tas içinde gınam ezilir

Gümüş tarağınan örgüm çizilir

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Bir orak verin tarla biçeyim

Biçeyim anama babama yollar açayım

Anadan babadan vazgeç diyorlar nasıl geçeyim

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Anamın bacası yüceden tüter

El kadar ekmeği bana yeter

İllerin gapısı gahir gapısı

Anamın gapısı altın gapısı

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

İllerin devesi çölden geç gelir

İller ana dedikçe bana güç gelir

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Gurbetlik, gurbetlik zalim gurbetlik

Gayanın başında öter bir keklik

Sana yakın emme bana gurbetlik

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Ötme horozum ötme, sabah geç olur

Gurbete giden gızlara gurbet güç olur

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Evlerinin önünde bir büyük gaya

Çıkarlar bakarlar da gökteki aya

Gendin gelemezsen babamı yolla

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Eller anam didikçe ben duramam

Davulcular çala çala geldiler

Büyük gapıdan içeri girdiler

Anamın babamın sevgilisini aldılar

Aş gel garip anam aş gel ben varamam

Ellerin anam dedikçe ben duramam

Kına gecesinde kadınlar def eşliğinde çeşitli oyunlar oynayarak eğlenirler. Bunun yanı sıra kendi aralarında köy seyirlik oyunlarından örnekler sergilerler. Kutludüğün Köyünden derlediğimiz "Şembelek Kadın" oyunu bunlara bir örnektir.

Elmadağ ve köylerinde kına türküleri söylemeye "gelin öğme" denir. Aşağıda örneği verilen gelin öğme havası Hasanoğlan yöresindeki araştırma çalışmaları sırasında, THBT tarafından, Meral Çubukçu'dan derlenmiştir.

Esvab yuduğum akdaylar

Sırtımı verdiğim ağaçlar

Yiyip içtiğim kardaşlar

Yarenim kınan kutlu olsun hey...

Orda dillerin tatlı olsun ey....

Ben amansız değilem tutturam, tutturam

Arkasından abasını sattıram, sattıram

Hayatsız evlere hayat yaptıram, yaptıram

Burnu karanfilli gelin ağlama, ağlama

Ellerin yanında halin söyleme, söyleme

Polatlı Toydemir, Tatlı Kuyu, Sakarya, Karakuyu Karım ve Romanya göçmenlerinin yoğun olduğu) köylerindeki araştırmalarımızda, kına gününde, genç kızların "Horoz Telleme" denilen bir tür geleneği sürdürmekte oldukları gözlenmiştir. Boynu koparılmadan kesilmiş, temizlenmiş bir horoz, genç kızlar tarafından jelatin kağıdıyla süslenir. Horozun boynuna bir demir çubuk geçirilir ve ucuna bir elma bağlanıp bir tepsiye konur. Daha sonra horoz, oğlan evine getirilerek gençlere teslim edilir. Gençlerin eğlenceleri sırasında bu horoz yenilir ve karşılığında da, kızlara çeşitli hediyeler verilir. Bu geleneğe, yörede "Horoz Telleme" adı verilir.

Polatlı ve yöresinde söylenen bir kına havası da şöyledir:

Dağdan keserler fındığı nenni, nenni

Hani bu kızın sandığı nenni, nenni

Sandıksız kız gelin mi olur nenni, nenni

Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni

Dağdan keserler fındığı fıstığı nenni, nenni

Hani bu kızın yorganı yastığı nenni, nenni

Yastıksız kız gelin mi olur nenni, nenni

Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni

Dağdan keserler urganı nenni, nenni

Hani bu kızın yorganı nenni, nenni

Yorgansız kız gelin mi olur nenni, nenni

Olsa bile ağlar nenni, nenni

Dağdan indirin cevizi nenni, nenni

Hani bu kızın çeyizi nenni, nenni

Çeyizsiz kız gelin mi olur nenni, nenni

Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni

Kızın gelin gideceği yer gurbet ise, kına havasının şekli de değişir. Bu durumda söylenen yaygın türkülerden birkaçı da şöyledir:

Yol üstünde budana

Selam söylen babama

Bir çok kızı var gibi Beni verdi yabana

Ah annam beni niye verdin yabana

Ah vereydin köy içinde çobana

Yol üstünde bilişler

Baban geldi demişler

Kızın geliri oldu demişler

Ah garip anam beni niye verdin yabana

Ah anam beni niye verdin yabana

Ah vereydin köy içinde çobana

Evimizin önü küllük

Aşırdılar tünnük tünnük

Ben gideyim edin dirlik

Anam garip anam

Ben derdimi kime yanam

Gözleme saldım saca

Ne tütmen garip baca

İşte ben gidiyom

Otur karı koca

Ah anam beni niye verdin yabana

Ah vereydin köy içinde çobana

Ey anam yokmuydu

Yakında oğlan yokmuydu

Gurbet bana hakmıydı

Ey dostlar orda anam yok benim

Ah anam beni niye verdin yabana

Ah vereydin köy içinde çobana

Çubuk yöresinden derlenmiş bir gelin ağlatma havası da şöyledir:

Çam başına çıktım çıram yanmadı

annem oy

Etrafına baktım kimsem kalmadı

annem oy

Ağlama derler nasıl ağlamayım

Gurbet elde kaldım nasıl durayım

annem oy

Ellerin bacası inceden tüter

annem oy

Annemin bacası yüceden tüter

annem oy

Ağlama derler nasıl ağlamayım

Gurbet elde kaldım nasıl durayım

annem oy

Damat Kınası ve Muhabbet (Dernek)

Düğünün ikinci günü (Cumartesi), düğün evine gelen misafirlerin ağırlanması ve çeşitli eğlencelerle geçirilir. Aynı günün akşamı,damat kınası yakılır.

Damada kına yakma işlemi, varsa köy odasında, yoksa oğlan evinde, konukların (sadece erkeklerin) yanında yapılır. Odanın ortasına konan iki sandalyeden birine damat, diğerine de küçük sağdıç oturur. Çocuk sağdıç genellikle damadın yakın bir akrabası, 10 yaşının altında bir erkek çocuk olur. Gerçekte büyük sağdıç ise evlidir ve düğünün son günü ortaya çıkar. Ancak, Ankara Merkez'e bağlı köylerdeki araştırmalarımızda çocuk sağdıca hiç rastlanmamıştır. Her ikisinin başına kırmızı, pullu, parlak bir örtü örtülür. Kınayı genellikle, orta yaşın üstünde, saygı duyulan ve sevilen bir kişi yakar. Kınaya başlarken, bu kişi "buyurun yaren, yoldaş, gına yakalım" veya "buyurun gardaşlar, arkadaşlar, kına yakalım" der, orada bulunan konuklar da "gınanız gutlu olsun" .diye karşılık verir ve böylece kına başlar. Damat kınası çoğunlukla sadece sağ elle yakılır, hatta bazı yörelerde (Kutludüğün köyü) sadece sağ elin sağ tarafına yakılır. Ayrıca elin üstüne ve parmak eklemlerinin bitimine bir çizgi halinde kına yakıldığı da görülür. Damattan sonra, sağdıça da aynı kına yakılır. Daha sonra her ikisinin de elleri yün veya pamukla sarılıp üzerine kırmızı bir eşarp bağlanır. Damadın ve sağdıcın kınası yakıldıktan sonra, darısının bulaşması için, kınanın özellikle evlenmemiş gençlere dağıtılması adettendir.

Yörede, damadın dayanıklılığını test etmek amacıyla, damada kına yakılırken, arkadaşları tarafından iğne batırılır. Bu sırada damadın canı ne kadar yanarsa yansın sesini çıkarmaması adet gereğidir.

Kız kınasından farklı olarak, damat kınasında, kına türkülerini genellikle kına yakan kişi söyler.. Buna bir örnek, Bala Karaali Köyü'nden Yakup Açıkgöz'den derlediğimiz kına havasıdır. Türkü, yöre ağzındaki söyleniş biçimiyle şöyledir:

Bismillah didim gınaya Çağırın gelsin anaya

Yarenim gınan gutlu olsun

Bundan böyle dilin datlı olsun

Elimi uzattım astara Elimi kesti destere

Mevlam şirinlik göstere

Yarenim gınan gutlu olsun

Bundan böyle dilin datlı olsun

Esbap yudum akdaşda

Akıl galmadı bu başda

Yarenim gınan gutlu olsun

Bundan böyle dilin datlı olsun

Ayrıca kına türkülerine ek olarak, damat kınasında, bağlamacı veya zurnacı tarafından, dokunaklı türkü ve bozlaklar da çalınıp söylenir.

Kına yakma işlemi biter bitmez, bir tepsi içine yerleştirilmiş kuruyemiş düğün sahibi tarafından konuklara dağıtılır. .

Bu arada damat, sağdıcı tarafından odadan alınıp, yatmaya götürülür. Damadın odayı terk etmesinden hemen sonra, Ankara düğünlerinin geleneksel "muhabbet (Dernek" düzeni oluşturulur. Muhabbet, diğer adıyla dernek, kendine has bir düzeni, kendine has kuralları olan, sazlı sözlü, içkili ve çoğunlukla sabaha kadar süren bir eğlencedir. Muhabbette "Ocak" adı verilen bir düzen oluşturulur. Ocak, içki ve mezenin dağıtıldığı, odanın bir köşesine kurulmuş bir merkezdir. Ocağı "delikanlıbaşı" veya "efebaşı" denilen, o köyün ya da mahallenin sayılan, sevilen ve liderlik özelliği güçlü olan kişisi başkanlık eder. Efebaşı aynı zamanda muhabbet düzeninin de yöneticisidir. Muhabbet ortamında bulunan hiç bir kimse ona danışmadan bir iş yapamaz. Efebaşı ocağın yanında oturur ve ocağın düzenli çalışması için, ocakla ilgili tüm işleri kontrol eder.

Bütün bu işlemler kısa sürede tamamlandıktan sonra, köşede oturan bağlamacı, efebaşının işaretiyle birlikte oyun havası çalmaya başlar. Muhabbette oyunlar belli bir düzene göre oynanır. Örneğin yerin genişliğine göre, iki veya dört kişi, seyrek olarak da altı kişi tarafından muhabbet düzenine uyarak oynanır. Oyunlar, her 4-5 oyun havasından sonra, bağlamacının durması ve oyuncuların yerlerine yeni arkadaşlarını kaldırmalarıyla yeniden başlar. Oyunlarda genellikle kaşık kullanılmaz, ancak, bazı yörelerde kaşıkla oynandığı da gözlenmiştir.

Oyunlar oynanırken, ocak'ta görevli bir "saki", içinde içki ve mezenin düzenli bir şekilde yerleştirildiği siniyi oyuncuların ortasına, diz çöküp bırakır. Bu sırada bağlamacı, müziği kesmeden, oyun havasını, hem "oturak" havası olan bozlağa çevirir ve oyuncular da bu anda yavaşça diz çöker, bozlakla birlikte içkilerini içerler. Bağlamacı tekrar oyun havası çalmaya başlar ve oyuncular yeniden, yavaşça ayağa kalkarak oyuna devam ederler. Muhabbet'te, odada bulunan herkes, töre gereği oynamak zorundadır. Bu kurala uymayanlar, efebaşı tarafından cezalandırılır.

Oyunlar arasında, oturak havası çalınıp söylenirken, hiç kimse konuşmaz ve adet uyarınca sessizce dinlenir. Bazen saz tamamen susar, belli bir düzende sözlü muhabbet başlar. Çeşitli fıkralar, hikayeler, söylenceler anlatılır. Sözlü muhabbet sırasında, birisi konuşurken, başka birinin söze karışması en büyük saygısızlıklardan biri olarak kabul edilir ve derhal efebaşı tarafından cezalandırılır. Sözlü eğlencelerden bir diğeri de, seyirlik türünde, genellikle sertlik ve dayak olaylarını içeren oyunlardır. Bu oyuna seçilen herkesin katılması zorunludur. Ayrıca oyun sırasındaki sertliklere de itiraz edilmesi yasaktır, itiraz eden kişi, bir daha muhabbet ortamına alınmaz.

Muhabbet ortamındaki oyunlardan veya muhabbet'ten kaçmak (muhabbetin yapıldığı odayı, efebaşı'ndan izinsiz terketmek), odada bulunanlara yapılabilecek en büyük hakaretlerden biri sayılır ve kaçan kişiye "yolsuz" denilir. Odada bulunanlar, davul zurnayı da alarak, yolsuzun evine giderler, evinde bulunmazsa, saklandığı yer bulununcaya dek aranır ve nereden bulunursa bulunsun hemen orada cezalandırılır. Cezası ya "oluk" ya "culuk"tur. Bu cezanın anlamı, "yolsuz" diye nitelenen kişi, şartlar ne olursa olsun, ya o anda olukta suya batırılacaktır, ya da efebaşının belirleyeceği "culuğu" (tavuk, hindi, koç veya dana) muhabbete bağışlayacaktır. Yolsuz tarafından bağışlanan culuk, hemen kesilerek, muhabbet ortamında yenilir. Bu tür olayların önlenmesi için, efebaşı tarafından odanın kapısına, "mühür" diye nitelendirilen, iki veya üç şişe rakı asılır. Böylece herhangi bir amaçla odayı terkedecek olan kişi kapıdaki cezayı, ocağa ödemek zorunda bırakılır.

Bunun yanında, saz çalınırken veya oyun oynanırken, yandaki ile konuşmak, sarhoş olup taşkınlık yapmak, varsa köçek kadının belden üstüne bakmak, töreler gereği, efebaşı'na ve muhabbet'e saygısızlık olarak değerlendirilip, ağır cezalarla karşılık bulur.

Muhabbet sona erdikten sonra, muhabbette olup biten her şey orada kalır, ertesi gün üzerinde konuşulmaz.

Bu şekilde sabaha kadar süren muhabbet, oğlan evinde erken saatte çalınmaya başlanan davulun sesiyle son bulur.

Ayrıca, bugün Ankara'nın çoğu yöresindeki kına gecelerinde, kökeni Orta Asya Şamanist inanç ve geleneklerine dayanan ve davul zurna eşliğinde ikişer kişi ile oynanan "sin sin" oyununa, sıkça rastlanmaktadır. Oyunun temel figürleri, iki oyuncunun birbirlerini kovalayarak, çok sert biçimde birbirlerinin sırtına vurmaya çalışmalarıdır.

Böylece sabahın erken saatlerinde, oğlan evinden zurnacının çaldığı bozlak havalarıyla, düğünün 3. günü başlar. Busırada muhabbet odasından çıkan gençler yavaş yavaş köy meydanında toplanırlar. Daha sonra davul ve zurna ağırlama halay havaları çalmaya başlar ve orada bulunanlar da, "yarım halka" diye nitelendirilen bu oyunları oynarlar. Orta Anadolu'da sıkça rastlanan "yarım halka" ya da ağırlama halayları başlangıcına oranla gittikçe hızlanan bir tempoyla oynanır.

Kutludüğün Köyü'ndeki araştırmalarımızda, bu halayın oğlan evinin kaşında (dam, çatı) oynandığı ve halaya "kaş yıkma" adı verildiği, bunun nedeni sorulduğunda "varsın damat bi daha yapsın" dendiği görülmüştür. Özellikle halay ç'ekenler de damı yıkabilmek için vargüçleriyle zıpladıklarını belirtmişlerdir.

Ayaş Gökler köyünde ise, muhabbette bulunan delikanlılar davul-zurna eşliğinde odadan çıkıp, düğün sancağını alırlar ve oynayarak köydeki akrabalarının ve sevilen köy büyüklerinin evlerine uğrarlar; bu sayede büyük bir eğlence kaynağı oluştururlar. Aynı grup topladıkları bahşişlerle zeybek oynayarak, oğlan evine tekrar gelip "Allah hayırlı etsin" diyerek sancağı dikerler. Delikanlılar köyü dolanıp, sancağı dikene kadar yemekleri hazırlanmış olur. Gelin almaya gidene kadar yemek yeyip, istirahate çekilirler.

Öğle namazından çıkıldıktan sonra gelin almaya gidecekler, damat evinde toplanmaya başlarlar. Bu gelin almaya giden gruba Ankara ve köylerinde SEĞMEN ya da HAKÇI denilir. Bu iki deyimin de yörelere göre kullanıldığı görülmüştür.

Kutludüğün Köyü'nde, camiden çıkanlar imam eşliğinde eve gelmeye başlarlar. Eve gelindikten sonra damata bir kuşak ve kırmızı bir tülle örtülü damat yeleği giydirilir.

Bir siniye damadın ceketi, bir tepsiye de yemiş konulur. Damadın çok yakın arkadaşlarından biri siniyi, diğeri tepsiyi alarak damada eşlik ederler.

Kapıdan önce siniyi taşıyan, arkasından damat, daha sonrada kuruyemiş taşıyan delikanlı çıkar, sağ tarafa siniyi taşıyan gelmek şartıyla damadı ortalarına alarak köy gençleriyle birlikte köyde gezmeye başlarlar. Davul-zurna sürekli oyun havaları çalarken, silahı olanlar, onların deyimiyle "jarjür boşaltarak" tekrar oğlan evine dönerler. Kapıdan önce siniyi taşıyan, arkadan damat olmak üzere, köy imamı ve yaşlıların bulunduğu odaya girerler. Siniyi taşıyan "Selamün aleyküm" deyip selam verdikten sonra siniyi odanın ortasına bırakır ve diz çöker. Damatta onun yanına diz çöker. Selamı alan imam ve yaşlılar, imamın önderliğinde dua etmeye başlarlar. Dua biter bitmez damat imam tarafından, sağ tarafından başlamak kaydıyla giydirilmeye başlanır.

Kalecik Akkuzulu ve Arkbörk köylerinde ise imam duayı okurken bir diğer kişi gömlekten başlayarak damadı giydirmeye başlar. En sonunda şapkayı ters olarak giydirip "yok mu bunun anası, babası, emmisi, dayısı?.." deyip, şapkasının damadın kafasına uymadığını söyler. Babası veya babasının yerine bir yakını derhal "burdayım" diyerek "bir tarla" veya "bir inek veriyorum" der. Bu damada bir çeşit hediyedir. Daha sonra orada bulunanlarda sırayla damadın kafasına uymayan şapkaya bahşiş koyarlar. Bubahşiş damadın cebine konulur ve şapkada düzgün bir şekilde giydirilerek, bu tören bitirilmiş olur.

Bundan sonra damat büyükten küçüğe doğru sırayla el öpmeye başlar. Daha sonra eve, el öpmek için kadınların yanına girer. Daha sonra boynuna "al poşuğ" kırmızı bir poşuğ bağlanır.

Düğünün 3. gününde kız evinde de çeşitli hazırlıklar yapılır.

Gelin Hazırlama

Günümüzde nadir olarak sürdürülen gelin hazırlamada "varak" adı verilen bir çeşit boya ile süsleme yapılır. Bu süsleme işlemi genellikle çirkince olan kızlara uygulanır. Geline nazar değmemesi için, içine serçe pisliği, üzerlik ve çörek otu konmuş nazarlık takılır. Gelinin gözüne sürme çekilir, küpeleri ve gerdanlığı takılır, babası beline kuşak bağlar ve duvağını örter. Gelinin duvağını gerdek gecesine kadar kimse açamaz.

Kutludüğün köyünde ve Elmadağ köylerinde gelinin başına saçtan topuklara kadar uzanan ve 19 adet gümüşi renkli telden oluşan kıvalan takma adeti hâlen devam etmektedir. Kıvalan gelin geldikten sonraki haftalarda çözülmez ve gelinin başında kalır.

Beypazarına bağlı Karaşar kasabasında gelin giydirmeye ilişkin çeşitli gelenekler görülmektedir. Gelini kız tarafına yakın, mutlu bir evlilik yaşantısı süren genç bir kadın giydirir. Giydirme işlemi başlarken köyden 3 bekar kız ve birde gelinin sağdıcı gelini odanın ortasına getirirler. Gelini giydirecek kadın "ya Allah, ya Muhammet, ya Ali" diyerek gelini oturtur. Besmele çekilip, gelin giydirilirken, 3 defa "Selavat verenden, Peygamber cenetinden Muhammet" sözleri tekrarlanır ve kırmızı duvak takılır. Gelini giydirme işlemi hayırlı ve uğurlu olması temennileri ile sağ koldan başlar. Giysi içte gömlek, entari, şalvar ve feymanadan oluşur. Gömlek basmadan yapılır, entarinin rengi ise sarıdır. Feymana "cevizli kumaş" adı verilen ve Atpazarından alınan bir tür kumaştan yapılır. Feymananın altına da şalvar giydirilir. Başa takılan ve "toktoku" denilen fes sert karton ya da mukavvadan yapılır. Üzerine kumaş geçirilir: Fes'in üzerine inci denilen çeşitli boncuklardan işlenmiş bir takı takılır ve kayınvalidenin getirmiş olduğu altınlar takılır. "Kırmızılı" adı verilen ve duvak amacıyla kullanılan ketenden yapılmış örtü, toktoku'nun üzerine gelinin yüzünü kapatacak şekilde konulduktan sonra, elde gümüşle işlenmiş "tepelik" adı verilen başlık duvağın düşmesini önleyecek şekilde toktokuya tutturulur. Vücudun üst kısmına "şıngırdak" denilen bir takı takılır. Şıngırdak, ipe dizilmiş gazoz kapaklarından oluşur. Vücuda çarpı işareti şeklinde geçirilir. Gelin çorabı "ammalı çorap" ya da "düz beyaz" çorap olabilir. Gelin giydirme işlemi sırasında,

"Vardığın ev gutluca olsun Ağzın dilin datlıca olsun Yuvan mutlu olsun"

şeklinde dileklerde bulunulur, bu sırada geline para takanlarda olur. Giydirme işleminden sonra gelin olacak kızın ayağının altına, koyun gibi uysal olması inancıyla, koyun derisi serilir. Daha sonra kaynana yüksek sesle,

"Gelinimi getirdim, elini yağa batırdım"

"Oturursa işte evim, oturmazsa anasının evi, köyü. Yerli yurtlu olsun, dursun, der"

ve kadınlar kendi aralarında eğlenmeye başlarlar.

Kız Yürütme

Günümüzde pek sık rastlanmayan kız yürütme geleneğinde davetliler kız evinde toplanır ve köçek çağırılır. Sinilerin kenarına çörek dizilip üzerine incir, fıstık, fındık ceviz içi dökülerek, misafirlere dağıtılır. Ellerinde mumlar olan iki kız gelinin kollarına girerek odaya getirirler. Okuyucu kadının ayak kehması yere serilir, üzerine koyulan gümüş nalınlar geline giydirilir. Gelin kaynanasının elini öperek nalınları çıkartır, bu sırada arkasında bulunan okuyucu kadın keh- mayı toplar. Kehma artık gelinin olmuştur. Gelin, küçükten, büyüğe herkesin elini öper, daha sonra ortaya oturtularak yüzündeki tül veya bürüncük açılır.

Gelin almaya giden gruba Ankara ve köylerinde SEĞMEN ya da H'AKÇI adı verildiğini belirtmiştik. Seğmen bir orta Asya töresidir. Orta Anadolu Türklerin merkezi konumu nedeniyle daha yüksek oranlara ulaşmıştır. Bu özelliğinden dolayı Ankara, diğer bölgelere nazaran bir Orta Asya töresi olan Seğmenliği sürdüren tek yöremizdir. Ankara ve köylerinde köy yiğitleri, seğmen aynı zamanda efe olarak da adlandırılır.

Türklerin tarihine baktığımızda hep bir göçebe yaşam tarzı sürdürdüklerini görürüz. Bu tür bir yaşam tarzı onları yerleşik hayattan uzak tutmuş ve sürekli at üstünde olmaya zorlamıştır. Göçler sırasında seğmen hep kervanın yanında olmuş, kervana öncülük etmiş, yol açmış, tehlikelere karşı korumuştur. Seğmenlik Anadolu'da, yerleşik hayata geçince son bulmamış, Orta Anadolu'da özellikle Ankara gibi Türk nüfusun yoğun olduğu bir bölgede bazı değişimlere uğrayarak yaşatılmıştır. Bu değişim Orta Asya da kervanı korumakla yükümlü seğmeni, Anadolu'da gelin alayını korumayla yükümlü seğmen haline getirmiştir.

Ankara'nın hemen hemen bütün köylerinde, düğün alayı seğmen olarak adlandırılır. Aynı zamanda seğmen efe kıyafeti giyip, silahlanan, efe başının komutası altında gelin alayına öncülük eden altı bireylerdir. Gelin alayının başına gelebilecek herhangi bir tehlikeyi, saldırıyı ilk karşılayan seğmendir. Gelin almaya gidilirken veya, gelin getirilirken seğmen belli bir düzenle dizilir ve efebaşının verdiği emirleri uygular. Aynı zamanda gelin alayının önünde davul- zurna eşliğinde seğmen zeybeği oynayarak ilerler, gelin alayına coşku ve güç verir.

Çok yakın zamanlara kadar Ankara'nın hemen hemen bütün köylerinde devam eden seğmen geleneği son yıllarda yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Ayaş Gökler köyü gibi bir iki örnek dışında, seğmen kıyafeti giyme veya zeybek oynama geleneği kalmamıştır. Bu köylerde de atın bir ulaşım aracı olarak yerini, motorlu araçlara bırakması kelimenin tam anlamıyla seğmeni yaya bırakmıştır.

Kutludüğün köyünde yaptığımız araştırmalarda gelin alma işleminin aşağıdaki şekilde devam ettiği saptanmıştır. Öğle namazından sonra gelin almaya gitmek için damat evinde toplanılır. Damat gezdirme sona erip, damat imam tarafından giydirilince seğmen'e (hakçı) tekrar bir yemek verilir. Bir taraftan gelin getirecek at süslenir. (At bu köyün düğünlerinde gelin getirmek için vazgeçilmez bir araç durumundadır.) Atı hazırlamaya büyük özen gösterilir. Süsleme işi bitince damadın kardeşi veya çok yakın, evli olmayan bir akrabası ata biner. Evin etrafında atı yormak için dörtnala koşturmaya başlar. Bunda amaç, gelin ata binince atın herhangi bir huysuzluğa (sırtından atma, çifte atma vs.) yol açmasıdır. At iyice yorulduktan sonra Seğmen yola çıkar. Davul zurna eşliğinde kız evinin yolu tutulur. Kız tarafının erkekleri büyükten küçüğe doğru tek sıra dizilmiş halde alayı karşılarlar. Hepsinin sağ elleri karın boşluğunun üzerinde açık olarak, selam vaziyetindedir (Seğmen selamının bir benzeri). Damat evinin erkekleri büyükten küçüğe doğru tek sıra halinde hepsiyle selamlaşır ve onların karşısına geçerler. Ortada bir yol bırakılır. Atın sırtında damadın kızkardeşi gelir ve bu yoldan geçer. Kızın yakın bir akrabası atın dizginlerinden tutarak, gelinin çıkacağı, kapının önüne atı getirir.

Daha önceden gelin evinin damına gelinin yükü (yatak, yorgan, yastık) çıkarılmıştır. Gelen hakçılar bu yükü traktöre yüklerler. Traktör gelinden önce oğlan evine gider. Gelinin çeyizi bir gün öncesinden siniler içerisinde damat evine götürülür. Bu sinileri çocuklar taşır.

At kapının önüne getirildikten sonra gelin hemen içeriden çıkmaz. Gelinin erkek kardeşi oğlan evinden "kapı bıçağı" denilen bir miktar bahşiş alır. O parayı alana kadar gelinin çıkacağı kapıyı açmaz. Sıkı bir pazarlıktan sonra anlaşmaya varılır ve kapı açılır. Gelin her tarafı kapanacak şekilde üzerinde parlak şekiller ve "ALLAH" yazısı olan kırmızı bir örtüyle örtülür, yakınları tarafından ata bindirilir.

Artık gelin alma işlemi tamamlanmıştır. Gelinin bir veya iki akrabası atın dizginlerinden tutarak geline oğlan evine kadar eşlik ederler.

Gelin giderken önünde, üzerinde "Maşallah" yazısı olan işlemeİi bir ayna iki çocuk tarafından önde taşınır.

Kutludüğün'de her gelinin kendine ait bir aynası vardır. Gelin bu aynayı kendi elleriyle süslemiştir ve bu uğur olarak kabul edilir.

Gelin aldıktan sonra en başa köy muhtarı ve imam geçer onların arkasında da yaşlı ve genç erkekler vardır. En arkadan da kadınlar gelirler. Davul-zurna eşliğinde silah sıkılarak ilerlenir. Damat evine yakın bir meydanda erkekler, imam önderliğinde dua etmeye başlarlar.

Dua'dan sonra aynı şekilde muhtar ve imam başta olmak üzere oğlan evine varılır. Oğlan evinin varsa damadında (kaş), damat gelini beklemektedir. Gelin attan indirilirken, içinde arpa, iğde, leblebi, üzüm, bozuk para olan bir mendili gelinin üzerine serper. Yere dökülenleri çocuklar toplar. Aynı anda damat evinden bir kadın yere su dolu bir testi atar.

Damadın anne ve babasına "kaynana-kayınbaba" güreşi tutulur. Bu güreşlerde genelde kaybeden kayınbabadır. Hiç yendiği görülmez. Güreş başlar başlamaz, erkekler kayınbabanın ayağından kolundan çekmeye başlarlar. Kaynananın dokunması ile bir anda kayınbabanın kendini yerde bulmasına neden olur. Gelin attan inerken nazlanır. Bunun üzerine kayınbaba hediye olarak dana, inek gibi bir hayvan ya da bir tarla verir.

Gelin indikten sonra da atın sahibine yolluk verilir. Yolluk atın üzerinde takılı olan havlu, mendil türü de olabilir.

Kıvırdımına

Eski Ankara adetlerinden olan kıvırdımına şöyledir: Gelin kız evinden uğurlanmadan önce, mahallenin ve düğün evinin akrabalarından yaşlı (hökelekli) ve oturaklı kimselerden bir grup, başta imam olarak çeyiz odasına girer. Bir sehpa üzerine konmuş olan billur keselerdeki şerbetlerden birini imam kendisi alarak, diğerini yanındakilere verir, sehpaya konmuş çerçeveyi de alarak "Allah hayırlı etsin, Hayırlı minnalı olsun" diyerek hayır duasını yapar.

Bala Kargalı Köyü'nde, gelin almada, damadın kız kardeşi gelin sandığının üzerine oturur ve bahşiş ister. Bu olay, Ankara'nın diğer köylerinde de yaygındır.

Damat, gelin geleceği gün, oğlan evinin önünde giydirilir. Buna "damadı donatma" denilmektedir. Bundan sonra damada çeşitli hediyeler verilir. Bu sırada bir kişi verilen hediyelerin kimin tarafından verildiğini duyurur ve bunu çevredekilere bazen abartarak söyler.

İmam Nikahı

Kıza dünür gidilip, nişan ve takı merasimi bittikten sonra imam nikahı işine gelir. Bu ana kadar, oğlanın kızın evinin önünden geçmesi bile ayıp sayılır.

Nikah merasimi de ancak, her iki taraf yakınlarının, taraflardan aldıkları vekaletnamelerle (söz senedi) olur. Örneğin kızın yakın akrabalarından birisi yanında iki şahit ve mahallenin imamı olarak kız evine girer, bu sırada kız kapalı bir odada oturur. Kızın kapısı dışarıdan vurularak, birkaç kez "kızım Fatma seni falanca oğlana verdik, bize vekaletini veriyormusun?" diye sorulur, kız ise içeriden verdim" der ve böylelikle kızın vekaleti alınmış olur. Mahalle imamı nikahı kıyar ve hazırlattığı izinnameyi taraflara imzalatarak, "Her iki tarafın vekaleti ile nikah kıyılmıştır" diye ekler.

Nikah kıyılırken kız ve oğlanın vekili olanlar ve nikahta bulunanlar, nikah kıyılma süresince ellerini oynatmaz, birşey açıp kapamaz (bıçak, makas, kilit, vb), birşey düğümlemez. Eğer bunlar yapılırsa damadın bağlanacağına inanılır.

Gerdek Gecesi

Düğünün son günü akşamı (Pazar) damat yatsı nâmazını kılmak için camiye gider. Namazı kılarken, ayakkabıları arkadaşları tarafından saklanır. Sağdıç, bir miktar para ödeyerek ayakkabılarını geri alır. Yatsı namazından sonra damat dualar okunarak evine götürülür. Damat oradaki büyüklerin elini öper ve gerdeğe girer. Damat içeri girerken sırtına vurulur. İçeride, yaşlı bir kadın damatla gelini elleştirir. Damat gelinin ayağına basar, kadın çıkar. Damat iki rekat namaz kılar,.gelinin yüzünü açar.
çok çalışmak zamanı